• Sonuç bulunamadı

Belagat ve Kur’ân

C. ARAŞTIRMANIN KAYNAKLARI

1.2. ARAP DİLİ VE BELAGATINDA İRONİ

2.1.1. Belagat ve Kur’ân

Kur’ân’da ironi örneklerine geçmeden önce Kur’ân’ın, ironinin de bir unsuru olduğu belağat ile ilişkisini kısaca açıklamaya çalışalım. Kur’ân, dini bir hitap olduğu gibi gerek söylem ve ifadeleriyle gerekse anlatım ve üslubuyla tüm zamanlardaki edipleri acziyet içerisinde bırakacak edebî bir kitaptır. Kur'ân, kelime, kelimelerle tamamlanan anlam ve lafız ve manayı bir araya getiren nazım olmak üzere üç unsuru barındırır. Kur'ân, iyice incelendiğinde bu unsurların birbirine ne kadar güzel bir şekilde kaynaştığı ve ne kadar mükemmel bir nizam ve ahenk içinde olduğu görülür. Öyle ki, Kur’ân’ın seçtiği kelimelerden daha açık, daha kuvvetli ve daha akıcı kelimeler, nazım yönüyle de daha uyumlu ve daha insicamlı bir te’lif görülemez. Aynı şekilde manasında da ona üstün gelen ve hatta onun derecesine ulaşan başka bir kelamın mevcudiyetine şahit olunmamış ve olunmayacaktır.356 Bu nedenle Kur’ân’ı incelerken ve anlamaya çalışırken neyi söylediğine bakmamız gerektiği gibi, hangi üslupla söylediğine de bakmamız gerekmektedir.

İnsanlar için hidayet rehberi olarak gönderilen Kur'ân, Hz. Muhammed (s.a.v)’in peygamberliğinin delili ve en büyük mucizesidir. Kur'ân birçok yönüyle mucizevî bir kitaptır. Bu yönlerden bir tanesi de fesahatına ve belagatına dayanan edebî i‘câzıdır. Allah (cc), elçilerini desteklemek üzere verdiği mucizeleri, gönderildikleri toplumların en ileri oldukları alanlarda göstermektedir. Kur'ân, nazil

356 Yusuf Bayram, Sabri Çap, Kur’ân’da Edebî Sanatlar, www. Risale forum.com., 28. 12. 2017, s.

olduğu dönemde Araplar arasında en çok ilgi gören edebiyattı. Bundan dolayı Hz. Muhammed’in en büyük mucizesi olan Kur'ân'ın başta gelen mucizevî yönü edebî açıdan olmuştur.

Kur’ân-ı Kerîm’in edebî bir yapıya sahip olması, diğer birçok dini ilimlerde olduğu gibi, belağat ilminin de ortaya çıkmasına sebep olan en birinci ve en önemli amil olmuştur. Kur'ân, güzel ve etkil konuşma sanatında son derece gelişmiş olan bir toplumdan seçilmiş ümmî bir Peygamber’e indirilmişti. Alemlerin Rabbi’nin bizzat talim ve terbiyesinden geçen bu ümmi Zat, kendisine indirilen Kur'ân’ın emriyle, o devirde toplum arasında milli kahraman sayılan edip ve şairler de dahil olmak üzere bütün belagat erbablarına meydan okuyor, Kur'ân’ın bir benzerini meydana getirmeleri konusunda onları muarazaya davet ediyordu. Manasıyla mu‘ciz olan bu İlahî kelâm edebî üslubuyla da herkesi âciz bırakmış, kendisiyle muarazada bulunanların söyledikleri hezeyandan öteye geçememiştir.357 Ona muaraza etmek şöyle dursun, Velid b. Muğire gibi ileri gelen müşriklerden birçok kişi peşin olarak yenilgiyi kabul etmiştir. Kur'ân-ı Kerîm'in insan sözü olmayıp ilahî bir güce sahip olduğunu itiraf etmek mecburiyetinde kalmışlardır.358

İslam alimlerinin bazıları Kur'ân-ı Kerîm'in i‘câz yönlerini bir kaç madde ile sınırlarken, bazıları da i‘câz yönünün sayılamayacak kadar çok fazla olduklarını beyan etmişlerdir.359 Söz konusu yönleri birkaç maddeyle sınırlamanın doğru olmayacağı kanısındayız. Öyle ki İslam’ın ruhuna, Kur'ân’ın amaç ve gayesine ters olmamak kaydıyla, insanların taklid etmeye güç yetiremediği her özellik, Kur'ân’ın i'câz yönlerinden birini oluşturmaktadır.360

Kur'ân’ın i‘câz yönleri hakkındaki farklı görüşlere rağmen, üzerinde ittifak edilmiş bir konu vardır ki, “Kur'ân-ı Kerîm'in en birinci ve en önemli i‘câzının

357 Kur’ân-ı Kerim'e muaraza teşebbüsleri hakkında geniş bilgi için bkz. el-Hattâbî, Ebû Süleyman,

Beyânu İ‘cazi'l-Kur'ân, (Bu eser, "Selas Resail fi İ'câzi'l-Kur'ân" adlı kitabın içinde yer almaktadır, Thk. Muhammed Halefullah ve Muhammed Zağlûl es-Selam, Darü’l-Mearif, Kahire, Mısır, s. 55-71; er-Râfi‘î, Mustafa Sâdık, İ‘câzu'I-Kur'ân ve’l-Belâğatü'n-Nebevîyye, Daru’l- Kitabi’l-Arabî, Beyrut, 1983, s. 172-187;

358 Muhammed Abdu’l-‘Azim ez-Zerkânî, Menâhilü’l-Îrfân fi Ulûmi’l-Kur’ân, thk, Fevvâz Ahmed

Zumerli, Daru’l-Kitabu’l-Arabi, Beyrut, 1995, c. 1, s. 177.

