• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: MUHAMMED ZÂHİD KEVSERÎ’NİN HAYATI VE ESERLERİ

2.2. Kevserî’nin Ehl-i Sünnet Algısını Oluşturan Temel Meseleler

2.2.4. Çeşitli Meseleler

2.2.4.4. İmâmet Tartışmaları

İmâmet konusu, İslâm Tarihi boyunca hakkında ciddi tartışmaların yapıldığı ve neticesinde siyasî hizipleşmelerin meydana geldiği meselelerden biridir. İtikâdî bir vasıf taşımamasına rağmen, Ehl-i Sünnet de dahil olmak üzere hemen her mezhep tarafından imamet konusu tartışılmıştır. İçerik olarak gerek imamette Kureyşîlik şartının olup olmadığı, gerek dört büyük halifeden hangisinin imamete daha layık olduğu, gerekse Hz. Peygamber’den sonra en faziletli insanlar olarak hangi imamın hangi sırada yer alacağı konuları itikâdî birer meseleymiş gibi tartışılmıştır.

İmamet konusunu İbn Cüveynî’nin ﺶﻳﺮﻗ ﻦﻣ ﺔﻤﺋﻷا hadisini268 yanlış yoruma tabi tutarak bu hadisin İmam Şafii’ye işaret ettiği iddiasını eleştirerek ele alan Kevserî, bu hadisin mezhep imamlarını ya da namaz kıldıran imamları kastetmediğini, aksi takdirde Rasûlullah (s.a.v.) döneminde olmayan bir kavramla (mezhep imamı gibi kavramlarla) Rasûlullah (s.a.v.)’ın hadisine mana vermiş olacağımızı söylemiştir.269

Bu hadisin ravisi; İbrahim b. Sa’d ez-Zührî’nin rivayette yalnız kaldığını dolayısıyla rivayetin sıhhat yönünden sıkıntılı olduğunu söyleyen Kevserî, hadisin اﻮﻟﺪﻌﻓ اﻮﻤﻜﺣ اذإ ﺎﻣ ziyadesiyle bir başka rivayetinin de Buhârî’nin, Tarîh’inde zikredildiğini söylemektedir.

267 Kevserî, Makâlâtü’l-Kevserî, s. 205.

268 Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 129, 183; IV, 421.

269 Kevserî, Muhammed Zâhid, İhkâku’l-Hakk bi İbtâli’l-Bâtıli fî Muğîsi’l-Halk, el-Mektebetü’l-Ezheriyye li’t-Türâs, Kahire, s. 19.

74 “Adil hüküm verdikleri sürece” ziyadesini göz önüne aldığımızda; Hulefa-i Râşidîn’den sonraki halifeleri adalet ile vasıflandırmanın uzak bir ihtimal olduğunu ve Râşid halifeler gibi adil halifelerin daha sonraki dönemlerde gelmediğini görmekteyiz. Buhârî’nin eserinde yer alan rivayetteki bu ziyadeden de anlamaktayız ki; hadiste geçen “Eimme” kelimesi ile “el-Eimmetü’l-Kübrâ” yani; Hz. Ebû Bekr, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali (r.anhüm) kastedilmektedir.270 Ayrıca Kevserî’ye göre Buhârî rivayetindeki bu ziyade mutlaka olmalıdır. Zira bu ifadenin mezkûr hadise bağlı olmaması durumunda “Bir zamanlar Rabbi İbrahim’i bir takım kelimelerle sınamış, onları tam olarak yerine

getirince: Ben seni insanlara önder yapacağım, demişti. ‘Soyumdan da (önderler yap, yâ Rabbi!)’ dedi. Allah: ‘Ahdim zalimlere ermez (onlar için söz vermem)’ buyurdu.”271

ayetine muhalif bir hüküm ortaya çıkmaktadır.272

Bu ifadelerinden sonra Kevserî, eğer bu hadis sahih olsaydı, bununla Hz. Ebu Bekr’in amel edeceğini, nitekim bu rivayetin imamet tartışmasının olduğu ortamda, şüpheye mahal vermeden kabul edilebilecek kadar açık bir ifade olduğunu söylemektedir. Ayrıca o, hadis münekkitlerinin çoğunluğunun da, hiçbir sahabînin bu hadisle amel etmemesinin, bu hadisin sahih olmadığına işaret ettiği görüşünde olduğunu belirtmektedir.273

