• Sonuç bulunamadı

Diyarbakır, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin en kalabalık ve ekonomik açıdan en önemli illerinden olup, bu bölgenin turizm, üretim ve ticaret hacminde önemli bir yere sahiptir. Dolayısıyla; bu bölgede meydana gelen iş kazalarına bağlı ölümler, bu bölgenin Türkiye’deki diğer bölgelerindeki iş sağlığı ve güvenliği uygulamalarının verimliliği açısından bir kıyas olarak değerlendirilebilir.

Çalışmamızda Diyarbakır Adli Tıp Grup Başkanlığı Morg İhtisas Dairesinde 2011-2015 yılları arasındaki 5 yıllık sürede yapılan (sırasıyla; n= 882, 942, 891, 946, 1143) toplam 4804 ölü muayenesi ve otopsi incelenmiştir. Diyarbakır Adli Tıp Grup Başkanlığı Morg İhtisas Dairesince yapılan otopsi ve ölü muayenelerinin içerisinde iş kazası nedeniyle ölüm meydana geldiği tespit edilen olgu 138 (% 2,87)’dir.

Ülkemizde iş kazaları ölüm hızı 2014 yılında 100000 kişide 12,3 olarak tespit edilmiştir (27). AB ülkelerinde ise 2012 yılında iş kazalarına bağlı ölüm hızı 100000 kişide 5’in altında olduğu dikkate alınırsa, iş kazalarına bağlı ölüm konusunda kat etmemiz gereken çok mesafe olduğu anlaşılmaktadır (68).

Çalışmamızda olguların cinsiyetlerine göre dağılımları; 2011-2015 yılları arasında iş kazası nedeniyle hayatını kaybeden çalışanların 137’sinin (%99,3) erkek, 1’inin (%0,7) bayan olduğunu göstermektedir. Gülden’in 2011-2013 yılları arasında iş kazalarına bağlı ölüm olgularını değerlendirdiği tez çalışmasında vakaların 534’ünün( %98,7) erkek, 7’sinin (%1,3) kadın olduğu bildirilmiştir (4). Eyisoy’un 2004-2010 yılları arasında iş kazalarına bağlı ölüm olgularını değerlendirdiği tez çalışmasında vakaların 1028’inin erkek (%98,3), 17’sinin kadın (%1,62) olduğu bildirilmiştir (2). Türkmen ve arkadaşlarının çalışmasında iş kazası nedeniyle

hayatını kaybeden çalışanların 465’inin erkek (%99,8) ve sadece 1’inin kadın (%0,2) olduğu belirtilmiştir (7). Kocaeli’de 1990-1999 yılları arasında iş kazaları nedeniyle ölen 387 olgunun değerlendirildiği çalışmada erkek olguların oranı %99,2 (n=384), kadın olguların oranı ise %0,8’dir (n=3) (69). SGK istatistiklerine göre ise; 2013 yılında Türkiye genelindeki sigortalı çalışanlardan iş kazaları nedeniyle ölenlerin 1336’sının (% 98,24) erkek, 24 ünün (%1,76) kadın olduğu bildirilmektedir(4). Melez ve arkadaşlarının 2003-2011 yılları arasında Tuzla tersaneler bölgesinde meydana gelen ölümlü iş kazalarının (n=55) tümü erkektir (70). Bu konuyla ilgili olarak dünya genelinde bazı ülkelerin istatistiklerine bakıldığında; İsveç’te 1999 yılında meydana geldiği bildirilen 66 iş kazasına bağlı ölüm olgusunda; erkek olguların oranını %92,4 (n=61), kadın olguların oranı %7,5 (n=5) olarak bildirilmiştir (71). 2001 yılında İspanya’da iş kazalarına bağlı ölüm olguları üzerinde yapılan başka bir çalışma; 539 çalışanın iş kazaları nedeniyle öldüğünü, bunlarının 6’sının kadın (%1,1), 533’ünün erkek (%98,9) olduğunu göstermektedir (72). Tayvan’da 1994-2005 yılları arasında yapılan diğer bir çalışmada; 12 yıllık sürede iş kazalarına bağlı ölen 2994 çalışanın 357’sinin (%12) kadın olduğu bildirilmiştir (73). Avustralya’da ise 2000-2009 yılları arasında 55 yaş ve üzerindeki işçi ölümlerinin değerlendirildiği çalışmada vakaların %96,3'ü erkektir (74). Amerika’da yapılan bir çalışmada 2014 yılında iş kazalarına bağlı ölümleri % 13’lük oranla kadınlar oluşturmaktadır (75). Çalışmamızda olguların cinsiyetleriyle ilgili bulgular, yapılan diğer birçok çalışmayla uyumlu olduğu görülmektedir. Bu tablonun oluşmasında erkek çalışan nüfusunun kadınlara oranla daha fazla olması ve ölümlü iş kazalarının daha çok görüldüğü ağır işlerde erkeklerin daha fazla çalışıyor olması rol almaktadır.

