• Sonuç bulunamadı

Tokat Türkiye Selçukluları zamanın önemli kültür merkezlerinden biri olup, Danişmend Đli’ninde önde gelen şehirlerinden birisidir. Daha Danişmend Oğulları döneminde Türk kültür ve medeniyeti ile tanışan Tokat, Türkiye Selçukluları devrinde Anadolu’da Türk kültürünün karakteristik özelliklerini taşıyan bir muhit haline gelmiştir. Bu yönü ile de Selçuklu meliklerine evsahipliği yapmış, başta I. Alaü’d-din Keykubâd olmak üzere Selçuklu melikleri devlet işlerinde tecrübe kazanmak için idareci olarak Tokat’a gönderilmişlerdir.

Bu yönü ile Tokat şehri Türkmencilik mefkûresi ile ahiliğin bütünleştiği bir

şehir durumuna gelmiştir. Tokat ve çevresinde ahilerin yoğun faaliyetlerinin olduğu görülmektedir. Ahilk kurumunun burada ilk defa nezaman ve kimler tarafından getirildiği tam olarak bilinmemekle birlikte, Ahi Teşkilatının baş mimarlarından olan

Şeyh Evhadü’d-din Kirmanî’nin müritlerinin Tokat ve çevresinde faaliyetlerinin olduğu bilinmektedir. Bu cümleden olarak, Evhadü’d-din’in yakın halifelerinden olan Nurü’d-din-i Tokadî’nin205 Tokat ve çevresinde faaliyetlerinin olduğu düşünülebilir. Nurü’d-din-i Tokadî’nin şehirde ahiliğin teşkilatlanmasına ortam hazırlayacak alt yapı hazırladığını düşünüyoruz.

Türkiye Selçukluları ve beylikler döneminde Tokat ve kazalarında ahilere ait zaviyelerin, mezar kitabelerinin ve vakıfların bulunması onların bu çevrede çok yoğun bir şekilde teşkilatlandıklarını göstermektedir. Başta Tokat merkez olmak üzere, dönemin önemli merkezleri konumundaki Niksar ve Turhal gibi bu gün Tokat’a bağlı kazalar o dönemde ahilerin yoğun ve faal olarak örgütlendikleri saha olarak görülmektedir.

3. 1. AHĐ AHMED NAHCEVANÎ VE ĐKĐ ZAVĐYESĐ

Türkiye Selçukluları döneminde yaşamış ve zaviye kurmuş ahilerden birisi Doğanşah oğlu Niksarlı Ahi Ahmed’dir. Babasının ismine binaen Nehcevanî diye anılan Ahi Ahmed, iki ayrı zaviye yaptırmış ve bunlar için vakıf tahsis etmiştir. Müzeler Umum Müdürlüğü Arşiv Şefi M. Zeki Oral vakti ile Ahi Ahmed’in vakfiye senedini mütevellilerin elinde görmüş ve bir kopyasını alarak, Türkçe olarak yayınlamıştır.206 Bugün vakfiyenin orijinal metni, Ankara Etnoğrafya Müzesi 11842/245 numaralı sırada kayıtlıdır.

Vakfiyeye göre Ahi Ahmed, biri Niksar merkezde ve diğeri de Niksar’a bağlı Fidi köyünde (Akça Kasabası) olmak üzere iki zaviye bina etmiştir. Bu zaviyelerin giderleri için, Fidi köyünün tamamını vakfetmiştir. Vakfiyeden anlaşıldığına göre Doğan Şah oğlu Şems üd-din Ahi Ahmed, Niksar’a bağlı Fidi köyünün yarısını Fidi köyündeki zaviyesine, diğer yarısını da Niksar’da yaptırdığı zaviyeye vakfetmiş, köy hâsılatının, üçe taksim edilmesini, üçte ikisinin yaptırdığı zaviyelerine, geri kalan üçte birinin de mütevelliye bırakılmasını şart koymuştur. Mütevelliliği hayatta iken kendisi yürütecektir. Öldükten sonra ise evlatlarına kalmasını vasiyet etmiştir.207

