• Sonuç bulunamadı

TCK 280. Maddesine göre adli olgu tanısını koyan tüm hekimler ilgili kolluk kuvvetlerine adli olgu bildirimi yapmakla yükümlüdürler. Adli olguların ilk müracaat ettikleri yer genellikle acil servis hizmeti veren birimler olduğundan adli olguyu gören ilk hekim de genelde acil servis hekimi olmaktadır. Dolayısıyla adli rapor düzenleme ve adli mercilere bildirim yükümlülüğünü de bu hekime aittir (55). Adli olgularda saptanan travmatik lezyonlar, kişinin yaralanmasının derecesini bildirecek şekilde yazılan adli raporda belirtilerek adli makamlar bilgilendirilir (25). Bu bilgilendirme, acil servis yoğunluğu ve bazı hekimlerin adli tıbbi konulardaki bilgilerinin yetersizliği gibi nedenlerle dönem dönem aksamakta ve bu durum ise hem adaletin tecellisinin gecikmesine neden olmakta hem de kişilere ve devlete ek mali yükler getirmektedir (18,56).

Sağlık Bakanlığı İstatistik, Analiz ve Raporlama Daire Başkanlığı verilerinde (57) 2015 yılı acil servis muayene sayısı 92.100.000 civarında, 2017 yılı Ocak-Ekim döneminde (58) ise 84.545.429 olarak belirtilmiştir. İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Acil Tıp Ana Bilim Dalı Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Hakan Oğuztürk’e göre de Türkiye’de acil servislere yılda 100 milyon kişi başvurmaktadır (59). Acil servislere başvuran tüm travmatik olaylar adli olgu olarak kabul edilir (37). Yapılan birçok çalışmada acil servislere başvuran olgular içerisinde adli olguların oranları tespit edilmeye çalışılmış ve farklı sonuçlar elde edilmiştir. Örneğin; İlçe ve arkadaşlarının Bolu ilinde yaptıkları bir çalışmada acil servislere başvuran olgular içerisinde adli olgu oranı %3 (60) bulurken, Korkmaz ve arkadaşlarının (61) aynı ilde yaptıkları Bolu İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi yetişkin acil servisine başvuran Adli olgu raporlarını incelendikleri çalışmasında adli olgu görülme oranını %7.01 olarak tespit etmişlerdir. Diğer çalışmalara bakıldığında; Gürbüz ve arkadaşlarının (57) Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi erişkin acil servisine başvuran Adli olguları incelediği çalışmasında adli olgu oranı %4, Yavuz ve arkadaşlarının (33) yaptıkları çalışmada Cerrahpaşa Tıp Fakültesi acil servisinde %6 ve Serap Yemenici’ nin (58) Trakya Üniversitesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezi’nde Yetişkin Acil Servisi'ne başvuran adli olguların değerlendirildiği tez çalışmasında adli olgu oranının %4,4 oranında olduğu belirtilmiştir. Çalışmamız sonucunda ise

72

Bülent Ecevit Üniversitesi Tıp Fakültesi Yetişkin aciline başvuran adli olgu oranı %4,35 ve Çocuk aciline başvuran adli olgu oranı %2,88 olarak bulunmuştur. Yetişkin ve Çocuk acilleri birlikte değerlendirildiğinde adli olgu oranı %3,84 olarak hesaplanmıştır. İlçe ve arkadaşları (60), kendi çalışmasındaki adli olgu oranı(%3) ile Korkmaz ve arkadaşlarının aynı ildeki üniversite hastanesinde yaptıkları çalışmada tespit edilen adli olgu(7,01) oranındaki farklılığın sebebi olarak daha komplike olan adli vakaların üniversite hastanesine götürülmesinden kaynaklanabileceğini belirtmiştir. Bize göre farklılığın temel sebeplerinden biri de Korkmaz ve arkadaşlarının (61) yaptıkları çalışmanın sadece yetişkin acil servisine başvuran olguları kapsamasıdır. Oysa İlçe ve arkadaşlarının (60) yaptıkları çalışma, Bolu ilinde çocuk acil hizmeti veren Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi verilerini de içermektedir. Adli olgular genellikle genç erişkin yaş grubunda görüldüğünden sadece yetişkin acil servisleri üzerinde yapılan çalışmalarda adli olgu oranları daha yüksek çıkmaktadır. Görüldüğü üzere acil servislere başvuran adli olgu oranları arasında farklılıklar vardır. Hastanenin bulunduğu bölgenin sosyoekonomik düzeyi, suç oranları, nüfus yapısı, eğitim durumu, iş imkânları gibi etkenler adli olgu oranını etkilemekle birlikte Türkiye genelinde acil servislere başvuran olgular içerisinde adli olgu oranının %4 civarında olduğunu düşündürtmektedir.

