• Sonuç bulunamadı

Habermasın, devlet ile özel alan arasında bağlantı kuran, özgür, katılımcı ve rasyonel bir tartışma dünyası oluşturan 18. yüzyıl burjuva kamusal alanları, bireylerin genel çıkarlarını kamusal ilgi alanlarını tartışabildikleri kahvehaneler, okur-yazar kulüpleri, gazeteler ve politik dergileri içermekteydi (Habermas, 2010:100-103). Habermas’a göre bu kamusal alan, eleştirel müzakere ve rasyonel tartışma gibi araçlarla kamuoyunu yeniden üretmeye muktedir yurttaşların oluşturduğu bir forum fikrine atıf yapmaktadır. Ancak bu ideal kamusal alan tam anlamıyla gerçekleşememiştir. Zira medyanın ticarileşmesi ve devlet müdahalesinin artması gibi nedenlerle Habermas’ın kamusal alanı bir anlamda çökmüş ve bir fantezi dünyasına (Slevin, 2003: 76) dönüşmüştür.

Günümüzde ise kamusal alanın artık sosyal medya üzerinden internette yaşam bulacağı iddiaları tartışılmaktadır. Sosyal medyanın ya da internet tabanlı yeni iletişim teknolojilerinin toplumsal açıdan kamusal müzakere alanları oluşturacak niteliğe sahip olup olmadığı sorusu ya tamamıyla reddedilmekte yada ütopik bir iyimserlikle algılanmaktadır. Şüphesiz ki internet ve sosyal medya kamuoyu oluşumu ve müzakere zemini açısından yeni imkânlar sunmaktadır. Gündemdeki herhangi bir konuyla ilgili dayanışma ortamı oluşturma ya da çeşitli toplumsal hareketleri örgütleme çabasında olanlar açısından daha hızlı organize olma ve bilgilenme ihtiyacı, geleneksel iletişim araçlarıyla kıyaslandığında, internetin ve sosyal medyanın bu amaçlar için kullanılmasının, hem daha ucuz hem daha kolay ve az zaman alıcı olduğu bir gerçektir. Farklı yerlerde bulunan birimler arasında sağladığı etkileşim sayesinde internet ve sosyal medya, merkezi otoritenin çok kolay bir şekilde denetim kuramadığı bir ağ örgütlenmesinin oluşmasına yardımcı olabilir.

Sosyal medya bu özellikleriyle vatandaş-devlet iletişimi üzerinde de tesir etmekte, iki yönlü bilgi alışverişi için ideal bir platform olarak şeffaflık, katılım ve dayanışma ilkelerine uygun bir sistemin oluşmasına zemin hazırlamaktadır (Mergel, 2013: 33). Oluşan bu yeni sistemin dayanışmacı ve katılımcı özellikleri ile yoğun bir etkileşim trafiği içerisinde paylaştığı belli konuları kamuoyunun ya da kitle iletişim araçlarının gündemine farklı bir anlayışla sokulabilmektedir (Törenli, 2005:213).

36

Yurttaşlar sosyal medyada ortak meselelere ilişkin sorunları tartıştıkları bir etkileşim alanı dolayısıyla bir kamusal alan oluşturabilmektedir. Dolayısıyla toplumsal farklılıkların temsil edilebilmesi önündeki, dijital uçurum ve toplumsal eşitsizlikler gibi sosyo-ekonomik engeller de böylece azalmaktadır. Bu durum internetin ve sosyal medyanın karşılıklı etkileşim özelliği ve birinci bölümde bahsettiğimiz diğer özellikleri onun müzakereci kamusal alan modeline uygun bir kamusal alan oluşturabileceği düşüncesini desteklemektedir.

Yani internet ve sosyal medya üzerinden oluşan bu kamusal alanda, tüm vatandaşların birbirleriyle ilişki kurmalarını ve etkileşimlerini arttıran onları yaratıcı kılan ve özel ilgi alanları üzerine odaklaşmalarını sağlayan doğrudan bir toplumsallaşmanın sağlanabileceği düşünülmektedir. Bu anlamıyla tamamıyla modern standartların dışında olan ve post-modern niteliklere sahip kabul edilen internet, yeni tür bir kamusal alan zemini oluşturmasına atıfla ‘ikinci medya çağı meyvesi’ (Aydoğan, 2011: 69-71) olarak nitelenmiştir.

