• Sonuç bulunamadı

Behçet hastalığı ağız içerisinde oral aftlar, genital bölgede ülserler, deride lezyonlar ve göz tutulumu belirtileri olan enflamatuar seyirli kronik bir hastalık olarak tanımlanmaktadır. Multisistemik bir hastalık olan Behçet hastalığı aynı zamanda eklem, santral sinir sistemi, akciğer, GİS ve böbrek gibi organları etkileyebilmektedir (Ohno ve ark., 1982; Scully ve ark., 1998; Jorizzo ve ark., 1993). Japonya ve Türkiye’de dünyanın çeşitli yerlerine nazaran daha sık bir oranda gözlenmektedir. Ancak Japonya’ya oranla Türkiye’de daha fazla yaygındır (Ohno ve ark., 1986; Moutsopoulus ve ark., 1991).

Behçet hastalığının etyopatogenezi net olarak açıklanamamakla birlikte hastalık etkeni olarak çeşitli faktörler sorumlu tutulmaktadır. Bunlar arasında; HLA-B51 antijeni, çeşitli streptokok türleri, virüsler, ısı şok proteinleri, koagulasyon sistemindeki bozukluklar, oksidatif stres gibi birçok genetik ve çevresel faktörün hastalığa neden olduğundan şüphelenilmektedir. Ancak sıralanan bu faktörlerin hastalığa kesin olarak yol açtığı hakkında şimdiye kadar net bir bilgi ortaya konulamamıştır (Doğanavşargil ve Keser, 1999; Bayvot, 2004; Yazıcı ve ark., 2004; İlknur ve ark., 2006;Houman ve ark., 2007).

Behçet hastalığının etyopatogenezi ile ilişkili olabilecek faktörler arasında sayılan oksidatif stres; metabolizma sırasında veya çeşitli dış faktörlerin etkisiyle oluşan serbest radikallerin ortamda artması ve antioksidan sistemin serbest radikalleri temizleyememesi durumunda oluşmaktadır. Normal metabolizmada serbest radikaller ile antioksidan sistem arasında bir denge bulunmaktadır. Ancak, endojen (mitokondrial taşıma sistemi, peroksizomlar v.b.) ve eksojen kaynaklar (antibiyotikler, enflamasyon, radyasyon v.b.) oksidanlar ve antioksidanlar arasındaki dengeyi serbest radikaller lehine çevirerek oksidatif stresi oluşturmaktadır (Farber ve ark., 1989; Kuran, 2008).

Oksidatif dengenin bozulmasına yol açan serbest radikalllerin ortamda artması biyomoleküller üzerinde olumsuz etki göstermektedir. Serbest radikaller, aminoasitleri oksidasyona uğratarak veya aminoasitler arasındaki bağları etkileyerek protein yapıların

parçalanmasına, aminoasitlerin çapraz bağlar kurmasına neden olabilmektedir. Aynı zamanda hücre membranı yapısında bulunan ve serbest radikallere karşı hassas olan doymamış yağ asitlerini peroksidasyona uğratarak membranda bulunan fosfolipitlerin yapısını bozmaktadırlar. Dolayısıyla hücre zarının geçirgenliğini değiştirerek hücre içi dengenin bozulmasına neden olmakta ve hücre ölümüne varan zararlı etkiler göstermektedirler. Serbest radikallerin oluşturduğu zararlı etkiler hücre ve doku hasarına neden olmaktadır. Oluşan bu zararlı etkiler vücudun normal metabolizmasını bozmakta ve çeşitli hastalıkların ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Oksidatif stres ile ilişkili olduğu bildirilen pek çok hastalık bildirilmiştir. Alzheimer, parkinson, amiotrofik lateral skleroz, multiple skleroz, oküler hemoraji, iskemi/reperfüzyon sendromları, inme, kistik fibrozis, anfizem, diabetes mellitus, kanser gibi birçok hastalığın oksidatif stresle ilişkili olduğu öne sürülmektedir (Akbaş, 2009).

