• Sonuç bulunamadı

Abbasi halifesi en-Nasır Lidinillah, dağınık haldeki fütüvvet birliklerini kendi yönetimi altında toplamış (1187) böylece hem hilafet makamının kaybolmuş siyasi otoritesini güçlendirmeye çalışmış hem de şed ve kuşak bağlanarak fütüvvet teşkilatının reisliğini üstlenmek sureti ile kendisini Đslam Dünyasına bir otorite olarak kabul ettirmek istemiştir. Bu gaye ile Đslam coğrafyasında dağınık halde bulunan fityan guruplarını tek bir çatı altında birleştirerek Sünni ülkelerin hükümdarlarına gönderilen elçiler vasıtasıyla oraların halkını ve hükümdarlarını kendi hilafetine bağlayarak Fütüvvet Teşkilatı’nın sınırlarını genişletmeye çalışmıştır.104

Bu sırada Türkiye Selçuklu Devleti tahtında bir değişiklik olmuş ve Rüknü’d- din Süleymanşah’ın yerine tahta ikinci kez I. Gıyasü’d-din Keyhüsrev geçmiştir. Yeni sultan cülusunu bildirmek, halife ile siyasi ve kültürel ilişkileri başlatmak üzere ünlü mutasavvuf Sadrü’d-din Konevî’nin babası Mecdü’d-din Đshak’ı elçi olarak Bağdat’a göndermiştir.

Mecdü’d-din Đshak elçilik görevini yerine getirdikten sonra hacca gitmiş, dönüşte tekrar Bağdat’a uğrayarak, Ahi Evren Şeyh Nasırü’d-din Mahmud el-Hoyî, Muhyü’d-din Đbni Arabî, Evhadü’d-din Hamid el-Kirmanî, Ebu Cafer Muhammed el-Berzaî ve Şeyh Hasan Onar105 gibi bilgin ve mutasavvufları Anadolu’ya celbetmiştir. Bu isimlerden Evhadü’d-din Kirmanî, Şeyh Nasırü’d-din Mahmud, ve Zeynü’d-din Sadaka, Fütüvvet Teşkilatı mensubu görevliler olarak Anadolu’ya gelmişlerdir. Bunlardan Evhadü’d-din Kirmanî bizzat Halife en-Nasır tarafından Anadolu’ya gelen şeyhlerin lideri “Şeyhu’ş-şuyuhu’r-Rum” olarak tayin

103 Menakıb-nâme, s. 99.

104 Franz Taeschner, “Đslâm’da Fütüvvet Teşkilatının Doğuşu Meselesi ve Tarihi Ana Çizgileri”, çev. S.Yüksel, Belleten, C.XXXVI, Ankara1972, s. 208-210; Ahmet Kal’a, “Fütüvvet ve Ahiliğin Doğuşu”, Türk Dünyası Araştırmaları Derg., Đstanbul 1990, sayı 65, s. 278.

edilmiştir.106 Bundan sonra Evhadü’d-din Kirmanî ve Ahi Evren ilk olarak Kayseri’de sonrada Anadolu’nun değişik şehirlerinde Ahi Teşkilatı’nı örgütlemeye başlamışlardır. Bu bağlamda Kirmanî’nin şeyhi bulunduğu Evhadiyye Tarikatı mensupları da bu teşkilatın içine dâhil olup, ahiliğin gelişip yayılması için çaba sarf etmiştirlerdir.107

Ahi Teşkilatı I. Gıyasü’d-din Keyhüsrev döneminde kurulmuş olmasına karşın asıl gelişimini oğulları I. Đzzü’d-din Keykâvus ve I. Alaü’d-din Keykubâd dönemlerinde göstermiştir. 1211’de tahta çıkan I. Đzzü’d-din Keykâvus cülusunu bildirmek için hocası Şeyh Mecdü’d-din Đshak’ı Bağdat’a elçi olarak göndermiş ve fütüvvet şalvarı, talep etmiştir.108 Bunun üzerine halife en-Nasır Lidinillah sultanın hükümdarlığını tastik için değerli hediyeler yanında bir de “fütüvvet-nâme” göndermiştir. Halife aynı şekilde 1220’de tahta çıkan I. Alaü’d-din Keykubâd’a Şeyh