Demokrasinin meşruiyet krizini aşma amacıyla bireylerin siyasal süreçlere daha etkin katılımının sağlanması çabaları da, kamusal alanın genişlemesine ve internetin yeni bir kamusal alan mecrası olarak ortaya çıkmasına katkı sağlamıştır (Kellner, 2004: 715). Çünkü geleneksel medya sisteminde yer bulamayan veya gündem olamayan “marjinal” düşünce ve kanaatler internette ve sosyal medyada oldukça kolay bir şekilde yayılabilmektedir. Yani internet ve sosyal medya toplumsal ilişkilerin mümkün olduğu bir kamusal alan zemini ortaya çıkarmıştır. Ortaya çıkan bu sanal kamusal alanda katılımcılar açık erişim ve aleniyet, gönüllü katılım, sosyal statüden bağımsız katılım, devlet iktidarından bağımsızlık gibi klasik kamusal alanın özelliklerini içeren bir müzakere ve iletişim süreci içerisinde (Rheingold, 2000: 10- 14) bulunabilmektedir. Kamuoyu oluşturma girişimlerinin her şeyden önce ilgililerin konu hakkında karşılıklı iletişime girmelerini sağlayabildiği ölçüde başarılı olabileceği (Gökce, 1996: 222) düşünülmektedir. Bu bağlamda internet ve sosyal medyanın da bazı yoksunluklar dikkate alınmadığı takdirde isteyen herkes tarafından erişilebilir ve herkese açık olduğu kabul edilmekte ve kolektivist bir topluluğun oluşmasını sağlayacağı kabul edilmektedir. Dolayısıyla sanal kamusal alan

37

sayabileceğimiz mecranın merkeziyetçilikten ve seçkincilikten uzak, eşitlikçi (Fernback, 1997: 46) bir yapısı vardır.

Bu özelliklerinden dolayı sosyal medya aracılığıyla oluşan kamusal alanın Habermas’ın kamusal alanına yapılan eleştirilere bir cevap niteliği taşıdığı iddia edilebilir. Sosyal medya sistemi içerisinde kamusal alan birbirine mesafe içinde, geçişken ve çoklu yeni bir biçime dönüşmektedir. İnternet ve sosyal medyanın merkeziyetçi olmayan yapısı ve küresel bazda etkileşim kabiliyeti bu sanal kamusal alanın genişlemesini sağlamaktadır. Bu anlamıyla sosyal medya ve interneti bir kamusal alan mecrası olarak değerlendirenler elektronik bir agoranın yeniden yaşama geçebileceğini (Porter, 1997: 213) iddia etmektedirler.

İnternet ve sosyal medyanın yeni bir kamusal alan oluşturduğu düşüncesini savunan Peter Dahlgren, oluşan bu sanal kamusal alanları da kendi içinde beş kategoriye ayırmıştır. Bunlar, sanal kamusal alanlar toplumsal ilişkiler veya kimlikler ile geneli ilgilendiren çıkarlar hakkında üretilmiş bireysel veya örgütsel web siteleri, bloglar, forumlar veya sohbet sitelerinin olduğu “önce ve sonra siyasal alanlar”; online gazeteciliğin yapıldığı “gazetecilik alanı”; “siyasal savunuculuğun yapıldığı alan”, internet ve sosyal medya ortamının yeni toplumsal hareketler tarafından kullanıldığı “alternatif aktivist alan”; ve son olarak e-devlet uygulamalarının (e- oylama/katılım, e-eğitim, e-sağlık, e-ticaret, e-adalet vb.) yer aldığı “e-devlet alanı” olarak tasnif edilmiştir (Dahlgren, 2009: 167-168’den aktaran Bayraktutan vd., 2013: 21).

Dolayısıyla sosyal medya ve internet yukarda sayılan özellikleri itibariyle üstün olduğu geleneksel medyaya göre kamusal konularda gün geçtikçe aktif katılım gerçekleştiren ve müzakereye daha fazla zemin oluşturan bir şekle bürünmekte, yurttaşların kamusal meselelere ilişkin etkileşim kurmasını sağlamaktadır. Sosyal medya üzerinden oluşan kamusal alan dört temel unsur üzerinden şekillenmektedir (Wilhelm, 2000: 33-34):

 İnternet kullanımınınım yaygınlaşmasıyla kullanıcıların katıldığı sanal etkinlik sayısının çoğalması;

38

 İnternet üzerinden siyasal katılım imkanlarıyla vatandaşların seslerini duyurabilmesi;

 Sosyal medya aracığıyla müzakere ve tartışma ortamının canlanması;  Son olarak da yatay ve adem-i merkezi karar alma süreçlerinin işlemesi.

