• Sonuç bulunamadı

2.2. Kabul ve Ret Açısından Kur’ân’da Mecaza Yaklaşımlar

3.1.2. Tefsir Alanında

İbn Teymiyye’ye göre, Kur’ân’ın doğru anlaşılabilmesi için en güzel yöntem öncelikle Kur’ân’ın Kur’ân’la tefsir edilmesidir.443

Çünkü mücmel bırakılan ayetler, yine Kur’ân tarafından başka bir yerde tefsir edilmiş; kısaca verilen bir husus, başka bir yerde detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Kur’ân’ın Kur’ân’la tefsiri mümkün olmazsa bu durumda başvurulması gereken ikinci kaynak, Kur’ân’ın açıklayıcısı olan sünnettir.444 Hz. Peygamber (s.a.v), muhataplarını başka hiçbir şeye ihtiyaç bırakmayacak şekilde Kur’ân’ı açıklamıştır.445

Bu açıklama Kur’ân’ın hem lafızlarını hem de manasını kapsamaktadır. Çünkü “İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman ve onların da (üzerinde) düşünmeleri için sana bu Kur’ân’ı indirdik.”446 ayeti hem lafzın hem de mananın tebyin edilmesini ifade etmektedir.447

İbn Teymiyye’nin bu ifadelerinden hareketle sünnetin, Kur’ân’ın tamamını tefsir ettiği kanaatinde olduğunu söylemek ihtiyatla karşılanması gereken bir değerlendirmedir.448Zira İbn Teymiyye, Kur’ân’ın tamamını tefsir etmesini isteyen bir öğrencisine, Kur’ân’ın bir kısmının yine Kur’ân tarafından, bir kısmının da müfessirler tarafından tefsir edildiğini, ancak bazı ayetlerin tefsirinde âlimlerin hata ettiğini, hata edilen ayetleri tefsir etmesinin yeterli olacağını söylemiştir.449

Bu düşüncesine parelel olarak yazdığı tefsire de ءاملعلا نم ريثك ىلع تلكشأ تايآ ريسفت

أطخ وه ام لإ اهيف دجوي ل لب باوصلا لوقلا اهيف ريسفتلا بتك نم ةفئاط يف دجوي ل ىتح adını koymuştur.450 İbn Teymiyye’nin bu tefsirine bakıldığında sadece rivayet aktarımı yapmadığı, sık sık dirayet yöntemine başvurarak kendi görüşünü ortaya koyduğu görülmektedir.451 Buna göre; nassa bağlı kalmayı temel bir yöntem olarak belirleyen İbn Teymiyye’nin, Kur’ân’ın tamamının sünnettarafından tefsir edildiğini düşünmesi durumunda yukardaki gerekçeye dayanarak,

442

Miras, Kamil, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve Şerhi, 8. bs., DİB yay., Ankara, 1985, IV, 193-198.

443

Bu tefsir yöntemi hakkında farklı bir değerlendirme için bk., Koç, M. Akif, İsnad Verileri Çerçevesinde

Erken Dönem Tefsir Faaliyetleri, Kitâbiyât, Ankara, 2003, s. 103-107. 444

İbn Teymiyye, Mukaddime fî usûli’t-tefsîr, nşr. Adnan Zerzûr, 2. bs., yy., 1972, s. 93.

445

İbn Teymiyye, Mecmû, VII, 71-72.

446

Nahl, 16/44.

447

İbn Teymiyye, Mukaddime fî usûli’t-tefsîr, s. 35.

448

.Bu yönde bir değerlendirme için bk. Maşalı, M. Emin, “İbn Teymiyye’ye Göre Hatalı Tefsir Kuramları”,

Bilimname, 2008, sy. XV, s. 125. 449

İbn Abdülhâdî, el-Ukûdü’d-dürriyye, s. 27.

450

İbn Teymiyye, Tefsîru âyâtin eşkelet alâ kesîrin mine’l-ulemâi hattâ lâ yûcede fî tâifetin min kütübi’t-tefsîr

fîhâ el-kavlü’s-savâb bel-lâ yûced fîhâ illâ mâ hüve hata’, Abdülaziz b. Muhammed el-Halîfe, Mektebetü

rüşd, Riyat, 1996.

