• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: FEVZİ-İ BAĞDADİ ŞİİRLERİ’NİN İNCELENMESİ 2.1.Şiirlerin Şekil Özellikleri 2.1.Şiirlerin Şekil Özellikler

2.4.2. Din ve Tasavvuf

2.4.2.1. Dinî Kavram ve Terimler

Allah:

Tasavvufta her şeyin görünüş şekli ve nitelikleri birer surettir. Suretle zahir olan, yani suret şeklinde görünen her sıfat da mânâ’dır. Suret bir araz’dır. Ama mânâ cevher’dir. Buna göre suret bütün varlık âlemi, mânâ ise Allah’tır. Suret değişken olabilir. Ancak mana kalıcıdır. Allah’ın bir varlığı veya olayın gerçekleşmesini istediği zaman ‘ol’(kün) der, o da hemen oluverir” anlamındaki âyetlerden hareketle aşağıdaki beyitlerde Allah’ın varlıklar ile tecellisini anlatmaktadır.

Allāhü zü’l-celāl ki bir emr-i kün ile

Ḳudretle yoḳdan eyledi īcād-ı mā-sivā (s. 7115)

Hz. Muhammed:

İslâm peygamberi Hz. Muhammed Mustafa. Hz. Muhammed, milâdî 571senesinde, Rumî aylardan Nisan ayı içerinde, kamerî Rabiulevvel ayının on ikinci pazartesi gecesi sabaha doğru dünyaya gelmiş; o gece gün doğmadan âlem nūr ile dolmuştur.29 Le-emruk “ömrün hakkı için” demek olup

bir kasem sözüdür. “Başım için, dinin hakkı için” gibi anlamları vardır. Kelime, Kur’ân-ı Kerîm’de “(Habibim!) Ömrün hakkı için…(Hicr/72) şeklinde geçmektedir. Burada Allah Teâla Peygamberimizin ömrü için kasem etmektedir. Bu söz, Peygamberimizin başına konmuş bir tâc, bir menşûr olarak ele alınır.30

Nāzenīn̄-ī “li maʽa’llāh” maḥrem-i esrār-ı vaḥy Şeh-süvār-ı ʽarṣa-ı “levlāke” faḫr-ı enbiya

Yine saltanat nişanı olan taca benzetilen ve “levlâk” ibaresiyle kısaltılan kudsî hadiste Cenab-ı Hak, Hz. Peygamber’e; “Sen olmasan, sen olmasan felekleri yaratmazdım.” Şeklinde hitap ederken, kâinatın yaratılışındaki yegâne sebebin Habib’i Yüce Peygamber olduğuna açıkça işaret eder.31

Emr-i kün:

Allah’ın bir varlığı veya olayın gerçekleşmesini istediği zaman ‘ol’(kün) der, o da hemen oluverir” anlamındaki âyetlerden hareketle (meselâ bk. El-Bakara 27117; Al-i İmrân 3/47,59) kevn masdarının emir sîgasından türetilen bir terim olup kelâm, tasavvuf ve edebiyatta Allah’ın yoktan mutlak mânada yaratmasını ifade etmek üzere kullanılmıştır. Mâtürîdî kelâmcıları kün kelimesinden tekvin terimini oluşturmuş ve eserlerinde ilâhí fiillerle ilgili meseleler bu başlık altında işlenmiştir. (Bk. KEVN;TEKVİN). Mutasavvıflar, ilâhî fiillerin tecellilerine dair edebî metinlerde meseleleri kün yanında “kün fe-yekūn, kün fe- kân” gibi ibarelerle anlatmışlardır. (TDV İslam Ansiklopedisi, 26.cilt, 552 sayfa, Ankara, 2002)

29 İskender Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, 13.baskı, Kapı Yayınları, İstanbul 2007, s.330. 30 İskender Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, 13. baskı, Kapı Yayınları, İstanbul 2007, s.285. 31 Na’tlerde iktibas edilen âyet ve hadisler için bk. Emine Yeniterzi, Divan Şiirinde Na’t, Ankara 1993,

Allāhü zü’l-celāl ki bir emr-i kün ile Ḳudretle yoḳdan eyledi īcād-ı mā-sivā

Mâ-sivâ:

Arapça istisna edatı olan sivâ, mâ mevsȗlü ile birleşince başkası anlamına gelir. “Tasavvufta Allah’ın dışındaki her şey mâsivâdır. Bütün yaratılanları içine alan bir sınırı vardır. Tasavvufta, gönülde Allah’dan başka neyin sevgisi varsa, onun sevgilisi, hatta ilâhı odur. Bu yüzden, kalpten mâsivâ putunun değiştirilmesi, sevginin, hep Allah üzerinde yoğunlaşması büyük önem arzeder.” (Cebecioğlu, 2009, s.173)

Dām-ı cān ārām-ı sevdāsında gön̄lüm ḳayd édüp İşbu keyfiyetle ḳayd-ı ma-sivādan geçmişim (s. 7075)

Gönlünde Allah’tan başka bir sevgi olmayan kişi mâsivâdan kurtulmuş sayılır. Masivâdan geçmek kendini Allah’a vermektir. Sufiler gönülde, Tanrı’dan başka bir şey bulundurmazlar.

Gūşe-i ʽuzletde fikr-i mā-sivādan fāriġ ol Fevzī istersen eger iki cihānın̄ rahatın (s. 7069)

Levh-i Mahfûz:

Korunmuş satıh, üstü düz nesne, üzerinde yazı olan satıh. Allah kudretiyle olacak şeylerin, üzerinde yazılı bulunduğu levha. Bir âyette Kur’ân-ı Kerîm’in Levh-i mahfûz’da tesbit edilmiş olduğu bildirilir. (Bürūc/22). Allah ilk önce levh ü kalem (satıh ve kalem)i yaratmıştır. Kalem, bu levhaya kâinatta vuku bulacak olan her şeyi yazmıştır. Tasavvufa göre levh Tanrı bilgisi, kalem ise Tanrı irâdesidir. İnsanların kaderi levh-i mahfûz’da yazılıdır.32

O kim levḥ-i dilinden maḥv-ı naḳş-ı māsivā eyler Feżā-yı sinesin nūr-ı tecellī pür-żiya eyler (s. 7133)

O ki gönül levhasında masivanın yok oluşunu resm ider, gökyüzünün sinesinde tecelli olan nuru aydınlık eder. Mâsiva “Allah’tan gayrı sayılan şeyler” anlamında kullanılır.

Kâbe kavseyn:

Kur’an-ı Kerim’de bir âyette “Sonra (ona) yaklaştı. Derken sarktı (Bu suretle o, peygambere) iki yay kadar yahut daha da yakın oldu (Necm/8,9)” buyurulmaktadır. Kâbe kavseyn sözü “iki yay aralığı kadar” şeklinde tercüme edilmektedir. Peygamberimizin Mirac'ı ile il’ili olarak anlatılan bu olayda, bazı din bilginleri “O” ile kasdedilenin, yani Peygamberimize yaklaşanın Cebraîl olduğunu; diğer bir kısmı ise burada mecazen kasdedilenin Allah olduğunu söylerler.33

Bī-tekellüf “ḳābe ḳavseyn” rütbesin vérdi san̄a

Ḥażret-i Mūsāya virmiş sırr cevāb-ı “len-terā” (s. 7116)

Vahdet:

Vahdet, Allah’ın birliği anlamına gelir. Kesret’in zıddıdır. Tasavufta gerekli olan vahdet, kesret içinde olandır. Yani halk ile birlikte, iş-güçle meşgul iken dahi herkesin ve her şeyin Allah’ın kudreti ile meydana geldiğini idrâktir. Bundan yola çıkarak vahdet-i vücut nazariyesi, doğmuştur. Bütün mevcudatın Vücûd-ı Mutlak’ın, yani Allah’ın esma ve sıfatlarından ibaret olduğu nazariyesi dayanan vahdet-i vücûd, bir çeşit tasavvuf yoludur. Buna göre Vücut(varlık) birdir. O da Allah’ın vücududur.34 Fevzî aşağıdaki beyitlerinde

hakikat aynasında özünü görmeyen bigânelerin, vahdet makamında birbirlerini tanımadıklarını anlatır.

Yüzüni görmeyen bīgāne mir’āt-ı ḫaḳīḳatde

Maḳām-ı vaḥdete ẓan étme kendin āşinā eyler (s. 7133)

Āşinā-yı nūr-ı vaḥdet olmayan āḥval-nigāh Levḥ-i mirāt-ı haḳiḳatde olur bīgānemiz (s. 7096)

33 İskender Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, 13. baskı, Kapı Yayınları, İstanbul 2007, s.245. 34 İskender Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, 13.baskı, Kapı Yayınları, İstanbul 2007, s.469.

BÖLÜM 3: FEVZİ-İ BAĞDADİ’NİN ŞİİRLERİNİN

Benzer Belgeler