• Sonuç bulunamadı

ll Dünya Savaşı Sonrası Avrupa Kimliği; ‟Sağ Popülizm”

1.1. AVRUPA’DA KİMLİK POLİTİKALARINDAKİ GELİŞİM SÜRECİ

1.1.8. ll Dünya Savaşı Sonrası Avrupa Kimliği; ‟Sağ Popülizm”

Azınlık milliyetçiliğine karşı takınılan tavır bu dönemde oldukça değişime uğramıştır. Azınlıkların ve toplumda yer alan farklı kültürlerin ezilmesinin, asilime edilmesinin hata olduğu anlaşılmıştır. Devletlerin homojenleştirmeye çalıştıkları azınlıkların dayanıklılığı konusunda oldukça yanıldıkları gözlemlenmiştir. Avrupa asıllı beyazların oluşturduğu Güney Afrika’daki Apartheid (ayrılık) tipi devlet anlayışının 1994 yılına kadar sürmesi Avrupalı seçkinlerin emperyalist genetik kodlarının aslında yakın zamana kadar Dünya üzerinde hüküm sürdüğüne önemli bir kanıttır. Yine 90’lı yılların ortalarından itibaren AB içindeki kimlik politikalarının da etkisi ile yükselen ırkçılık ve zenofobi bugün kronik hale gelen önemli bir sorundur.82

ll. Dünya Savaşı öncesi Avrupa, faşizmin kol gezdiği hatta kurumsal manada devlet politikası haline geldiği bir yapıdadır. Savaşın sonunda faşist devletlerin kaybetmesi ile “çokkültürlülük” kavramı, Avrupa Birliği ve liberal kimlik ile oluşturulan yeni düzen, ırkçılığa ve yabancı düşmanlığına pek fırsat vermemiştir. Bu heyecan verici dönemin aslında çok da uzun sürmediği, Avrupa ülkelerinin soya oldukça önem verdiği yadsınamaz bir gerçektir. Örneğin; Alman ulusuna aidiyeti belirleyen ana unsur kültür değil ‟soy” dur. Rusya’da doğup yaşayan, tek kelime Almanca bilmeyen etnik Almanlar kolayca vatandaşlık alırken, bütün hayatlarını Almanya’da geçiren ve kültürel manada asimile edilmiş Türklere vatandaşlık verilmemektedir. ll. Dünya Savaşı sonunda her ne kadar faşizm ve yabancı düşmanlığı yenilse de Avrupa’nın genetik kodlarında yer alan bu hastalıklı düşünce yapısı çok geçmeden her kriz döneminde nüksetmiş, yaşlı kıtadaki akil insanları her daim korkutmuştur. Günümüzde de artan zenofobi, aşırı sağ ve islamofobi gibi çokkültürlü siyasal düşünce yapısını bozan kavramların artarak yayıldığı gözlemlenmektedir.83

Büyük savaşların arasındaki dönemde Almanya’nın düşlediği alan (Lebensraum) her ne kadar yaşanacak yer manasında söylenmiş olsa da modern emperyalizmin nasyonal sosyalist maskesi Hindistan’a uzanacak kadar geniş gizli ajandaları kapsamaktaydı. Yaşam alanı (Lebensraum) anlamına gelen bu kavram,

81 Kalergi, a.g.e., s. 89. 82 Kymlicka, a.g.e., s. 16. 83 Kymlicka, a.g.e., s. 60.

35

Doğu Avrupa’da azınlık konumunda olan Almanların büyük Almanya ülküsü etrafında birleşmesidir. Bu deyim Alman tarihinde 19. yüzyıl başlarından itibaren kullanılmıştır. Son olarak Adolf Hitler, ‟Kavgam” adlı kitabında konuya yer vermiştir. Hitler ve onun savaş makinesi Wehrmacht, Almanların kendilerini oldukça geri karmış, bastırılmış hissettikleri dönemde ortaya çıkmıştır. Alman elitleri böyle bir ortamda üstünlüğün savaşın dışında gelmeyeceğini düşünmüştür. Polonya işgali ve öncesinde gerçekleşen Sovyet-Alman saldırmazlık antlaşması (diğer adıyla Molotov-Ribbentrop Paktı 23 Ağustos 1939) çerçevesinde gelişen olaylar kısa süre önce Avrupa’nın içinde olduğu travmanın derinliklerini gösterir niteliktedir. Bu dönemde işgal edilen Polonya, savaşın ilk ateşini içermesi bakımından önemlidir.