3. 2. NĐKSAR AHĐ AHMED NAHCEVANÎ ZAVĐYE VE TÜRBESĐ

Ahi Ahmed’in yaptırmış olduğu iki zaviyeden Niksar’da ki zaviye, Karanlık Tekke demekle maruftur. Yapı günümüze ulaşmamıştır. Ancak Uzunçarşılı yapıyı

206 M. Zeki Oral, “Selçuklu Devri Vesikaları Ahi Ahmed Nahcivanî Vakfiyesi”, Đlahiyat Fakültesi

Dergisi, C. III, S. 3-4, Ankara 1954, s. 57-65.

görmüş ve birtakım incelemelerde bulunmuştur. Kitabeler isimli eserinde, Niksar’ın eski eserlerinden olduğunu ve bir mescitle bir türbeye sahip olduğunu belilirttiği yapı,208 Niksar Ahi Ahmed Nahçevanî Zaviyesidir. Uzunçarşılı, binanın eski ve bakımsız olduğunu, türbede bir kabrin bulunduğunu ancak yapının kitabeye sahip olmadığını belirtmektedir. Yalnızca türbe cami üzerinde celi hatla El-Hükmullah ( ﷲا ﻢــــﻜﺤﻟا ) ayet-i kerimesinin yazılı olduğunu aktarmaktadır.

M. Zeki Oral da Niksar’da yaptığı çalışmalarda türbeyi görmüş ve incelemiştir. Türbede mevcut bulunan bir kitabeyi de kayda geçirmiştir. Zeki Oral yapıyı şu şekilde tarif etmektedir: “Türbe bir tonozla kapatılmış, bir odadan ibarettir. Üstü ve duvarları yıkılmış, yalnız temel kısmı kalmıştır. Đşte bu binaların yanında bir çukura yuvarlanmış kemer üstü taşında iki satırlık bir kitabe vardır.”209 M. Zeki Oral’ın kaydettiği kitabe, Ahi Ahmed Nahcevanî’nin ölüm tarihini tespit etmemizi sağlamaktadır.

Bahsedilen kitabe metni şöyledir:

. . . . – ۱

ﻪــــــــﺠﺤﻟا ىذ ﻰــــــــﻓ ﻰــــــــــــــــﻓﻮﺗ ﻰﻟﺎــــــــــــــــﻌﺗ ﷲا ﺔــﻤﺣر لا ﻰــــــــــﻧاﻮﺠﺤﻧ ﺪﻤﺣا – ۲ ﻪﻳﺎﻤﻌﺒـــــــــــــــــــــﺳ و ﻪﻨـــــــــــــــــــــــــــﺴﻠﻬﻌﺑرا

“Ahmet Nahcevanî 704 yılı Zilhicce ayında öldü. Allah rahmet eylesin”

Kitabe metninin birinci satırı yoktur. Đkinci satırında ise ölüm tarihinin Zilhicce 704/ Nisan 1305 tarihi okunmaktadır. Kitabenin okuna bilen ikinci satırında herhangi bir hükümdar ismi kaydedilmemiştir. 1305 yılında Türkiye Selçukluları tahtında Moğol Đlhanlılarına tabi II. Mes’ud (1302-1310) ikinci defa bulunuyordu. Türbenin inşası bu dömde gerçekleşmiştir.

208

Đ. Hakkı Uzunçarşılı, Kitabeler, Đstanbul 1928, s. 73. 209 M. Zeki Oral, agm., s. 62.

Niksar Ahi Ahmed Nahcevanî Zaviyesinin Osmanlı Devleti döneminde varlığını sürdürdüğü görülmektedir. H. 859/ M. 1455210 yılında, Niksar’a bağlı Serimgat ve Fidi köyü ile Karaağaç köylerinin malikâne hisseleri Ahi Nahcevanî vakfı olarak kaydedilmiştir. H. 926/ M. 1520211 tarihinde de Fidi ve Karaağaç köyleri isimleri anılarak ayrıca ismi anılmadan da bir köy Ahi Nahcevanî Zaviyesinin mülkleri arasında kaydedilmiştir. 1530212 tarihli muhasebe defterinde Ahi Nahcivanî Zaviyesinin vakıfları belirlenmiştir.