Şihabü’d-din Sühreverdî ile fütüvvet menşurları ve hediyeler göndermiştir.109

I. Alaü’d-din Keykubâd’ın hükümdarlığı döneminde ahilik devlet desteği görerek çok hızlı bir gelişim göstermiştir, Türkmen halka çok değer veriyor devlet kademelerinde Türkmen beylerini bulunduruyordu. Ahilik, Türkmen halkı teşkilatlandıran, onlara sanat öğreten ve şehirlere yerleşmelerini temin eden bir kurum olarak sürekli Alaü’d-din Keykubâd için değerli olmuştur. Alaü’d-din Keykubâd’ın Türkmenler’e bu derece itibar göstermesinin sebebi Türkmencilik ve gazilik mefkuresinin hakim olduğu Danişmend Đli’nde (Tokat) meliklik yapmasıdır.110 Alaü’d-din Keykubâd burada Danişmend Oğulları devrinde oluşturulmuş olan engin Türk kültürünün içinde yetişmiştir.111 Bu durum sultan

106 Ahi Evren, age., s. 30. 107 Menakıb-nâme, s. 71. 108 Đbni Bibi, age., C. I, s. 178.

109 Đbni Bib, age., C. I, s. 248; Ariflerin Menkıbeleri, C. I, s. 44-46.

110 Emine Uyumaz, Sultan Alaü’d-din Keykubâd Devri Türkiye Selçuklu Devleti Siyasi Tarihi, Ankara 2003, s.12.

111 Danişmend Đli’nin kültürel yapısı ve bu yapının Alaü’d-din Keykubâd’ın üzerinde oluşturduğu etkiler için bknz. M. Bayram, “Selçuklular Zamanında Anadolu’da Bazı Yöreler Arasındaki Farklı

olunca Keykubâd’ın devlet siyasetine de yansımış ve Türkmenler’i sürekli el üstünde tutmuştur.

Kültürel Yapılanma ve Siyasi Boyutları”,Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı I, Konya Kasım 1994, s. 79-92.

BĐRĐNCĐ BÖLÜM

DANĐŞMEND ĐLĐ’NDE AHĐLĐK YAPILANMALARI 1. KAYSERĐ’DE AHĐLĐK YAPILANMALARI

Ahilik Anadolu’da ilk defa bir Danişmend Đli olan Kayseri’de ortaya çıkmıştır. Yukarıda değindiğimiz üzere Ahi Evren Şeyh Nasüri’d-din Mahmut ve

Şeyh Evhadü’d-din Hamid Kirmanî 1205 yılında Bağdat’tan halife en-Nasır Lidinîllah’ın görevlileri olarak Anadolu’ya gelip, Kayseri’ye yerleşmişlerdir. Ardından birlikte Kayseri’de Ahi teşkilatını ilk defa olarak örgütlemişlerdir.

Ahi Evren’in Anadolu’ya geldiği dönemde Kayseri Türkiye Selçukluları’nın ikinci başkenti durumundaydı. Çünkü sultan Alaü’d-din Keykubâd zamanında Erciyes Dağına nazır Keykubâdiye sarayı inşa edilmiş oplup, sultan yazlarını burada geçiriyordu.112 Şehir gayet bakımlı ve mamurdu. Önemli ticaret yolları olan kuzey- güney ve doğu-batı ticaret yolları buradan geçiyordu ve canlı bir ticari hayat mevcuttu. Bu durum şehirde farklı kültürlerin bir arada bulunmasını sağlamış, kültürel etkileşimi de arttırmıştır. Özellikle şehir yakınlarında kurulan Yabanlu Pazarı uluslararası bir pazar durumunda olup nerdeyse eski dünyanın bütün memleketlerinden insanları yılın belirli dönemlerinde birarada topluyordu.

Ahi Evren Kayseri’ye ilk geldiğinde şehirde Ermeni, Rum ve XI. asrın başlarında Anadolu’ya gelmiş olan Müslüman ahali birlikte yaşamaktaydılar. Gayr-ı müslim zümreler esnaf ve zanaat kollarında çalışmaktaydılar.113 Böyle bir ortam içerisinde Kayseri’ye gelen Ahi Evren, şehirdeki Müslüman halkı kendi çevresinde örgütleyerek, gayr-ı müslim ahali karşısında Müslümanların maddi ve manevi korunmasına çalışmıştır. Yaklaşık olarak yirmi yıllık Kayseri ikameti müddetince aldığı eğitim ve disiplin çerçevesinde şeyhi Evhadü’d-din Kirmanî ile birlikte Ahi Teşkilatının kurulup teşkilatlanmasına çalışmıştır. Bu konu hakkında devrin

112 Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 431-438.