359 Celâluddîn Abdurrahman Ebu Bekr es-Suyûtî, Mu‘tereku'l-Akrân fi İ‘câzi'l-Kur'ân, Daru’l-

Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 1988, c. 1, s. 3-5.

belağatında, nazmında, üslup ve beyanında olmasıdır.”361 İmâm Bâkıllânî (ö. 403/1013), Kur'ân-ı Kerim'in i‘câzının anlaşılmasındaki en önemli amilin belağat ilmi olduğunu şu şekilde ifade etmektedir: Arap olmayan ya da Arap olup da Arap diline ve belağatına yeterince vakıf olmayanların, Kur'ân’ın i‘câzını, ancak “insanların Onun bir benzerini getiremeyişlerinin tarihen sabit olması” yoluyla anlayabileceklerdir. Arap dilini bilen ve belagat ilmine vakıf olanlar ise bir insanın söyleyebileceği ve söyleyemeyeceği kelamı değerlendirebildiği için, Kur'ân’ın i‘câzını rahatlıkla kavrayabileceklerdir.”362 Fahreddin er-Râzî de (ö. 606/1210) belağat ilminin önem ve şerefini anlatırken, hiç kimsenin Kur’ân-ı Kerîm’in bir benzerini getiremeyişinin sebebini, onun nazarında zuhur eden bazı meziyet ve ortaya koyduğu harikalara bağlamakta ve ancak bunların belağat ilmi vasıtasıyla öğrenilebileceğini beyan etmektedir.363

Allah, insanlara gönderdiği en son mesajı olan Kur’ân için Arapça’yı seçmiştir. Bizzat bu mesajında, onun okunup öğrenilmesini emretmiştir. O zaman bu emri yerine getirebilmek yani Kur'ân’daki mesajları tam olarak anlayabilmek için ilk başta dilini öğrenmek, bu dilin kural ve inceliklerini iyice kavramak gerkmektedir. Zira insanı var eden, onun sahip olduğu özellikleri en iyi bilen Yaratıcısı, elbette konuştuğu dilin incelik ve ifade özelliklerini de en iyi bilendir. Bunun için Yüce Allah, mesajlarını gönderirken o gün kullanılan dili, onun ifade özellik ve inceliklerini en iyi şekilde kullanmıştır. En güzel sözü, en güzel biçimde önce elçilerine, onlar vasıtasıyla da insanlara iletmiştir.

Âyetlerde kullanılan lafızları, bu lafızların anlamları, uyum ve insicamının özellik ve inceliklerini otaya koyan belagat ilmi, Kur’ân’ın tefsîrinde önemli bir yere sahiptir. Tefsîr ilminin mahdut bir anlamla sınırlanmasını önleyip onu zenginleştiren belağat ilmi, Kur'ân-ı Kerîm'in tefsîri için gerekliliğinin yanısıra, tefsîrde hatadan koruması da ayrıca bu ilmin önemini bir kat daha artırmaktadır. Yani belağat

361 Fahruddîn Muhammed b. Ömer er-Râzî, Nihâyetü'l-Îcâz fi Dirâyeti’l-İ‘caz fi Ulûmi’l-Belâğa ve

Beyâni İ‘câzi’l-Kur’ân, Matbaatu’l-Âdâb, Mısır, h. 1317, s. 7; es-Sekkâki, Miftâhu'l-Ulûm, s. 512; er-Râfi‘î, İ'câzu'l-Kur'ân, s. 156; Adnan Muhammed Zerzûr, Ulûmu'l-Kur'ân, el- Mektebetü’l-İslamî, Beyrut, 1981, c. 2, s. 230; Hasan Ziyâüddin ‘Itr, el-Mu‘cizetü'l-Hâlide, Dârü’l-Beşairi’l-İslamiyye, Beyrut, 1994, s. 117-118.

362 Ebû Bekr Muhammed b. Et-Tayyib el-Bâkıllânî, İ‘cazu'l-Kur'ân, Thk. Seyid Ahmed Sakr,

Darü’l-Mearif, Mısır s. 113.

ilmindeki kaideler dikkate alınmadan, âyetlerdeki istiâre, mecâz, kinâye ve teşbîh gibi unsurlar gözardı edilerek yapılan bir tefsîr hatadan salim olamaz. Zemahşerî, (ö. 528/1144) tefsîrinin mukaddimesinde, büyük bir edebiyatçı olan Câhız'dan yaptığı bir alıntı ile bu hususa şöyle işaret etmektedir: “Bir kişi bütün İslamî ilimlerde ne kadar mahir olursa olsun, Kur'ân-ı Kerîm'e mahsus olan me‘âni ve beyân ilimlerine vakıf olmadığı müddetçe, onu tefsîr etme yollarına giremez ve onun hakikatlerine dalamaz”364. Zemahşerî, getirdiği bu açıklamayla belagat ilminin Kur’ân tefsîri için ne derece hayati öneme sahip olduğunu vurgulamaktadır.