Gene 1530 tarihli muhasebe defteri kayıdında Ahi Mustafa213 ve Ahi Şahin214 isimleri geçmektedir. Daha önce 1454 ve 1520 tarihli kayıtlarda yer almayan bu

şahısların 1520-1530 arasında zaviye kurarak vakıf tahsis ettikleri anlaşılaktadır.

3. 3. FĐDĐ KÖYÜ AHĐ AHMED NAHCEVANÎ ZAVĐYESĐ

Kayıtlarda bu zaviye ile ilgili herhangi bir bilgi mevcut değildir. Sadece Ahi Ahmed Nahcevanî’nin vakfiyesinden Fidi Köyünde bir zaviye kurulduğunu vezaviyenin kuruluş tarihini tespit edebiliyoruz. Buna göre, Ahi Ahmed Nahçevanî Zaviyesi, Niksar’a bağlı215 Fidi köyünde (Akça Kasabası) 1291 yılında Niksar Zaviyesi ile birlikte kurulmuştur. Vakfiye suretinde Fidi köyünün yarı geliri bu zaviyenin ihtiyaçları için vakfedilmiştir. Zaviyenin köy içerisindeki konumunu belirlemek oldukça güçtür. Fakat ahi zaviyelerinin kuruluş amacının “ayende ve reyende”ye hizmet etmek olduğu düşünülürse önemli bir yol üzerinde bulunması gerekir. Bu cümleden olarak, eski Amasya-Niksar yolu buradan –köyün üzerine kurulduğu tepenin kuzey doğu yönündeki vadinin içi- geçerdi ki, zaviyenin bu köye

210 Sadi S. Kucur, Sivas, Tokat ve Amasya’da Selçuklu ve Beylikler Dönemi Vakıfları –Vakfiyelere

Göre-, MÜ Türkiyat Araştırmaları Enst. BDT, Đstanbul 1993, s. 60’dan ĐBB, AK, MC, nr. O. 92

(Niksar Tahrir Defteri), s. 84.

211

Sadi Kucur, agt, s. 60’dan BOA, TD, nr. 54, s. 8-9, 119.

212 387 Numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Karaman ve Rûm Defteri, C. II, Başbakanlık Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yay., Ankara 1997, s. 552.

213 age., s. 528. 214

age., s. 547, 548, 552, 554, 556.

yapılmasındaki başlıca sebeb bu olsa gerektir. Köyde Nahcivani evlatlarına ait bir zaviye türbe ve mezarlar varsa da bina itibariyle kayda değer mimari hususiyetleri yoktur. Vakfiyede adı geçen Fidi Zaviyesi binasından da eser kalmamıştır.216

Bu zaviye 1455217 tarihili Niksar Tahrir defterinde kaydedilmiştir. Bu kayıtta zaviyenin isimi “Hankah-ı Ahi Nahşivan” olarak kaydedilmiştir. Ayrıca bu dönemde zaviye Şeyh Mihmad veled-i Ahi Melikşah ile kardeşi Pir Mehmed’in tasarrufundadır. Bu kayıttan anlaşılacağı üzere, Ahi Melikşah’ın zaviyenin hüviyetine uygun olarak ahilik geleneğinin 1455’te devam ettirildiği görülmektedir. Ahi Ahmed Nahcevanî Vakfiyesi’nin tercümesi şöyledir:

Şeyh Mahmud Oğlu

“Ariflerin sultanı, muhakkıkların sığınağı, iyilikler ve iyi huylar, mürüvvet ve fütüvvet sahibi, hayırlı işler yapan ve Nahcevanî diye anılan Doğanşah oğlu Şems üd-din Ahi Ahmet -Allah ikbalini ve celalini sürekli kılsın- Hakkın rızasına uyup sevabını isteyerek ve korkunç azabından ve itâbından korkarak ve muhkem olan Kuran-ı Kerim’in emirlerine gönül bağlayarak gelecek kaza ve belaya karşı zayıf olduğu ve hakkın ecir vaitlerine güvendiği için helal olan mal ve mülkünü sadaka ve hapsetti. Bu kitap yani vakfiye o vakıflar hakkındadır. Adı yüce olan Ulu Tanrı, buyurdu ki “erkekten ve kadından sadaka ve Allah için karz-ı hasen olarak ödünç para verenlere Allah, onu kat kat eder ve ayrıca onlara güzel mükâfat vardır” Selam ve dua üzerine olsun, Allahın Resulü şöyle buyurmuştur. “Đnsan ölünce işleri durur, amel defteri kapanır. Fakat şu üç işin sevabı kesilmez. Bunlar sadaka-i cariye yani vakıflar, istifade edilen ilimler yani yazılan veya vakfedilen kitaplar ile kendisini hayırla anmaya vesile olan salih evlattır.” Bu itibarla adı geçen zat iyi niyet ve hayra rağbet ederek Niksar -Allah Kazasından esirgesin- şehrine bağlı Fidi köyünün tamamını vakıf ve sadaka etti. O köyün hudutları Bisari köyünden başlar. Haç Pazar-ı sagir, Haç pazar-ı kebir, Çat kara, Kuşaklı taş, Karacakaya, Meydan kuyusu, Dikme taş, Dosari kalası ile Fenariyed’de nihayet bulur. O köy sınırları, hakları, ekleri ve bölükleri içten dıştan, azdan çoktan nesi varsa vakfedilmiş ve tamamının yarısı adı geçen Fidi köyündeki zaviyeye, diğer yarısı da Niksar'da

216 M. Zeki Oral, agm., s. 61.

bulunan zaviyelere verilmiştir. Vakfedilen Fidi köyünün hâsılatını vâkıf üçe ayırmıştır. Üçte biri Fidi köyünde, diğer üçte biri Niksar'daki zaviyeye, geri kalan üçte biri de mütevelliye verilecektir. Hayatta kaldığı müddetçe kendisi, kendisi öldükten sonra nesilleri devam ettikçe evlatları bu vakfın mütevellileri olacaklardır. Allah göstermesin evladından kimse kalmazsa tevliyet Niksar kadısına verilecektir. Köy bu esaslar dâhilinde doğru, din esaslarına uygun, açık, devamlı, ebedî olarak vakfedilmiştir. Hiç bir sebep ve bahane ile satılamaz. Bağışlanamaz. Rehin edilemez. Üç seneden fazla icara verilemez. Mülk olamaz. Değiştirilemez. Telef edilemez. Dünya, varislerin hayırlısı olan Allaha kalıncaya kadar kimseye miras kalamaz. Mütevelli, fakih, vali, hâkim, kadı ve sultandan Allah’a ve Ahret gününe iman eden bir kimse bu hükmü bozamaz. Her kim bu vakfiyenin iptaline ve değiştirilmesine çalışır ve yanlış fikir, kötü tevil ve sahtekârlıkla tahviline veya ortadan kaldırılmasına kasteder, geleneği bozarsa az ve çok ne varsa zalimlerin de geldiği günde “mal ve evladın faydası olmayan, ancak kalbi selim ile gelenin istifade ettiği günde” Allah ona fena niyet ve hareketinin cezasını verir. Allah onu rezil etmeye kâfidir. “Vasiyeti işittikten sonra tebdil eden günahkâr olur. Bunun günahı tebdil edenedir. Allah işitici ve bilicidir. Allahın ve meleklerin, bütün insanların laneti onu bozanların üzerine olsun. Müslüman hâkimlerinden hükmü geçen bir zat vakfiyenin sıhhatine şer'i esas-lara göre hükmetti. Ve o mecliste bulunan sözüne inanılır kimseler de hükme şehadet ettiler”. Bu vakfiye 690 yılı şevval ayının ortasında218 yazıldı. Vakfiyenin sonunda onun doğruluğuna şahitlik eden Ali oğlu Ahmed, Đmamoğlu Hüseyin, muhtesip Ahmet oğlu Mehmet, Hafız Mahmut oğlu Murat, Yusuf oğlu Ahmet, Ahmet oğlu Đsa oğlu Mehmet, Kazvinli Ömer oğlu Ebu’l-fazıl, Đsmail oğlu Ali, Hüseyin oğlu Yusuf, Sivaslı Ali oğlu Şeyh Hasan.”219

Vakfiye suretinden anladığımız kadarı ile biri Fidi köyünde ve diğeri Niksar merkezde bulunan iki zaviyeye gelirler eşit olarak pay edilmiş, gelirin hâsılı üçe ayrılarak, iki pay zaviyelerin giderlerine ve bir payda vakıf mütevellisine bırakılmıştır. Vakfiyeye göre sınırları çizilen Fidi köyünün ekleri, bölükleri, içten

218

Vakfiyenin yazılış tarihi miladî olarak, 19 Aralık 1291’dir. 219 M. Zeki Oral, agm., s. 60-61.

dıştan ve nesi varsa her şeyi ile birlikte vakfedilmiştir. Bu noktada vakıf senedi, Fidi köyünde vakfa bağışlanan müştemilatın neler olduğunu açıklamamaktadır. Genel bir tanım yapılarak, köyün her şeyi ile vakfedildiği belirtilmiştir.

Vakfiyede vâkıf (vakfeden) Şemsü’d-din Ahi Ahmet ile babası Nahcevanlı Doğanşah ve şahit olarak on kişinin adı geçmektedir. Ahi Ahmet’in kim olduğuna dair vakfiyede etraflıca bir bilgi bulunmamasına karşın, babasının yalnızca Doğanşah olarak adı zikredilmiş kim olduğu ve mesleği yazılmamıştır. Vakfiye bilgilerine göre iki zaviye tesis eden Ahi Ahmed Nahcevanî’nin babası Doğanşah, Azerbaycan’ın Nahcevan şehrinden bölgeye gelmiştir. M. Zeki Oral, Erbaa ve Niksar taraflarında yaptığı incelemelere dayanarak vakfiye tarihine yakın yıllarda yaşamış birkaç tane Doğanşah olduğunu fakat bunların vakıf kurucusu Ahi Ahmet ile alakalarının olup olmadığını tespit edemediğini belirtmektedir.220

3. 4. AHĐ PEHLĐVAN TÜRBESĐ VE IŞIK TEKKESĐ

Vaktiyle Tokat ve çevresinde araştırmalarada bulunan merhum Đ. Hakkı Uzunçarşılı, bu bölgede Selçuklulardan kalma pek çok kitabeyi kayıtlara aktararak, bunların bugün elimizde bilgi kaynağı olarak bulunmasını sağlamıştır. Uzunçarşılı’nın yaptığı çalışmalar arasında Niksar’da zaviye ve vakıf sahibi olan Ahi Pehlivan’a ait türbe ve bir mezar taşı kitabesi221 bulunmaktadır. Bu kitabe Selçuklular döneminden günümüze kadar ulaşabilmiş Danişmend Đli ahilerine ait en eski mezar taşlarından birisi olma özelliğini de muhafaza etmektedir. Mezar taşı kitabesi şöyledir:

ناﺮـــــــــــــــﻔﻐﻟا ﷲا ﻩﺪـــــــــــــﻤﻐﺗ ناﻮــــــــــــﻠﺤﭘ ﻲـــﺧا ﻲﻓﻮﺘﻣﻮﺣﺮـــــــــــــــــــــــﻤﻟا “Merhum Ahi Pehlivan vefat etti, Allah onu affetsin.”

