• Sonuç bulunamadı

ġeyh Haydar‟ın AlemĢah Begüm‟den olma oğlu Sultan Ali‟nin, babasının öldürülmesinin ardından tarikatın baĢına geçtiği haberini alan Sultan Yakub derhal harekete geçti. Ardından Haydar‟ın AlemĢah‟tan olma çocuklarını (Ġbrahim, Ali ve Ġsmail) yakalatma emri verdi. Kısa süre içerisinde anneleri AlemĢah Begüm‟le beraber yakalanan Ġbrahim, Ali ve Ġsmail Fars eyaletine getirilerek Ġstahr Kalesi‟ne hapis edildi (Gündüz, 2015: 35). Kaynaklar burada yaklaĢık dört yıl gibi bir süre hapis edildikleri konusunda ittifak ederler. Ancak Akkoyun‟lu Sultan Yakub‟un ölümünden

78

kısa bir süre sonra tahta geçen Rüstem Bey‟in kardeĢi Baysungur‟a karĢı savaĢçı sufilerin desteğine ihtiyaç duyması üzerine Ġsmail ve kardeĢleri Tebriz‟e getirildiler (Gündüz, 2010: 253). Rüstem‟e destek vermeyi kabul eden Sultan Ali‟nin en büyük motivasyonu Ģüphesiz babasının intikamını almaktı. Haber yayılır yayılmaz çok sayıda Safevi talibi Sultan Ali‟nin etrafında toplandılar. Baysungur‟un Safevi Ģehzadelerinin yardımıyla bertaraf edilmesinin ardından Rüstem, Safevi tarikatının baĢına geçen Sultan Ali‟yi öldürttü (Yıldırım, 2017:226-228).

Safevi müritleri üçüncü Ģeyhlerini de savaĢ meydanında yitirmiĢlerdi. Lakin bu durum onların zihinlerinde taĢıdıkları inancı hiç bir zaman kırmamıĢtır. Çünkü onlar Ehlibeyt‟ten gelen imametin Safevi Ģeyhlerinin çocuklarından çıkacaklarına inanıyorlar. Gerek ġeyh Cüneyd‟in gerekse ġeyh Haydar‟ın bedenini kutsal olarak kabul ediyorlardı (Gündüz, 2015: 38). Bu sebeple derhal harekete geçerek Ġsmail ve Ġbrahim‟e herhangi bir zarar gelmemesi için onları sır gibi sakladılar (Sümer, 1999: 15).

Sultan Rüstem, Ġsmail‟in peĢini bırakmayıp gizlenme ihtimali olan Erdebil, Geylan ve Lahican‟daki evleri teker teker aratmıĢtır. Ancak adanmıĢ müritleri onu çok iyi saklamıĢ ve Rüstem‟in eline düĢmesini engellemiĢlerdir (Saray, 2006: 20). Akkoyunlu Rüstem Bey‟in 1498‟de ölümü Ġran‟ı yeni bir kargaĢaya sürüklenmiĢtir. ĠĢte bu durum Ġsmail‟in gün yüzüne çıkması için uygun zemini hazırlamıĢtır. Kaynaklar Ġsmail‟in bu sıralarda henüz on iki on üç yaĢlarında olduğu üzerinde ittifak ederler (Gündüz, 2010: 253).

KızılbaĢ reisler, ortamında müsait olmasından faydalanarak Ġsmail‟i Ģah yapmak için yola koyuldular. ġeyh Cüneydin‟de, Haydar‟ın da gayeleri hiç Ģüphesiz Ģeyhlik makamını Ģahlık makamına çevirmekti. Ancak onların baĢarısızlığının temel nedeni kuvvetlerin zirvesinde olan (Azerbaycan, Kafkaslar ve Ġran) devletlerle olan mücadelelerde yeterli vurucu güce sahip olmamalarıydı. Bu iki baĢarısız deneme intikam duygularıyla bilenmiĢ, deneyimli ve adanmıĢ ruhlar yaratacaktı. ġah olma ihtimaliyle yola çıkan Ġsmail‟in 4,5 yıllık zindan hayatı, 6 yıllık kaçıĢ-gizlenme dönemi ve her an ölümle burun buruna bir hayat sürdürmesi onun kiĢiliğinin Ģekillenmesi ve çok tabi olarak Akkoyunlu hanedanına dolayısıyla Sünni Müslümanlara karĢı nefret ve intikam duyguları doğurmuĢtur (Gündüz, 2015: 46).

