• Sonuç bulunamadı

2.3 TÜRK DİLİ VE TÜRK DİLİNİN TELEVİZYONDA KULLANIMI

2.3.2 Televizyonun Genel Anlatı Yapısı

Anlatı, “mantıksal olarak birbiriyle bağlantılı, zaman içinde gerçekleşen ve tutarlı bir konuyla bütün halinde bağlanan iki ya da daha fazla olayın veya bir durumun ve bir olayın nakledilmesi” biçiminde tanımlanır. Masallar ve öyküleri oluşturan metinler gibi televizyon metinleri de birer anlatıdır. Gerçeğin öykülenmesi ya da kurmaca olarak nitelendirilen anlatı yapısı, çoğu zaman post-modern yaklaşımı savunanlar tarafından bilimsel olarak hazırlanmış ifadeleri de içinde barındıracak şekilde kullanılmaktadır (Mutlu, 1995: 41). Geniş ve kapsamlı olmak üzere anlatının iki farklı tanımı yapılabilmektedir. Geniş tanım destansı bir şiir, trajedya ya da komedya gibi olay örgüsüne sahip bir yapıt olabilirken, dar kapsamlı tanım tiyatro ve sinemayı dışarıda bırakan, anlatıcıya sahip bir yapıt olacaktır (Onega, 2002: 12).

Edebiyatta olduğu gibi televizyon yapımlarında da senaryo oluşturulurken geleneksel anlatı yapısı, yani yayınlanacak metin; başı, ortası ve sonu olan bir yapıdadır. Televizyon yapımlarında her kanalın kendine ait planlı bir yayın akışı vardır ve programlar bu yayın akışına bağlı olarak düzenlenir (Kozloff, 1987: 45). Edebiyat, tiyatro ve sinema gibi hemen her tür anlatıdan beslenerek gelişmiş olan televizyon anlatısı, hareketli görüntülerin kaydı üzerine kuruludur. Diğer anlatı türlerine nazaran televizyonda ses ve görüntünün bir arada oluşu, nedeniyle televizyon anlatı yapısının özellikle sinema ile ilişkilendirilmesine yol açmıştır. Tiyatro oyununa ya da televizyonda yayınlanan yapıma konan kısıtlamalar ve zamanın kullanım biçimindeki benzerlikler açısından bakıldığında televizyon anlatı yapısının tiyatro ile de ilişkili olduğu gözlenmektedir. Özellikle tiyatro kökenli olan

durum komedisi türündeki televizyon dizilerinde kullanılan mekan ve oyuncu sayısının az oluşunun yanı sıra senaryo özellikleri açısından bakıldığında da benzerlik kendini göstermektedir. Başı, ortası ve sonu olan geleneksel anlatı yapısı döngüsel olarak üç perdeli bir yapıdır. Bu yapının sahip olduğu önemli ayrımlardan biri öykü ve söylem arasındaki ayrımdır. Öykü olayların akışını betimlerken söylem ise olayların nasıl anlatıldığını betimler. Kozloff’ a göre televizyon anlatısını daha iyi anlayabilmek amacıyla öykü ve söylem ayrımına yayın akşının da eklenmesi gereklidir (Çelenk, 2005: 70).

Anlatı yapısı, kullanılacak kitle iletişim araçlarının yapısı açısından farklılıklar taşımaktadır. Bu nedenle televizyon filmleri reklam kuşakları göz önüne alınarak planlanır. Bunun sonucu olarak da reklam dönüşlerinde tekrarlamalar yapılır. Televizyon yayınları sinemanın seyircide oluşturduğu yoğunlaşmaya sahip olmadığından görsellik açısından sinemaya oranla daha değişken bir yapıya sahiptir Televizyon yayın formatı, radyo yayıncılığından gelen tiyatroya özgü anlatı yapısıyla izleyiciye canlı olarak sunulan televizyon oyunlarını andırmaktadır. Televizyon filmleri ile canlı televizyon oyunları birbirine benzese de daha ziyade sinema anlatımıyla örtüşmektedir (Mutlu, 1991: 111-122). Basit ve tekrarlanabilir hareketlerden oluşan televizyonun anlatı yapısı, masallardan esinlenerek geliştirilmiştir ve toplumların birbirinden farklı kesimlerine seslenmektedir. Televizyonun anlatı yapısını kavrayabilmek ve metin çözümlemelerini yapabilmek için, televizyonun kendi anlatısı içinde sentagmatik ve paragmatik boyutun ayrımı önem taşımaktadır. Sentagmatik boyut, olaylar arasındaki neden-sonuç ilişkisini öne çıkararak olayları anlaşılır bir biçimde bir araya getirmek iken paragmatik boyut ise sentagmatik boyutta ortaya çıkan olaylar bütününün belirlenmiş bir çerçevede oluşan özellikleridir (Fiske, 1997: 129). Görsel gösterilerin doğrudan izleyiciye hitap etmesi televizyon yayınlarında izleyenle kurgulanan metin arasındaki uzaklığın ortadan kalkmasını sağlar. Günümüzde, günlük yaşam rutini içerisinde yerini alan televizyonun hayatımızdaki yeri sabitleşmiştir. Televizyon yapımları o kadar yaşamımızı içinde yer etmiştir ki izlediğimiz dizilerdeki beğenilen karakterler aileden biri gibi görülürken beğenilmeyen karakterlere ise düşman gözüyle bakılabilmektedir.

Televizyon ne kadar görüntüye dayalı bir anlatım olsa da sözsel anlatım olmadan hiçbir şey ifade etmez. Dolayısıyla televizyon programları temel olarak, izleyicinin izlediğini anlayabilmesini sağlayan televizyon metinleri ve bu metinleri destekleyecek görüntülerden oluşmaktadır. Yayınlanacak metinler ile görsel ve sözel ögeler birleştiğinde; ancak anlam kazanır ve anlaşılır olabilir (Bourdieu, 1996: 24). Kendine ait teknik özellikleri içinde barındıran televizyon, insanların özel hayatını istediği gibi yansıtır, olayları dramatize eder ya da canlı yayın avantajlarını kullanarak kendi bakışıyla kurguladığı ikinci bir gerçeklik oluşturur (Poyraz, 2002: 25–26). Görsel bir anlatı yapısına sahip olan televizyon kendine has özelliklere sahip olsa da, paradigmatik olarak bakıldığında içeriğinde öykü bulunması açısından; sentagmatik olarak bakıldığında görüntüye ek olarak insan sesi, doğal ortam sesi, müzik, kameraların kullanım açıları, çekimin kurgulanması ve montajı açısından sinema ile benzerlikler göstermektedir. Bu özelliklerin dışında televizyon ve sinema arasındaki bu benzerlikler paradigmatik ve sentagmatik boyutlarda incelendiğinde sonlanmama ve sürekli parçalanma sonucunda oluşmakta ve televizyona ait bu yapının kendi anlamlandırma tecrübeleri sonucunda biçimleneceği görülmektedir (İnal, 2001: 259). Televizyon anlatı yapısı Paradigmatik olarak diğer kitle iletişim araçlarından çeşitli farklılıklara sahip olsa da anlamlandırma açısından onlarla benzerlikler taşımaktadır. Çünkü tüm kitle iletişim araçlarında anlamlandırma süreci sözsel olarak yapılmaktadır. Bundan ötürü televizyon, edebiyat ürünü olan masal ve romanların yanı sıra sinema filmleriyle de benzerlikler taşır. Dolayısıyla televizyon kendinden önceki dönemlere ait sanat yapımlarından olumlu yönde yararlanmıştır (İnal, 2001: 258).