113 Ahmet Vehbi Ecer, “Ahmed Yesevi Dervişi Ahi Evren ve Kayseri’de Ahilik”, Erciyes Üniversitesi

kaynaklarında bilgilere rastlamaktayız. Haci Bektaş’ın Vilayet-namesi’ne göre Ahi Evren bir gurup debbağan (deri işleyen), şagirt ve işçi ile Kayseri’ye gelip yerleşmiştir.114 Ahi Evren’in Kayseri’deki faaliyetleri ile ilgili olarak Vehbi Ecer şu bilgilere yer vermektedir; “1205 yılında Kayseri’ye gelen Ahi Evren Ermeni, Rum ve çok az Hıristiyan Türklerden oluşan bir yerli halk ve daha sonra buraya göç eden Müslüman Türkmenlerin bulunduğu bir Kayseri ile karşılaştı. Siyasî istikrarsızlık yanında etnik ve dinî farklılıklar içinde kendini yalnız hisseden, sıkıntılarla yaşayan bir Müslüman Türk kitlesiyle karşı karşıyaydı. Orta Asya’dan göç ederek Kayseri’ye yerleşen Türkler arasında Ahmed Yesevî dervişleri, âlimler ile birlikte esnaf ve sanatkârlar da vardı. Bunlar yerli Ermeni ve Rum (Bizanslı) meslektaşları ile rekabet edebilmek, meslekte ve ticarette tutunabilmek için bir birliğe ve dayanışmaya muhtaç idiler. Đşte bu ihtiyacı çok iyi tespit eden Ahi Evren öncelikle Kayseri esnaf ve sanatkârlarını bir birlik altında toplayarak, sanat ve ticaret ahlâkını, üretici ve tüketici çıkarlarını güven altına almak suretiyle Kayserililerin kötü şartlar içinde, yaşama ve direnme gücünü kazanmalarını sağladı… Kayınpederi ve hocası Evhadüddîn Kirmanî’nin de desteğiyle Anadolu’da Ahi Teşkilatını kurdu. Onun Kayseri’de ilk örneğini verdiği Ahi Teşkilatı Anadolu’nun (orta çağlarda) sosyal yaşantısının düzenlenmesinde önemli rol oynadı. Ahi Evren döneminden (XIII. Yüzyıl) başlayarak bu teşkilat, Türk gençlerini aylak kalmaktan ve türlü kötü akımların etkisinden kurtarmak, aynı zamanda devletin çok ihtiyacı bulunan askerî güce katkıda bulunmak için kurulmuş bulunan ahilik çok yönlü bir sosyal yapıya sahipti. Ahilik ahlâk, sanat ve konukseverliğin uyumlu bir bileşimi idi ve bu bileşimin sağlanması için kurumun eğitimine ağırlık veren bir yönü de vardı.”115 Bu bilgiler ışığında Ahi Evren’in Kayseri’ye geldiğinde Müslüman halkı yerli halk karşısında teşkilatlandırmaya çalıştığını söyleyebiliriz. Teşkilatçı bir kişiliğe de sahip olan Ahi Evren işe kendi mesleğinden başlamış olmalıdır. Bir deri ustası olan Ahi Evren ilk olarak bir deri işleme atölyesi açmış ve burada hem mesleğini icra etmeye çalışmış, hem de şehrin Müslüman Türk halkına örnek oluşturmuştur. Daha sonra diğer esnaf kollarının da teşkilatlanmasını sağlayarak şehirde bir sanayi sitesi oluşturmuştur.

114

Vilayet-nâme, s. 174-175.