79

Erdebil‟deki müritlerini ziyarete yönelen Ġsmail bölgenin hâkiminin baskısı üzerine buradan Karabağ‟a geçti. Ġsmail‟in Erdebil‟e ilerlediği haberi Anadolu, Suriye ve Azerbaycan‟da bulunan mürit kitlesinde büyük bir heyecan dalgası yarattı (Yıldırım, 2017: 238). Ġsmail bu sırada Karakoyunlu Devleti‟ni yeniden canlandırma hayalinde olan Barani Hüseyin Bey‟le çatıĢmaya girmeden doğrudan Erzincan‟a yöneldi (Gündüz, 2010: 254). Ġsmail‟in asıl amacı Anadolu‟daki müritleri vasıtasıyla Orta Anadolu bölgesini derinden sarsacak büyük bir ihtilal çıkarmaktı. ġeyhlerinin Ģah olmak istediğini duyan müritler akın akın Ġsmail‟in etrafında toplanmaya baĢladılar. ġah Ġsmail Bingöl yaylalarında Ustaclu Türkmenlerin içerisine girdiğinde Türkmenler onu ayaklarını yerlere vurarak (kastedilmek istenen halay çekmek olmalıdır), türküler söyleyerek büyük bir coĢkuyla karĢıladıkları hakkında kaynaklarda malumatlar bulunmaktadır. ġah Ġsmail‟in etrafında toplanan kitle sadece Ustaclular‟la da sınırlı değildi. ġamlu, AvĢarlu, Tekelü, Varsak, Dulkadir, Kaçar ve Karacadağ sufilerinden oluĢan kitlelerin yaklaĢık 7000 kiĢi olduğu üzerinde Hülasatü‟t Tevârih,

Cevâhirü‟l-Ahbâr, Ahsenü‟t-Tevârih gibi kaynaklar uzlaĢırlar. Türkmenlerin Ġsmail‟in bu çağrısı

karĢısında duydukları heyecanı anlatması bakımından Dulkadir taifesinde düğün yapmakta olan bir gencin düğününü bırakıp Ģah yoluna koĢmuĢ olduğu hakkında Cevâhirü‟l-Ahbar adlı kaynakta bilgiler bulunmaktadır. Kaynaklar, ġah Ġsmail‟in müritlerinin toplanmasını beklediği esnada Sultan II. Bayezid‟e elçiler göndererek Anadolu‟da ki müritlerinin Erdebil‟i ziyaret edebilmeleri için onlara izin vermesini istediğini aktarırlar. ġah böylece Sultan II. Bayezid‟e huruc harekâtını baĢlattığını ve niyetinin devlet kurmak olduğunu açıkça bildirmiĢtir. (Gündüz, 2015: 50).

Ahkâm defterlerine yansıyan belgelerden hareketle Osmanlı merkezi yönetiminin Ġran‟a göç edenler konusunda bu sıralarda teyakkuz halinde olduğu gözlenmiĢtir. Sultan II. Bayezid‟in verdiği emirler Ģu doğrultudadır: “Erdebil-oğlı‟na

varup gelen fitne ve fesâda sebeb olan sûfilerden yolda ve izde, varışda ve gelişde dutulan sûfînin soygunı dutanın olup kendüsi siyâseten salb oluna (BOA, AD, NO:790) diyerek Ġran‟a gidip gelen sufi ya da halifelerin yakalandıkları yerde

öldürülmeleri ve mallarının da müsadere edilmesine izin verildiği anlaĢılmaktadır. Ancak fermanların sık sık yenilenmesinden hareketle bu konuda tam bir baĢarı sağlanamamıĢtır. Bu durumsa belgelere Ģu Ģekilde yansımıĢtır:

80

Hâliya şöyle istimâ‟ olundı ki, ol tâife-i eşirrâ husûsında gönderilen hükm-i şerîfümle amel olunmayup sûfilerin siyâsetleri mukabelesinde ta‟zir bi‟l-mâl olup sûfilerden dört yüz ve halîfelerden ikişer bin akça alınup siyâset olunmayup sûfiler hod hemân ol tarafa gitmeğe ruhsat bulup şekavet-zâtiler (?) ki, şirretle mecbûldür, ol denlü cerîme virmeğe râzı olup girü varup gelürler imiş (BOA, AD, NO:790).