Etnik kimliğin, ulusal kimlik ile bir tutulması ve açıkça ırkçılık anlamına gelen Nasyonal Sosyalizm, büyük savaşların arasındaki dönemde tüm Avrupa’yı kasıp kavuran bir fenomene dönüşmüştür. Polonya işgali ardından İngiltere ve Fransa Almanya’ya savaş ilan etmiştir. Polonya’nın Sovyetler Birliği ile paylaşılmasının ardından sırası ile Danimarka, Norveç, Hollanda, Belçika, Lüksemburg ve son olarak Fransa işgal edilmiştir. Görüleceği üzere işgalci ülke ile işgal edilen ülkeler İtalya hariç Avrupa Birliğini oluşturan devletlerdir. Bu yönü ile savaşın seyri ve sonucu Avrupa Birliğinin çıkış noktasını oluşturur. Diğer bir örnek; Letonya, Estonya ve Litvanya’dan oluşan Baltık devletlerinin 1940’ta Sovyetler Birliği tarafından işgali belki de bugün bile yaşanılan Rusya Federasyonu-Avrupa Birliği krizlerinin kökenini oluşturmaktadır. Irkçı Nazilerin İngiltere ile giriştikleri Britanya savaşı ile bir nebze gerileyen Nasyonal Sosyalistler dikkatlerini doğu cephesine çevirmişlerdir.84

Avrupa için kıyameti andıran sonuçlar doğuran ll. Dünya Savaşı’nın sonunda Avrupa hem resmi hem de de facto olarak ikiye bölünmüştür. Berlin’in, Almanya Federal Cumhuriyeti ve Alman Demokratik Cumhuriyeti olarak ikiye bölündüğü bilinmektedir. Berlin gibi önemli bir şehrin duvarlarla örüldüğü bu dönemde ekonomik, kültürel ve siyasal manada derin görüş ayrılıkları söz konusu olmuştur. Büyük travmaların ardından kurulan yeni siyasal ve ekonomik düzen bugün de varlığını hissettiren çeşitli sorunları beraberinde getirmiştir. Almanya gibi saldırgan ve milliyetçi bir ülkeyi etkisizleştirmek mümkünse ekonomik ve enformatik bağlamda daha fazla faydalanmak saikiyle ortaya atılan çokkültürlülük kavramının ulus devlet formunun içinde ne denli uygulanabileceği yaklaşık 70 yıldır tartışma konusudur. Aslında kişisel hak ve özgürlükler bağlamında sesi oldukça gür çıkan Batı dünyası ve o dünyanın

84 Mehmet Yanmış ve Bayram Kahraman, “Gençlerin Dini ve Etnik Kimlik Algısı: Diyarbakır Örneği”, Akademik İncelemeler Dergisi, 2013, Cilt: 8, Sayı: 2, 117-153, s. 122.

36

mayası olan Avrupa devletleri hiçbir zaman çokkültürcü, insan haklarına saygılı, ırkçılık karşıtı olmamıştır.85

Genişleme ve derinleşme politikaları ile geçtiğimiz yılları kapsayan büyük politik projeksiyonlar çizen Avrupa Birliği, artık birliğin mevcut halini koruma refleksleri göstermektedir. ll. Dünya Savaşı’nın ardından yeni dünya düzeninin kurucusu, Dünya’nın lider ülke tabirini İngiltere’den alan ve süper güç kavramı ile pekiştiren ABD, Avrupa Birliği’nin kuruluş döneminde oldukça yakın ilişkiler geliştirmiştir. Birlik kurulduğu günden bugüne genişleme ve derinleşme politikaları ile belki de Avrupa için tarihindeki en barış dolu dönemi geçirmesine rağmen en azından kültürel manada kendisine benzemeyen ırk, kültür ve dinleri bazen sistematik olarak bazen de devlet desteği dışında sadece vatandaşları refleksleri ile asimile etmeye çalışmıştır. Birliğin çokkültürcü politikasının aslında bir illüzyondan ibaret olduğuna bu çalışmada değinilmişti. Bunu birliğin kullandığı ikon, simge ve atıflarla anlayabilirken günümüzde birliğin sağ populizme kayan tarafını görmek için herhangi bir simge ya da ikona bakmaya gerek yoktur.86