451

dirayet metodunu yoğun bir şekilde kullandığı böyle bir tefsir kaleme alması düşünülemez. Bu sebeple, İbn Teymiyye’nin “Hz. Peygamber (s.a.v), muhataplarını başka hiçbir şeye ihtiyaç bırakmayacak şekilde Kur’ân’ı açıklamıştır” sözünü; “Hz. Peygamber (s.a.v), muhatapların, izahına ihtiyaç duyduğu ayetleri başka bir merciye ihityaç bırakmayacak şekilde açıklamıştır.” şeklinde anlamak daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

Ayrıca İbn Teymiyye, sünnette tefsiri bulunmayan ayetlerin anlaşılması için sahabe sözüne bakmak gerektiğini düşünmektedir. Çünkü sahabe nüzül ortamına şahit olmuş ve Kur’ân’ı doğru bilgi ekseninde tam olarak anlamıştır.452

İbn Teymiyye’ye göre sahabe sözünden sonra başvurulması gereken kaynak tabiînin sözleridir. Sahabe ve tabiîn başta olmak üzere Selef’ten tefsirle ilgili bir rivayet gelmişse bunların dışında başka bir görüş ortaya koymak doğru değildir.

Bunun da ötesinde Selef, bir ayetin tefsirinde “Bu ayetin anlamı ya şudur ya şudur” şeklinde iki farklı görüş üzerinde icma etmişse, onlardan sonra gelenlerin üçüncü bir görüş ortaya koymaları, bu icmaya muhalefet anlamına gelir ve bu hatalı bir yaklaşımdır.453

Ayrıca Selef’in tefsirdeki ihtilaflarının çoğu tezat/çelişki ihtilafı değil, tenevvu/çeşni ihtilafıdır. Bu ihtilaf da ya aynı şeyi farklı isimlerle adlandırmalarından454

ya da Selef’ten her birinin, âm bir ismin farklı türlerine işaret etmelerinden kaynaklanmaktadır.455

İbn Teymiyye, her ne kadar rivayet öncelikli bir tefsir anlayışını benimsemiş ise de dirayet yönteminin de belirli şartlara bağlı olarak kullanılabileceğini düşünmektedir. Buna göre dili ve şer‘î ilimleri iyi bilen herkes Kur’ân’ı dirayet yöntemine başvurarak yorumlayabilir. Kur’ân’ın rey ile tefsir edilmesinin haram olduğuna dair Selef’ten gelen rivayetler,456 hiçbir bilgi temeline dayanmayan keyfi yorum yöntemlerini yasaklamaktadır. Öte yandan Selef de bilgi sahibi oldukları ayetleri tefsir etmiş, bilmedikleri bir ayetin tefsiri hakkında ise söz söylememiştir. Bu açıdan, Selef’in rey ile tefsiri yasaklayan rivayetleri aktarmaları ile kendilerinin bu yöntemi kullanmaları arasında bir çelişki yoktur. Çünkü onların tefsiri bilgi temeline dayanmaktadır.457

İbn Teymiyye, öteden beri özellikle Ashabü’l-hadîs ve Mutezile arasında haberî sıfatlar ve müteşabih ayetlerin yorumlanmasıyla ilgili olarak süregelen tartışma konularından olan tevil kavramını, Selef’in bu kelimeye yüklediği anlamları göz önünde bulundurarak

452

İbn Teymiyye, Mukaddime fî usûli’t-tefsîr, s. 95.

453

İbn Teymiyye, et-Tefsîr, nşr. Abdürahman Umeyra, Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, Beyrut, ts. V, 36.

454

İbn Teymiyye, Mukaddime fî usûli’t-tefsîr, s. 38.

455

İbn Teymiyye, a.g.e, 43.

456

İbn Teymiyye, a.g.e, 108-113.

457

açıklamaktadır. Buna göre, Selef’in dilinde tevilin iki anlamı bulunmaktadır. a) Zahirine uygun düşsün ya da düşmesin sözün tefsir edilmesi ve anlamının açıklanmasıdır. Bu durumda tevil ve tefsir lafızları Selef’in kullanımında yakın ya da eş anlamlı kelimeler olmaktadır. Söz gelimi Taberî (ö. 310/922)’nin “Tevil ehli bu ayet hakkında ihtilaf etti.” ve Mücahid (ö. 104/722)’in “Âlimler bunun tevilini bilir.” sözlerinde tevil kelimesi, tefsir manasında kullanılmıştır. b) Sözle kastedilen şeyin bizzat kendisir. Buna göre cümle, talep anlamı içeriyorsa bu sözün tevili talep edilen fiilin bizzat kendisidir; eğer cümle, bir olaydan haber veriyorsa/ihbarî bu durumda sözün tevili, haber verilen şeyin geçekleşmesidir.458