Buradan anlaĢılmaktadır ki bir takım idarecilerin Ġran‟a gidip gelen bu kimseleri yakaladıktan sonra rüĢvet alarak ya da mallarına el koyduktan sonra serbest bırakıldığıdır. Sultan II. Bayezid her ay idam edilenlere ya da yakalananlara dair bilgileri isteyerek bu takibatı kontrol altına almak istediği kaynaklardan tespit edilebilir.

Sultan II. Bayezid‟in almıĢ olduğu tedbirler sonucunda ġah Ġsmail yönünü önce ġeyh Haydar ve ġeyh Cüneyd‟in intikamını almak üzere ġirvanĢahlara ardında da akrabası olmasına rağmen, ġeyh Haydar ve Sultan Ali‟nin ölümünden sorumlu tuttuğu kendisine 6 yıl boyunca ölüm korkusu yaĢatan Akkoyunlular üzerine çevirmiĢtir. ġirvanĢahĢahlarla yapılan savaĢta Ferruh Yesar öldürülür. Böylece ġeyh Haydar‟ın intikamı alınmıĢ oldu. Ferruh Yesar‟ın öldürülmesinin ardından Bakü ve ġamahı Safevilerin eline geçti (Gündüz, 2010: 254). Bakü‟nün alınması ġeyh Cüneyd‟in intikamının alınması anlamına geliyordu. ġeyh Cüneyd‟e karĢı savaĢanlar tek tek tespit edilip mezarları tahrip edildi (Gündüz, 2015: 65). Ardından Nahçivan yakınlarında Akkoyunlu Elvend Bey‟in ordusu KızılbaĢlar tarafından mağlup edildi. Bu zafer KızılbaĢlara Akkoyunlu tahtının merkezi olan Tebriz yolunu açmıĢtır.

Kaynaklar ġah Ġsmail öncülüğündeki KızılbaĢların Tebriz‟e girerek büyük bir katliama giriĢtikleri noktasında ittifak ederler. ġehre giren KızılbaĢlar önce Akkoyunlulara mensup olan ve ġeyh Haydar‟la savaĢanların mezarlarını tespit etmiĢ ardından da bu mezarları söküp mezardakilerin kemiklerini yakmıĢlardır. Bir önceki bölümde aktardığımız ġeyh Haydar‟ın ölümünün ardından baĢının kesilmesi ve köpeklere atılması hadisenin intikamını almak isteyen KızılbaĢlar Tebriz sokaklarındaki bütün sokak köpeklerini öldürdüler (Gündüz, 2015: 68). Tüm bu hadiselerden ardından Tebriz‟e doğru yola çıkan ġeyh Ġsmail Azerbaycan tahtını ele geçirerek 1501 yılında Ģahlığını ilan etmiĢtir (Yıldırım, 2017: 280).

81

ġah Ġsmail öncülüğünde Tebriz merkez olmak üzere kurulan Safevi Devleti kuruluĢundan çok kısa bir süre sonra oldukça yoğun dini ve siyasi faaliyetlere giriĢmiĢtir (Çelenk, 2013: 63). Bu yeni devletin kurucusu olan ġah Ġsmail‟in ilk icraati ġiiliği devletin resmi mezhebi olarak ilan edip (Yıldırım, 2017: 281) On iki Ġmam adına hutbe okutmasıdır. Ancak Ġsmail‟in KızılbaĢ danıĢmanları Hz. Ġmam Ali devrinden beri kimsenin böyle bir hutbe okutmadığını üstelik Tebriz halkının üçte ikisinden fazlasının Sünni oluĢundan hareketle halkın tepkisini çekebileceği gibi isyan etmelerinin de mümkün olduğunu ifade etmiĢlerdir. Ancak ġah Ġsmail, Allah ve Hz.