Uzunçarşılı’nın bahsettiği türbenin içindeki üç satırlık kitabe ise şöyledir:

220

M. Zeki Oral, agm., s. 64.

. . . . ﺎــــﻧا ﺖــــــــــﻠﻓﺎﻣ ﻪــــــــــــــﻴﻠﻋ مﻼـــــﺳا ﻲﺒــــــــــــــــﻨﻟا لﺎــــﻗ - ۱ . . . . ﻲــــــــﻓ ﷲ ﻻا ﻪــــــــﻟا ﻻ ﺔـــﻤﻠﻛ ﻦﻣ ﻞــــــــــﻀﻓا ءﺎـــــــــــــــــــﻴﺒﻧﻻا -۲ ﻪﻳﺎﻤﺘــــــــــــــــــﺳ و ﻦﻴﻌــــــــــــــــــﺴﺗ ﻪﻨــــــــــﺳ ﻰــــــــﻓ ىﺪـــــﺣوﻻا ناو ﻞـــــــــــﻬﭘ ﻰـــﺧا ﺎـــــــــــــــــــــﻬﺗرﺎﻤﻌﺑ ﺮﻣا - ۳

Kitabenin son satırının tercümesi şöyledir:

“Benim ve diğer peygamberlerin söylediği en üstün kelime La Đlahe Đllalah sözüdür.”

“Bu binanın inşasını 690/1291 senesinde Ahi Pehlivan el-Evhadî emretti.” diye yazılıdır.

Uzunçarşılı, Ahi Pehlivan’ın türbesinin evvelce yontma taştan kemerli olarak inşa edildiğini fakat zaman içerisinde adi taştan bir tamir geçirdiğini aktarmakta ve türbe içerisinde kireçten yapılmış lahit mezarın Ahi Pehlivan’a ait olduğunu belirtmektedir.222 Türbede bulunan kitabelerden türbenin H. 690/ M. 1291 yılında inşa edildiği anlaşılmaktadır. Ahi Pehlivan’ın daha hayatta iken türbesini kendisinin inşa ettiğini türbenin içindeki üç satırlık kitabenin son satırından anlaşılıyor. Bu bilgiler Ahi Pehlivan’ın 1291 yılından önce hayatta olduğunu göstermektedir. Ahi Pehlivan’ın ölüm tarihini tespit etmek güçtür. Fakat türbesini inşa ettirdiği tarihten bir müddet sonra ölmüş olmalıdır. Mevki olarak, Niksar şehir mezarlığında Şair Emrah’ın mezarının aşağı kısmında bulunan türbeden maalesef günümüze hiçbir şey kalmamıştır. Tamamı toprak altına gömülü olan türbenin yeri bellidir. Niksar Belediyesi, Kültür ve Sosyal Đşler Büro Amiri sn. Ömer Bostancı’dan aldığımız bilgiye göre223 belediye ve Đlçe Kaymakamlığı 2011 yılının baharında türbe kalıntılarını toprak altından çıkararak bir kurtarma çalışması yapacaktır.

Türbenin, kitabesinden Selçuklu sultanı II. Đzzü’d-din Keykâvus’un oğlu III. Gıyasü’d-din Mes’ud’un ilk saltanatı döneminde (1284-1296) inşa edildiği

222 Uzunçarşılı, age., s. 69.

223 Ömer Bostancı ile 28/ 07/2010 tarihinde Ahi Pehlivan Türbesinin bulunduğu yerde gerçekleştirilen mülakat.

anlaşılıyor. Türbede medfun bulunan Ahi Pehlivan’ın elimizde bulunan vakfiyesinden isminin Niksarlı Hacı Mehmed olduğunu ve Ahi Pehlivan namı ile tanınmış bir şahsiyet olduğu ortaya çıkmaktadır. Kendisine ait olan vakfiyesini aşağıda sunacağız. Ahi Pehlivan’ın ismine tarihi kaynaklarda rastlanmamaktadır. Fakat ölmeden önce kendisine bir türbe yaptırması ve bir vakıf kurmuş olması kendisinin Niksar ahilerinin ileri gelenlerinden biri olduğunu düşündürmektedir. Özellikle vakfiyesinde yer alan vakıf mülklerinin çokluğu bu yorumu yapmayı zorunlu kılmaktadır.