Tevilin bu iki anlamı arasında şöyle bir fark vardır: Tefsir manasındaki birinci anlam, sözün izah edilmesini ifade eder ki bu soyut bir alana tekabül eder. İkinci manada tevil ise sözü edilen fiilin gerçekleşmesini ifade eder ve dış dünyada somut bir karşılığı bulunur.459 Örneğin Hz. Yusuf, kardeşleri yanına gelip huzurunda secdeye kapanınca Bu daha önce gördüğüm rüyanın tevili/gerçekleşmesidir.460

demiştir.461

İbn Teymiyye’ye göre, اَن بَر ِدْنِع ْنِم ٌّلُك هِب اَّنَمٰا َنوُلوُقَ ي ِمْلِعْلا ىِف َنوُخِساَّرلاَو ُهٰاللا َّلِا ُهَليوْاَت ُمَلْعَ ي اَمَو 462 ayetindeki her iki kıraat da doğru kabul edilebilir. Ayeti okurken Allah lafzından sonra durulması halinde tevilin ikinci anlamı kastedilmiş olur. Dolayısıyla ayet, müteşabihatın keyfiyetini/mahiyetini yalnızca Allah’ın bildiğini ifade eder. İlimde derinleşenler ifadesinden sonra vakıf yapılması durumunda ise tevilin birinci manası olan tefsir kastedilmiş olur.463

Görüldüğü üzere İbn Teymiyye müteşabihatı bilmekle, keyfiyetini kavramak arasında bir farkın bulunduğunu düşünmektedir. Ona göre keyfiyeti bilinemeyecek olan müteşabihler; kıyametin ne zaman kopacağı, Allah’ın zatı ve sıfatlarının mahiyeti, cennette müminlere hazırlanan nimetler gibi gaybî konuları içermektedir. Bu konular hakkında her ne kadar bilgi sahibi olunabilirse de mahiyetleri bilinemez.

İbn Teymiyye’ye göre, Kur’ân’da anlaşılması mümkün olmayan ayetlerin bulanamayacağını ileri sürerek müteşabihleri tevil edenler, her ne kadar ileri sürdükleri gerekçelerinde haklı olsalar da tevilin anlamı hakkında hata etmişlerdir. Bu yanlış tevil anlayışları sonucu, Kur’ân’ın zahirine uygun düşmeyen yorumlara gitmişlerdir.464

458

İbn Teymiyye, et-Tefsîr, II, 108-109.

459

İbn Teymiyye, a.g.e., II, 109.

460

Yusuf, 12/100.

461

İbn Teymiyye, a.g.e., II, 111.

462

Âl-i İmran, 3/7.

463

İbn Teymiyye, a.g.e., VI, 395.

464

İbn Teymiyye, tevilin yukarıda zikredilen iki anlamının dışında ilk üç asırdan sonraki dönemlerde üretilmiş üçüncü bir anlamının olduğunu söylemektedir. Buna göre tevil; bir delile dayanarak, lafzı racih olan anlamından alıp ikinci bir anlama hamletmektir.465 Karâmita, Bâtıniyye, Felâsife, Cehmiye ve Mutezile gibi guruplar bu manada bir tevil yöntemi geliştirmek suretiyle Kur’ân’ı kendi belirledikleri ilkeler çerçesinde tahrif etmişler ve bu tahrif sonucu ortaya çıkardıkları anlamların, Kur’ân’ın tevili olduğunu iddia etmişlerdir. Bid'at ehli guruplar tarafından geliştirilen bu tevil yöntemi aslında; ahiret, kader ve sıfatlar gibi konularda, nasların tahrifine kapı aralayacak şekilde yorumlanmasının önünü açmaktan başka bir amaç taşımamaktadır.466

İb Teymiyye’ye göre, bu türlü tevil yöntemini benimseyenler Selef’ten gelen nakilleri göz ardı ederek kendi ideolojilerini oluşturan ilkeler çerçevesinde Kur’ân’ı yorumlama çabası içerisine girmekle hata etmektedir. Çünkü böyle bir anlama etkinliği, tefsirin merkezine müfessirin indî kabullerini oturtmakta ve bu ön kabulleri Kur’ân’a söyletme amacı taşımaktadır. Bu yöntemi benimseyenlerin en belirgin örneği, belirledikleri beş esas/usûl-i hamse ekseninde Kur’ân’ı tefsir eden Mutezile’dir.467

İbn Teymiyye’ye göre Kur’ân lafızlarını önceden belirlenen anlamlara hamletme çabası yanlış olduğu gibi, sadece lafzı göz önünde bulundurarak Kur’ân’ı tevil etmek de aynı derecede yanlıştır. Çünkü bu durumda lafzın dildeki anlamı öne çıkarken, içinde bulunduğu pasajda hangi anlama karşılık geldiği gözden kaçırılmaktadır.468