Ali bizimledir, hiç kimseden de korkumuz yoktureğer halk buna itiraz edecek olursa kılıcımı çeker tek bir kimseyi sağ koymam cevabını verir (Çelenk, 2014: 15). Ġsmail‟in

gözünde ġia kurtuluĢa erecek tek fırkaydı. O, diğer fırkaları sapık hatta din dıĢı olarak kabul ediyordu. ġah Ġsmail, On iki Ġmam ġia‟sına o denli bağlıydı ki, herhangi bir konuda karar almadan önce istihareye yatar imamlardan bir iĢaret gelmedikçe de hareket etmezdi (Bulut, 2015: 24).

ġah Ġsmail‟in öncülüğündeki Safeviler‟in dini/siyasi programlarının temel gayesi hiç Ģüphesiz Ġran toprakları üzerinde inançsal bir bağ ile kurulu güçlü bir siyasal yapı inĢa etmektir. Peki, neden bu inançsal sistemi oluĢturan bağ Ġmamiyye ġiası üzerinden kurulmaya çalıĢıldı? Bu soruya verilebilecek ilk yanıt bizi Erdebil dergâhının bünyesinde geçirdiği son 60 yıllık dönüĢüme götürecektir. Ancak asıl neden hiç Ģüphesiz Safevi Devleti‟nin kurulduğu 1501 yılında Ġslam dünyasının genel panoramasına bakıldığında anlaĢılacaktır. Bu dönemde Ġslam dünyasında dört büyük devlet bulunmaktadır ki bunlardan ilki Osmanlı‟dır. Osmanlı Devleti çok geniĢ bir coğrafyada hüküm sürdüğü gibi aynı zamanda Ehl-i Sünnet‟inde hamisi sıfatını bünyesinde taĢımaktadır. Memlükler, Özbekler ve Akkoyunlular hepsinin ortak noktası hiç Ģüphesiz Ehl-i Sünnet mezhebine bağlı olan Müslüman devletler olmalarıdır. Dolayısıyla On Ġki Ġmam ġiası etrafında oluĢacak bu inançsal sisteme gayr-i Sünni unsurları eklemleyerek güçlü bir merkezi siyaset inĢa etme yoluna gidilmiĢtir (Çelenk, 2013: ?).

On iki Ġmam adına hutbe okuttuktan sonra ġah Ġsmail‟in diğer bir icraatı kılıcını havaya kaldırarak halkı teberraya sevk etmesidir. Kelime anlamı uzak durma, sevmeyip yüz çevirme gibi anlamlara gelen teberra kelimesi Ehlibeyt soyundan gelen kimseleri sevmeyenleri ve onlara düĢmanlık edenleri sevmeme anlamında

82

kullanılmaktadır (Korkmaz, 1993: 348). Daha açık bir ifadeyle teberra etme, burada kastedilen anlamıyla Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman‟a lanet etmeye verilen isimlendirmedir. Teberracı olarak adlandırılan bir grup caddelerde sokaklarda hatta pazar yerlerinde dolaĢarak ilk üç halifeye ve Hz. Peygamber (s.a.v.)‟in hanımı Hazret-i AHazret-iĢe seslHazret-i olarak lanet edHazret-iyorlardı. Bu sövgüyü Hazret-iĢHazret-iten halkında onlara bHazret-iş bâd, kem

me-bâd (“çok olsun az olmasın”) demesi emredilmiĢti (Kaplan, 2008: 10).

