• Sonuç bulunamadı

Kur’an-ı Kerim’de bir lafzın umum veya husus ifade edip etmemesi konusu tefsirde ihtilaf sebeplerinden biridir. Umumîlik bir ifadenin, tahsise gitmeksizin uygun olan tüm manayı içermesi olarak tanımlanırken;284 hususîlik, tek bir manayı belirtmek üzere gelen

lafzı ifade etmektedir.285 Kur’an’daki ayetlerin umum husus tayini İbn Atıyye ve Taberî

arasında da ihtilafa sebep olmuştur. İbn Atıyye, Taberî’yi bazen lafzın umumîliği- hususîliği konusunda eleştirirken bazen de hitabın umumîliği-hususîliği konusunda eleştirmektedir. Örnek 1: En‘am 6/63

َل َِِِِه ْنِم اَناَْنَْأ ْنِئَل ًةَيْفُخَو اًعُّرَضَت ُهَنوُعْدَت ِرْحَبْلاَو ِ رَ بْلا ِتاَمُلُظ ْنِم ْمُُيِ جَنُ ي ْنَم ْلُق

َن

َنِم َّنَنوُُ

َنيِرِكاَِّلا

De ki: "Sizler, açıktan ve gizlice ona ‘Eğer bizi bundan kurtarırsa elbette şükredenlerden olacağız' diye dua ederken, sizi karanın ve denizin karanlıklarından (tehlikelerinden) kim kurtarır?" (En‘am 6/63)

Taberî bu ayet için şöyle bir mana vermektedir: “Bu ayet yeryüzünün ve denizin karanlık yerlerine düşen insanların her şeyden ümidi kesip Allah’a döndüklerini belirtmekte, başka ayetlerde de Allah’ın onları kurtarmasından sonra yine eski azgınlıklarına döndüklerini açıklamaktadır.” Sonrasında ise İbn Abbas’tan ve Katade’den ayette geçen

ِرْحَبْلاَو ِ رَ بْلا ِتاَمُلُظ

ifadesinin ‘yolda kaybolmak’ ve ‘yerin ve denizin sıkıntıları’ olduğuna dair iki rivayet naklederek görüşünü desteklemektedir.286

284 Suyutî, İtkan, II, 681.

285 İbn Manzur, Lisânu’l-Arab, IV, 109-110. 286 Taberî, Câmiu’l-beyân, IX, 294-295.

97

İbn Atıyye ise burada Taberî’nin gereksiz bir tahsise gittiğini düşünmektedir. İbn Atıyye’ye göre buradaki lafız, musibet ve sıkıntının her türlüsünü içeren âmm bir lafızdır. Dolayısıyla İbn Atıyye’ye göre böyle bir tahsise giderek manayı daraltmak için herhangi bir neden yoktur.287

Örnek 2: A‘raf 7/69

َر ىَلَع ْمُُِ بَر ْنِم ٌرْكِذ ْمُكَءاَج ْنَأ ْمُتْبِجَعَوَأ

ْعََ ب ْنِم َءاَفَلُخ ْمَُُلَعََج ْذِإ اوُرُكْذاَو ْمُكَرِِْنُ يِل ْمُُْنِم ٍلُج

ِمْوَ ق ِد

َنوُحِلْفُ ت ْمَُُّلَعََل َِّللَّا َء َلاآ اوُرُكْذاَف ًةَطْسَب ِقْلَْلْا ِف ْمُكَداَزَو ٍحوُن

Sizi uyarması için içinizden bir adam aracılığıyla Rabbinizden size bir zikir (vahy ve öğüt) gelmesine şaştınız mı? Hatırlayın ki, Allah sizi Nûh kavminden sonra onların yerine getirdi ve sizi yaratılış itibariyle daha güçlü kıldı. Allah'ın nimetlerini hatırlayın ki kurtuluşa eresiniz. ( A‘raf 7/69)

Hz. Hud’un kavmine (Âd) seslenişi ve onlarla olan diyaloğunda geçen bu cümlelerde, Âd kavmi için içlerinden birinin uyarıcı olarak gelmesinde şaşılacak bir şey olmadığı söylenmekte ve kendilerinin Nuh kavminin yerine geçirildikleri ve yaratılış itibariyle de daha üstün oldukları hatırlatılmaktadır. Taberî ve İbn Atıyye’nin bu ayetin tevilinde ayrı düştükleri nokta Âd kavminin kimlere üstün olduklarına dair umum ve husus ihtilafıdır. Taberî, ayetin sibakından hareketle Âd kavminin, yaratılış bakımında Nuh kavmine üstün olup daha güçlü olduğu fikrindedir.288

İbn Atıyye ayetin lafzının, üstünlüğün tüm âlemlere yani kavimlere yönelilk olmasını gerektirdiği fikrindedir. İbn Atıyye, Âd kavmine mensup insanların boylarının çok uzun olduğuna dair rivayetlerin de kendi görüşünü desteklediğini ifade etmektedir.