M. S. Hatiboğlu, bu konuyu “Hilafetin Kureyşîliği” başlıklı makalesinde ele almış ve Kevserî’yi teyit ederek söz konusu hadisin sahih olmadığını Hz. Ömerden nakledilen rivayet bağlamında ortaya koymuştur. Buna göre: “Hz. Peygamber’in siyasî halefini seçme işine ilk teşebbüs, Medineli Ensar’dan gelmiştir. Ensar, İslam’a olan hizmetlerini düşünerek, halifenin kendilerinden olması gerektiği fikrindedir. Mekke’den gelmiş Muhacir Kureyşliler, devletin siyasî istikrarını temin noktasında, kendilerinden birisinin başa geçmesi görüşündedirler, çünkü mensubu oldukları Kureyş kabilesi, bütün Araplarca muteber bir şöhrete sahiptir. Pek çok İslam âliminin kanaatinin aksine, taraflardan hiçbirisi, bu tartışma ortamında halifenin Kureyşli olmasını emredici hiçbir hadis veya Peygamber talimatı öne sürmüş değildir. Kaldı ki böyle bir hadis olsaydı, Muhacirlere en büyük destek teşkil eder, başka delile ihtiyaç görmeden onu ileri

270 Kevserî, a.g.e., s. 35.

271 el-Bakara, 2/124.

272 Kevserî, İhkâku’l-Hakk, s. 36.

75 sürerlerdi. Memleketin şartları gereği, Kureyşin iktidardan saf dışı edilemeyeceği zaruretini kabul eden Ensar, iktidarı paylaşma teklifinde bulunmuştur. Bu yeni teklif, varlığı ileri sürülen hadisin aslında mevcud olmadığını gösterir. Muhacirler, Ensarın bu davranışına kızıp, meseleyi halletmeden çıkıp gitselerdi, Hz. Ömer’in kanaatine göre, Ensar, Kureyşli olmayan birisini pekâlâ halife seçebilecekti. Şayet mezkur hadisin aslı olsaydı, Ensar’ın böyle bir seçime gitmesi imkansız olurdu. Ensarın, Hz.Peygamber’in emrini duyduğu halde, buna kulak asmayacağını, değer vermeyeceğini, onu yok farz edip bildiğini işleyeceğini ve Kureyş’ten olmayan birisini halife seçeceğini düşünmek yersiz bir yaklaşım olur.”274

Anlaşıldığı kadarıyla Kevserî, söz konusu hadisi hem sened, hem metin hem de sıhhat açısından değerlendirmiştir. O, hadiste geçen ﺔﻤﺋﻷا ifadesinin halife manasında olduğunu ve bu hadis sahih varsayıldığında ayete ters düşmemesi için اﻮﻟﺪﻌﻓ اﻮﻤﻜﺣ اذإ ﺎﻣ ziyadesiyle beraber olması gerektiğini söylemiştir. Hadisi bu varsayım üzerinden değerlendiren Kevserî, daha sonra Peygamberimiz (s.a.v.)’e en yakın sahabiler tarafından bile amel edilmeyen bu hadisin sahih kabul edilemeyeceğini söylemiştir. Yani Kevserî, önce mezkur hadisi sahih varsayarak senet ve metin yönünden tetkik etmiş akabinde de hadisin sahih olmadığını ve bunun gerekçelerini beyan etmiştir.

Kevserî’nin ifadelerinden anlaşılmaktadır ki; o Hz. Ebu Bekr’in imâmetini kabul etmekte ve Ehl-i Sünnet ile aynı çizgiyi takip etmektedir. Nitekim Hz. Ebu Bekr’in bu hadisle amel etmemiş olmasını Kevserî, hadisin sahih olmadığına delâlet edecek esaslı bir kriter olarak kabul etmiştir.

Ayrıca dikkat edilirse Kevserî, imamların faziletine ve sıralamasına dair herhangi bir görüş beyan etmemektedir. Onun bu tutumu, imâmet konusundaki Ehl-i Sünnet algısını tesbit etmemizde anahtar rolündedir. Zira Kevserî, neredeyse bütün akâid kitaplarında yer alan, imamları hiyerarşik bir fazilet sıralamasına sokan tavrı kayda değer görmemiş; bunu itikâdî bir problem olarak değerlendirmemiştir.

274 Hatiboğlu, Mehmed Said, “İslâm’da İlk Siyasî Kavmiyetçilik: Hilafetin Kureyşîliliği”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. XXIII, s. 160-161.

76