Acil servis hekimleri, adli olgularda saptanan travmatik lezyonları bir rapor halinde düzenleyerek adli makamlara bildirmekle yükümlüdürler (62). Bu süreçte hekimler, konu kapsamında geçici rapor ya da kati(kesin) rapor düzenleyebilmektedirler. Ülkemizde yapılan birçok çalışma hekimlerin raporlarının çoğunlukla “geçici rapor” şeklinde sonlandırdığını göstermektedir. Serinken ve arkadaşlarının (41) Pamukkale Üniversitesi Hastanesi Acil Servisine başvuran adli olguları incelendikleri çalışmasında adli raporlarda %79,8 oranında, Korkmaz ve arkadaşlarının (61) acil serviste düzenlenen Adli olgu raporlarını inceledikleri çalışmasında %69,8 oranında, Hakkoymaz ve ark. (63) Kahramanmaraş İlinde yaptıkları benzer çalışmada %97,7 oranında ve Kahya’nın (20) İstanbul'daki üç devlet hastanesi aciline gelen adli olguların raporlarını incelediği tez çalışmasında %100 oranında “geçici rapor” olarak sonuç verildiği görüldü. Eroğlu ve arkadaşlarının Mersin Toros Devlet Hastanesi ve İskenderun Devlet Hastanesi acil servislerinde yaptıkları çalışmada ise hekimlerin adli olgulara standart bir

73

yaklaşımının olmadığı, geçici ve kati rapor oranlarında büyük oranda farklılıklar olabildiği görülmektedir (64). Çalışmamız, başvurduğu sağlık kuruluşunda kati rapor verilebilecekken geçici rapor verilip, kati rapor verilmesi için Adli Tıp Polikliniği’ne gönderilen olguları incelemektedir. Bunu yaparken hekimleri geçici rapor vermeye yönelten sebepler sorgulanmaya çalışılmıştır. Fakat Adli Tıp Polikliniğince kati rapor verilmesi için gönderilen olguların geçici raporlarının birçok farklı hastane(Zonguldak il merkezi ve ilçelerindeki Devlet Hastaneleri, Bartın Devlet Hastanesi, Zonguldak il merkezi ve Kdz. Ereğli deki özel hastaneler) tarafından verildiği görüldü. Bülent Ecevit Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi yetişkin ve çocuk acil servisleri dışında diğer hastanelerin acil servislerinde verilen geçici ve kati raporların tamamına erişilemediğinden farklı hastanelerde geçici ve kati rapor kararına hangi faktörlerin etki ettiği araştırılamadı. Bu durum, yani hekimlerin geçici veya kati rapor kararına etki eden durumların tek bir merkezde araştırılması çalışmamızın kısıtlılığıdır. Ancak yine de birçok ileri tetkik ve konsültasyon imkanı olan bir üniversite hastanesinde geçici rapor verilme sebeplerinin irdelenmesi önemli görülmüştür. Çalışmamızda erişkin acil servise başvuran olguların %81,3’ üne ve çocuk acil polikliniğine başvuran olguların tamamına(%100) geçici rapor verildiği tespit edildi. Erişkin ve Çocuk acilleri birlikte değerlendirildiğinde ise %86 oranında geçici rapor verildiği anlaşıldı. Adli rapor düzenleyen diğer hastanelerin bir üniversite hastanesi kadar teknik donanımı ve uzman hekimi olmaması göz önüne alındığında, Türkiye’deki geçici rapor oranının %86 ve üzerinde ortalama %90 civarında olduğu düşünüldü.

