• Sonuç bulunamadı

Tehdit Makamında Müjde Sözcüğünün Kullanılması

C. ARAŞTIRMANIN KAYNAKLARI

1.2. ARAP DİLİ VE BELAGATINDA İRONİ

2.1.6. Kur’ân’daki Sözlü İroniler ve Uygulama Biçimi

2.1.6.1. Tehdit Makamında Müjde Sözcüğünün Kullanılması

Kur’ân’da bazı kişilere yönelik, aslında tehdit olan karşılaşacakları o acı akıbet, tıpkı bir müjde gibi ironik bir şekilde haber verilmektedir. Bu tür ironiyi şu şekilde sıralayabiliriz:

Bazen kâfirlere yönelik kullanılmıştır:

ٌِبٌ َنوُرُمْاَيٌ َني ٖذَّلاٌ َنوُلُتْقَيَوٌٍّقَحٌِرْيَغِبٌ َنّٖيِبَّنلاٌ َنوُلُتْقَيَوٌِ هّاللهٌِتاَيهاِبٌ َنوُرُفْكَيٌ َني ٖذَّلاٌ َّنِا ٌِطْسِقْلا

ٌْرِّشَبَفٌِساَّنلاٌ َنِمٌ ٌْمُھ

ٌٍميٖلَاٌٍباَذَعِب “Allah'ın âyetlerini inkâr edenler, Peygamberleri haksız yere öldürenler,

insanlardan adaleti emredenleri öldürenler var ya, onları elem dolu bir azap ile müjdele”498 Âyette açıkça zikredilen; Allah’ın âyetlerini inkâr, peygamberlerini ve

496 Ebu’s-Su‘ûd, İrşâdu’l-Âkli’s-Selîm ilâ Mezâye’l-Kur’ân’il-Kerîm, c. 4, s. 14. 497 el-Âlûsî,Rûhu’l-Meâni fi Tefsîri’l-Kur’ân’il-Âzim ve’s-Sebî‘l-Mesâni, c. 13, s. 129. 498 Ali İmran, 3/21.

adaleti emredenleri öldürmek gibi vasıflara sahip olan herkesin elem verici bir azaba müstahak olacağı haber verilmektedir. Anlamı belli birilere tahsis eden bir karine olmamakla birlikte buradaki hitabın, bu vasıfları açıkça taşımakta olan Yahudileri hedef aldığı görüşünün daha fazla ağırlık taşıdığı görülmektedir.499 Bu vasıfları taşıyan kimselerin hak ettikleri azap, “رِّشب ” fiiliyle onlara haber verilmiştir ki bu da ironi üslubunun maksat ve manalarıyla tamamen uyuşmaktadır.500

Rağıb el-Isfahânî (ö. 502/1108), Müjdeleme, bir insan sevinçli bir haber aldığında kan basıncının artmasıyla yüzünün ve teninin çiçek gibi açılarak canlanması anlamına geliyor. Zira insan güzel bir haber aldığı zaman, tıpkı sulanan fidenin yeşererek canlandığı gibi bir tepki vermektedir.501 Bu âyetlerde geçen müjdeleme ifadesinde bir sözlü ironi bulunmaktadır. Bu ironi uyarı ve tehdit makamında müjdeleme fiilinin kullanılmasıyla gerçekleşmektedir. Bu ise olması gerekenin tam tersi bir durumdur. Zira müjdeleme anlamında olan “رشب” lafzı ile beraber nesne belirtilmeden mutlak olarak verildiği zaman güzel, sevinçli ve hayırlı haberlerle müjdelemeyi ifade eder. Ancak “Münafıklara acı bir azabın kendilerini

beklediğini müjdele.”502 âyetinde olduğu gibi, azap veya başka istenmeyen bir şeyle kullanıldığı zaman kötü, hayırsız ve istenmeyen bir hususu müjdelemeyi ifade için de kullanılabilir.503 Asıl olarak insana sevindiren, huzur ve mutluluk veren haberleri iletmek için kullanılan “müjdeleme” sözü, asıl kullanılması gereken yerin dışında başka bir yerde kullanılmıştır. Zira münafık ve kafirlere müjdelenen acı veren bir azap ve tüyler ürperten bir işkence nasıl bir hayır ve sevinci hissettirebilir ki?! Kâfir ve münafıklar iman ve İslam’dan yüz çevirip onları alaya almaları ve inananları hor görüp kibirlenmelerine karşılık Yüce Allah da onları dünyada zillet, ahirette de alçaltıcı bir azaba uğratacağını haber vererek onları kendi yöntemleriyle alaya

499 Celâlüddin Muhammed b. Ahmed el-Mahallî, Celâlüddin Abdurrahman b. Ebû Bekr es-Suyûtî,

Tefsîru'l-Celâleyn, Salah Bilici Kitabevi Yay., İstanbul, c. 1, s. 49; İbn Âşûr, et-Tahrîr ve’t- Tenvîr, c. 3, s. 206; es-Sabûnî, Safvetü’t-Tefâsîr, c. 1, s.192; Karaman ve Diğerleri, Kur’ân Yolu, c. 1, s. 526.

