• Sonuç bulunamadı

E. Kur’an-ı Kerim’de Yabancı Kelimelerin Varlığı

IX. TEFSİR İLE RİVAYET UYUMSUZLUĞU

Taberî’nin Câmiu’l-Beyân’ında, ayetin önce genel bir tefsirini yaptıktan sonra ilgili rivayetleri görüşlere göre tasnif etmektedir. Taberî’nin bir ayetle ilgili yapmış olduğu kısa ve genel tefsir kısmına İbn Atıyye, terceme (

ةجَتِلا

) demektedir. İbn Atıyye’ye göre Taberî’nin bu tercemeleri ve sonrasında sıralanan ilgili rivayetler birbiri ile uyuşmamaktadır. Aşağıdaki iki örnekte İbn Atıyye’nin bu konu hakkındaki tenkitlerine yer verilmiştir.

430 İbn Atıyye, el-Muharreru’l-vecîz, IV, 351. 431 Ebu Ubeyde, Mecâzu’l-Kur’an, II, 131.

154 Örnek 1: Maide 5/11

َمآ َنيَِِّلا اَهُّ يَأ اَي

ْمُهَ يِدْيَأ َّفََُف ْمُهَ يِدْيَأ ْمُُْيَلِإ اوُطُسْبَ ي ْنَأ ٌمْوَ ق َّمَه ْذِإ ْمُُْيَلَع َِّللَّا َتَمْعَِن اوُرُكْذا اوُن

ْمُُْنَع

َنوُنِمْؤُمْلا ِلَّكَوَ تَيْلَ ف َِّللَّا ىَلَعَو ََّللَّا اوُقَّ تاَو

Ey iman edenler! Allah'ın size olan nimetini unutmayın; hani bir topluluk size el uzatmaya yeltenmişti de Allah, onların ellerini sizden çekmişti. Allah'tan korkun ve müminler yalnızca Allah'a güvensinler. (Maide 5/11)

Taberî bu ayetin teviline Allah’ın lütfettiği nimetin ne olduğuna dair farklı görüşlere yer vermektedir. Nakledilen görüşlerin olay örgüsü farklı olmakla birlikte ortak noktası Hz. Peygamber’e planlanan suikast ve bunun Allah Teâla tarafından olayın öncesinde Peygamberine bildirmesidir. Nakledilen birinci görüşe göre bu nimet, Hz. Peygamber’in Amiroğullarından iki kişinin diyetini ödemelerinde yardımcı olmak için Benu Nadir Yahudilerine gittiğinde Yahudilerin kendisine suikast düzenlemesi üzerine Allah Teâla’nın bu durumu haber vermesi ve Rasulullah’ı onların saldırısından kurtarmasıdır. Abdullah b. Abbas’tan nakledilen diğer bir görüşe göre bu nimet, Yahudiler Hz. Peygamber’e suikast amacıyla yemeğe davet ederek onu yemeğe çağırdıklarında, asıl niyetlerinin Allah Teâla tarafından Rasulullah’a bildirilmesi ve onun bu saldırıdan kurtulmasıdır. Katade b. Diame’den nakledilen üçüncü görüşe göre ise ayette geçen nimet, Allah Teâla’nın Batn-ı Nahle gazvesinde Rasulullah’a düşmanlarının namaz esnasında saldırıya geçeceklerini haber vermesi ve korku anlarında nasıl namaz kılacağını bildirmesidir.433

Taberî’nin naklettiği görüşler arasında İbn Abbas’tan aktardığı rivayet İbn Atıyye’nin dikkatini çekmiştir. Taberî her zamanki usulü ile üstte İbn Atıyye’nin terceme

155

(

ةجَتِلا

) olarak nitelediği tefsir görüşünü vermiş, altına ilgili rivayeti almıştır. Tam da bu noktada İbn Atıyye, Taberî’nin tercemesi ve altında yer verdiği rivayetin uyumsuz olduğunu söylemektedir. İbn Atıyye’ye göre terceme, ayetin Hz. Peygamber’i bir yemek esnasında öldürmek isteyen Yahudiler sebebiyle indirildiğine dair olduğunu belirtmektedir. Başlığın altındaki rivayetin ise Yahudilerin Hz. Peygamber’i ve ashabını öldürmek maksadıyla bir yemek düzenlediklerine dair olduğunu ifade etmektedir. İbn Atıyye bu rivayetin yukarıda da zikredilen Benî Nadir kıssasını anlatmış olabileceğini söylemektedir.434

Taberî’nin tercemede ve altta yer verdiği rivayete lafzî bir tercüme ile tekrar bakılacak olursa şöyle demektedir: “Hz. Peygamber’in ashabından olan müminlere üzerine şükretmelerinin emredildiği nimet Yahudilerin Hz. Peygamber’i davet ettikleri bir yemekte onu öldürmeye teşebbüs etmeleri, bunun üzerine onların bu suikastlarından Allah Teâlâ’nın elçisini haberdar edip kurtarmasıdır. Olayın üzerine Hz. Peygamber ve ashabı daveti terk etmişlerdir. Bu konuda İbn Abbas’tan şöyle rivayet edildi: Yahudilerden bir grup Hz. Peygamber’i ve ashabını öldürmek maksadı ile bir yemek hazırlamışlardı. Allah onlara bu durumu haber verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber o yemeği yemedi ve ashabına da yememelerini emretti.”435

Kelime kelime tercüme edilen bab başlığı, ilgili rivayet ve İbn Atıyye’nin eleştirisi incelendiğinde şunları söylemek mümkündür: İbn Atıyye’nin uyumsuz gördüğü başlık ve altındaki rivayetin birbiriyle bağdaştırılamayacak kadar ayrı olduklarını söylemek pek de mümkün görünmemektedir. Ayrıca İbn Abbas rivayetinin Benî Nadir Yahudilerinin

434 İbn Atıyye, el-Muharreru’l-vecîz, II, 167. 435 Taberî, Câmiu’l-beyân, VIII, 231.