Acil servislerde geçici raporu verilip kati rapor alması için Adli Tıp Polikliniğine gönderilen adli olguları inceleyen çalışmalara bakıldığında; Olguların yaş ortalamalarının 23,6±13,9 ile 28,5±15,7 arasında değiştiği görüldü (66,67). Bizim çalışmamızda da kati rapor için başvuran olguların yaş ortalaması 30,7±17,9 bulundu ancak yaş verilerinde standart sapma fazla olduğundan genel olarak literatürle uyumlu bulundu. Acil servislere başvuran adli olgularla ilgili çalışmalar incelendiğinde de benzer sonuçlar görüldü; adli olguların genç erişkin yaş grubunda yoğunlaştığı ve yaş ortalamalarının 26 ile 36 arasında değişmekte olduğu anlaşıldı (60, 67, 68). Çalışmamızdaki ortalama yaş değeri(28,6 yaş) de literatür verileri ile uyumlu bulundu.

74

Yapılan çalışmalarda kati rapor almak için Adli Tıp Polikliniğine gönderilen olguların cinsiyete göre oranları incelendiğinde erkeklerin kadınlardan daha fazla olduğu bulundu. Tıraşçı ve arkadaşlarının (65) Diyarbakır’da yaptıkları çalışmada %65 oranında, Karasu ve arkadaşlarının (66) Gaziantep’te yaptıkları çalışmada %86 oranında, Polat ve arkadaşlarının (69) çalışmasında %93 oranında, Güven ve arkadaşlarının (68) çalışmasında ise %76 oranında erkek olgu olduğu tespit edildi. Çalışmamızda saptanan erkek olgu oranının (%69,6) diğer çalışmalarla uyumlu olduğu görüldü. Acil servislere başvuran adli olgularla ilgili çalışmalar incelendiğinde de; erkeklerin kadınlara oranla daha sık adli olgu olarak hastaneye başvurdukları tespit edilmiş ve bu durumun sebebi olarak kadınların çalışma hayatına daha az katılması nedeniyle travmalara daha az maruz kalması gerekçe gösterilmiştir (33,70,71). Seviner ve arkadaşlarının Adana ilinde acil servise başvuran adli olgu profilini inceledikleri bir çalışmada; adli nitelikli olayların çoğunlukla genç erişkin erkeklerde görülmesinin sebepleri olarak, bu grubun iş hayatında daha fazla bulunmasının yanı sıra, trafikte ve sosyal hayatın diğer alanlarında da daha fazla bulunması ve alkol kullanımının fazla olmasını göstermiştir. Aynı çalışmada zehirlenme olguları dışında tüm yaralanma türlerinde erkek olguların kadınlardan daha fazla olduğu, zehirlenme olgularında ise %65 oranla kadınların daha sık görüldüğü bildirilmiştir (72,73). Çalışmamızda acil servislere başvuran adli olguların %71,5’ inin erkek olduğu görüldü ve genç erişkin olarak nitelendirilen 19-40 yaş grubunun, tüm erkeklerin %62’ sini oluşturduğu, bu grubun ise %37 sinin alkollü olarak acil servise başvurduğu tespit edildi. Çalışmamızdan çıkan bir diğer sonuç da, zehirlenme olguları dışında tüm yaralanma türlerinde erkeklerin kadınlardan daha sık olması ve zehirlenme olgularında kadınların(%54,1) erkeklerden fazla olmasıydı. Kadınlarda zehirlenme olgularının sıklığının sebebi özellikle ergenlik dönemi ve genç erişkinlik dönemindeki kadınların sıklıkla ilaç içerek suisid girişiminde bulunmasına bağlandı. Elde edilen sonuçlar Seviner ve arkadaşlarının (72) çalışmasını destekler nitelikteydi.

Hem Acil servislerde geçici raporu verilip kati rapor alması için Adli Tıp Polikliniğine gönderilen adli olguları inceleyen çalışmalara hem de acil servislere başvuran adli olguları değerlendiren çalışmalara bakıldığında adli olguların yaralanma sebebi olarak ilk sırayı trafik kazalarının aldığı görülmektedir(66, 68, 74,

75

75). Hatta Serinken ve arkadaşlarının (41) Denizli ilinde yaptıkları çalışmada acile başvuran tüm olgular içerisinde % 68,3 oranında, Turla ve arkadaşlarının(22) Samsun ilinde yaptıkları çalışmada %60,9 oranında trafik kazası olguları görüldüğü bildirilmiştir. Türkmen ve arkadaşlarının (3) Bursa ilinde yaptıkları çalışmada da adli olgular içerisinde trafik kazalarının %21,04 oranında görüldüğü ancak yine de diğer olgulara göre en sık karşılaşılan olgu olduğu gösterilmiştir. Bizim çalışmamızda da acil servise başvuran adli olgular irdelendiğinde en sık başvuru sebebi olarak trafik kazaları(%20,5) görülmüştür. Bunu darp cebir olguları(%19) ve zehirlenme olguları(%18,5) takip etmiştir ve bulgular literatürle uyumludur. Fakat acil servislerde geçici raporu verilip kati rapor almak için adli tıp polikliniğine yönlendirilen olgular yaralanma türlerine göre incelendiklerinde darp-cebir olgularının (%30,6) trafik kazalarından(%24,6) daha sık olduğu tespit edilmiştir. Bu durum literatür ile farklılık göstermektedir ancak bu farklılığın sebebi olarak, Bülent Ecevit Üniversitesi Tıp Fakültesi acil servislerine başvuran adli olgulardan geçici rapor verilen olguların(1892 olgu) yalnızca %10’ unun(191 olgu) kati rapor için Adli Tıp polikliniğine gönderilmesi düşünülmüştür. Yani bize başvuran olgular, acil servislere başvuran tüm olguları yaralanma türlerine göre yansıtmamaktadır.

TÜİK verilerine göre Türkiye’de 2017 yılında toplam 1 milyon 202 bin 716 adet trafik kazası meydana gelmiştir(76). Trafik kazalarının nedenlerinin başında alkollü araç kullanımı gelmektedir. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi acil servisinde yapılan tez çalışmasında trafik kazası olgularının %6,3’ ünde, iş kazası nedeniyle başvuran olguların %0,05’ inde, darp cebir nedeni ile başvuran olguların %11,8’ inde alkol saptandığı belirtilmiştir (77). Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil servisine başvuran adli olguların değerlendirildiği tez çalışmasında da trafik kazası sonrası alkol düzeyi ölçülen olguların %27.7’ sinin yasal sınırın üstünde alkollü olduğu belirtilmiştir[69]. Çalışmamızda ise trafik kazası sonucu acil servislere başvuran olguların %29,3’ ünün, darp sonucu acil servise başvuran olguların %34,2’ sinin, düşme-yüksekten düşme olgularında %21,2’ sinin, delici-kesici alet yaralanması olgularının ise %55,6’ sının alkollü olduğu, iş kazası, ateşli silah yaralanması, yanık olgularında hiçbir olgunun alkollü olarak başvurmadığı tespit edilmiştir. Bu gruplar arasında yapılan karşılaştırmalarda alkollü olgu görülme oranları bakımından anlamlı farklılık görülmüştür(p<0,05). Edirne’de yapılan çalışma (67) ile bizim çalışmamızda

76

adli olgulardaki alkol kullanımı oranı, Bursa ilinde yapılan çalışmaya(77) göre bir hayli yüksek bulunmuştur. Bunun sebebi muhtemelen Bursa’da alkol kullanımının Edirne ve Zonguldak’a göre daha düşük oranda olmasından ileri gelmektedir.

