• Sonuç bulunamadı

Edebi Sanatları

BÖLÜM 2: FEVZİ-İ BAĞDADİ ŞİİRLERİ’NİN İNCELENMESİ 2.1.Şiirlerin Şekil Özellikleri 2.1.Şiirlerin Şekil Özellikler

2.3. DİL VE ÜSLUP ÖZELLİKLERİ 1.Söyleyiş Özellikler

2.3.2. Edebi Sanatları

Fevzi-i Bağdadi şiirlerinde anlam ve sözle ilgili birçok edebi sanat kullanmıştır. Bu sanatlardan en çok kullanılanları örnek olarak veriyoruz.

2.3.2.1.Teşbih

“Sözü daha etkili bir duruma getirmek için, aralarında türlü yönlerden ilgi bulunan iki şeyden, benzerlik bakımından güçsüz durumda olanı nitelikçe daha üstün durumda olana benzetmektir.” (Dilçin, 2009, s.405). Aşağıdaki şiirde sevgilinin ağzını küçüklüğünden ve hiç açılmamış olmasından dolayı goncaya benzetmiştir.

Gel ey ġonca dehānım gülşene güllerle gel nāz ét Figān u nālede uşşāḳı bülbüllerle dem-sāz ét(s. 7121)

Şair, divan edebiyatı geleneğine bağlı kalarak sevgilinin kaşlarını şekli itibarı ile yaya, kirpiklerini de aşığı hedef aldığı için oka benzetmiştir.

Ġamze-i çeşminde mużmer fitne-i devr-i ḳamer Ebruvānın̄ ḳavs müjgānın̄ nibāl olmuş san̄a(s. 7116)

Aşağıdaki beyitte şair sevgilinin gözlerini ahuya, saçlarını ise geceye benzetmiştir.

Ḳara sevdālar ile kūy-ı ʽaşḳında beni mecnūn İden bir gözi āhū saçı şeb ü zülfi leylādır(s. 7108)

2.3.2.2.İstiare

“Bir şeyi kendi adının dışında, türlü yönlerden benzediği başka bir şeyin adıyla anma” anlamına gelir.” (Dilçin,2009 s.412). İstiareyi, “Bir şeyi diğer şeye benzetmek isterken açık bir şekilde teşbih etmek yerine kapalı bir biçimde teşbih yapmak” olarak tanımlayan Abdülhakir el-Cürcâni (Delâ’ilü’l-iʽcâz, s.67), diğer bir yerde asıl anlamından başka anlama nakledilen her ibarenin istiare olamayacağını, mecaz ve istiarenin gerçekleşmesi için naklin beraberinde iki anlam arasında uygun ilginin de bulunmasının şart olduğunu, bu sebeple anlam nakliyle teşekkül etmekle birlikte benzeşme ilgisi bulunmadığı için özel isimlerin istiare sayılmasının yanlış olduğunu ileri sürmüştür. Aşağıdaki beyitte şair sevgiliyi şarabın kızına benzetmiş

ama sevgilinin adını kullanmadan sevgiliyi kastettiği için açık istiare sanatı kullanılmıştır.

Bintü’l-ʽineb ki merdi yıḳar bir ayaġılan

Olmaz o merd-i efgene bir kimse pençe-tāb(s. 7119)

Şair, aşığın sevgilinin peşinde koşmasını Kâbe’nin etrafında dönülen tavaf olayına benzetmiştir. Şairin sevgiliyi benzerlik yönü sebebi ile etrafında dönüle Kabe’ye benzetmiştir. Benzetme yönü söylenerek benzetilen kastedildiği için kapalı istiare sanatı kullanmıştır.

Her ṣubḥ u şām ṭavāf édüben yüzlerin sürer Ḳaṣr-ı minā-misālin̄e mehtāb u āf-tāb(s. 7120)

2.3.2.3. İktibas

Sözlükte “ateşten köz almak” manasına gelen iktibâs mecazi olarak “bilgi elde etmeye çalışmak, birinin ilminden istifade etmek” anlamında da kullanılır. İfadeye canlılık ve sıcaklık kazandırdığı, sözü pekiştirip güzelleştirdiği için Kur’an veya hadisten yapılan iktibaslar edebi bir sanat kabul edilmiştir.22 Şiirde iktibas

edilen kelimelerin vezin ve kafiye zarureti dolayısıyla yer değiştirmesine ve bazı kelimelerin alınmamasına müsamaha ile bakılmıştır. Bu sebeple ayet-i kerimenin veya hadis-i şerifin tamamı ya da bazı kelimeleri alınabilir (Saraç, 2015, s.74)

Allāhü zü’l-celāl ki bir emr-i kün ile

Ḳudretle yoḳdan eyledi īcād-ı mā-sivā(s. 7115)

Bu beyitte Allah’ın bir varlığı veya olayın gerçekleşmesini istediği zaman ‘ol’(kün) der, o da hemen oluverir” anlamındaki Bakara suresi 117, Ali İmran suresi 47 ayet ve 59 ayet, Enam suresi 73 ayet, Nahl suresi 40 ayet, Meryem suresi 35 ayet, Yasin suresi 68 ayetlerinde geçmektedir.

Nāzenīn̄-ī “li maʽa’llāh” maḥrem-i esrār-ı vaḥy Şeh-süvār-ı ʽarṣa-ı “levlāke” faḫr-ı enbiya (s. 7115)

Yukarıdaki örnekte geçen “Levlake” sözcüğü hadis-i şerife iktibas yoluyla şiirde yer verilmiştir. Hz. Peygamber’in altmış üç senelik zamanla sınırlı cismani

hayatından ayrı bir varlığı daha mevcuttur. Allah’tan başka hiçbir şey yokken ilk defa hakikat-ı Muhammediye var olmuş, bütün yaratıklar bu hakikatten ve onun için halk edilmiştir. Ȃlemin var olan sebebi, maddesi ve gayesi bu hakikattir. Tasavvufta sık sık kullanılan ve kutsî hadis olarak da rivayet edilen, “Sen olmasaydın ben kâinatı yaratmazdım” (Levlake…) (Aclȗnî, II, 164; Hâkim, el- Müstedrek, II, 165) ifadesiyle bu husus anlatılır.23

Bī-tekellüf “ḳābe ḳavseyn” rütbesin vérdi san̄a

Ḥażret-i Mūsāya virmiş sırr cevāb-ı “len-terā” (s. 7116)

Kur’anda Hz. Mūsā’nın Allah’ı görmeyi talep ederek, “Rabbim, bana kendini göster, seni göreyim” dediği, rabbinin de ona, “Sen beni göremezsin (len terani), fakat şu dağa bak, eğer yerinde durabilirse beni görürsün” 24diye cevap

verdiği el-Araf 143. Ayetinde geçmektedir.

2.3.2.4.Tezat

Sözlükte “zıt, aykırı, ters; eş, benzer, denk” anlamlarındaki zıdd kökünden türeyen tezâdd “iki şeyin birbirine zıt olması” demektir (Lisânü’l-Arab, “zdd” md.) Bir kelime veya ifadenin anlamının, zıddının kaydedilmesiyle daha açık biçimde ortaya çıkacağı, güzelliğin zıddıyla daha iyi anlaşılacağı düşüncesiyle zıtların bir arada anılması söz sanatlarından kabul edilmiştir.25

Bir pādişāh-i ʽAdl [ü] Ḥakemdir ki yoḳ anın̄ Dergāh-ı raḥmetinde farḳ-ı şāh ile gedā (s. 7115)

Bu beyitte şah ile geda sözleri kullanılarak tezat sanatı yapılmıştır. Ey gön̄ül cism-i cān-ı derdime dermān geliyor

Pürsiş-i ḫāṭır-ı bīmārıma cānān geliyor (s. 7108)

Bu beyitte dert kavramının zıttı olarak derman kavramı kullanılarak tezat sanatı yapılmıştır.

2.3.2.5.Telmih

23 Mehmet Demirci, “Hakîkât-i Muhammediyye”, TDV İslam Ansiklopedisi, C.15, İstanbul 1997,

s.179.

24 İskender Pala, “Len Terânî”, TDV İslam Ansiklopedisi, C.27, Ankara 2003, s.138. 25 İsmail Durmuş, “Tezat”, TDV İslam Ansiklopedisi, C.41, İstanbul 2012, s.58.

Sözlükte “göz ucuyla bakmak; ışık ortaya çıkmak, parıldayıp görünmek” anlamlarındaki lemh kökünden türeyen telmih “bir şeye işaret etmek, üstü kapalı söylemek, sezdirmek manâsına gelir (Lisânü’l-Arab, “Imh” md.). Belâgat ilminin bedî koluna ait bir terimdir.26

Manṣūru ber-i dāre çeker dār-ı fenādan

Herkes bulamaz rütbe-i vālā-yı maḥabbet (s. 7121)

Fenānın̄ dārına Manṣur olan çoḳ merdi bu devrān Çekipdür pāy-dāre kimseye hiç pāy-dār olmaz (s. 7099)

Bu beyitte Hallac-ı Mansur’un Enel-Hak (Ben Allah’ım) demesi üzerine darağacına asılması olayına telmih yapılmıştır.

Ṭūfān getürür Nūḥ-ṣıfat merdüm-i çeşmim

Çūş eylese sīnemdeki deryā-yı maḥabbet (s. 7121)

Bu beyitte şair yüreğindeki sevdasının büyüklüğünü Nuh tufanına benzeterek hem teşbih sanatı hem de telmih sanatı kullanmıştır.

Leylālara Mecnūn gibi uşşāk-ı ḥazīni

Ᾱşüfte éder neş’e-i ṣahbā-yı maḥabbet (s. 7121)

Bu beyitte bütün hüzünlü aşıklar Mecnun’a benzetilerek hem teşbih sanatı hem de telmih sanatı yapılmıştır. Necid’de bulunan Beni Ȃmir kabilesine mensup Kays ile Leyla kabilelerinin hayvanlarını otlatırken birbirlerini severler. Büyüyüp aşklarının meydana çıkması üzerine Leyla çadırda alıkonur ve Kays’a gösterilmez. Bunun üzerine Kays’ta aşkın ilk ıstırabı başlar; babasına Leyla’yı istemesini söyler. Ancak aşkları sebebiyle kızın adı dillere düşüp namusu lekelendiği için bu teklif reddedilir ve Leyla bir başkasıyla evlendirilir. Kays ıstırabın tesiriyle aklını büsbütün kaybeder.

Gözüm Ya’ḳūb veş ol Yusuf-ı Mıṣr-ı melāḥatden Beşir ile gelen pirāhen-i iḫbāre ḥasretdir (s. 7131)

Bu beyitte Hz. Ya’kub’a oğlu Hz. Yusuf’un kanlı gömleğinin getirilmesi olayına telmih sanatı kullanılmıştır.

Lebin̄ şevḳiyle daġ-ı sineme Ferhād-ı dil her dem Gülünün ehl bir ṣūret-i Şirin-i ṣanem çekmiş (s. 7092)

2.3.2.6.Tecrid

“Söz söyleyenin insan dışındaki bir canlıya, herhangi bir eşyaya, nesneye insanmışçasına hitap etmesi ile bir başka insan veya bir başka varlık yerine koyarak gönlüne, kendisine söz söylemesine denir.” (Saraç, 2015, s.192)

Ey ṣabā merhem-i cān u dili cānānıma ṣor

Yāra var yāralarım derdini dermānıma ṣor (s. 7105)

Bu beyitte şair saba rüzgarına can merheminin canana sorması gerektiğini söyleyerek sabaya seslenir.

2.3.2.7.Nida

“Şairin, çok duygulanması ve heyecanlanması sonucunu doğuran olayları ve varlıkları göz önüne getirip “eyi hey” gibi ünlemlerle onlara seslenmesidir.” (Dilçin,2014, s.453)

Ey vücūdın̄ bā’is-i pīrāye-i arż u semā (s. 7115) Ḫāk-i pāyın̄ ʽayn-ı āʽyān-ı dü-gūne tūtyā

Ey żiyā-yı ḥüsn-i rūyın̄ nūr-baḥş-ı āf-tāb

Āb-rū-yı feyż-nākin̄ ravża-i rıḍvāna āb (s. 7118)

Bezme teşrīfin̄ içün ey güzelim olmuşdur

Raḳṣa dāmençe-i gülgūn ile āmāde ḳadeḥ (s. 7126)

Saḥrā-yı cünūn seyrine ey dil seferim var

Sakin olamam kūy-ı ʽaḳılda ḫaṭırım var (s. 7132)

“Sözün etkisini güçlendirmek amacıyla anlamın üzerinde yoğunlaştığı sözcük ya da söz öbeklerini arka arkaya yinelemektir.” (Dilçin, 2009, s.452)

Gülşene ḥüsn daḫı gülnārdır pāre pāre yanar Ḳāmeti naḫl tecelli zārdır pār pār yanar (s. 7102)

Ġaliba benzer demişler ol gül-i ḫandāna şemʽ

Her şeb aġlar şermle bezminde yana yana şemʽ (s. 7083)

2.3.2.9.Hüsn-i Talil

“Herhangi bir gerçek olayın meydana gelmesini, hayali ve güzel bir nedene bağlamaktır. Ancak bu nedenin kesin bir yargıya dayanması gerekir.” (Dilçin,2009, s.443)

Demişler yüzde bir ḫāl olsa bin̄ dāġ-ı sevdādır

Ser-ā-pā ḫāldir ben sevdiğim gör kim ne sevdadır (s. 7107)

Bu beyitte yüzde bir hal yani siyah bir benin olması bin sevda dağının oluşmasının nedeni olarak gösterilmiştir.

Ṭaraf-ı kaʽbe-i kūyına naẓar gitdiġi dem

Pāy-ı şevḳine müje-i ḫār muġaylān görinür (s. 7110)

Leb-i gülfāmına sāḳi şarābı cāma uydurmuş

Bu renk ile şarāb-ı meşrebin her kāme uydurmuş (s. 7094)

Bāde-i cām-ı muḥabbet neşe semdir kim müdām Şevḳle eflākı ser gerdān u ḥayrān eylemiş (s.7092)

2.3.2.10.Mübalağa

Sözlükte “ulaşmak, son noktasına varmak” anlamındaki bulûğ kökünden türeyen mübâlağa kelimesi “bir işe olanca gayretini sarfetmek, ileri gitmek;

büyütmek” demektir.27 Mübalağa, edebî bir üslûp yahut şairane bir duyarlık

çerçevesinde yapıldığında okuyucuda bir heyecan uyandırır. Edipler ve şairler, duygu ve heyecanları tabii boyutlarının dışına taşıyıp muhatabın zihninde kuvvetli bir iz bırakmak istediklerinde mübalağaya başvurur, böylece anlatmak istedikleri şeyi ya büyüterek veya küçülterek ya da ona uygun bir çağrışımla etkili bir teşbihte bulunup mübalağa kalıbına dökerler.28 Fevzi-i Bağdadi’nin mübalağa sanatı

kullandığı birkaç örneği aşağıda veriyoruz: Lāle-i bāġ-ı leṭāfetdir ruḫı āmā lebi

Bilmedim yāḳūt mercāndır veyahut ḳuvvet-i cān (s. 7072)

Çeşmde yazar ḫāme-i müjgān ile merdüm Laʽl-i lebin̄ resmini ḫūn-i cigerimden (s. 7072)

Ġamze ile ḳān döker her laḫẓada bir mestdir

Görmedi bir kimse ṣıhḥat dīde-i maḫmūrden (s. 7072)

Hevā-yı nergisiyle āb-ı çeşm eyleyüb çārı

Eridüb cism-i ḫākı āteş-i ʽaşḳında ḳal étdim (s. 7076)

Ġaliba benzer demişler ol gül-i ḫandāna şemʽ

-Her şeb aġlar şermle bezminde yana yana şemʽ (s. 7083)

2.4. MUHTEVA ÖZELLİKLERİ

Benzer Belgeler