ġah Ġsmail‟in Sünnilik karĢıtı politikalarından bir diğeri de ezana yaptığı çeĢitli eklemelerle, ezanı da kendi mezhebi anlayıĢına göre Ģekillendirmesidir. Ezan, bütün Müslümanların ortak kanaatidir ki, namazı bildirmek içinokunan bir Ġslam Ģiarıdır. Bunun yanında ezan ayrıca bir yerleĢim yerinindekimlik kartıdır. Ehl-i Sünnet mezhebinde ezan Hz. Peygamber2in bildirdiği Ģekilde günümüze kadar hiçbir değiĢikliğe uğramadan bahsedilen amaca hizmet etmiĢtir. Ancak ġii öğretide ezan, bu anlayıĢ biçiminden tamamen uzak kodlanmıĢ bir öğreti sistemine dönüĢmüĢtür. ĠĢte tüm bu amaçlar doğrultusunda ġah Ġsmail ezana Hayye‟ âlâ hayri‟l-‟amel, Eşhedü

enne „Aliyyen veliyyullah ve Muhammed ve Ali Hayrul-Beşer ibarelerinin konulmasını

istedi (Bulut, 2015: 29). Bunun yanında Sünniler gibi namaz kılanların baĢlarının kesilmesi, Safevilere ve ġiilere sevgi duyanlara zulmeden Sünnilerin intikam ateĢinde yakılmasını emredildi (Gündüz, 2015: 69).

Saltanatını kuvvetlendiren ġah Ġsmail hem içeride hem de dıĢarıda Sünniliğe karĢı savaĢ açmıĢ Ġran coğrafyasında yaĢayan Sünni halk zorla, zulümle, baskıyla ġiileĢtirilmeye çalıĢılmıĢtır. ġiilik, tarihin hiçbir döneminde bir baĢka benzeri olmayan zulüm dalgasıyla Sünni halka dayatılmıĢtır (Bulut, 2015: 24). BaĢta Azerbaycan olmak üzere Kazrun, Yezd, Tabes, Bağdat ve Horasan‟da yapılan Sünni katliamları hakkında kaynaklarda malumatlar bulunmaktadır. ġah Ġsmail‟in Sünni inanca tabii olanlara karĢı nefreti, öfkesi, kini bunlarla da dinmemiĢ Ebu Hanife ve Abdülkadir Geylani gibi Sünni inancın önemli Ģahsiyetlerinin türbelerini de tahrip etmiĢtir. Yine ġah Ġsmail‟in Sünni inanca tabi olanlara karĢı duyduğu nefreti yansıtması bakımından Ferruh ġah Yaser‟e karĢı kazanılan zaferin ardından elde edilen ganimetlerin ġah Ġsmail‟in emriyle suya atılması hadisesidir. ġah Ġsmail‟in bu ganimetlerin Sünnilere (ġirvanilere) ait olduğu gerekçesiyle pis olduğu telkini üzerine içerisinde çok kıymetli taĢların dahi bulunduğu mücevherat KızılbaĢ sufiler tarafından suya atılmıĢtır. ġah Ġsmail‟in bu katı durumunun ardında yatan asıl neden hiç Ģüphesiz babası ve atalarına

83

Sünni yönetimlerce uygulanan kötü muamelenin intikamını alma hevesi yatmaktadır. Bir ikincisi onun Sünni halkı sindirmeye yönelik faaliyetleri olası bir isyan ateĢini de söndürmekteydi. Sırf Sünni oldukları için katledilen halk ya sessiz kalmayı ya da ġii olmayı kabul etmek zorunda kalıyordu (Gündüz, 2015; 64). ġah Ġsmail‟in tüm bu uygulamalarının ardından Sünnilik bu coğrafyada silinmeye yüz tuttuğu gibi kimse Sünni olduğunu söyleyemez oldu. Bırakın Sünni olduklarını söylemeyi Sünniler gibi namaz kılanların, Sünniler gibi hareket edenlerin dahi baĢlarının kesildiği hakkında kaynaklarda birçok malumat bulunmaktadır. Artık Ġran coğrafyasının kaderinin değiĢtiği bu dönem ġiilik revaç bulurken Sünnilik içinse gizlenme döneminin kapılarını aralayacaktır (Gündüz, 2015: 73).

ġah Ġsmail‟in bir diğer uygulaması ise Tebriz‟de bastırdığı sikkelerin üzerine

“Lâ ilâhe ilâhe illallah, Muhammed Rasullah ve Ali Veliyullah” yazdırmasıdır.