Hem Acil servislerde geçici raporu verilip kati rapor alması için Adli Tıp Polikliniğine gönderilen adli olguları inceleyen çalışmalara hem de acil servislere başvuran adli olguları değerlendiren çalışmalarda yaralanma bölgeleri incelendiğinde; en sık baş-boyun, ekstremite ve genel beden travmalarının görüldüğü bildirilmiştir(61, 68, 79-83). Altun ve arkadaşlarının (84) Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Servisi’ne başvuran adli olguları inceledikleri çalışmasında en büyük grubun birden fazla beden bölgesinden yaralanan olgular (% 33) olduğu, sonrasında % 29 ile baş-boyun bölgesi ve % 15 ile ekstremite yaralanmalarının görüldüğü belirtilmiştir. Bizim kati rapor verdiğimiz olguların yaralanma bölgeleri incelendiğinde çoğunlukla ekstremite(%34,7), baş-boyun (%33,7) ve genel beden(%24,3) yaralanması görüldü. Çalışmamızdaki bir diğer grup olan acil servise başvuran adli olgular değerlendirildiğinde %34 oranında ekstremite, %30 oranında baş-boyun, %29 oranında genel beden yaralanması olduğu görüldü. Ayrıca %5 oranında göğüs ve %2 oranında batın bölgesi yaralanması olduğu anlaşıldı. Sonuç olarak yaralanma bölgesi ile ilgili bulgular Altun ve arkadaşlarının (84) çalışması ile uyumsuz ancak diğer çalışmalarla ile uyumlu bulundu.

Adli olguların acil servislere başvurduktan sonraki prognozlarının farklılık gösterdiği görülmektedir. Örneğin Kahriman’ın tez çalışmasında (77) adli olguların %77,6’ sının taburcu edildiği, %12’sinin hastaneye yatış yapıldığı, %2,3’ ünün hastaneden tedavi red ile ayrıldığı, %6,1’ inin hastane genelinde yer bulunmadığından dolayı diğer sağlık kurumlarına sevk edildiği bildirilmişken, Yeminici’ nin tez çalışmasında (67) adli olguların % 44.5’ inin taburcu edildiği, % 35.8’ inin yatırıldığı, % 18.3’ ünün önerilen takip ve tedaviyi kabul etmeyerek kendi istekleri ile acil servisten ayrıldıkları belirtilmiştir. Korkmaz ve arkadaşlarının(61) çalışmasında ise %68,5 oranında taburcu, %25,7 oranında yatış, %3,9 oranında tedaviyi kabul etmeme ve %1,6 oranında sevk edilen olgu olduğu görülmüştür. Çalışmamızda hastanemiz acil servislerine başvuran adli olguların prognozları incelendiğinde olguların %62’ sinin taburcu edildiği, %28’ inin hastaneye yatırıldığı, %10’ unun kendi isteğiyle ayrıldığı, %1,5’ inin de bir başka hastaneye sevk edildiği