Enzimatik antioksidan savunma sisteminin üyelerinden olan SOD2, GPX1 ve PON1 enzimleri serbest radikalleri temizleyerek ya da serbest radikallerin yol açtığı zararlı etkileri ortadan kaldırarak oksidatif dengenin bozulmasını engellemektedirler. SOD enzimi, süperoksit radikalini çok hızlı bir şekilde hidrojen peroksite dönüştürerek aşırı enerji yüklü olan bu radikalin etrafında bulunan biyomoleküllere zarar vermesini önlemektedir. GPX enzimi, hidrojen peroksiti suya dönüştürerek hidrojen peroksitin hidroksil radikali gibi daha zararlı bir radikale dönüşmesini engellemektedir. PON enzimi, okside fosfolipitleri yıkarak lipit peroksidasyonunu önlemektedir.

Genom üzerinde gözlenen tek nükletid polimorfizmleri (SNP), kodlanan proteinin yapısını değiştirebilmektedir. Eğer kodlanan protein bir enzim ise genom üzerindeki SNP, enzim aktivitesinin değişmesine yol açabilmektedir. SOD2 geninde gözlenen Ala- 9Val, GPX1 genindeki Pro198Leu, PON1 genindeki L55M ve Q192R kodladığı enzimin aktivitesini değiştiren polimorfizmlerdendir. SOD2 Ala-9Val polimorfizminde valin aminoasidini kodlayan “Val” alleli varlığında öncül SOD proteininin sinyal dizisi beta tabakalı formda olduğu için mitokondri matriksi içerisine etkin şekilde geçememekte ve SOD enzim aktivitesinde düşmeye neden olmaktadır. GPX1 Pro198Leu polimorfizminde lösin aminoasidini kodlayan “Leu” alleli varlığında enzim yapısı değiştiği için selenyum elementinin enzime bağlanması etkilenmekte ve GPX

enzim aktivitesinde azalmaya neden olmaktadır. PON1 L55M ve Q192R polimorfizmlerinde; metiyonin aminoasidini kodlayan L55 ve arjinin aminosidini kodlayan 192R allelleri PON1 enziminin fosfolipit peroksitlerini hidroliz etme aktivitesini düşürmektedir (Imai ve ark., 2000; Watson ve ark., 2001; Sutton ve ark., 2003; Hu ve Diamond, 2003).

Behçet hastalığıyla antioksidan enzim aktiviteleri ve lipit peroksidasyonu göstergesi olan MDA arasındaki ilişkiyi araştıran çalışmalar literatürde mevcuttur. Yapılan bu çalışmaların neredeyse hepsinde Behçet hastalarında hem plazma hemde eritsositlerde MDA seviyesinin arttığı gösterilmiştir. Bu durum Behçet hastalığında oksidatif stresin arttığının bir göstergesidir (Buldanlıoğlu ve ark., 2005; Mungan ve ark., 2006; Işık ve ark., 2007; Taysi ve ark., 2007; Harzallah ve ark., 2008; Karaman ve ark., 2009; Keskin ve ark., 2011).

SOD enzim aktivitesi ile Behçet hastalığı arasındaki ilişkiye bakılan çalışmalarda farklı sonuçlar elde edilmiştir. Behçet hastalarında SOD enzim aktivitesinde azalma (Sağlam ve ark., 2002; Erkılıç ve ark., 2003; Karaman ve ark., 2009; Keskin ve ark., 2011; Örem ve ark., 2002; Erkılıç ve ark., 2003; Harzallah ve ark., 2008), enzim aktivitesinde artma (Köse ve ark., 2002; Dinçer ve ark., 2002; Taysi ve ark.,2002; Taysi ve ark., 2007; Akçay ve ark., 2012a) ve enzim aktivisinde değişikliğin tespit edilmediği çalışmalar (Sandıkçı ve ark., 2006; Aydın ve ark., 2004; Buldanlıoğlu ve ark., 2005; Akçay ve ark., 2012b ) mevcuttur.

Behçet hastalığında SOD2 polimorfizmini araştıran sınırlı sayıdaki çalışmalarda da farklı sonuçlar gözlenmiştir. 2007 yılında Nakao ve arkadaşları Behçet hastalarında SOD2 Ala-9Val ve SOD3 Arg213Gly polimorfizmlerini araştırmışlardır. Sonuç olarak Behçet hastağında -9Val allelinin etkili olduğunu bildirmişlerdir. Ancak SOD3 polimorfizminde anlamlı bir fark tespit etmemişlerdir. Tayvan’da yapılan bir çalışmada ise (Yen ve ark., 2004) SOD2 polimorfizmi açısından hasta ve kontrol grupları arasında bir anlam bulunamamıştır. Çalışmamızda elde ettiğimiz verilere göre SOD2 polimorfizminin hasta ve kontrol grubunda gözlenen genotip frekansları açısından (bkz. Tablo 4.2) istatistiksel olarak anlam yoktur (P=0,455). SOD2 polimorfizmi için normal

