• Sonuç bulunamadı

Liberal demokrasilerde temsil sistemi nedeniyle yurttaşların demokratik karar alma süreçlerinden dışlandığı ve bir meşruiyet krizine yol açtığı iddiası müzakereci demokrasi kuramının temel iddialarından birisidir. Ana damarını Habermas’ın formüle ettiği müzakereci demokrasi kuramında meşruiyetin ancak ve ancak ortak ilgi alanını oluşturan konular hakkında, toplumun tamamının katıldığı, özgür ve herhangi bir kısıtlama olmadan yapılan kamusal müzakereden kaynaklanabileceği savunulmaktadır (Benhabib, 1999: 102–103). Dolayısıyla temsili demokraside ortaya çıkan meşruiyet krizinin ortadan kaldırılmasında, yurttaşların karar alma süreçlerinde etkin bir şekilde siyasal faaliyette bulunarak katılım gerçekleştirmeleri oldukça önem arz etmektedir.

Müzakereci demokrasi kavramı içerisindeki müzakere, ilgili kişilerin herhangi bir meselede bir karara varmadan önce, argümanlar temelinde veya gerekçeli olarak birbirlerini ikna etmeyi ve bunun sonucunda ortak bir karara ulaşmayı sağlayacak şekilde aralarında derin ve uzun uzadıya istişare etmeleri süreci olarak tanımlanabilir. Buradan yola çıkarak, müzakereci demokrasi de bir toplumun kaderini ilgilendiren ortak kararların bahsi geçen bir tartışma süreci sonunda alındığı bir demokrasi modeli olarak düşünülebilir (Erdoğan, 2012: 27). Yani yurttaşların kendilerini ilgilendiren her konunun ortaya konulması ve çözüm üretilmesi aşamalarında sürece hem düşünsel hem de eylemsel anlamda katılmasını sağlayan bir sosyo-politik sistemdir. Kararlardan etkilenenlerin tamamının kolektif katılımı demokratik boyutu, sürecin rasyonelliği ve tarafsızlığı ilke olarak benimsemiş katılımcılarca oluşturulması ise müzakere boyutunu oluşturmaktadır (Elster, 1998: 8).

Siyasetle ilgili malumat sahibi olunan bilgilerin ve siyasi içerikli fikir alışverişlerinin bireylerin siyasal faaliyetlerinin niteliğini artıracağı düşüncesinden yola çıkan müzakereci demokrasi anlayışı, yurttaşların ortak meselelerle ilgili bilgilerini paylaştığı, toplumsal işler hakkında konuştuğu ve alınacak karar ve görüşleri oluşturduğu, sonuç olarak da siyasal süreçlere katıldığı bir model (Sitembölükbaşı, 2005: 147) olarak kavramsallaştırılmıştır.

30

Genel olarak Habermas’ın “iletişimsel eylem” teorisinden ilham alınan bir literatür çerçevesinde oluşturulan müzakereci demokrasi modelinde, kamusal alandaki demokratik müzakere süreci sayesinde bireyler, normalde dikkatlerden kaçabilecek yeni analizlerden ve çözüm önerilerinden haberdar olabileceklerdir. Dolayısıyla toplumsal sorunlar müzakereci demokrasi usulleriyle ele alındığında daha bütüncül karar alma mekanizmalarının gelişmesini sağlanmış ve insanların bilinçli kollektif eylemler aracılığıyla toplumsal ve ekonomik hayatın yönetimini aktif bir şekilde üstlenmelerinin (Erdoğan, 2012: 28) önü açılmış olacaktır.