77

görüldü. Çalışmamızdaki bazı bulgular Kahriman ve Korkmaz’ın çalışmalarıyla benzerlik gösterirken bazı bulgular da Yemenici’ nin çalışmasıyla benzerlik arz etmektedir. Mesela tedavi red vererek kendi isteğiyle hastaneden ayrılan olgulardaki yüksek oran Yemenici’ nin çalışmasıyla benzerlik gösterirken taburcu ve yatış oranlarına bakıldığında Korkmaz’ın çalışmasıyla benzerlik göze çarpmaktadır. Çalışmamızda ve Yemenici’ nin tez çalışmasında tedavi red vererek kendi isteğiyle ayrılan olguların yüksek olmasının sebebi her iki çalışmada da zehirlenme olgularının yüksek oranda(%18,5 ve %14,5) olması ile açıklanabilir. Yine aynı şekilde diğer çalışmalardaki tedavi red oranındaki düşüklük zehirlenme olgularının az sayıda olmasına bağlıdır. Çünkü zehirlenme olgularında çoğunlukla acil servislerde uzun süre gözlem gerekmektedir. Olguların büyük çoğunluğu da gözlem süresini tamamlamadan imza karşılığında hastaneden ayrılmaktadır. Ayrıca Acil servislerde geçici rapor verilen olguların prognozları ile kati rapor verilen olguların prognozları da farklılık göstermektedir. Kendilerine geçici rapor verilen olguların %56,3’ ü taburcu edilmişken kati rapor verilen adli olguların %96,4’ ü taburcu edilmiştir. Aradaki farkın sebebi olarak, kati rapor verilen olguların tıbbi olarak genellikle hospitalizasyon veya sevk ihtiyacı olmayan olgular olması düşünülmüştür. Sağlık Bakanlığı’nın 22.09.2005 tarih ve 2005/143 sayılı Adli tabiplik hizmetlerinin yürütülmesinde uyulacak esaslar konulu genelgesinde (5) “ı) Tespit edilen bulgular ışığında mümkünse kesin rapor düzenlenmesi yoluna gidilmelidir. Ancak, mevcut muayene ve laboratuvar bulguları kişi hakkında kesin rapor düzenlemek için yeterli değilse, ayrıntılı geçici rapor/durumu bildirir rapor düzenlenerek muayenesi ve kesin rapor düzenlenmesi için hastanın bir üst sağlık kuruluşuna sevki yapılmalıdır. Vakanın sevk edilmesi durumunda, düzenlenen geçici raporun bir nüshasının sağlık kuruluşunda saklanması ihmal edilmemelidir.” denmektedir. Tümer ve arkadaşlarının (8) derleme türündeki yazısında, yasal anlamda geçici rapor diye bir kavram olmamakla birlikte hekimin çalıştığı kurumun olanakları olgunun değerlendirilmesi için yeterli değilse, ek konsültasyon ihtiyacı varsa, süreç isteyen tetkiklere ihtiyaç duyuluyorsa ve kesin tanı henüz konulamamışsa geçici rapor verilebileceği belirtilmiştir. Fakat buradan “konsültasyon istenen veya sevk edilen tüm olgulara geçici rapor verilmelidir” gibi bir çıkarımda bulunmak yanlış olacaktır. Burada anlatılmak istenen hekimin çalıştığı

78

hastanedeki teknik imkansızlıklar ve/veya uzman hekim eksikliği dolayısıyla olgunun kesin tanısının konulamadığı durumlardır. Örneğin bir üniversite hastanesinde acil serviste çalışan hekim bir olgunun röntgeninde şüpheli kırık hattı gördüğünde tanısını kesinleştirmek için hem ortopedi konsültasyonu isteyebilir hem de daha ileri bir tetkik olan tomografi ile şüpheli alanda kırık olup olmadığını tespit edebilir. Bu durumda geçici rapor vermesi uygun olmayacaktır. Ancak aynı olgu, elinde sadece röntgen imkanı olan ve ortopedi uzmanı olmayan bir ilçe devlet hastanesine başvurduğunda buradaki hekimin tanısını kesinleştiremediği için geçici rapor vermesi uygundur ve gereklidir. Birkaç örnek daha vermek gerekirse acil serviste el bileğinde tendon kesisi tanısı konulan bir olgu, o hastanede plastik cerrahi uzmanı olmadığı için plastik cerrahi uzmanı olan bir hastaneye veya kot fraktürü ve pnömotoraks tanısı alan bir olgu göğüs cerrahisi uzmanı olmadığı için göğüs cerrahisi uzmanı olan bir hastaneye tedavisinin yapılması amacıyla sevk edilebilir, ancak olgulara yalnızca sevk edildikleri için geçici rapor verilmesi gerekmez. Kesin tanısı konulan ve klinik durumunda, adli raporun sonucunu etkileyecek herhangi bir kötüleşme beklenmeyen olgulara sevk edilseler bile kati rapor verilebilir.