Olguların yaş gruplarına dağılımı; iş kazası nedeniyle ölümlerde en riskli yaş grubunun en sık 59 olguyla (%42,8) 31-40 yaş grubu, daha sonra 37 olguyla (%26,8) 21-30 yaş grubu olduğunu göstermektedir. Gülden’in tezinde iş kazası nedeniyle ölümlerde en riskli yaş gruplarının 150 olgu ile (%27,7) 40-49 ve 142 olgu ile (%26,2) 30-39 yaş grupları olduğu (4), Eyisoy’un tezinde iş kazası nedeniyle ölümlerde en riskli yaş gruplarının 301’er olguyla (%28,8) 21-30 ve 31-40 yaş grupları olduğu (2), Türkmen ve arkadaşlarının 1994-2003 yıllarını kapsayan çalışmasında (7); iş kazasına bağlı ölümlerin 147 olguyla (%31,5) en sık 21-30 yaş grubunda meydana geldiği, Kocaeli’de yapılan çalışmada (69); en riskli grubun 148

olguyla (%38,2) 25-34 yaş grubu olduğu, Adana’da ise en sık (%32,2) 31-40 yaş grubundaki çalışanların ölümlü iş kazalarına maruz kaldıkları bildirilmektedir (76). İspanya’da 1990-2000 yılları arasındaki iş kazalarının değerlendirildiği çalışmada ölümlerin en sık 30-39 yaş grubunda olduğu bildirilmektedir (77). Oregon’da 2003- 2007 yılları arasındaki işçi ölümlerinin değerlendirildiği çalışmada ölümlerin en sık 25-44 yaş aralığında meydana geldiği belirtilmiştir (78). Amerika’da yapılan bir çalışmada, 2013 yılında iş kazalarına bağlı ölümler en sık 25-34 yaş aralığında meydana gelmektedir (79). Bu konuda çalışmamızda tespit edilen veriler, diğer çalışmalarda bildirilen verilerle uyumlu bulunmuştur. Ölümle sonuçlanan iş kazalarının en sık 21-30 ve 31-40 yaş gruplarında görülüyor olmasının nedeni; bu yaş gruplarındaki çalışanların aktif çalışma hayatındaki sayılarının diğer yaş gruplarına oranla çok daha yüksek olması olarak düşünülebilir.