Birliğin kökünü oluşturan Pan Avrupa Birliği organizasyonunun (1923) bugünkü Avrupa bayrağının aynısının sarı bir haçla oluşturulduğu gerçeğini unutmamak gerekir. Şüphesiz bu bayrak altında yer alan herhangi bir Müslüman ya da Yahudi bir devlet kendisini pek de Avrupalı hissetmeyecektir. ll. Dünya Savaşı sonrası bu bayrağın ortasındaki haç kaldırılarak aynı renk ve 12 yıldızla Avrupa bayrağı halini almıştır. Bayrağı dizayn eden Arsène Heitz bayrağın 12 yıldızın çemberinin kutsal Meryem Ana’nın (Woman of the apocalypse) "on iki yıldızın tacı"nı giydiğini gösteren ikonografik bir geleneğe dayandığını iddia etmiştir.87

Günümüzde Avrupa Birliği liderlerinin şaşkınlıkla karşılanacak hamleleri geçmiş zamanları aratmayacak niteliktedir. Ev sahipliğini İtalya’nın yaptığı ve ‟ruhani lider” Papa Francis’in de katılımı ile düzenlenen Roma Antlaşması’nın 60. yıl dönümü etkinliğinin, 24 Mart 2017 tarihinde gerçekleştiği bilinmektedir. Etkinlikte, Papa için özel diğer lider konuklardan yüksek bir platform oluşturulması, Papanın sandalyesinin

85Yıldırım Koç, “Berlin Duvarı ve Almanya’daki İşçilerimiz”, Aydınlık Dergisi, 2011, 1-6, s. 1. 86 Mustafa Fişne, Avrupa Birliğinin Doğuşu ve Gelişimi, Avrupa Birliği Ortak Politikaları ve

Türkiye, Beta Yayınları, İstanbul, 2003, s. 154.

87 Taner Berksoy ve Kadir Işık, Avrupa Birliği Üzerine Yazılar, SPK Yayınları, Ankara, 2006, s. 54.

37

görkemi ve Avrupalı liderlerin karşısında adeta tahta kurulmuş şekilde görüntü vermesi şaşkınlıkla karşılanmıştır.88

Çoğu Avrupa liderinin Papa’nın elini öpmeye çalışması, Papa’nın dini bir profil olarak liderlere akıl vermesi çokkültürlülük yanlıları tarafından garip karşılanmıştır. Papa’dan önce kürsüye Avrupa Parlamentosu Başkanı Antonio Tajani çokkültürlülüğün ve Avrupa değerlerinin altını çizerek oldukça paradoksal bir düşünce projeksiyonu çizmiştir. Katolik Hristiyanlığın liderinin önünde adeta el pençe duran Avrupalı liderler, Müslüman, Yahudi veya Hindu vatandaşların kişisel hak ve özgürlükleri konusunda Papa’yı mı yoksa adaleti mi referans alacakları konusunda tarafsız kurum ve kuruluşlardan tepki almışlardır. Laikliği ile övünen Avrupa Birliği’nin ‟Hristiyanlar Birliği” teorisini güçlendirecek şekilde tavır takınması böyle hassas bir dönemde birliğin kendisine çizeceği yol haritası bağlamında ele alınmalıdır.89

88“Papa Francis: Tarih Bilinci Olmazsa İnsanlık Anlamını Yitirir”, http://tr.euronews.com/2017 /03/24/papa-francis-tarih-bilinci-olmazsa-insanlik-anlamini-yitirir, (Erişim Tarihi: 24.03.2017).

89 “AB Liderleri Papa’nın Huzurunda”, http://www.hurriyet.com.tr/ab-liderleri-papanin-huzurunda- 40406318, (Erişim Tarihi: 20.05.2017).

38

İKİNCİ BÖLÜM

AVRUPA’DA KİMLİK POLİTİKALARI: ÇOKKÜLTÜRCÜLÜK

2.1. ll. DÜNYA SAVAŞI SONRASI AVRUPA’DA KİMLİK POLİTKALARI: