• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: KEVSERÎ’NİN MEZHEPLERE BAKIŞI

3.1. Kevserî’ye Göre Mezheplerin Doğuşu ve Buna Neden Olan Faktörler

3.1.2. Mezheplerin Doğuşunu Hazırlayan Faktörler

3.1.2.6. Abdullah b. Sebe Meselesi

Abdullah b. Sebe, İslâm dünyasında ilk fitnenin ve Şiîliğin ortaya çıkışında önemli rol oynadığı ileri sürülen kimsedir. Kaynaklarda İbnü’s-Sevdâ, İbn Sebâ, İbn Vehb b. Sebâ, İbnü’s-Sevdâ es-Sebeî, İbn Sebe el-Himyerî, İbn Sebe Vehb er-Râsibî el-Hemedânî adlarıyla da anılan Abdullah b. Sebe, Sebeiyye, Sebâiyye veya Sâibe adlı Şiî mezhebinin aşırı bir kolunun da kurucusu sayılmaktadır. Abdullah b. Sebe hakkındaki

296 Kubat, Mehmet, İslâm’ın İlk Döneminde İtikâdî İhtilaflar ve Sebepleri, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 1997, s. 278-279.

297 Kevserî, Mukaddimât (el-İsferâyînî, et-Tebsîr fi’d-dîn), s. 109.

298 Kevserî, Mukaddimât (İbn Asâkir, Tebyînü Kezibi’l-Müfterî), s. 41.

86 bilgilerin tek kaynağı, Harûnü’r-Reşîd’in hilafeti sırasında öldüğü bilinen, hemen bütün biyografi âlimlerine göre zayıf ve metruk kabul edilen Seyf b. Ömer’dir. Onun Taberî tarafından nakledilen rivayetine göre; Abdullah b. Sebe, annesi San’alı olan siyahî bir Yahudîdir. Hz. Osman döneminde İslâm’ı kabul etmiş ancak, birsüre sonra İslam beldelerinde sapık fikirler yaymaya başlamıştır. Hicaz’da iken Basra’ya gelmiştir. Kûfe ve Dımaşk’a gitmiş, buralarda başarılı olamayınca Mısır’a geçmiştir. Abdullah b. Sebe, fitne telkinlerine şöyle başlamıştır:

“İnsanların, İsa’nın döneceğine inandıkları halde Muhammed’in döneceğini kabul etmemeleri şaşılacak şeydir. Halbuki Allah, ‘Ey Muhammed Kur’an’a uymayı sana farz kılan Allah, seni döneceğin yere (meâd) döndürecektir’300 buyurmaktadır. Binaenaleyh dünyaya yeniden dönmeye Muhammed, İsa’dan daha lâyıktır.”

Onun İslâm akidesiyle bağdaşmayan bu görüşü bazı Şiîler tarafından benimsenmiş ve rec’at akidesi teşekkül etmiştir. Fikirlerini gizli toplantılar ve mektuplarla yaymaya çalışan İbn Sebe, her peygamberin bir vasisi bulunduğunu ve Hz. Peygamber’in vasisinin de Hz. Ali olduğunu söylemiş ve Rasulullah’ın hilafet hakkındaki vasiyetini çiğneyerek başa geçen Hz. Ebû Bekr, Hz. Ömer ve Hz. Osman’ın (r.anhüm) en büyük zulmü işlediklerini savunmuş ve halkı emr-i bi’l-ma’ruf ve’n-nehy-i ani’l-münker gereği isyan etmeye teşvik etmiştir.

Taberî, Cemel Vak’ası’nı anlatırken, Seyf b. Ömer’den naklen Abdullah b. Sebe ile ilgili ayrıntılı bilgiler verir. Buna göre Abdullah ve daha sonra her biri Hâricîler’in ileri gelenlerini teşkil edecek olan İlbâ b. Heysem, Adî b. Hatim, Salim b. Salebe el-Absî, Şureyh b. Evfâ ve diğerleri Cemel Vak’ası’ndan bir gün önce tarafların anlaşma zeminine doğru esaslı bir mesafe aldıklarını farkedince, hemen gizli bir toplantı düzenlemiş ve iki taraf arasında barış yapılırsa bunun kendileri için ölüm demek olacağını ileri sürerek her ne suretle olursa olsun, ertesi gün savaşın başlatılması hususunda karar almışlardır. Bu işte de en büyük rolü Abdullah b. Sebe oynamıştır. Taberî’de Abdullah b. Sebe için Seyf b. Ömer’den naklen verilen bilgiler bu kadardır. Bu rivayet, sonraki tarihçiler ve mezhepler tarihi yazarlarınca hemen hemen aynı ifadelerle nakledilmiştir. Mezhepler tarihçileri Abdullah’ın bu iddialarından başka ona

87 şu görüşleri de nisbet ederler: “Hz. Ali ölmemiştir. O kıyametten önce dönüp asâsıyla Araplar’ı yola getirecek ve dünyayı adaletle dolduracaktır. İmamette nass esası geçerlidir, takıyye caiz değildir...” Bu yazarlara göre aşırı Şiîliği (gulüv) ilk defa ortaya atan Abdullah’tır. Hatta Hz. Ali, Abdullah’ı, kendisini ilâhlaştırdığı için yakmaya teşebbüs etmişse de bundan vazgeçmiş ve onu Medâin’e sürmüştür.301

Kevserî, mezheplerin ortaya çıkışında etkili olan faktörlerden birinin de İbnü’s-Sevdâ’ el-Yemânî diye bilinen Abdullah b. Sebe olduğunu söylemektedir. O, halife Hz. Osman döneminde Yemen, Hicaz, Basra, Kûfe, Mısır ve Şam’da sahabe arasında fitne tohumlarını yaymaya çalışmıştır. Bu fitnelerin vahim sonuçları araştırmacıların önünde bütün açıklığıyla durmakta ve İbn Ebî Hayseme, İbn Cerîr, İbn Asâkir, İbn es-Sem’ânî, İbn el-Cevzî, İbn el-Esîr, İbn el-Kesîr, el-Makrîzî gibi bu ümmetin içinden çıkmış güvenilir tarih âlimlerinin kitaplarında yazmaktadır.302

Her ne kadar başta Murtazâ el-Askerî olmak üzere Talha Hüseyin ve Ahmed Mahmud Suphî gibi çağdaş yazarlar varlığını inkar edip tarihte oynadığı yıkıcı rolü kabul etmek istemeseler de, tarihçiler ve Mezhepler Tarihi yazarları Hz. Osman’ın şehit edilmesi olayını, Hz. Ali, Hz. Âişe, Hz. Talhâ ve Hz. Zübeyr (r. anhüm) gibi sahabeden seçkin insanların içinde yer aldığı Cemel Savaşı’nı, Hâricîliğin çıkışını ve Şia’nın doğuşunu Abdullah b. Sebe’ye, onun İslâm’ı yıkmak için kurduğu sinsi, fitne dolu planlarına bağlamışlardır.

Gerçi Hz. Peygamber (s.a.v.)’in vefatından sonra ortaya çıkan bütün kargaşaların kaynağı olarak Abdullah b. Sebe’yi göstermek, sahabeyi fitneci bir Yahudînin oyununa gelen insanlar konumuna düşürebilecek mübalağalı bir değerlendirmedir. Ancak İbn Sebe’nin tarihte yaptığı bütün faaliyetleri görmezden gelmek, bütün tarih ve fırak yazarlarının dile getirdiklerini görmezden gelmek de realiteyle bağdaşmaz. Zira bütün verileri inkar eden ve realiteyi görmezden gelen bir bakış açısı, ilmî dayanaktan yoksun demektir.303

301 Fığlalı, Ethem Rûhi, “Abdullah b. Sebe”, DİA, I, 133-134.

302 Kevserî, Mukaddimât (Mûsâ b. Meymûn, el-Mukaddimâtü’l-Hams ve’l-İşrûn), s. 215.

303 Kubat, Mehmet, İslâm’ın İlk Döneminde İtikâdî İhtilaflar ve Sebepleri, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 1997, s. 182-183.

88 Kevserî de İbn Sebe’nin varlığını inkar edenlere karşı çıkmaktadır. O, İbn Sebe’nin varlığını inkar edenleri İsa b. Meryem (a.s.)’i ve gündüz sona erdiğinde güneşin varlığını inkar edenlere benzetmekte ve bu görüşün mesnetsiz olduğunu savunmaktadır.304 Kevserî onun gerçek bir şahıs olduğunu şöyle delillendirmeye çalışmıştır: Abdullah b. Sebe’nin fitnelerinin etkisi Hz. Ali döneminde ortaya çıkmıştır. Ancak bu fitneler sadece Hz. Ali dönemiyle ilgili değildir. Bilakis Hz. Osman (r.a.) ile Hz. Ali dönemlerinde peş peşe zuhur eden fitneler birbirleriyle bağlantılıdır. Bu durumda Hz. Osman döneminde ekilen fitne tohumlarının daha sonra ortaya çıkacak olan fitnelerin sebebi olmasını imkansız düşündüren nedir? İlk dönemdeki fitne tohumları daha sonraki dönemde etkilerini göstermeye başlamıştır. Kevserî bunun şaşılacak bir şey olmadığını, onun kavminin tarih boyunca fitnelerini bu şekilde yaydığını dolayısıyla Hz. Ali döneminden önce Hz. Osman döneminde bu fitne tohumlarını ekenin Abdullah b. Sebe olmasının muhtemel olduğunu söylemektedir.305 Abdullah b. Sebe, Hz. Ali’nin ve imamların öldükten sonra dünyadayken ric’at edecekleri akidesini başlatmıştır. Ayrıca o, Hz. Ali’nin ölmediğini, diri olduğunu, onun ilâhî bir yönünün olduğunu, bulutların içinde geleceğini ve gök gürültüsünün onun sesi, şimşeğin de kamçısı olduğunu iddia etmiştir.306

Kevserî, Şiî gulat fırkaların İbn Sebe’nin görüşlerinden etkilenerek doğduğunu söylemektedir. Bu fırkalar, ilâhî bir parçanın Hz. Ali (r.a.)’den sonra imamlara da hulûl edeceği görüşünü İbn Sebe’den almışlardır. Bu fırkalara örnek olarak Kevserî, İsmâilîler’in Ubeydiyye kolunu göstermektedir.307 Ubeydiyye devletinin nesep ve din bakımından akrabaları Yahudilerdir. Nitekim bu devlet son günlerinde Yahudi filozof Musa b. Meymûn’la tanışmış ve ona büyük değer vermişlerdir. Ancak Salahaddin Eyyûbî, Eyyûbîler’in defterlerini dürüp onları ortadan kaldırdığı için Musa b. Meymûn’un buradaki günleri fazla uzun sürmemiştir.308

304 Kevserî, a.g.e., s. 216. 305 Kevserî, a.g.e., s. 216. 306 Kevserî, a.g.e., s. 217. 307 Kevserî, a.g.e., s. 217. 308 Kevserî, a.g.e., s. 219.

89