tip olan Ala/Ala alleli referans olarak alınarak hesaplanan göreceli risk hesabı ve allel frekanslarına göre de istatistiksel olarak bir anlam tespit edilmemiştir (bkz. Tablo 4.6, Tablo 4.10). Polimorfizm araştırmaları çalışma yapılan populasyona bağımlı olduğundan dolayı bahsi geçen çalışmalar arasında gözlenen bu tutarsızlıklar ırk ve etnik farklılıklardan kaynaklabilir. Japon Behçet hastalarında -9Val allelinin hastalık üzerinde etkisi tespit edilmişken (Nakao ve ark., 2007), Tayvan kökenli Behçet hastalarında (Yen ve ark., 2004) ve bizim çalışmamızdaki Türk kökenli Behçet hastalarında bu etkinin tespit edilememesi bu durumu desteklemektedir. Diğer muhtemel bir sebep ise örnek sayısının azlığı olabilir. Çalışmamıza katılan bireyler Tokat bölgesinde yaşayan Behçet hastaları arasından seçildiğinden dolayı örnek sayısı sınırlı kalmıştır. Çünkü örnek sayısının sınırlı olması istatistiksel gücü düşürmektedir. Böylece istatistiksel analiz herhangi bir önemli farklılığı gösterememiş olabilir.

SOD2 Ala-9Val polimorfizmi Behçet hastalığı gibi enflamatuar seyirli otoimmün hastalıklar olan ankilozan spondilit (AS), reaktif artrit, romatoid artrit (RA), sistemik lupus eritematozus (SLE), psöriatik artrit gibi hastalıklarda da bakılmıştır. Çalışma sonuçlarına göre AS (Yen ve ark., 2003a), reaktif artrit (Yen ve ark., 2003b), RA (Mattey ve ark., 2000; Yen ve ark., 2003c; Bohanec Grabar ve ark., 2009), SLE (Yen ve ark., 2003d; Sobkowiak ve ark., 2008) hastalıklarında SOD2 polimorfizmiyle ilişki tespit edilmemiştir. Ancak psöriatik artrit hastalığında ilişki gözlenmiş ve -9Val allel frekansının psöriatik artrit hastalığında arttığı bildirilmiştir (Yen ve ark., 2003e). Bu çalışmalar Tayvan, İngiltere, Slovenya, Polonya gibi dünyanın değişik coğrafi bölgelerinde farklı populasyonlarda yapılmıştır. Behçet, AS, SLE, romatoid artrit, psöriatik artrit gibi otoimmün hastalıklarla yapılan bu çalışmalarda SOD2 polimorfizmiyle ilişki bulunanların yanında bizim çalışmamızda olduğu gibi ilişki bulunmayan sonuçlarda elde edilmiştir. Bu durum SOD2 polimorfizminin Behçet hastalığı gibi enflamatuar seyirli otoimmün hastalıklar üzerindeki etkisinin populasyonlara göre değişebiliceğini düşündürmektedir. Araştırmamızda Türk Behçet hastalarında SOD2 polimorfizmi ilk defa incelenmiştir. Bu nedenle Türkiye’de yapılacak farklı çalışmalarla bulgularımızı destekleyecek ya da karşı çıkacak sonuçların elde edilmesi literatüre katkıda bulunacaktır.