1994-2003 yılları arasında yapılan çalışmada İstanbul ve çevre illerde iş kazaları nedeniyle ölen 13-18 yaş aralığında 44 (%9,4) olgu bildirilmiştir (7). Gülden’in tezinde 2011-2013 yılları arasında İstanbul ve çevre illerde iş kazaları nedeniyle ölen, 2. dekat yaş grubundan toplam 33 (%6,2) olgu, 11-17 yaş grubundan ise toplam 13 (%2,4) olgu bildirilmiştir (4). Eyisoy tezinde 2004-2010 yılları arasında İstanbul ve çevre illerde iş kazaları nedeniyle ölen, 11-15 yaş grubundan 4, 16-20 yaş grubundan 84 olgu olmak üzere, 11-20 yaş grubundan toplam 88 olgu (%8,4) bildirmiştir (2). İLO kayıtlarına göre; 2000-2004 yılları arasında 5-17 yaş gruplarındaki çocuk işçilerin sayısı dünya genelinde yüzde 11 azalmıştır. Türkiye İstatistik Kurumu tarafından ILO/IPEC teknik desteği ile Türkiye’de çalışan çocuklarla ilgili veri tabanı oluşturmak, çalışan çocukların çalıştıkları sektörleri, çalışma koşullarını, sosyo-ekonomik durumlarını ortaya koymak amacıyla 1994, 1999 ve 2006 yıllarında çocuk işgücü araştırmaları yapılmıştır. Bu araştırma sonuçlarına göre; ülkemizde ekonomik faaliyetlerde çalışan çocuk sayısı giderek azalmaktadır (80). Çalışmamızda 2. dekat yaş grubunda olan olgu sayımızın 19 (%13,8) olduğu saptanmıştır. Bu oran çalışmamızın en dikkat çekici verileri arasında olup, 2011-2015 yılları arasında Diyarbakır ve çevresinde iş kazasından ölen her 100 çalışandan yaklaşık 14’ünün çocuk denebilecek yaşlarda olması, ülkemizdeki iş sağlığı ve güvenliği uygulamalarının yetersizliğinin önemli bir kanıtıdır. Son 20 yıllık süreçte İstanbul’da yapılan otopsilerde çocuk işçilerin ölüm oranlarının önemli

oranda azaldığını göstermektedir. Ülkemizde çocuk işçilerle ilgili ILO-IPEC yaklaşık 15 yıl boyunca ülke genelinde çocuk işçiliğinin sona erdirilmesi için önemli çalışmalar yapmıştır (80). Ülkemizde çocuk işçi ölümlerinin azalmasında yapılan bu çalışmaların katkısı yadsınamaz.

Gülden’in tezinde 2011-2013 yılları arasında İstanbul ve çevre illerde iş kazaları nedeniyle 50-59 yaş grubundan 82 (%15,2), 60-69 yaş grubundan 14 (%2,5) olgu olmak üzere, 50 yaş üzeri toplam 96 (%17,7) olgunun iş kazası nedeniyle

öldüğü saptanmıştır (4). Türkmen ve arkadaşlarının çalışmasında 50 yaş üzeri 26

(%5,6) olgunun iş kazası nedeniyle öldüğü belirtilmiştir (7). Eyisoy tezinde 51-60 yaş grubundan 92, 61-70 yaş grubundan 24 ve 71-80 yaş grubundan 3 olgu olmak üzere, 50 yaş üzeri toplam 119 olgu (%11,4) bildirmiştir (2). Çalışmamızda ise 51-60 yaş grubundan 8 (%5,8), 61-70 yaş grubundan 2(%1,4) olgu olmak üzere, 50 yaş üzeri toplam 10 (%7,2) olgunun iş kazası nedeniyle öldüğü saptanmıştır. Belirlenen rakamın %80’inin (n=8) yapı/inşaat (n=5), madencilik/ocakçılık, elektrik işleri ve çatı işleri gibi yüksek riskli sektörlerde çalıştığı belirlenmiştir. Bu durum bizlere gösteriyor ki; ekonomik zorlukların kişileri ileri yaşlarda bile yüksek riskli işlerde çalışmak zorunda bırakmasıdır.

Çalışmamızda olguların yıllara göre dağılımı; 2011 yılında 27, 2012 yılında 25, 2013 yılında 33, 2014 yılında 32 ve 2014 yılında 21 olgudur. Çalışmamızda 2013 ve 2014 yıllarında iş kazalarına bağlı ölümler pik yapıp, 2015 yılında tekrar düşüşe geçmiştir. Gülden’in tezinde olguların yıllara göre dağılımı ; 2011 yılında 167, 2012 yılında 206 ve 2013 yılında 168 olgudur (4). Eyisoy’un tezinde; iş kazası nedeniyle ölümlerin 2004 yılından (n=132) başlayarak 2008 yılına kadar düzenli bir şekilde artış gösterdiği, olgu sayısının 2008 yılında pik yaptığı (n=180), ancak, 2009 ve 2010 yıllarında iş kazasına bağlı ölüm sayılarında düzenli bir düşüş (n=151, n=135) olduğu görülmektedir (2).

Türkmen ve arkadaşlarının çalışmasında ve Eyisoy’un tezinde iş kazalarına bağlı ölümler sırasıyla 180 (38,6) ve 316 (%30,2) olguyla en çok yaz mevsiminde görülmektedir (2,7). Gülden’in tezinde 160 (%29,6) olguyla ilkbahar mevsi-minde olduğu görülmektedir (4). Bizim çalışmamızda da en çok ölüm 42 (%30,4) olguyla en çok yaz ayında görülmekte ve Türkmen ve Eyisoy’un çalışmalarıyla uyumlu bulunmuştur.

SGK’nın 2013 yılı istatistiklerinde iş kazasına bağlı ölümlerin en fazla eylül, aralık ve temmuz aylarında olduğu bildirilmiştir (70). Eyisoy’un tezinde iş kazası nedeniyle ölümler mayıs-ekim döneminde artış göstermektedir (2). Türkmen ve arkadaşlarının çalışmasında iş kazasına bağlı ölümlerin en sık haziran-ekim ayları arasındaki dönemde meydana geldiği bildirilmiştir (7). Gülden’in tezinde ise iş kazalarına bağlı ölümler sırasıyla en fazla kasım (n=61), mart (n=59) ve temmuz (n=58) aylarında olmaktadır (4). Çalışmamızda ise iş kazalarına bağlı ölümler sırasıyla en fazla 19’ar olguyla mayıs ve eylül aylarında, daha sonra 17 olguyla ağustos ayında olmaktadır. Ölümlü iş kazalarının özellikle yaz aylarında daha sık görülmesinin nedenlerini düşünecek olursak; yapılan çalışmada en sık kaza yaşanan sektör olarak belirlenen yapı/inşaat sektöründeki çalışma faaliyetlerinin, özellikle yaz aylarında yoğunlaşıyor olması, sıcaktan ve yoğun çalışma temposundan dolayı yoğunlaşamama problemi ve özellikle bu mevsimde ihtiyaç duyulan tatil ve dinlenme ihtiyacının diğer sektörlere oranla karşılanamaması gibi olumsuz etkiler olarak gösterilebilir.

Eyisoy’un tezinde ölümlü iş kazalarının en sık pazartesi günleri meydana geldiği bildirilmektedir (2). Gülden’in tezinde ölümlü iş kazalarının en sık cuma (%16,8) ve pazartesi (%16,6) günleri meydana geldiği bildirilmektedir (4). Kocaeli’de, 1990-2001 yılları arasında inşaatlardaki 153 ölümlü iş kazası olgusuyla ilgili bir diğer çalışmada ölümlü iş kazalarının en sık pazartesi günleri meydana geldiği (81), İspanya’da 1990-2000 yılları arasında yapılan iş kazaları ile ilgili yapılan çalışmada ölümlerin en sık pazartesi günü olduğu ve bunu salı gününün takip ettiği bildirilmektedir (77). İspanya’da 2001 yılı içindeki 539 ölümlü iş kazasının değerlendirildiği başka bir çalışmada ise ölümlü iş kazalarının en sık Pazartesi (%19,3) ve Cuma (%19,5) günleri meydana geldiği belirtilmektedir (72). Atatürk Barajının yapımında çalışan 189 işçinin maruz kaldıkları yaralanmalı ve ölümlü iş kazalarının değerlendirildiği bir çalışmada (82); iş kazalarının en sık Pazartesi (%18,0) ve Çarşamba (%18,0) günlerinde meydana geldiği bildirilmiştir. Bununla birlikte; söz konusu çalışmaların tamamında; hafta sonu günlerinde meydana gelen kazaların, hafta içi meydana gelenlerden daha az sayıda olduğu bildirilmiştir. Çalışmamızda da ölümlü iş kazalarının en sık pazartesi (%21,1) ve çarşamba (%17,4) günleri meydana geldiği, en az ise pazar (%8,0) günü meydana geldiği

görülmektedir. Çalışmamızda ölümlü iş kazalarının en çok meydana geldiği günlerin, diğer çalışmadakiler ile uyumlu olduğu görülmüştür. İş kazası sıklığının hafta sonlarında düşmesinin nedeni; çalışanların büyük çoğunluğunun izinlerini hafta sonları kullanmaları ve işyeriyle ilgili bakım ve onarım çalışmalarının genellikle hafta sonları yapılıyor olması gösterilebilir. Çalışmamızda iş kazalarına bağlı ölümlerin en sık pazartesi günü olmasının sebebi; çalışanların bir kaç günlük dinlenmeden sonra ilk çalışma gününde işe yoğunlaşamama ve oluşan rehaveti henüz üzerinden atamama olarak gösterilebilir.