3. 5. AHĐ PEHLĐVAN VAKFĐYESĐ VE VAKIFLARI

Niksar Ahilerinin önde gelenlerinden olan Ahi Pehlivan’ın kendi adı ile anılan bir vakıf kurduğunu Arapça yazılmış, Hicri 723/ Miladi 1323 tarihli vakfiyesinden öğreniyoruz.224 Vakfiyenin hazırlanış tarihi dikkate alındığında istinsah edildiği anlaşılmaktadır. Çünkü Ahi Pehlivan’ın türbesini inşa ettirdiği tarih olan M. 1291 yılından önce adını taşıyan vakfı kurduğu düşünülebilir. Türbenin inşa tarihi ile vakfiyenin kayıt tarihi olan 1333 yılı arasında toplam 32 yıl zaman farkı vardır. Bu durumda da vâkıf Ahi Pehlivan’ın türbesini inşa ettikten sonra 32 yıl yaşamış olması akla yatkın gelmemektedir. Öyle ise Vakıflar Genel Müdürlüğünde kayıtlı bulunan nüshası 1323 tarihinde istinsah edilmiştir.

Zaviyeye Niksar’a bağlı Aşağı Kirtanus köyünün tamamı, Cent ve Haryagardesti adlı köylerin hisselerinin iki hissesinden bir hissesi vakfedilmiştir. Ayrıca Cent ve Haryagardesti dışında bulunan pirinç ambarı, bitişiğindeki değirmen ve çevresindeki hücrelerin tamamı, Şada adıyla bilinen Kem Atabeybahçesinin tamamı dâhildir. Bunlardan başka Niksar merkezde bulunan Musa Sokağı yakınında 1 dükkân yukarı çarşıda ise 3 dükkân vakfedilmiştir. Ayrıca yaptırdığı zaviye ve bünyesinde yer alan hücre odaları ile hamam için ücret karşılığında şeyh, hadim, 4 hafız, aşçı ve meremmetçi (ihtiyaçları karşılayan kişi) tayin etmiştir.

224

VGMA, Defter no, 581/2, sayfa 298-299; Terc. Deft. nr. 1967, s. 361- 365, sıra 77, Vakfiyenin tercümesini Muallim Cevdet, Đslam Fütüvveti ve Türk Ahiliği Đbni Batuta’ya Zeyl adlı eserinin 315- 319. sayfaları arasında vermiştir.

Ahi Pehlivan Zaviyesinin 1530225 tarihli muhasebe defterinde ismi çokça zikredilmiştir. Daha önceki dönemde zaviyesine veya kendisine ait herhangi bir kayda rastlayamadık.

Bir mukaddime ile başlanan vakfiye metninde önce Alah’a bir salat ve selam bölümü yer almış ve ardından Hz. Muhammed’e övgü getirildikten sonra vakfiyenin Vâkıfı Ahi Pehlivan’ın ismi ve vakfı kuruş sebebi belirtilmektedir.