Neşet Çağatay’a göre; “ Ahi Evren ilk olarak debbağ, ayakkabıcı ve sarac esnafını toplayıp örgütlemekle işe başladı. Üstün becerisi, ahlaki sağlamlığı, hakseverliği ile büyük bir şöhret ve saygı topladı. Kurduğu örgütün başkanı, ‘Ahi Babası’ oldu. Bir süre sonra otuz iki kola ayrılan esnaflık birimleri zamanla Anadolu’da, Balkanlar’da ve Kırımda gelişmiş ve büyük bir örgüt haline gelmiştir.”116 Đşleyişi ile ilgili elimizde çok fazla bilgi bulunmayan bu sanayi sitesi ve içindeki zaviye, Anadolu’daki Đlk Ahi Ocağı olma özelliğini taşımaktadır.

Ahi Evren tarafından oluşturulan ve sadece Menakıb-ı Evhadü’d-din-i Kirmanî’de geçen zaviye debbağlar ve külah-duzlar çarşısı arasında bulunmaktaydı.117 Menakıb-nâme’ye göre bu zaviyenin bitişiğinde bir ev ve camii vardı. Bu evde Ahi Evren’in eşi ve Baciyan-ı Rum teşkilatının önderi Fatma Hatun ikamet etmekteydi. Menakıb-nâmede bahsi edilen ev ve zaviyenin Ahi Evren’e ait olduğu anlaşılmaktadır. Ahi Evren’in Kayseri’ye 1205 yılında yerleşti bilnmektedir. Bu bilgiden yola çıkarak zaviyeninde bu tarihten hemen sonra kurulduğu söylene bilir.

Menakıb-nâme’nin otuz dokuzuncu hikayesinde anlatıldığına göre; Hace

Şemsü’d-din Ebu Hafs Ömer, Evhadü’d-din Kirmanî’yi ziyaret etmek için Kayseri’ye geldiğinde onun nerede ikamet ettiğini sormuş ve arkadaşlarından bazılarının (büyük ihtimalle Ahi Evren Şeyh Nasırü’d-din Mahmut’ta bu arkadaşlarının içine dâhildir) ikamet ettiği dericiler mahallesindeki zaviyede ikamet ettiği belirtilmiştir. Buradan anladığımız kadarı ile Kayseri’de her esnaf teşkilatı belirli bir mahallede örgütlenmiş durumda idi ve her mahallede de bir Ahi zaviyesi veya bir mescit mevcut idi.118 aynı hikayenin devamında Evhadü’d-din Kirmani’nin ikinci bir ikametgâhının bahsi geçmektedir. Burası külah-dûzlar çarşısında bulunan mesciddir. Bu mescidin bir kapısı bitişiğindeki eve açılmaktadır.119 Öyle görülüyor

116

Neşet Çağatay, Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, s. 84-85. 117 Menakıb-nâme, s. 239.

118

Menakıb-nâme , s. 239.

ki kapısı evin içine açılan bu mescit umumi bir ibadethane olmak yerine Evhadü’d- din Kirmanî ve arkadaşlarının toplandıkları bir mahaldir. Büyük ihtimalle de Külah- duzlar mahallesinin zaviyesidir.

Gene Evhadü’d-din Kirmanî bir gün şehir meydanının yanı başına bir zaviye yaptırıp etrafına da halvet-hâneler inşa ettirerek müritlerini halvete sokmak istediğini belirtmiş ve kısa bir süre içerisinde başka bir zaviye inşa edilmiştir.120 Görülüyor ki Kayseri’de birlik içerisinde olan ahiler ve Evhadî dervişler çok kısa bir sürede şehrin merkezinde zaviye inşa edecek kadar maddi ve manevi güce sahiptirler.

Ahi Teşkilatı ile aynı dönemde ona paralel olarak ilk defa Kayseri’de kurulup faaliyet gösteren birde kadınlar teşkilatı mevcuttur. Bacıyan-ı Rum teşkilatının kuruluş ve teşkilatlanmasını sağlayan Ahi Teşkilatında olduğu gibi Ahi Evren ve