Diyarbakır Adli Tıp Grup Başkanlığı Morg İhtisas Dairesine gelen iş kazalarına bağlı ölüm olgularının 57(%37)’si Diyarbakır ve ilçelerinden, 87(%63)’si Diyarbakır’ın çevre illerinden gelmiştir. Diyarbakır çevre illerinden gelen olgular, 21(%24,1) olgu ile en çok Şırnak’tan gelmiştir. Bunun en büyük nedeni olarak Şırnak’taki maden ocaklarındaki göçükler sonucu meydana gelen ölümlerin son yıllarda artması olarak gösterilebilir.

SGK istatistiklerine bakıldığında iş kazaları sonucu ölümlerin inşaat sektöründe 2011 yılında %33,5 (n=570), 2012 yılında %34,4 (n=256), 2013 yılında %38,4 (n=523), 2014 yılında ise %30,8 (n=501) ölüm olgusuyla ilk sırada olduğu görülmektedir (27). Gülden’in tezinde; %48 (n=260) ile inşaat sektörü ve kazanın meydana geldiği yerlerde ise ilk sırada inşaat/inşaat sahası (n=264) olduğu görülmektedir (4). Eyisoy’a göre; yapı inşaat sektörü 439 olguyla (%42,0) ilk sıradadır.Yine Eyisoy’a göre kazaların meydana geldiği inşaat sahası 447 olguyla (%42,8) ilk sıradadır (2). İspanya da yapılan bir çalışmada iş kazalarına bağlı ölümler en çok %64,5 oranla (n=22393) yapı inşaatlarında meydana gelmektedir (77). Türkmen ve arkadaşlarının çalışmasında da en sık ölüm yeri 153 olguyla (%32,8) inşaatlardır (7). Yapılan diğer birçok çalışmada da benzer veriler bildirilmektedir (69,72). Çalışmamızda da ilk sırada %39,9 (n=55) ile inşaat sektörü ve kazanın meydana geldiği yerlerde ise ilk sırada %41,3 (n=57) ile inşaat/inşaat sahası (n=264) olduğu görülmektedir. Bu veriler literatürle uyumlu bulunmuştur.

İnşaatlarda veya yapı inşaat sektöründe iş kazalarına bağlı ölümlerin bu denli yüksek olmasının sebeplerini irdeleyecek olursak; bu işlerde iş kazalarının meydana gelmesi açısından risk faktörlerinin diğer iş kollarına göre daha yüksek olması, tüm Türkiye’de olduğu gibi Diyarbakır ve çevresindeki illerde de inşaat sektörü

faaliyetlerinin son yıllarda giderek artması ve buna bağlı olarak bu sektörde çalışanların sayısının diğer sektörlere oranla daha fazla olması gösterilebilir. Ayrıca, diğer sektörlere kıyasla bir çok işkolunu bünyesinde barındıran yapı inşaat sektöründe iş sağlığı ve güvenliği uygulamalarının çok daha zor olması da nedenlerden biri olabilir.