Müzakereci demokrasinin odak noktasında, herhangi bir amaç veya daha önceden tespit edilmiş bir gündem olmadan özgür vatandaşlarca ve gönüllülük esasıyla yürütülen siyasi nitelikli düşünce paylaşımı veya konuşma olarak tanımlayabileceğimiz “siyasi tartışma” kavramı yer alır. Siyasi tartışmalar bireylerin kişisel tecrübeleri ile siyasal sistem arasında bir köprü oluşturabilmektedirler. Genel olarak özel alan olarak tanımladığımız alanda yapılan bu tartışmalar hem girdileri hem de çıktıları açısından siyasal alandan etkilenmekte ve onu da etkilemektedir (Kim vd. , 1999: 375). Dolayısıyla vatandaşlar siyasal tartışmaya girdilerinde konu başlıkları siyasal gündeme paralel olarak belirlenmekte ve kamuoyu kanaatleri, oy tercihleri gibi sonuçlar da tartışma çıktıları olarak siyasal alana dönmektedir. Bu anlamda siyaset belli kesimlerce yapılan profesyonel bir meslek olmaktan çıkarak gündelik hayatın ya da sıradan insanın yaşamının bir parçası haline gelmektedir. Ancak müzakereci model sadece karşılıklı konuşma veya tartışma anlamına gelmez. Burada amaç tarafların üzerlerinde uzlaşabileceği bir ortak faydaya ulaşmaktır ve bu ortak fayda müzakere sürecinde yaratılmasa bile biçimlendirilmektedir (Knight ve Jhonson, 1994: 290).

Müzakereci demokrasi modelinin temel ögeleri yurttaşlık, hak ve katılım olarak formüle edilmiştir. Alınan herhangi bir siyasi karardan etkilenen her bireyin tartışmaya yani söylem oluşturma sürecine katılmaya hakkı bulunmaktadır. Müzakere içerisinde bulunan herkes ileri sürülen fikre itiraz etmeye, konuyla ilgili soru sormaya veya konuyla ilgili arzu ve isteklerini belirterek yeni bir fikir beyanında bulunmaya ve bunları açıklamaya yetkilidir. Bu süreçte hiçbir yurttaş

31

manevi ya da fiziksel bir zorlamayla müzakere dışı bırakılamaz çünkü müzakereci demokrasi modelinde amaç rasyonel iletişimin bir sonucu olan uzlaşmaya ulaşmaktır (Özalp, 2009: 9).

Müzakereci demokrasinin ideal ilkeleri; müzakere süreçlerinin rasyonel ve nesnel tartışmalar şeklinde gerçekleştirilmesi; belirli sınırlar içinde halka açık olarak yapılması ve hiç kimsenin dışlanamaması; alınacak kararlardan etkilenecek olanların tamamının müzakere sürecinde eşit bir şekilde yer alabilmesi; dışardan baskı yapmaya kapalı olması, bütün katılımcıların fikirlerinin açıklarken ya da tartışırken eşit fırsatlara sahip olması; mantığa dayalı bir konsensüs hedefinin olması ve müzakerelerin askıya alınıp devam ettirilmesinin kısıtlanamaması; son olarak da müzakere sonuçlarının temel özgürlük ve adil fırsat ilkelerine aykırı olmaması (Greiff, 2000: 403) şeklinde özetlenebilir. Bu özelliklerden yola çıkarak müzakereci demokrasi modelinde katılım, sadece seçimlerde oy vermek gibi dar anlamıyla tanımlanmış bir politik bir etkinlik olmaktan çok, toplumsal ve kültürel alanları içine alacak şekilde genişlemiş bir süreç olarak görülmektedir. Dolayısıyla yurttaşların iradelerini oluşturdukları müzakere süreçleri ve kamusal alan temsili demokrasideki meşruiyet krizini ortadan kaldırmanın bir yolu (Habermas, 2010: 43) olarak sunulmaktadır. Bu diyalog ve müzakere süreci bireylerin etkin siyasal eylemlerini ve siyasal sürece katılımı anlamıyla kamusal alanı oluşturmaktadır.

