• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: MUHAMMED ZÂHİD KEVSERÎ’NİN HAYATI VE ESERLERİ

2.2. Kevserî’nin Ehl-i Sünnet Algısını Oluşturan Temel Meseleler

2.2.1. İlâhiyâta Dair Meseleler

2.2.1.3. Teşbîh/Tecsîm ve Tenzîh

Bilindiği üzere Kur’an-ı Kerim’de istivâ127, yed128, vech129, ayn130 gibi mahlûkâta ait vasıflar Allah’a nisbet edilmiştir. Bu kelimelerin nasıl anlaşılması gerektiği hususunda

124 Muhammed Zâhid el-Kevserî, Mukaddimâtu’l- İmam el-Kevserî (İbn Asâkir, Tebyînü Kezibi’l-Müfterî fî mâ nusıbe ile’l-İmâm Ebi’l-Hasen el-Eş’arî), Kahire 2006, s. 43.

125 Kevserî, el-İstibsâr fi’t-Tehaddüsi ani’l Cebri ve’l İhtiyar, t.y., s. 20.

126 Kevserî, Makâlâtü’l-Kevserî, s. 123.

127 Taha, 20/5.

47 İslâm mezhepleri arasında önemli tartışmalar yapılmıştır. Müşebbihe gibi birtakım fırkalar bu kelimelerin zâhirî manalarını alarak mahlûkâtın olduğu gibi Allah’ında bu vasıflarla muttasıf oluğunu iddia etmişlerdir. Bazı gruplar da bu kelimelerin zâhirî manalarını Allah’a isnad etmenin yanlış olacağını, Allah’ın mahlûkâtına benzemekten münezzeh olduğunu, dolayısıyla bu isimlerin siyak ve sibakına uygun bir şekilde tevil edilmesinin daha doğru olacağını savunmuşlardır.

Ehl-i Sünnet’e göre Allah bütün noksan sıfatlardan berîdir. Onun benzeri, dengi, eşi, ortağı ve yardımcısı yoktur. Herhangi bir varlığa hulûl etmesi söz konusu değildir.131 Teşbîh ve tecsîme yol veren bütün nasslar ya tevil edilmeli ya da selefin yaptığı gibi tenzîh ile manaları Allah’a havale edilmelidir.132

Tevil yoluna gidilirse Allah’ın ayn’ı, O’nun mahlukatı görmesi; Allah’ın vechi ise, O’nun zatı anlamına gelmektedir. Buna göre ﻚﺑر ﻪﺟو ﻰﻘﺒﻳ و ayetinin manası, ﻚﺑر ﻰﻘﺒﻳ

olmaktadır. Bu sebepledir ki ayetin devamında gelen “zü’l-celâli ve’l-ikrâm” ifadesi de merfu olarak “zû” şeklinde gelmiştir, yani bu vechin sıfatıdır. Eğer ki rabbin sıfatı olsaydı “zi’l-celali” şeklinde gelirdi.133

Cübbâî’ye göre ayetlerde geçen “yed” kelimesi nimet anlamındadır. Bağdadi, bu anlamın yanlış olduğunu, Allah’ın Adem’i “yedeyn”i ile yarattığını, nimetin de mahluk olduğunu, Allahın mahluk ile mahluku yaratmayacağını söylemektedir. O, Ehl-i Sünnet âlimlerinden bir kısmının “yedeyn”i Allahın iki sıfatı olarak kabul ettiğini, bir kısmının da kudret manasına tevil ettiğini söylemektedir. Bağdâdî’ye göre doğru olan görüş de budur.134

İstivâ konusunda ise Bağdadi, “ashabımız bu konuda ihtilaf etmiştir” demiş ve bu ihtilafları şöyle sıralamıştır: Bir kısmı istivanın müteşâbihattan olduğunu ve bunun manasının yalnızca Allah tarafından bilinebileceğini söylemiştir. Bu İmam Mâlik ve Medine fukahâsının görüşüdür. İmam Malik’e istiva hakkında sorulduğunda; istiva

129 el-Bakara, 2/115, 272; er-Ra’d, 13/22; er-Rûm, 30/38, 39; er-Rahmân, 55/27; el-Leyl, 92/20.

130 Tâhâ, 20/39.

131 el-Îcî, Kâdî Adûdiddîn Abdurrahmân b. Ahmed, el-Akâidü’l-Adûdiyye, (çev. Ali Nar, “Akâid Risâleleri”), Beyan Yayınları, İstanbul 1998, s. 153.

132 el-Lakkânî, Abdusselâm b. İbrahim b. İbrahim, Cevheratü’t-Tevhîd, (çev. Ali Nar, “Akâid Risâleleri”), Beyan Yayınları, İstanbul 1998, s. 205.

133 Bağdâdi, Ebu Mansur Abdulkâhir b. Tâhir, Usûlu’d-Dîn, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1981, s. 110.

48 makuldür, keyfiyeti mechuldür, bu konu hakkında sormak bid’attir, istivaya iman etmek de vaciptir demiştir. İmam Eş’arî’ye ait olan diğer bir görüşe göre ise; Allah’ın arşa istiva etmesi; Allah’ın arşta yaptığı ve kendisini istiva olarak isimlendirdiği, keyfiyetini bilmediğimiz bir fiildir.135 Bağdadi bu görüşleri zikrettikten sonra kendi teviline göre ayetteki arş’ın milk manasında olmasının daha doğru olacağını ifade etmiştir. Bunu da Arap şiirlerinden istişhad ile destekleyen Bağdadî, şiirlerde geçen arş ifadesinin milk ve saltanat anlamlarında kullanıldığını söylemiştir.136

Muhammed Zâhid Kevserî, Ehl-i Sünnet akîdesini açıklarken Allah’ın sıfatlarından olan haberî sıfatlara ayrı bir ehemmiyet vermiş ve bu sıfatların tecsîm ve teşbîhe düşmeden, Allah’ın Zâtına uygun olacak bir şekilde tevil edilmesi gerektiğini ve Allah’ın, Zâtına uygun düşmeyecek sıfatlardan tenzîh edilmesi gerektiğini söylemiştir.

Kevserî, “Rahman Arş üzerine istiva etti.”137 ayetinde geçen “istivâ” ile bu “istivâ”nın gerçek bir istivâ olduğunu iddia edenlerin delil olarak getirdikleri; “(Gemi) Cudi’ye

oturdu= Ve’stevet ale’l-cudiyyi”138 ve “Sen ve yanında bulunanlar gemiye yerleştiğiniz

(istivâ ettiğiniz) zaman: ‘Bizi o zalim kavimden kurtaran Allah’a hamdolsun’ de”139

ayetlerinde geçen “istivâ”ların doğru anlaşılması gerektiğini söylemektedir. Kevserî’ye göre, Allah’ın Arş’ına istivası, bizim birtakım bineklerin sırtına istivamıza benzemekten yücedir. Ayrıca diğer ayetlerde geçen “istivâ”lar da; bir mekânda yükselme ve mekân tutma ve bir yere değme gibi özellikleri olan, yaratılmış birer istivâdırlar.140

Tenzih konusunda çeşitli makaleler yazan Kevserî, İslâm dininde sabit olan delilleri ortaya koyarak Allah’ın mahlûkâtın vasıflarına ve simasına sahip olmaktan ve hâdis şeylerin Allah’a hulul etmesinden münezzeh olduğunu söylemektedir. O, İslâm’ın doğuşundan bu güne kadar geçen sürede İslâm ümmetinin bu akideye sahip olduğunu ifade etmektedir. Konuyla ilgili olarak Kevserî, “O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O

işitendir, görendir.”141, “O halde, yaratan (Allah), yaratmayan (putlar) gibi olur mu?

135 el-Eş’arî, Ebu’l-Hasen, Makâlâtü’l-İslâmiyyîn ve’htilâfu’l-Musallîn, el-Mektebetü’l-Asriyye, Beyrut 1995, I, 285. 136 Bağdâdî, a.g.e., s. 113. 137 Taha, 20/5. 138 Hud, 11/44. 139 el-Müminûn, 23/28. 140 Kevserî, Makâlât, s. 371. 141 eş-Şûrâ, 42/11.

49

Hâla düşünmüyor musunuz?”142, “O’nun hiçbir dengi yoktur.”143, “Allah’a birtakım

benzerler icat etmeyin. Çünkü Allah (her şeyi) bilir, siz ise bilemezsiniz.”144 ve “Senin

izzet sahibi Rabbin, onların isnat etmekte oldukları vasıflardan yücedir, münezzehtir.”145 ayetlerini delil getirmektedir.146

Kevserî,ءﻲﺷ ﻪﻠﺜﻤآ ﺲﻴﻟ“O’nun benzeri hiçbir şey yoktur” ayetinde teşbih edatı olarak “ك” ve “ﻞﺜﻣ”in tek bir edatmış gibi kullanılmasının özel bir manası olduğunu söylemektedir. Ona göre bu ifade akla, hayale gelebilecek bütün şekil ve biçimleri nefyetmek için bu şekilde kullanılmıştır. Ayrıca “şeyy” kelimesi de nekra kullanıldığı için bu kelimenin kapsamına Allah dışındaki her şey dâhil olmuş ve herhangi bir yönden Allah Teâlâ’ya benzer olabilecek, denk olabilecek hiçbir şeyin bulunmadığı beyan edilmiştir.147

Kevserî, ilgili ayetleri değerlendirdikten sonra, konuyu Berat gecesiyle ilgili nakledilen şu hadis-i şerif üzerinden de izah etmeye çalışmıştır:

“Şaban ayının on beşinci gecesi olduğu zaman, gecesinde ibadete kalkınız ve o gecenin gündüzünde oruç tutunuz. Çünkü o gece Güneş batınca Allah Teâlâ Dünya semasına inerek fecir oluncaya kadar: ‘Benden mağfiret dileyen yok mu? Ona mağfiret edeyim. Benden rızık isteyen yok mu? Onu rızıklandırayım. Bir derdi olan yok mu? Ona afiyet vereyim. Şöyle olan yok mu? Böyle olan yok mu?’ buyurur.”148

Rivayetlerde sözü edilen, Yüce Allah’ın bu gece dünya semasına inmesi, yukarıdan aşağıya doğru bir iniş olarak düşünülmemelidir. Böyle düşünmek cehalet göstergesidir. Bilakis buradaki iniş (nüzûl), ya mecazi bir anlatımla, söz konusu hadisin farklı versiyonlarında zikredilen, Allah Tealâ’nın çağrıyı (nida) yapan bir melek göndermesi ya da bu gecede yapılan duaları ve istiğfarları kabul etmesi olarak anlaşılmalıdır.

142 en-Nahl, 16/17. 143 el-İhlâs, 112/4. 144 en-Nahl, 16/74. 145 es-Sâffât, 37/180. 146 Kevserî, Makâlât, s. 418.

147İbn Kuteybe, Ebu Muhammed Abdullah b. Müslim, El-İhtilaf fi’l-Lafz ve’r-Redd ale’l-Cehmiyye ve’l-Müşebbihe, el-Mektebetü’l-Ezheriyye li’t-Türâs, 2001, s. 33, (Kevseri İbn Kuteybe’nin bu eserine yaptığı ta’likte ifade ediyor).

50 “Nüzûl” kelimesinin bu şekilde kullanılması Arapça açısından da doğru bir kullanımdır.149