Çalışmamızda, ölümlü iş kazalarının meydana geldiği yerlerle ilgili veriler; taşıt yolunda ve apartman-ev-bina da meydana gelen kazaların 13’er olguyla (%9,2) ikinci sırada yer aldığını göstermektedir. Türkmen ve arkadaşlarının çalışmasında; ölümlü iş kazalarının meydana geldiği yerlerle ilgili fabrikalarda meydana gelen kazaların 33 olguyla (%7) ikinci sırada yer aldığı belirtilmiştir (7). Eyisoy tezinde, fabrikalarda meydana gelen kazaların 135 olguyla (%12,9) ikinci sırada yer aldığını, fabrika türleri değerlendirildiğinde ise tekstil, ayakkabı ve deri ürünleri fabrikaları (%28,1), demir, çelik, alüminyum ve diğer metal ürünler fabrikaları (%17,0) olduğunu belirtmektedir (2). Gülden’in tezinde ise inşaat/inşaat sahasından sonra 2. sırada fabrikalarda %7,6 (n=41) ölümlü iş kazalarının meydana geldiği, fabrika türleri değerlendirildiğinde de en çok metal fabrikalarında %12,2 (n=5) meydana geldiği görülmektedir (4). Çalışmamızdaki veriler diğer çalışmalarla uyumlu bulunmamaktadır. Sebepleri üzerinde düşünecek olursak; Yukarıda bahsi geçen çalışmalar ülkemizin sanayideki lokomotifi olan İstanbul’da yapılmıştır. Bizim çalışmamız ise Türkiye’nin sanayi açısından en az gelişmiş bölgelerinden biri olan Güneydoğu Anadolu Bölgesi illerini kapsayan bir çalışmadır (Gaziantep hariç). Dolayısıyla bu bölgede ülkemizin tüm bölgelerinde hayli yaygın olan inşaat sektöründen sonra en önemli sektör sanayi sektörü olamamıştır. Bölgemizde fabrika gibi büyük işkolları yerine küçük işkolları(tamirat, tesisat, ulaşım, bakım-onarım) daha ön plandadır. Bu sebeple kaza yerleri daha çok ulaşım ağları ve apartman-ev- bina gibi yerlerde meydana gelmektedir.

Çalışmamızda; ölümlü iş kazalarının meydana geldiği yerler arasında maden ve ocaklar 10(%7,2) olgu ile 4. sıradadır. Maden ve ocak türlerinin dağılımı incelendiğinde maden ve ocakların 7(%70)’si kömür ocağı olarak bulunmuştur. Kömür madeninde meydana gelen kazaların tamamı Şırnak’taki madenlerde meydana gelen göçükler sonucu olduğu anlaşılmıştır.

Genel anlamda bir kimsenin adımını atarak çıkamayacağı yerler yüksek olarak kabul edilmektedir. Yüksekten düşme riski ise, birisinin oluşan seviye farkı nedeniyle düşerek yaralanma riskidir. Yükseklik kavramı göreceli bir kavramdır. Bu nedenle yüksekten düşme kavramının birden fazla tanımlanması yapılmıştır (83,84).

Çalışmamızda 2011-2015 yılları arasında meydana gelen ölümlü iş kazalarının 55’inin (%39,9) sebebinin yüksekten düşme olayları olduğunu göstermektedir. Gülden’in tezinde; iş kazalarının %49’unun (n=265) sebebinin yüksekten düşme olduğu bulunmuştur (4). Kocaeli’de 1990-2001 yılları arasında inşaatlarda meydana gelen 153 ölümlü iş kazasında yüksekten düşmelerin 69 olguyla (%45,1) ilk sırada olduğu belirtilmiştir (69). Türkmen ve arkadaşlarının çalışmasında yüksekten düşme nedeniyle meydana gelen ölümlü iş kazaları 111 olguyla (%23,8) ilk sırada yer almaktadır (7). Eyisoy’un tez çalışmasında iş kazalarının 375’inin (%35,8) sebebinin yüksekten düşme olduğu belirtilmektedir (2). Adana’da 2005- 2007 yıllarını kapsayan ve 90 ölümlü iş kazası olgusunun incelendiği çalışmada (76); yüksekten düşmeler 33 olguyla (%36,7) ilk sıradadır. Çalışmamızdaki veriler diğer çalışmalarla uyumlu bulunmuştur. Dünyada ve ülkemizde, yüksekte çalışma esnasında meydana gelen iş kazalarında yüksekten düşme, bütün ölümcül vakalar içerisinde, motorlu taşıt kazalarından sonra ikinci sırada yer almaktadır (85). Dolayısıyla iş kazalarına bağlı ölümlerde yüksekten düşmelerin en önemli ve mortalitesi en yüksek kaza türü olduğu sonucuna varılabilir.