Birçok faktörün rol oynadığı ve nedeni tam olarak bilinmeyen Behçet ve diğer otoimmün hastalıklarda genetik yatkınlığın yanında çevresel faktörlerde hastalık oluşumunda etkilidir. Bunlar arasında immünolojik faktörlerdeki bozukluklar, HLA- B27 ve HLA-B51 gibi genetik faktörler, çeşitli bakteri ve virüsler, oksidatif stres gibi faktörler Behçet ve diğer otoimmün hastalıkların oluşumuna neden olduğu şüphelenilen etkenlerdendir. Çalışmamızda incelediğimiz SOD2 geninde gözlenen Ala-9Val polimorfizmi oksidatif stres oluşumuyla ilgili bir parametredir. Hasta grubunu oluşturan kişilerin SOD2 Ala-9Val genotipinin yanında HLA-B51 genotipi, Behçet hastalarında sıklıkla gözlenen streptokok türleri, SOD enzim aktivitesi gibi parametrelere de birlikte bakılması bu hastalıkta SOD2 Ala-9Val polimorfizminin hastalığa etkisinin daha net anlaşılmasına imkan sağlayabilecektir. Bunlara ilave olarak SOD2 Ala-9Val polimorfizminin yanında SOD1 ve SOD3 enzimlerinde görülen polimorfizmlerinde beraber incelenmesi hastalık oluşumunda SOD enziminin etkisini araştırmaya yardımcı olacaktır. Çünkü SOD2 Ala-9Val mitokondride bulunan SOD enziminin oksidatif stres oluşumuna etkisini incelemektedir. SOD1 ve SOD3 enzimleri ise sitoplazma ve ekstrasellüler ortamda bulunan SOD enzimleridir. Bu enzimlerde görülen polimorfizmlerin beraber değerlendirilmesi daha sağlam veriler elde etmemizi kolaylaştıracaktır.

GPX enzim aktivitesinin bakıldığı Behçet hastalarında GPX aktivitesinin düştüğü gözlenmektedir. Yapılan çalışmalarda (Köse ve ark., 2002; Dinçer ve ark., 2002; Erkılıç ve ark., 2003; Sandıkçı ve ark., 2006; Aydın ve ark., 2004; Buldanlıoğlu ve ark., 2005; Karaman ve ark., 2009; Keskin ve ark., 2011) hasta gruplarında kontrol grubuna göre GPX enzim aktivitesinin anlamlı şekilde azaldığı bildirilmiştir. Bunun yanında GPX enzim aktivitesinin değişmediğini bildiren az sayıda çalışmalar da vardır (Örem ve ark., 2002; Sağlam ve ark., 2002; Harzallah ve ark., 2008). Ancak Behçet hastalığında GPX enzim polimorfizmleri üzerine şu ana kadar herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Bu alanda yapılan ilk araştırma olan çalışmamızda GPX1 Pro198Leu polimorfizminde gözlenen genotiplerin frekanslarına bakıldığında (bkz. Tablo 4.3) hasta ve kontrol grupları arasında bir farlılık gözlenmemiştir (P=0,107). GPX enzim aktivitesinde düşmeye neden olmayan Pro/Pro genotipi referans alınarak göreceli risk oranları karşılaştırıldığında Leu polimorfizmini taşıyan bireylerde (Pro/Leu+Leu/Leu) Behçet

hastalığı için artmış risk tespit edilmiştir (P=0,048, OR=1,75, 95% CI (1,0005–3,06)) (bkz. Tablo 4.7). Bu sonuçlara göre Behçet hastalarının GPX1 Leu allelini heterozigot veya homozigot olarak taşıma oranı GPX1 Pro allelini homozigot olarak taşıyan bireylere göre 1,75 kat daha yüksek bulunmuştur. Diğer bir ifadeyle araştırmamızda elde ettiğimiz verilere göre %95 güvenirlikle Behçet hastalarının GPX1 enzim aktivitesinde azalmaya neden olan Leu allelini heterozigot veya homozigot olarak taşıyan bireylerin Pro/Pro alleli taşıyan bireylere göre oranı 1,0005 ile 3,06 kat daha fazla bulunmuştur. Gruplar arasında GPX1 Pro198Leu allel frekanslarına bakıldığında bu durumu destekleyen sonuçlar elde eldilmiştir. GPX1 Pro198Leu allellerinin frekans dağılımını gösteren Tablo 4.11’de görüldüğü üzere Leu alleli taşıyan bireylerin Pro alleli taşıyan bireylere göre Behçet hastalığı açısından 1,52 kat daha fazla risk altında olduğu tespit edilmiştir (P=0,037, OR=1,52, 95% CI (1,02-2,27)).

GPX enzimi hidrojen peroksiti suya dönüştürerek antioksidan savunmada önemli bir görev üstlenmektedir. Süperoksit radikalinin dismutasyon reaksiyonu sonucu oluşan hidrojen peroksit ortaklanmamış elektrona sahip olmadığından serbest radikal tanımına uymamaktadır. Ancak membranlardan kolayca geçebilmesi ve hidroksil radikali gibi başka reaktif oksijen türlerine dönüşebilmesinden dolayı tehlikelidir (Nordberg ve Arner, 2001). GPX enzimi hidrojen peroksitin başka radikallere dönüşmeden suya çevirerek hidrojen peroksitin bu zararlı etkisini engellemektedir. Ancak enzimleri kodlayan genler üzerinde gözlenen bazı polimorfizmler enzimler üzerinde yapısal değişikliğe neden olarak enzimlerde işlev kaybına yol açabilmektedirler. Çalışmamızda incelediğimiz GPX1 enzmini kodlayan gen üzerindeki Pro198Leu polimorfizmi sonucu prolin yerine lösin aminoasidinin enzimin yapısına girmesi, selenyum elementinin enzime bağlanmasını etkilemekte ve enzimin yapısında meydana gelen değişikliklerle enzimin aktivitesi düşmektedir (Hu ve Diamond, 2003). Bu durumda GPX enzimi ortamdaki hidrojen peroksitin suya dönüştürerek temizlenmesini etkin bir şekilde yerine getirememiş olacaktır. Sonuçta ortamdan temizlenemeyen hidrojen peroksit başka serbest radikallere dönüşecek ve oksidatif stres artarak biyomoleküllere zarar verecektir. Tablo 2.10’da görüleceği üzere Behçet hastalarında oksidatif stresin arttığı ve GPX aktivitesinin azaldığını gösteren bir çok çalışma yapılmıştır (Köse ve ark., 2002; Dinçer ve ark., 2002; Erkılıç ve ark., 2003; Sandıkçı ve ark., 2006; Aydın ve ark., 2004;

Buldanlıoğlu ve ark., 2005; Karaman ve ark., 2009; Keskin ve ark., 2011). Elde ettiğimiz bulgular bu sonuçları desteklemektedir. Hasta grubunda Leu allel frekansının kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksek olması Behçet hastalarındaki GPX enzim aktivitesindeki düşmeyi açıklamaktadır. Bununla beraber Behçet hastalığında ilk olarak incelenen GPX1 Pro198Leu polimorfizminin ülkemizde ve farklı toplumlarda hasta ve çalışma sayısının artırılmasıyla, bizim bulgularımızı destekleyecek ya da karşı çıkacak sonuçların elde edilmesi bu polimorfizmin Behçet hastalığındaki etkisini daha net anlamamıza yardımcı olacaktır.

Araştırmamızda Behçet hastalığında PON1 enzmini kodlayan gen üzerinde gözlenen PON1 L55M ve Q192R polimorfizmleri de araştırılmıştır. PON1 enzimi okside fosfolipitleri hidroliz etme aktivitesinden dolayı antioksidan özellik gösteren bir enzimdir. Behçet hastalığı ile PON1 enzim aktivitesi arasında ilişkiye bakan araştırmalar bulunmaktadır. Bu araştırmaların sonuçlarına göre Behçet hastalarında PON1 enzim aktivitesinde düşme gözlenmektedir (Karaküçük ve ark., 2004; Mungan ve ark., 2006; Işık ve ark., 2007). Ancak son yıllarda yapılan bir araştırmaya göre ise Behçet hastalarında kontrol grubuna göre PON1 enzim aktivitesinde değişmenin olmadığı bildirilmiştir (Akçay ve ark., 2012a).

Behçet hastalığında PON1 polimorfizmleri ile ilgili şimdiye kadar bir çalışma yapılmamıştır. Ancak literatürde PON1 polimorfizmleriyle ilişki tespit edilen çalışmalar mevcuttur. Bunlar arasında Parkinson (Zintzaras ve Hadjigeorgiou, 2004), kardiyovasküler bozukluk (Mackness ve ark., 2001), yaşa bağımlı makula dejenerasyonu (Söğüt ve ark., 2013), Alzheimer (He ve ark., 2006) hastalıkları örnek olarak verilebilir. Behçet hastalığı gibi otoimmün bozukluklar olan SLE ve romatoid artrit hastalarında PON1 polimorfizmleri incelenmiştir. Romatoid artrit hastalarında metiyonin aminosidini kodlayan PON1 55M allel frekansının kontrol grubuna göre yüksek olduğu tespit edilmiştir (Hashemi ve ark., 2010a). SLE hastalığında ise PON1 Q192R polimorfizmiyle hastalık arasında ilişki bildirilmemiştir (Hashemi ve ark., 2010b). Bizim çalışmamızda elde ettiğimiz verilere göre hem PON1 L55M hemde Q192R polimorfizmleriyle Behçet hastalığı arasında ilişki tespit edilmemiştir. Çalışma grupları arasında L55M ve Q192R polimorfizmleri açısından genotip frekansı, allel