156

kıssası ile ilgili olması da birkaç husus sebebiyle uzak bir ihtimal gibi durmaktadır. Bu kıssada Hz. Peygamber arabuluculuk vasfıyla Yahudilerin yanına gitmekte ve o sırada olası bir suikasttan haberdar edilerek muhtemel bir ölümden kurtulmaktadır. İbn Abbas rivayetine göre ise Hz. Peygamber ve ashabı davet edildikleri bir yemeğe gitmektedirler. Dolayısıyla burada İbn Abbas rivayetinin Benu Nadir kıssasına ilişkin olduğunu söylemek doğru olmasa gerektir. İbn Atıyye’nin yönelttiği eleştiride dikkat çeken bir diğer husus Taberî’nin bab başlığını sebeb-i nüzul kalıbı ile vermiş olduğunu aktarmasıdır. Hâlbuki Taberî’nin başlığı bu lafızla gelmemektedir. Bu da İbn Atıyye’nin kullanmış olduğu Câmiu’l-beyân nüshanın sorunlu olduğu tezini kuvvetlendirmektedir.

Örnek 2: Hac 22/40

َساَّنلا َِّللَّا ُعْفَد َلاْوَلَو َُّللَّا اَنُّ بَر اوُلوُقَ ي ْنَأ َّلاِإ ٍ قَح ِْيَّغِب ْمِهِراَيِد ْنِم اوُجِرْخُأ َنيَِِّلا

َ ب

ْتَمِ دَُلَ ٍضْعََ بِب ْمُهَضْعَ

َهيِف ُرَكُِْي ُدِجاَسَمَو ٌتاَوَلَصَو ٌعَيِبَو ُعِماَوَص

َّنِإ ُُِرُصْنَ ي ْنَم َُّللَّا َّنَرُصْنَ يَلَو اًيِّثَك َِّللَّا ُمْسا ا

ٌزيِزَع ع ِوَقَل ََّللَّا

Onlar, haksız yere, sırf, "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah'ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerinde Allah'ın adı çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler muhakkak yerle bir edilirdi. Şüphesiz ki Allah kendi dinine yardım edene mutlaka yardım eder. Şüphesiz ki Allah çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir. (Hac 22/40)

Ayette geçen

ٌعَيِب

kelimesinin ne ifade ettiğine dair Taberî iki farklı görüş nakletmektedir. Bunlardan birincisi bu kelimenin Hıristiyanların kilisesini ifade ettiği görüşüdür. İkincisi ise

ٌعَيِب

Yahudilerin havraları (

دوهيلا سئانك

) olduğu görüşüdür. Taberî ikinci görüşü özetledikten sonra ilgili rivayetleri nakletmektedir. Mücahid b. Cebr’den,

157

İbn Cüreyc’ten gelen rivayetlerde kelimenin kilise (

سئانك

) olduğu nakledilmektedir.436

İbn Atıyye ise Taberî’nin naklettiği bu rivayeti terceme kısmına uygunsuz olmakla eleştirmektedir.437

Taberî’nin sözü ve ilgili rivayete bakıldığında tercemenin Yahudilerin havraları (

دوهيلا سئانك

) şeklinde mukayyet, Mücahid ve İbn Cüreyc’in kavlinin ise kilise (

سئانك

) mutlak olduğu görünmektedir. Bu açıdan değerlendirildiğinde İbn Atıyye’nin eleştirisi bir bakıma doğru ve yerindedir.

Değerlendirme

Her iki örnekten yola çıkarak İbn Atıyye’nin Câmiu’l-beyân’ı oldukça dikkatli okuduğu ve Taberî’de gördüğü metinsel tutarsızlıkları tefsirine taşıdığını söylemek mümkündür. İbn Atıyye’nin kullandığı terceme (

ةجَتِلا

) lafzı, hadis literatüründe kullanılan ‘bab başlığı’ kullanımını akıllara getirse de tefsirlerde böyle bir kullanımın yer almaması bir izahı gerektirmektedir. Taberî’nin kısaca tefsir üslubu, herhangi bir ayetle ilgili görüşü kısaca özetledikten sonra bu görüşün kimlere dayandığını

كلذ لاق نم ركذ

’ ifade kalıbından sonra rivayetlerle açıklaması olarak özetlenebilir. Taberî’nin

كلذ لاق نم ركذ

ifadesinden önceki özet açıklaması İbn Atıyye tarafından terceme (

ةجَتِلا

) olarak nitelendirilmektedir. Taberî tefsirine her zaman olduğu gibi eleştirel yaklaşım sergileyen İbn Atıyye’nin terceme

436 Taberî, Câmiu’l-beyân, XVI,

158

konusunda da ince eleyip sık dokuduğu görülmektedir. Bu konuda eleştirileri kimi zaman doğru kimi zaman ise yerindeliği tartışılır mahiyettedir.