Amerika’da 2003-2010 yılları arasında yapı inşaat sektöründe ölen 1917 olgunun değerlendirildiği çalışmada olguların %45,3’ünün (n=869) yüksekten düşme sonucu öldüğü bildirilmiştir (86). Gülden’in tezinde; inşaat yerlerinde meydana gelen kazaların (n=264) en sık sebebinin yüksekten düşme %67,8 (n=179) olduğu bulunmuştur (4). Eyisoy’un tezinde; yüksekten düşme şeklindeki ölümlü iş kazalarının meydana geldiği yerler incelendiğinde; bina inşaatlarının 272 olguyla (%65,3) ilk sırada yer aldığı bulunmuştur (2). Çalışmamızda inşaat yerlerinde meydana gelen kazaların en sık sebebinin yüksekten düşme %51,1 (n=34) olduğu bulunmuştur.

İnşaatlarda yüksekten düşmelere bağlı ölümlü iş kazaları yüzdelerinin bu kadar yüksek olmasının sebepleri olarak; güvenlik ağı, emniyet halatı, baret, vb kişisel koruyucu önlemlerin kullanılmasındaki yetersizlik, kullanılan baretlerin çene

bağının olmaması ya da kullanılmaması inşaatlarda çatı, çalışma blokları, iskeleler ve asansör/merdiven/havalandırma boşlukları gibi yerlerin emniyetlerinin sağlanama- ması, uyarıcı tabela ve levhaların yeterince kullanılmaması, çalışanların bu gibi ko- nuların riskleri hakkında yeterince bilgilendirilmemesi, yüksekte çalışacakların ön sağlık ve periyodik muayenelerinin eksiksiz ve doğru bir şekilde yapılmaması, işverenlerin ve bu kişilerin sorumluluk verdiği yöneticilerin iş güvenliği uygulama- larını yeterince ciddiye almamaları ve her geçen gün hızla gelişmekte olan yapılaş- manın bir sonucu olarak, bu gibi çalışma alanlarının fazlalığı nedeniyle, bu yerlerde yeterli iş güvenliği denetlemelerinin yapılmaması olarak gösterilebilir.

Gülden’in tezinde; elektrikle ilişkili 53(%9,8) ölüm olgusu bildirilmiştir (4). Eyisoy tezinde elektrikle ilişkili 138 (%13,2) ölüm olgusu bildirmiştir (2). İstanbul’da 1994-2003 yılları arasında yapılan çalışmada bu oran %21,4 iken (7), Kocaeli’de 1990-1999 yıllarını kapsayan çalışmada %11,1 (68) olarak bildirilmek- tedir. Çalışmamızda bu oran %17,4 (n=24) bulunmuştur. Çalışmamızda, bu ölümlere neden olan risk faktörlerinin değerlendirilebilme- si açısından, ölümlü iş kazalarına neden olan elektrik kaynakları incelenmiştir. Buna göre; elektrik çarpması nedeniyle ölümlere en sık neden olan kaynak 8(%33,3) olguyla elektrik direği olarak belirlen- miştir. Elektrik direklerinde çalışan ve bina inşaat çalışmaları sırasında inşaatların çok yakınında bulunan elektrik direği kablolarının bu gibi kazalara neden olduğu düşünülmüştür.

Çalışmamızda, elektrik çarpmaları nedeniyle ölen çalışanların otopsi bulguları; bu kişilerde elektrik giriş lezyonlarının 2’sinde (%8,3) sağ el, 6’sında (%25,0) sol el ve 3’ünde (%12,5) her iki el olmak üzere toplam 11 olguda (%45,8) sağ elde, sol elde ya da her iki elde birden olduğunu göstermektedir. Bu oranlar, elektrik etkilerinin söz konusu olduğu işlerde çalışanların koruyucu eldiven kullanmadıklarının bir bulgusu olabilir. Elektrik çarpmalarının neden olduğu iş kazalarının azaltılabilmesi için çalışanların sıkı bir iş güvenliği eğitiminden geçirilmeleri gerekmektedir. Özellikle işçiler ölümlerin yoğunlaştığı yüksek gerilim altında yalnız başlarına çalıştırılmamalı, bu işlerde çalışanlar işin riskler hakkında gerekli bilgilendirme yapılmalı, inşaatlarda elektrik işlerinde belirlenmiş standartların kabul edilmesi ile birlikte elektrik işçisi olmayanlar için temel elektrik bilgileri verilmelidir (87). Ayrıca koruyucu malzemeleri kullanmalarının sağlanması,