frekansı ve göreceli risk oranları açısından istatistiksel olarak bir anlam tespit edilmemiştir (bkz. Tablo 4.4, Tablo 4.5, Tablo 4.8, Tablo 4.9, Tablo 4.12 ve Tablo 4.13). GPX1 Pro198Leu polimorfizminde olduğu gibi PON1 L55M ve Q198R polimorfizmleride Behçet hastalığında daha önce incelenmemiştir. Bundan dolayı Türk Behçet hastalarında ve diğer etnik kökenli hastalar üzerinde yapılan çalışma sayısının artırılması Behçet hastalığında PON1 enzim polimorfizmlerinin rolü hakkında bilgi toplamamıza imkan sağlayacaktır.

Behçet hastalığında SOD2, GPX1 ve PON1 enzimlerini kodlayan gen bölgesinde gözlenen bazı polimorfizmleri araştırdığımız çalışmamızda SOD2 Ala-9Val, GPX1 Pro198Leu, PON1 L55M ve Q192R polimorfizmleri incelenmiştir. Bu enzimlerden başka antioksidan sistemde görev yapan birçok enzim bulunmaktadır. Bunlar arasında katalaz, glutatyon-S-transferaz, glutatyon redüktaz gibi birçok enzim sayılabilir. Behçet hastalığında antioksidan enzim polimorfizmlerinin etkisinin açıklığa kavuşturulması için bizim çalıştığımız polimorfizmlerin yanısıra diğer antioksidan enzimler üzerinde gözlenen polimorfizmlerinde araştırılarak tespit edilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.

Polimorfizmler farklı etnik kökene sahip toplumlarda farklı allel frekanslarına sahip olabilmektedir. Daha önce yapılan çalışmaların kontrol gruplarında gözlenen SOD2 Ala allelinin frekansı Avrupa ve Amerika ülkelerinde gözlenen Ala allel frekansıyla uyumlu gözükmektedir. Çalışmamızın kontrol grubunda gözlenen Ala allel frekansı %46 olarak gözlemlenmiştir. Bu sonuç aynı zamanda Türkiye’de yapılan çalışmalarla da uyumludur. Ancak Çin ve Japonya gibi Asya ülkelerinde gözlenen Ala allel frekansı %13-14 gibi düşük bir orandadır (bkz. Tablo 2.5). Çalışmamızın kontrol grubunda gözlediğimiz GPX1 Pro allel frekansı %68 olarak bulunmuştur. Bu sonuç SOD2 Ala allel frekansında olduğu gibi Avrupa ve Türkiye’de yapılan çalışmalarla uyumlu, Asya ülkelerinde yapılan çalışmalarla ise uyumsuzdur (bkz. Tablo 2.8). PON1 L55M ve Q192R polimorfizmlerinde elde ettiğimiz allel frekans oranları Avrupa ve Amerika kaynaklı araştırmalarla uyumlu olup Asya ülkerindeki araştırmalardan farklıdır (bkz. Tablo 2.9). Buna göre çalışmamızda incelediğimiz dört farklı polimorfizmin kontrol gruplarındaki allel frekans dağılımına göre; her dört polimorfizminde Avrupa ve

Amerika gibi coğrafik bölgelerdeki allel frekans dağılımı birbirine yakındır. Asya bölgesindeki allel dağılımları ise birbirleriyle uyuşmamaktadır.