“Hamd etmek, yaptıklarını değiştirmeyen Allah’a mahsustur. Salât ve selam ise yalnızca kıyamet gününde şefaat edecek ve ettiği şefaati kabul görecek olan Muhammed’e (s.a.v.) ve ceza gününde kurtulacak olan ailesine olsun. Şimdi yapılması gerekenleri, seçkin ve erdemli bir kişi olan şeref ve cömertliğin övüncü Ahi Pehlivan adı ile meşhur olmuş, Niksarlı Hacı Mehmed, Allah’ın yardımı ile eşyaya ibretlik bir gözle bakıp aklını hayırlı işlere yorunca kendisine Allah’ın nimetlerinin çoğalmakta ve iyiliklerinin üzerine yağmakta olduğu göründü. Bundan dolayı bütün hayır ve iyilere tabi zaman sayfasında hayırlı eserlerin mevcut bulunmasını temin etti. Çünkü insan öldüğünde ancak üç şeyden dolayı ameli kesilmez. Onlardan biri fakire sadaka, diğeri kendisine dua eden temiz evlat ve diğeri halka menfaat sağlayan ilimdir. Bu nedenle bu vâkıf, tarikat şeyhinin ve tarikat adabıyla edeplenmiş olan salih sofuların ve aydınlık yolda ibadete devam eden Allah yolundakilerin ikametine ait bir zaviye ve bir takım hücreler yaptırıp bunların gerekli işlerine aklının olduğu ve bedenin arızalı ve hastalıklı ve noksandan selameti halinde Allah’ın rızasını kazanmak ve cehennem basamaklarından kurtulmak için bir takım vakıf ve sadaka verme taahhütünde bulundu.” Daha sonra ise vakfedilen köylerin ve değirmen, dükkan gibi vakıfların tafsilatlı bir açıklaması yapılmaktadır. “Sınırı herkes tarafından bilindiği için tarifi yapılmayan bu vakıflardan biri Niksar’a bağlı Aşağı Kirtanus köyünün tamamıdır. Cent ve Haryagardesti adlı köylerin hisselerinin tamamından iki hisseden bir hissesidir. Ayrıca bu beldenin ( Cent ve Haryagardesti) dışında bulunan pirinç ambarı, bitişiğindeki değirmen ve çevresindeki hücrelerin

225 387 Numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Karaman ve Rûm Defteri, C. II, s. 531, 547, 548, 552, 554, 556, 668.

tamamıda dahil olup, bunların hudutları bir birine bitişik olarak büyük caddeye ve Mancınıkcı Arap Nurü’d-din mirasçılarının pirinç ambarına giden yoldan nehre kadar gider. Ayrıca burada bulunan Şada adıyla bilinen Kem Atabeybahçesinin tamamı dahildir. Hududu Atabey bahçesine ve Pirune mirasçılarının bahçesine ve Hafız Takıyü’d-din veresesine ve Esedü’d-din Efendi’nin harap olmuş bahçesine ve yola sınırdır. Adı geçen şehirde Musa Sokağı yakınında bulunan dükkanın tamamıdır. Hududu Sonusalı Şeyh Şerafü’d-din Zaviyesi Vakfına ve Emir mülküne ve ve Pervane Hamamı mahallesine ve çarşıya sınırdır. Adı geçen beldede Yukarı Çarşıda bulunan bir birine bitişik üç adet dükkanın tamamıdır. Hududu Katip Ebu Yezid mülküne ve artakalan hududu çarşıya sınırdır. Adı geçen belde kasabasında Kadı Mehmed Nehiyesinde bulunan bir kıta yerin tamamıdır. Hududu Emir Esedü’d- din efendi mülküne ve oradaki su dolabına ve yola sınırdır. Adı geçen belde dışında Semdegras mahallesinde bulunan bahçenin ve bu bahçedeki yapıların tamamıdır. Hududu Ulu Bey mülküne ve Tacü’d-din Elibaşı mülküne ve Yolu Mescidi adıyla bilinen mescidin vakfına ve yola sınırdır. Ve birbirine bitişik iki iki hanın ve bu hanlarla bitişik dükkanlarla bahçeye ve çarşıya ve Safarin Mahallesi adıyla bilinen mahallenin sokağına ve yoluna sınırdır. Adı geçen belde kasabasında Baldöken adlı mevkide bulunan bağların tamamıdır. Hüsamü’d-din Geldi Elibaşı adına yapılmış sınırdan ibarettir. Adı geçen şehir merkezine bağlı Fünun köyünde bulunan bir kıta

Benzer Belgeler