Sağlık Bakanlığı’nın 22.09.2005 tarih ve 2005/143 sayılı genelgesi ek 2 de hekimler için karşılaştıkları adli olguların raporlarını yazabilecekleri örnek adli rapor formları verilmiştir (5). Ancak uygulamada bazı hastanelerde farklı adli rapor formları kullanılabilmekte ve bu formlar hekimleri kati rapor vermeme konusunda yönlendirebilmektedir. Şekil 6’ da verilen örnek adli muayene rapor formunda 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Yaralanma Suçlarını ilgilendiren maddeleri ile ilgili sorular sorulmuş ve her sorunun yanında “vardır”, “yoktur”, “sevk-yorum yapılamamıştır” ifadelerini içeren kutucuklar yerleştirilmiştir. Hekimlerden bu kutucuklardan olgu için uygun olan ifadenin yanındaki kutucuğu doldurması beklenmektedir. Burada kullanılan sevk-yorum yapılamamıştır ifadesi, aynı formun alt tarafındaki “Not” bölümünde “sevk sütunu sadece yorum yapılamayan durumlar için işaretlenecektir. Örneğin sevk edilmesine rağmen yaşamı tehlikeye sokan bir durum yoksa yoktur şeklinde işaretlenecek, sevk kutucuğu işaretlenmeyecektir” olarak açıklanmışsa da adli rapor formunun geneline bakıldığında sanki sevk edilen olgulara sevk edildikleri için rapor sonucu ile ilgili herhangi bir yorum yapılamayacağı şeklinde algılanabilir. Nitekim Şekil 6’ da verilen adli muayene

79

rapor formunu kullanan hastanede geçici raporu verilen olgular(20 olgu) incelendiğinde; olgular sevk edilse de edilmese de raporların tamamında sevk-yorum yapılamamıştır kutucuğunun işaretlendiği görüldü. Bu şekilde hatalı değerlendirmelere mahal verilmemesi amacıyla Şekil 6 da verilen Adli Rapor Formu Örneği yerine Sağlık Bakanlığı’nın ilgili genelgesinde yayınladığı örnek adli muayene raporları kullanılmasının daha doğru bir yaklaşım olacağını düşünülmüştür.

Şekil 6: Geçici rapor verilip kati rapor alması için Adli Tıp Polikliniğine gönderilen 20 olguyu gönderen Devlet Hastanesinde kullanılan Adli Rapor Formu örneği

80

Hekimlerin geçici rapor verdikleri olguları kati rapor almaları için hangi dal uzmanı hekimlere yönlendirildikleri değerlendirildiğinde; olguların neredeyse yarısının (%45,6) geçici raporunda herhangi bir uzmanlık dalının belirtilmediği görüldü. Ayrıca 200 kişilik örneklem grubundaki 48 olguya(%24) “hayati tehlikesi var” olarak rapor verilmesine rağmen geçici rapor verildiği anlaşıldı. Hekimlerin verdikleri geçici raporda hangi uzmanlık dalından kati rapor alınması gerektiğini ve hayati tehlike verdikleri olguların hiçbirine kati rapor vermemeleri, olgulara hangi sebepten dolayı geçici rapor verdiklerini kendi kafalarında gerekçelendirmediği veya gerekçelendirse bile bunu adli rapora yazmadığını düşündürdü. Zira bir olgu için “hayati tehlikesi var” denmişse kişinin vücut direnci veya tıbbi yardımla sağlığına kavuşması hayati tehlike kararını değiştirmez (28). Buna ek olarak “btm ile

Benzer Belgeler