287 İbn Atıyye, el-Muharreru’l-vecîz, II, 302. 288 Taberî, Câmiu’l-beyân, X, 266.

98

Rivayete göre Âd kavminin boyları 100 zirâ‘a kadar ulaşırken en kısaları ise 60 zirâ‘ idi.289

Anlaşıldığı kadarıyla Taberî, ayetin kendi bütünlüğünde daha özel bir mana verirken; İbn Atıyye ayet lafzının daha genel manada bütün kavimlere delalet ettiğini ifade etmektedir. Örnek 3: Yunus 10/54

َو َباََِعَْلا اُوَأَر اَّمَل َةَماَدَّنلا اوُّرَسَأَو ِهِب ْتَدَتْ ف َلا ِضْرَْلْا ِف اَم ْتَمَلَظ ٍسْفَ ن ِ لُُِل َّنَأ ْوَلَو

ُق

ْمُهَ نْ يَ ب َيِض

َنوُمَلْظُي َلا ْمُهَو ِطْسِقْلاِب

Zulmetmiş olan herkes, eğer yeryüzündeki her şeye sahip olsa, kendini kurtarmak için onu fidye verir. Azabı gördüklerinde, için için derin bir pişmanlık duyarlar. Onlara zulmedilmeksizin aralarında adaletle hükmedilir. (Yunus 10/54)

Ayette geçen

َباََِعَْلا ا ُوَأَر اَّمَل َةَماَدَّنلا اوُّرَسَأَو

(azabı gördüklerinde pişmanlık duyarlar) kısmının kimleri konu aldığına dair Taberî, zikri geçen kimselerin müşriklerin önde gelenleri olduğunu belirtmektedir. Bu kimselerin, daha alt tabakadaki kişilerin kendilerini ayıplamalarından korkarak pişmanlıklarını gizledikleri görüşündedir.290

İbn Atıyye, Taberî’nin tahsise gittiğini söyleyerek lafzın âmm olup daha genel bir kapsamı ifade ettiğini, sadece kâfirlerin ileri gelenlerini değil tamamının kastedildiğini belirtmektedir.291

289 İbn Atıyye, el-Muharreru’l-vecîz, II, 417-418. 290 Taberî, Câmiu’l-beyân, XII, 192.

291 İbn Atıyye, el-Muharreru’l-vecîz, III, 125. Benzer bir tenkit için bkz. İbn Atıyye, el-

99

Aynı şekilde Ebu Hayyan ve Âlûsî gibi müfessirler de İbn Atıyye gibi ayetin lafzının umumu işaret ettiği ve tahsise gitmek için bir karine olmadığı fikrindedirler.292

Örnek 4: Necm 53/24-25

َلوُْلْاَو ُةَرِخ ْلَا ِهَّلِلَف َّنَََّتَ اَم ِناَسْنِْلِْل ْمَأ

Yoksa insan her temenni ettiği şeye sahip mi olacaktır? Oysa Ahiret de dünya da Allah'ındır. (Necm 53/24-25)

Taberî, ayette geçen el-insan (

ناسنلْا

) kelimesi ile kastedilenin Hz. Peygamber olduğu görüşündedir. Taberî’ye göre ayetin anlamı, Hz. Muhammed’in peygamberliği kendi temennisi neticesinde elde etmediği ve nübüvvet makamının Allah’ın bir lütfu olduğu şeklindedir.293

İbn Atıyye ise bu takdire katılmamakta ve ayetin böyle bir manayı içermediği görüşündedir. Ona göre ayetteki el-insan (

ناسنلْا

) kelimesindeki lam-ı tarif cins içindir ve her insanı kapsamakla birlikte bilhassa kâfirlere bir hitap söz konusudur. Ayette anlatılmak istenen husus herhangi bir işin, kişinin arzu ve istekleri neticesinde gerçekleşmeyeceği ve tüm tasarrufun Allah’ın kudretinde olduğudur.294

İbn Atıyye’ye göre ayetlerin bağlamı dikkate alındığında bu ayet, kâfirlerin putları hakkındaki fayda sağlayıp onlara şefaat edecekleri iddialarına bir cevap niteliği taşımaktadır. Taberî’nin tevilindeki nübüvvet makamının Allah’ın bir lütfu ve keremi ile olduğu ve hiç kimsenin temennisi sonucu olamayacağı görüşü, peygamberliği Hz. Muhammed’e bir türlü yakıştıramayan Müşriklere bir cevap niteliği taşıdığı da ihtimaller

292 Ebu Hayyan, el-Bahru’l-muhît, 167-168; Âlûsî, Ruhu’l-meâni, XI, 137. 293 Taberî, Câmiu’l-beyân, XXII, 56.

100

arasındadır. Ancak ayetin bağlamı düşünüldüğünde, İbn Atıyye’nin tevili daha doğru görünmektedir.