şeyhi Evhadü’d-din Kirmanî’dir. Ancak onlar bu işi yaparlarken, daha sonradan Bacıyan-ı Rum’un başına geçecek olan Fatma Bacı’dan istifade etmişlerdir. Đsmi zikredilen Fatma Bacı Şeyh Evhadü’d-din Kirmanî’nin kızı olup, Ahi Evren’in de eşidir.121 Ahi Evren ve şeyhi Kayseri’de ahi birliklerini oluşturdukları sırada Anadolu kadınını da ihmal etmemişler, onları da eşleri ile birlikte üretime, yönetime ve dönemin fikrî hayatına kata bilmek için bir teşkilat altında toplamaya çalışmışlardır. Bu teşkilatın adı ilk defa tanınmış Osmanlı müverrihi Aşık Paşağolu tarafından kaydedilmiştir.122 Fakat Anadolu Kadınlar Teşkilatının ne şekilde örgütlendiğini süreç içerisindeki faaliyetlerinin neler olduğunu elimizdeki tarihi kaynaklar eşliğinde tam olarak bilemiyoruz. Uzun bir süre karanlıkta kalmış bu konunun ana hatlarını belirleye bilecek yeterli doküman maalesef elimizde mevcut değildir.

Menakıb-nâme’de, Fatma Bacı’nın babası Evhadü’d-din Kirmanî tarafından dikiş-nakış öğrenmeye teşvik edilmesi123 Bacılar Teşkilatı’nın üretim yönüne ve Fatma Bacı’nın da bu işte yer aldığına bir ispat olarak gösterilebilir. Ayrıca dönemin

120 Menakıb-nâme, s. 239-240.

121

Menakıb-nâme, 20. Hikaye, s.182; Mikail Bayram, “Anadolu Selçukluları Devrinde Anadolu

Bacıları (Baciyan-i Rum) Örgütünün Kurucusu Fatma Bacı Kimdir?”s. 462.

122

Aşıkpaşaoğlu Tarihi, trc. Atsız, Đstanbul 1992, s. 165.

çağdaş yazarı Georgy Ebu’l Farac Moğollar’ın Kayseri’yi işgalinde butün şehri yağmaladıktan sonra on binlerce kimseyi öldürüp, genç erkekleri ve genç kızları esir ederek götürdüklerinden söz etmektedir.124 Mikail Bayram, Ebu’l Farac’ın verdiği bu bilgide yer alan genç erkekler ve genç kızlar ibarelerini Süryani bilginlerine dayandırarak Ahiler ve Bacılar olarak yorumlamaktadır.125 Bu bilgiden yola çıkarak ahilikle birlikte Bacılar Teşkilatı’nın da ilk olarak Kayseri’de kurulduğunu ve Moğol istilası sırasında şehirde faaliyet gösterdiğini söylemek mümkündür.

Kayseri’de kurulan sanayi sitesinde toplanmış bulunan esnaf çarşılarında üretilen kadınlara ait el işleri, halı, kilim ve çeşitli dokuma işlerinin başta Đstanbul olmak üzere yabancı pazarlara ihraç edildiği görülmektedir.126 Debbağlar atölyelerinde işlenen derilerin yünleri, örgücüler mahallerinde hanımlar tarafından işlenmekteydi. Yani ahilerin birçok hizmet alanlarında hanımların el işi becerilerine ihtiyaç duyulmuş ve bu ihtiyaç üzerine Baclar Teşkilatı kurulmuştur.127 Anadolu Bacılarının çalışma alanları daha çok dokumacılık ve örgücülük idi. Sanayi sitesinde hanımların bir arada çalıştıkları dokuma ve örgü tezgâhları vardı. Bu dönemlerde dış ülkelere ihraç edilen halı ve kumaşlarla, bugün bile hayranlık uyandıran Selçuklu dönemi halı ve kilimlerini bacıların dokuma atölyelerinde imal edildiği bilinmektedir. Teşkilata mensup kadınlar silah atma, binicilik, atıcılık gibi eğitimlerden de geçirilirdi. 1243 yılında Moğolların Kayseri’yi kuşatmaları sırasında Bacı Teşkilatına mensup kadınların şehrin savunmasında rol aldıkları ve bizzat savaştıkları bunu göstermektedir.128 Ayrıca manevî ve dinî eğitim görmüşler, tarikat ayinlerine katılmışlardır. Hanım müridler (fakiregan) de erkeklerle birlikte zikir ve sema meclislerinde bulunmuşlardır.129

124

Ebu’l-Farac, age., C. II, s. 542.