Sonuç olarak Behçet hastalığının patogenezinde rol alıp almadığını incelediğimiz SOD2 Ala-9Val, PON1 L55M ve PON1 Q192R polimorfizmlerinde kontrol ve hasta grupları arasında karşılaştırıldığında genotip frekansları, genotip frekansına göre göreceli risk oranları ve allel frekansları bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık gözlenmemiştir. Bunun yanında hasta grubunda GPX1 Pro198Leu polimorfizminde gözlenen Leu allelinin frekansı kontrol grubuna göre anlamlı şekilde artmıştır. Aynı zamanda GPX1 enzim aktivitesinde düşmeye neden olmayan Pro/Pro genotipi referans alınarak göreceli risk oranları karşılaştırıldığında Leu polimorfizmini heterozigot veya homozigot olarak taşıyan bireylerde (Pro/Leu+Leu/Leu) Behçet hastalığı için artmış risk tespit edilmiştir. Yapılan birçok çalışmada Behçet hastalığında GPX1 enzim aktivitesinin düştüğü bildirilmiştir. Bulgularımıza göre Behçet hastalarında Leu allelinin daha fazla gözlenmesi önceki çalışmalarda gösterilen Behçet hastalığındaki GPX1 enzim aktivitesindeki düşmeyi desteklemektedir. Çalışmamız Gaziosmanpaşa Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’ne başvuran Behçet hastaları ile sınırlı olduğundan hasta sayısı artıralarak yapılacak çalışmalar ile daha net sonuçlar elde edilebileceğini düşünmekteyiz. Ayrıca çalışmamız Behçet hastalığında GPX1 Pro198Leu, PON1 L55M ve PON1 Q192R polimorfizminlerinin araştırıldığı ilk çalışma olmasından dolayı bu polimorfizmlerin farklı toplumlarda hasta ve çalışma sayısının artırılmasının incelediğimiz polimorfizmlerle Behçet hastalığı arasındaki ilişkinin aydınlatılmasına yardımcı olacağını düşünmekteyiz.

KAYNAKLAR

Ahn, J., Gammon, M.D., Santella, R.M., Gaudet, M.M., Britton, J.A., Teitelbaum, S.L., Terry, M.B., Neugut, A.I., Ambrosone, C.B., 2005. No association between glutathione peroxidase Pro198Leu polymorphism and breast cancer risk. Cancer Epidemiology, Biomarkers & Prevention,14: 2459-2461.

Akbaş, A.,2009. FMF hastalarında GSH-Px (Glutatyon Peroksidaz) ve SOD (Süperoksid Dismutaz) enzim polimorfizmi. Uzmanlık Tezi, Gaziosmanpaşa Üniversitesi. Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı, Tokat.

Akçay, Y., Öztürk, G., Gündüz, K., Sözmen, E., 2012a. Paraoxonase activities and erythrocyte TBARS levels in patients with Behçet’s disease and recurrent aphthous stomatitis. Ege Journal Of Medicine, 51 (2), 93-7.

Akcay, Y., Sagin, F.G,. Aksu, K., Keser, G., Taylor, E., Knight, I., Winyard, P.G., Sozmen, E.Y., 2012b. A panel of oxidative stress assays does not provide supplementary diagnostic information in Behcet’s disease patients. Journal Of Inflammation, 9, 13.

Akkus, İ., 1995. Serbest radikaller ve fizyopatolojik etkileri. 5, 1-3.

Akpoyraz, M., Durak, İ., 1995. Serbest radikallerin biyolojik etkileri. Ankara Tıp Mecmuası, 48, 253-62.

Aktan, Ş., İlknur, T., 2007. Behçet hastalığı mukokutan bulguları. T Klin J Int Med Sci 3, 15-20.

Akyol, O., Yanik, M., Elyas, H., Namli, M., Canatan, H., Akin, H., Yuce, H., Yilmaz, H R., Tutkun, H., Sogut, S., Herken, H., Özyurt, H., Savas, H.A., Zoroglu, S.S., 2005. Association between Ala–9Val polymorphism of Mn-SOD gene and schizophrenia. Neuro-Psychopharmacology & Biological Psychiatry, 29, 123- 31.

Al-Omar, M.A., Beedham, C., Alsarra, I.A., 2004. Pathological roles of reactive oxygen species and their defence mechanisms. Saudi Pharm J, 12, 1–18.

Alpsoy, E., Akman, A., 2007. Behçet hastalığı: etyopatogenezde yeni kavramlar. Türkiye Klinikleri J Int Med Sci, 3 (9), 8-14.

Alpsoy, E., Yılmaz, E., Savaş, A., Coşkun, M., Yeğin, O., 1998. Behçet hastalarında HLA antijenleri ve linkage disequilibrium. 1.Çukurova Dermatoloji Günleri, Editörler: Memisoğlu, H.R., Acar, M.A., Aksungur, V.L., Özpoyraz, M., Denli, Y.G., Uzun, S., Karakaş, M. Çukurova Üniversitesi Basımevi, Adana, 179-85. Alpsoy, E., 2003. Behçet hastalıgının deri ve mukoza bulguları. Türk-Derm, 37, 92-9.

Benzer Belgeler