Müzakereci demokrasi kuramının bu iddialarının temelinde siyasal sisteme vatandaş katılımının sağlanması ve karar alma süreçlerinin daha demokratik hale getirilmesiyle, temsili liberal demokrasinin içinde bulunduğu meşruiyet krizine kamusal alanda bir çözüm yolunun bulunabileceği ümidi bulunmaktadır. Buna göre, kamusal alan yurttaşların görüşlerini ifade edecekleri güçlü bir mücadele alanıdır (Köker, 1993: 115-116). Başka bir ifadeyle, kamusal alan modern toplumlarda politik katılımın dolayısıyla da demokratik meşruiyetin müzakere ortamı vasıtasıyla gerçekleşebileceği, devletten ayrı ve aynı zamanda devlete karşı eleştirel söylemlerin de ortaya atılabildiği ve paylaşılabildiği bir alan (Habermas, 2010: 43) anlamına gelmektedir.

32

2.2.1. Müzakereci Demokrasi Kuramı ve Kamusal Alan

Kamusal alan, ortak çıkarların ve gerçeğin konuşularak elde edildiği bir alan olarak (Yükselbaba, 2008:230) tanımlanırsa müzakereci demokrasi modelinin olmazsa olmazı bir zorunluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Yani müzakerenin başlıca mekânı kamusal alandır. Habermas’ın tanımıyla kamusal alan; bireylerin toplumsal çevrelerinde herhangi bir sınırlama olmaksızın -diğer bir deyişle, kendi düşüncelerini özgürce açıklayıp yayınlama hakkı ve özerk grup örgütlenmeleri kurma hakkının garantisi altında- hemen herkesi ilgilendiren sorunlar hakkında birbirleriyle etkileşimde bulunabildikleri bir alandır (1995: 62). Dolayısıyla müzakereci demokrasi kuramının ana unsurları olarak nitelendirilebilecek ve yurttaşlara siyasal kararların alınması sürecinde derinlemesine tartışma ve sonuçta ortaya çıkacak karara katılma imkânı veren şartların hemen hepsinin ancak ve ancak işlevsel bir kamusal alan modelinde gerçekleşmesi mümkündür. Habermas’ın söylemsel kamusal alanının özellikleri; konuşmaların aleni olması, katılımın herkese açık olması, katılımcıların özgür ve eşit olması ve katılım önündeki engellerin kaldırılmış olması, kamu alanının devlet alanından ayrı bir yer olması, genel yarara ilişkin olmak kaydıyla gündem kısıtlamasının olmaması ve tartışmaların bir mutabakat amacıyla yapılması şeklinde (Yükselbaba, 2008: 251) özetlenebilir.

Müzakereci demokrasi kuramlarının temel savının da açık, özgür ve eşit bir şekilde yurttaşlarca yapılan tartışmanın, demokratik meşruiyetin ön koşulu ve temel dayanağı olması, kamusal alanda gerçekleşen eylem ve konuşma biçimlerinin siyasal süreçlere katılımın etkinleştirilmesinde önemli bir yerinin olduğunu düşüncesine götürmektedir (Doğanay, 2003: 15). Dolayısıyla müzakereci demokrasi modelinin demokrasinin meşruiyet krizini aşma iddiası, onu etkin bir şekilde vatandaş katılımının sağlanması için kamusal konuşma ve müzakere sürecini temel almaya ve buna bağlı olarak da söylemsel kamusal alan modeline odaklamaya yöneltmektedir. Müzakere süreci sonunda oluşan fikirlerin bireyleri eyleme sevk edeceğinden hareketle, müzakere sürecinin bireyi doğal olarak katılımcı siyasal davranışa yönlendireceği düşünülmektedir. Fikirler bireyler arasında dolaşan yorum ve gözlemlerin paylaşımıyla oluşmakta ve insanlar birbirleriyle konuşarak belirsiz olan

33

eğilimlerini açıklığa kavuşturmaktadırlar. Bu yol da onları belirli tutum, eylem ve oy tercihlerinde bulunmaya götürmektedir (Katz, 1992: 80). Dolayısıyla müzakereci demokrasi modelini siyasal katılımla ilişkilendirilmesi (Kim vd, 1999: 376) ve ancak birlikte bir anlam ifade edebileceklerinin söylenmesi yanlış olmayacaktır.