125 Mikail Bayram “Bacıyan-ı Rum(Anadolu Bacıları) Hakkında Bazı Yeni Kaynaklar”, s. 971.

126 Mikail Bayram, Bacıyan-ı Rum, s. 38.

127 A. Vehbi Ecer, “Ahmed Yesevi Dervişi Ahi Evren ve Kayseri’de Ahilik”, s. 280. 128

Mikail Bayram, Bacıyan-ı Rum, s. 51 129 Aynı eser, s. 54.

1. 1. AHĐ EVREN VE KAYSERĐ’DEKĐ ZAVĐYESĐ

Asıl adı Şeyh Nasırü’d-din Ebul-Hakayık Mahmud b. Ahmed el-Hoyî130 olan bu zat Ahi Evren adı ile tanınmıştır. Ahi Evren bu gün Đran sınırları içinde kalan Güney Azerbaycan’ın Hoy kasabasında 1171 yılında dünyaya gelmiştir.131 Đlk eğitimini Azerbaycan da tamamlayan Ahi Evren, sonra Maveraünnehir ve Horosan’a giderek, Kazi’l Kuzzat lakabı ile meşhur âlim Fahrüddin-i Razî’ye (öl. 1210) talebe olmuş ve ondan dersler almıştır.132

Đlerleyen yıllarda hac seyahatine çıkmış olan Ahi Evren, 1204 yılında Bağdad’a gitti ve burada bundan sonraki yaşamını değiştirecek kişi olan şeyhi, Evhadü’d-din Hamid el-Kirmanî (öl.1238) ile tanıştı ve onun delaletiyle 34. Abbasi halifesi en-Nasır Lidinillah’ın kurduğu Fütüvvet Teşkilatı’na girdi.133 Ahi Evren aynı zamanda şeyhi Evhadü’d-din’in kızı Fatma Hatun’la evlenmiş böylece onu kendisine kayınpeder edinerek bir akrabalık da tesis etmiş bulunuyordu.134

Ahi Evren 1205 yılında Anadolu’ya geldi ve bir süre sonra da Kayseri’ye yerleşti. 1228 yılında Konya’ya gitti. Burada Ahi Teşkilatını oluşturarak hem sanatını icraya devam etti hem de Hanikah-ı Ziya ve Hanikah-ı Lala’nın müderrisliğini üstlendi.135

130

Mikail Bayram, Ahi Evren ve Ahi Teşkilatının Kuruluşu, s.73; Mikail Bayram, “Ahi Evren Kimdir?”, Türk Kültürü, Sayı 191, Ankara 1978, s. 22-23; Mikail Bayram, Sosyal ve Siyasi

Boyutlarıyla Ahi Evren-Mevlana Mücadelesi, Konya-2006, s. 26; Fuat Köprülü ise Ahi Evren’in

ismini “Ahi Ören” şeklinde nakletmektedir. Bkz. Đlk Mutasavvuflar, s.183.

131 Miail Bayram, Ahi Evren ve Ahi Teşkilatının Kuruluşu, s. 73; Ahmet Vehbi Ecer, XVIII ve XIV.

Yüzyıllarda Kayseri Kültür ve Tarihi, Kayseri 2001, s. 47.

132 Mikail Bayram, Ahi Evren-Mevlana Mücadelesi, s.33.

133 Mikail Bayram, “Ahi Evren Kimdir?”, s.24; Đlhan Şahin, “Ahi Evren” mad., DĐA, C. I, s. 529-530. 134

Mikail Bayram, “Fatma Bacı Kimdir?”, Belleten, XLV/2, Ankara 1981, s. 457-472. 135 Mikail Bayram, Ahi Evren-Mevlana Mücadelesi, s. 36.

Alaü’d-din Keykubâd’dan sonra tahta çıkan II. Gıyasü’d-din Keyhüsrev’in saltanatı müddetince beş sene hapite kalmıştır.(1240-45).136 Bu sultan’ın ölümü üzerine hapisten çıkan Ahi Evren bundan sonra Denizli’ye gitmiştir.137 Bir müddet burada ikamet eden Ahi Evren, Denizli dönüşü devlet hizmetinde görev almıştır. Ancak bu sırada çevresi ile giriştirği fikri ve siyasi ihtilaflar138 neticesinde Konya’dan ayrılarak Kırşehir’e yerleşmiştir. Moğollar’ın Anadolu’yu işgalinden sonra Kırşehir emirliğine atanan Nurü’d-din Caca’nın şehri kuşatması sırasında 1 Nisan 1261 tarihinde ölmüştür.139