Sosyal medya ve internetin bir kamusal alan oluşturabileceği fikrine iyimser açıdan yaklaşanlar, internetin ve sosyal medyanın, kısmen de olsa devletin ya da diğer resmi otoritelerin denetim alanının dışında kalabilen, farklı kimliklerin temsil edilebildiği, çeşitli sosyo-kültürel eğilimlerin kendi özgünlükleri ile birlikte güvence altında olduğu ve özgür tartışma ortamında oluşturulmuş çoğulcu kamusal alanlar inşa edebileceğini, bunun da demokrasinin geleceği açısından önemli olduğunu (Köse, 2007: 174) iddia etmektedirler. Fakat kamusal müzakere sürecinde toplumda var olan ekonomik sosyal kültürel vb. eşitsizliklerin görmezden gelinmesi ve sanki yoklarmışçasına davranılması müzakereye katılımdaki eşitsizliği ortadan kaldırmamaktadır. Hatta bu tür bir görmezden gelme toplumdaki hâkim grupların yararına bağımlı grupların ise zararına işleyebilmektedir (Fraser, 2004: 114). Dahası sanal kamusal alanlarda kamuoyu gündeminin oldukça hızlı bir şekilde değişebilmesi ve bireysel meseleler ile kamusal meselelerin birbirleriyle karışması insan belleğinin zayıflığından kaynaklanan müzakere sorunlarına da yol açabilmektedir.

Dolayısıyla bir kamusal alan mecrası olarak sosyal medyanın demokratik bir araç olup olmadığı konusundaki tartışmalar henüz bir sonuca ulaşmış sayılmamaktadır. İnterneti ve sosyal medyayı bir katılma ve kamusal alan mecrası olarak görenler, onu bireysel ve toplumsal özgürleşmenin bir aracı olarak alkışlamakta, internet ve sosyal medyaya karamsar yaklaşanlar ise global şirketlere ve internetin ticari yönüne dikkat çekerek sosyal medya ve internetin özgürleştirici özelliklerinden çok kar ettirme potansiyeline (McQuail, 2004: 4) vurgu yapmaktadırlar. Daha çok sınırlılıklar üzerine odaklanan olumsuz bakış açısına göre, internet ekonomik, siyasi ve sosyal yaşamdaki var olan eşitsizlikleri ortadan kaldırmak yerine devam ettirmektedir. Bilişim teknolojilerindeki gelişmeler bir yandan iletişim maliyetlerini azaltmaktadır fakat öte yandan bu yeni iletişim

39

teknolojilerine erişimi olmayanları daha da katı bir şekilde dışarıda bırakmakta ve eşitsizliği körüklemektedir (Tilly, 2004: 98). Dolayısıyla internet ve sosyal medyaya erişme noktasında bütün yurttaşlar eşit fırsatlara sahip değildir. İnternet, yapısından kaynaklanan nedenlerle gözetim toplumu ya da denetimci toplum yapısına ortam sağlayabilmekte, devletler yasal düzenlemeler ve sansür gibi araçlarla ağ ortamlarında var olan bilgi ve etkileşimin nitelik ve niceliğini zayıflatabilmektedir. Bu anlamıyla internet ve sosyal medya yeni kamusal alan olamaz, sadece onun bir parçası olabilir (Schalken, 1998: 168) düşüncesi sosyal medyaya olumsuz açıdan yaklaşanların temel iddiaları arasında yer almaktadır. Ayrıca sosyal medya ve internetin bir tür popülizme yol açarak (Gökçe ve Örselli, 2012: 52) ideal olandan uzaklaşacağı iddiaları da dile getirilmektedir.

Her ne kadar sosyal medyanın demokratik fonksiyonları ile ilgili tartışmalar devam etse de somut olarak gözlemlenen bir gerçek vardır ki o da artık kamuoyu gündemiyle ilgili içerik oluşturmanın sadece geleneksel medyanın gündem belirleyicileri için değil, sosyal medya erişimi olan herkes için mümkün hale gelmiş olmasıdır. Hatta son yıllarda sosyal medya kullanıcılarının ürettikleri içerikler ve gündem maddeleri, geleneksel medyada sıkça yer almakta ve onun önüne geçmektedir. Pek çok televizyon programı ve gazete sosyal medyadan haberleri içeriklerine taşımaktadırlar. Bu durum bir açıdan medyanın demokratikleşmesi anlamına da gelmekte ve sosyal medya kullanıcılarınca oluşturulan farklı içerikler ana akım medyada temsil imkânı bulmaktadır. Dolayısıyla medyanın demokratikleşmesi ile birlikte sosyal medya kullanıcıları yeni etkileyenler tabakası (Arık, 2013: 103) haline gelmişlerdir.