500 el- Mahallî, es-Suyûtî, Celâleyn, c. 1, s. 49; Ebû Hayyân, Muhammed b. Yusuf, el- Bahru’l-

Muhît, Thk. Ali Muhammed Muavvid, Ahmed Abdü’l-Mevcud, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1993, c. 2, s. 431; es-Sabûnî, Safvetü’t-Tefâsîr, c. 1, s. 192.

501 el-Isfahânî, Müfredât, c. 1, s. 61. 502 Nisa, 4/138.

503 el-Cevherî, es-Sihâh Tâcü’l-Luga ve Sihahi’l-Ârabiyye, c. 2, s. 590; İbn Manzûr, Lisânu’l-

almıştır.504 Ayrıca Onlar için hazırlanmış bu ceza ve azabı normal haber verme şeklinin dışında bir usul ile ifade etmesi onlar için alay üstüne alay, acı üstüne acı katmıştır.

ٌِبٌُهْرِّشَبَفٌاًرْقَوٌِهْيَنُذُاٌىٖفٌ َّنَاَكٌاَھْعَمْسَيٌْمَلٌ ْنَاَكٌاًرِبْكَتْسُمٌىهّلَوٌاَنُتاَيهاٌِهْيَلَعٌىهلْتُتٌاَذِاَو يٖلَاٌٍباَذَع

ٌٍم

“Ona âyetlerimiz okunduğu zaman; onları hiç işitmemiş gibi, kulağında bir

ağırlık var da büyüklenerek arkasını döner. Ona, elem dolu bir azabı müjdele.”505 Hakaretvari bir tavırla haktan yüz çeviren, küçümseyerek kibirlenen kişinin önce portresini çizen bu âyette, onun durumuna denk düşecek şekilde küçümseyici bir eleştiri yöneltiliyor. “Sanki kulaklarında ağırlık var." Sanki kulaklarında ağır işitme kusuru vardır da onu Allah'ın saygın âyetlerini dinlemekten alıkoymaktadır. Yoksa duyabilen bir insan neden çirkin bir biçimde onlara sağır kesilip, yüz çevirsin. Yüce Allah, bu küçümseyici tanıtımı açık bir aşağılama ile tamamlıyor: “Onu can yakıcı

azapla müjdele.” Buradaki müjdeleme, kibirlenerek alay eden o kişilerin

durumlarına uygun düşen aşağılamadan başka bir şey olamaz.506

ٌَّفَاٌِّلُكِلٌ لْيَو ٌْرِّشَبَفٌاَھْعَمْسَيٌْمَلٌ ْنَاَكٌاًرِبْكَتْسُمٌ رِصُيٌَّمُثٌِهْيَلَعٌىهلْتُتٌِ هّاللهٌِتاَيهاٌُعَمْسَيٌٍميٖثَاٌٍكا

ٌٍميٖلَاٌٍباَذَعِبٌُه

“Her günahkâr yalancının vay hâline! Kendisine Allah'ın âyetlerinin

okunduğunu işitir de sonra büyüklük taslayarak sanki onları hiç duymamış gibi direnir. İşte onu elem dolu bir azap ile müjdele!”507 Rivayetlere göre Nadr b. Haris, ticaret için İran’a gittiğinde acemlerin efsane ve hikaye kitaplarını satın alıp getirirdi. Bunları Kureyş’e okuyarak, “Muhammed size Âd ve Semud hikâyelerini söylüyor, gelin ben size Rüstem’in, İsfendiyâr’ın, Kisrâların hikâyelerini anlatayım” der ve bu şekilde birçoklarının Kur’ân’dan uzaklaşmasını sağlamaya çalışıyordu. Bir başkası da güzel bir cariye satın alır ve birinin Hz. Muhammed’e iman edeceğini duyduğu zaman onu alıp cariyesine; “Haydi buna yedir, içir, söyleyiver” derdi. Böylece onu eğlendirip; Gördün ya, bu, Muhammed’in çağırdığı şeyden namazdan, oruçtan, onun

504 İbn Kesîr, Tefsîrü’l Kur’âni’l-Âzim, c. 2, s. 28. 505 Loman, 31/7.

506 Kutub, fi Zilâli’l-Kur’ân, c. 5, s. 2785. 507 Câsiye, 45/7-8.

için savaşmaktan daha güzel değil mi?” diyerek hak yoldan çevirmeye çalışıyordu.508 Burada, ilahi mesajdan insanları uzaklaştırma maksadıyla her türlü eylemi ortaya koyup Allah’ın âyetlerine karşı büyüklenip kör ve sağır kesilenler, azabın en şiddetlisi ile müjdelenmektedirler. Beşâret lafzı, vaad ve sevindirici bir işin meydana gelmesine delalet ederken, burada hiç de hoşnutluk vermeyecek bir durumun tasvîri söz konusudur. Görüldüğü gibi burada şiddetli bir uyarı ve feci bir akıbet ironik bir üslupla ortaya konulmuştur.509

Bazen münafıklara yönelik kullanılmıştır:

يٖقِفاَنُمْلاِرِّشَب اًميٖلَاٌاًباَذَعٌْمُھَلٌ َّنَاِبٌ َن

“Münafıklara, kendileri için elem dolu bir azap olduğunu müjdele.”510 Bu

âyetten sonra gelen “Onlar, inananları bırakıp da kâfirleri dost edinirler; onların

yanında izzet ve şeref mi arıyorlar? Hâlbuki bütün izzet ve şeref Allah’a aittir.”511

âyeti ile münafıkların, kuvvet kazanmak için kâfirlerle dostluk kurup mü’minlere karşı iş birliği içine girmeleri eleştirilmiş ve üstünlüğü yanlış yerde aradıkları haber verilmiştir. Zira üstünlüğün en kâmil olanı Allah’a aittir ve O’na tabî olmakla elde edilebileceğine dikkat çekilmiştir. Münafıkların takındıkları bu yanlış tavır sebebiyle yani iman etmedikleri halde görünüşte iman gösterisinde bulunmalarından dolayı Allah da kendilerine yaptıklarına benzer bir şekilde dışı rahmet, içi ise azap ve felaket olan bir ifadeyle haber vermiştir. Kıyamette uğrayacakları cezalarının hakkikati, dünyadaki hallerine uygun bir hitab (ironik) üslubunun seçilmiş olmasında onların akıllarıyla alay etme ve basiretlerinin azlığına ima vardır.512 Zira mü’minleri aldatmak için kalplerinde gizledikleri nifakı ortaya sermenin en güzel yolu bu şekilde uygun ifadelerin seçilmiş olmasıdır.

Bazen de şahsi menfaat için ahlâkî zaafiyet gösteren kişilere karşı kullanılmıştır:

508 Ebu’l Hasen Ali b. Ahmed el-Vâhidî, Esbâbu Nüzûli’l-Kur’ân, Thk. Kemal Beysûnî Zağlûl,

Dâru’l- Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, Lübnan. 1991, s. 356; el-Âlûsî, Rûhu’l-Meâni fi Tefsîri’l- Kur’ân’il-Âzim ve’s-Sebî‘l-Mesâni, c. 21, s. 67.

509 el-Âlûsî,Rûhu’l-Meâni fi Tefsîri’l-Kur’ân’il-Âzim ve’s-Sebî‘l-Mesâni, c. 21, s. 80; es-Sabûnî,

Safvetü’t-Tefâsîr, c. 3, s. 182.

510 Nisa, 4/138. 511 Nisa, 4/139.

ٌٖثَكٌ َّنِاٌاوُنَمهاٌ َني ٖذَّلاٌاَھ يَاٌاَي ٌَسٌ ْنَعٌ َنو دُصَيَوٌِلِطاَبْلاِبٌِساَّنلاٌَلاَوْمَاٌ َنوُلُكْاَيَلٌِناَبْھ رلاَوٌِراَبْحَ ْلااٌ َنِمٌاًري

ٌِ هّاللهٌِليٖب

ٌٍميٖلَاٌٍباَذَعِبٌْمُھْرِّشَبَفٌِ هّاللهٌِليٖبَسٌىٖفٌاَھَنوُقِفْنُيٌ َلاَوٌَةَّضِفْلاَوٌ َبَھَّذلاٌ َنوُزِنْكَيٌ َني ٖذَّلاَو “Ey iman edenler! Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu, insanların mallarını

haksız yollarla yiyorlar ve Allah'ın yolundan alıkoyuyorlar. Altın ve gümüşü biriktirip gizleyerek onları Allah yolunda harcamayanları elem dolu bir azapla müjdele.”513 Yahudi ve Hristiyan din adamlarının birçoğunun dini, bir istismar aracı olarak kullanıp, rüşvet karşılığında hüküm vererek ilahi kitaplar üzerinde tahrifatta bulunmuşlardır. Bunun yanı sıra günah çıkarma karşılığında gelir elde ettikleri, Allah’ın rızasını kazanmanın ancak onlara itaat ve hizmet etmekle mümkün olduğunu topluma dayatıp insanların mallarına konmanın yollarını aradıkları ve benzer inanç ve uygulamaları topluma dayatarak menfaat uğruna insanları yoldan çıkardıkları da bilinmektedir.514 Müfessirler, bu âyetin özelde kimler hakkında indiği konusunda ihtilaf etmişlerdir. Hususiyetle ehl-i kitap hakkında indiğini belirten rivayetler olduğu gibi, ehl-i kitap ve mü’minleri birlikte kapsadığı, hatta mü’minlerin murad edildiğine dair rivayetlerin de olduğu göze çarpmaktadır.515 Bu konuda Yazır’ın da belirttiği gibi ister haham ve papazlar veya onları örnek edinenler olsun, isterse de Müslümanlardan zekâtı verme yoluna itmeksizin mal biriktirenler olsun, bu hususiyetleri kendisinde barındıran herkesin bu âyetin hükmü içerisinde değerlendirilebileceğini ve aynı üslûbun muhatabı olabileceğini söyleyebiliriz.516