Döneminin önemli bir şahsiyeti olan Ahi Evren Şeyh Nasırü’d-din’in aynı zamanda eserlerde kaleme almıştır. Eserlerinden bazıları şunlardır. Metaliü’l Đman, Tabsıratü’l- Mübtedi ve Tezkiretü’l-Müntehi, Menahic-i Seyfi, Letaif-i Gıyasiyye, Mürşidü’l Kifaye, Medh-i Fakr u Zemm-i Dünya.140

Kayseri’de gerçekten Ahi Evren’e ait bir zaviye bulunduğunu Menakıb-ı Evhadü’d-din Kirmanî’den öğreniyoruz. Bu zaviyenin, debbağlar çarşısı içinde şehir surlarının dışına doğru, Sivas kapısı eşiğinde yani Yoğun Burç mevkiinde ve Battal Mescidi’ne yakın bir mahalde olduğu tespitedilmektedir.141 Ahi Evren’in 1205 yılında Kayseri’ye geldiği bilgisini dikkate alırsak zaviye bu tarihten sonra inşa edilmiştir ve XIII. yüzyıla tarihlenebilir.

Menakıb-nâmede debbağlar çarşısında olduğu bildirilen Ahi Evren Zaviyesi bu gün, Talas yolu ile Döner Kümbet arasındaki bir mevkide yer almaktadır. Son

136

Mikail Bayram, “Baba Đshak Hareketinin Gerçek Sebebi ve Ahi Evrenle Đlgisi”, Diyanet Dergisi, Mart/Nisan 1979, Sayı 2, s. 69-78.

137

Mikail Bayram, Ahi Evren-Mevlana Mücadelesi, s.37.

138

Ahi Evren’in çevresi ile yaşadığı fikfî ve siyasi ahtilaflar için bkz., Mikail Bayram, Ahi Evren ve

Ahi Teşkilatının Kuruluşu, Konya 1991; Mikail Bayram, Sosyal ve Siyasi Boyutlarıyla Ahi Evren-

Mevlana Mücadelesi, Konya 2005.

139 Mikail Bayram, agm., s. 35.

140 Mikail Bayram, Ahi Evren-Mevlana Mücadelesi, s. 43-75.

141 Osman Eravşar, “Kayseri Ahi Evren Zaviyesi”, Orta Çağda Anadolu, Aynur Durukan’a Armağan, Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü, Ankara 2002, s. 223.

zamanlarda eski mahalle yıkıntıları temizlenerek restore edilen zaviye bu gün bakımlı bir vaziyette ve ayaktadır.142 Ancak zaviyede herhangi bir kitabe mevcut değildir. Zaviyenin varlığına dair bir yazılı kayıtta yoktur. Ahi Evren zaviyesinin Osmanlılar döneminde herhangi bir kaydına rastlanmamaktadır. Kendisinin Kırşehirde medfun bulunması ve burada bir zaviyesinin mevcudiyeti, Osmanlılar döneminde onun Kayseri’deki mirasının unutulmasına sebep olmuştur.

Kayseri’de Moğol istilasından sonra Ahiler için son derece vahim sonuçlar yaşanmıştı. Ancak bu durum ahiliğin tamamı ile silinip yok olduğu anlamına gelmiyor. Ahilerin şehirde tekrar teşkilatlanıp çeşitli zaviyeler kurdukları bu durumun bir ispatıdır. Moğol istilasından sonraki süreçte Kayseri Ahileri ile ilgili bilgileri ünlü Mağribli seyyah Đbni Batuta’nın eserinde görmekteyiz. Batuta’nın Anadolu seyahati her ne kadar Türkiye Selçuklu Devleti’nin ortadan kalkmasından sonra beylikler çağında gerçekleşmişse de verdiği bilgiler kökleri itibarı ile Selçuklu çağını da kapsamaktadır.

1. 2. AHĐ EMĐR ALĐ ZAVĐYESĐ

Ahi Emir Ali Zaviyesi ile ilgili bilgileri Đbni Batuta’dan alıyoruz. Batuta,

Benzer Belgeler