elektrik açısından risk bulunan ortamlarda uyarıcı levha ve işaretlerin kullanılması, açıktaki tüm hatların yer altından geçirilmesinin sağlanması, koruyucu donanımların işverenlerce işyerlerinde bulundurulması ve bu durumların yetkili birimlerce düzenli olarak denetlenmesiyle işçi ölümleri azaltılabilir.

Kocaeli’de 387 ölümlü iş kazalarının değerlendirildiği çalışmada olay yerinde ölen çalışanların oranı %50,9 olarak bildirilmiştir (69). Eyisoy’un tez çalışmasında iş kazaları nedeniyle ölen 1045 olgunun 539’unun (%51,5) olay yerinde, 102’sinin (%9,7) hastaneye götürülürken yolda, tedavi gördüğü bildirilen 367 olgunun 146’sının (%13,9) ise tedavilerinin ilk gününde öldüğü, toplam %75,3 vakanın iş kazasına müteakiben ilk gün içerisinde öldüğü bildirilmiştir (2). Gülden’in tezinde; 420 (%77,6) olguda ölümün, kazanın meydana geldiği ilk 24 saat içinde gerçekleştiği bulunmuştur (4). Çalışmamızda da iş kazaları nedeniyle ölen 138 olgunun 57’sinin (%41,3) olay yerinde, 6’sının (%4,3) hastaneye götürülürken yolda, tedavi gördüğü bildirilen 75 olgunun 47’sinin (%34,0) ise tedavilerinin ilk gününde öldüğü, toplam %79,6 vakanın iş kazasına müteakiben ilk gün içerisinde öldüğü bulunmuştur. Çalışmamız diğer çalışmalarla uyumlu bulunmuştur. Bu sonuçlar; iş kazalarının mortalitesinin ne kadar yüksek olduğunu ve dolayısıyla iş kazalarının baştan önlenmesine yönelik yapılacak iş güvenliği çalışmalarının ne kadar önemli olduğunu gösterir.

Melez ve arkadaşlarının çalışmasında olguların %50,9’unun genel beden travması nedeniyle öldüğü (70), Türkmen ve arkadaşlarının çalışmasında %38,8’inin genel beden travması, %18,7’sinin elektrik çarpması ve %15,7’sininkünt kafa travması nedeniyle öldüğü (7), 1990-1999 yılları arasında Kocaeli’de yapılan çalışmada olguların %34,3’ünün genel beden travması, %24,4’ünün künt kafa travması ve %10,2’sinin elektrik çarpması nedeniyle öldüğü (69), Eyisoy’un tez çalışmasında %53,4’ünün genel beden travması, %11’inin vücuttan elektrik akımı geçmesi, %8,4’ünün künt kafa travması nedeniyle öldüğü (2), Gülden’in tezinde ise; iş kazalarına bağlı ölüm nedenleri incelendiğinde %55,8’inin genel beden travması, %11,8’inin künt kafa travması, %9’unun elektrik çarpması sonucu meydana geldiği bildirilmektedir (4). Çalışmamızda da iş kazalarına bağlı ölüm nedenleri incelendiğinde; %61,6’sının travma, %12,3’ünün elektrik çarpması ve %10,1’inin asfiksi sonucu meydana geldiği bulunmuştur. Çalışmamızda saptanan veriler

literatürle uyumlu bulunmuştur. Çalışmamızdaki olguların 55’inin (%39,9) yüksekten düşme olayları nedeniyle ölmüş olması ve çalışmamızda incelenen iş kazası şekillerinden büyük çoğunluğunun travmatik ölümlere neden olmaları birlikte değerlendirildiğinde; yüksekten düşmeye bağlı meydana gelen ve ölümle sonuçlanan

Benzer Belgeler