Kaynaklar yine bu sikkeler üzerinde On Ġki Ġmam‟a salâvat içeren ifadeler olduğu gibi

“Nadi Ali” duasınında yer aldığı zikrederler (Kaplan, 2008: 11).

ġiiliği bir devlet mezhebi olarak benimseyen Safevi Devleti‟nin uzun vadede varlığını teminat altına alabilmesi ve pratik alanlarda ihtiyaç duyulan kadroları yetiĢtirebilmesi için ġii ilmiye sınıfına ihtiyaç duyulmuĢtur. Ancak Ġran böyle bir potansiyele sahip değildir. Bu durum karĢısında ġah Ġsmail‟in ilk aklına gelen formül Ģüphesiz ġii kültür havzaları ile irtibata geçerek Ġran dıĢından ulema ithal etmek olmuĢtur. Ulema ithalinin Ġran dıĢından gerçekleĢtirilmesinin tek sebebi Ġran sınırları içerisinde ihtiyaç duyulan ulema kitlesinin olmamasıydı. Zira yerli ulemadan daha ziyade muhacir ulemanın böyle bir uygulamada ön plana çıkması Ģüphesiz iktidara meĢru haklar tanıması açısından vazgeçilmezdir. Çünkü böyle bir tercih kontrolsüz KızılbaĢ hareketinin bileĢenlerini kontrol altında tutacağı gibi Ġran‟da ki muhtemel tepkilerle mücadelede de baĢat rol oynayacaktır(Çelenk, 2014: 25).

ġiiliğin ilmi boyutta tasavvufa karĢıt bir çizgide geliĢim sergilemesi ġah Ġsmail‟in tasavvufi kurumları ve bunların temsilcileri üzerinde yasaklama, bastırılma pasifize etme gibi tedbirler almasıyla sonuçlanmıĢtır. Zira bu tedbirler ilerleyen dönemlerde tasavvufu kökten yok etmeci politikalarla devam etmiĢtir. Tasavvufa karĢı bu derece katı ve tavizsiz bir politika yürütülmesinde hiç Ģüphesiz Sünniliğin, varlığını sürdürmesi ihtimalinin ortadan kaldırılmak istenmesinde aranmalıdır (Çelenk, 2013: 18-80).

84

ġah Ġsmail‟in Ġran ve Azerbaycan merkezli bir devlet kurarak ġiiliği bu devletin resmi mezhebi ilan etmesi, ardından da Sünni Müslümanları bu mezhebe geçmeleri hususunda zorlaması baĢta Ehl-i Sünnet‟in hamisi konumunda olan Osmanlı Devleti olmak üzere Safevilerin diğer güçlü komĢuları olan Özbekler ve Memlüklüler‟de de tedirginlik yaratmıĢtır. Zira bu durum çok geçmeden çatıĢmaya dönüĢmüĢ doğuda Özbeklerin, Anadolu‟da Osmanlıların, Suriye‟de Memlüklülerin hâkimiyetlerini baltalamıĢtır. Adeta kurulu Osmanlı sisteminin bir alternatifi olarak ortaya çıkan Safeviler, Anadolu‟da ciddi bir mürit kitlesine sahiplerdi. ĠĢte bu durum Safeviler‟in hâkimiyet sahalarını geniĢlettikleri Anadolu ve Suriye bölgesinin potansiyel hedef olarak belirlemesinde Ģüphesiz temel etkendi. ġah Ġsmail zekice planları dâhilinde Osmanlılara karĢı saldırgan bir politika izlerken Sünni Memluklularla dostane iliĢkiler kurmaya özen gösteriyordu. ġah Ġsmail‟in Memlüklülerle neden dostane iliĢkiler kurduğu sorusuna verilecek cevap Ģüphesiz bu sırada mücadele halinle olduğu Özbeklere karĢı ittifak bulma çabasında aranmalıdır. Çünkü ġah Ġsmail doğuda Özbeklerle mücadele içerisindeyken batıda kendisinden daha güçlü iki komĢu devletle mücadele edemeyeceğini çok iyi biliyordu. ĠĢte tüm bu nedenlerden ötürü ġah Ġsmail diplomatik manevralarla Osmanlılara rakip olabilecek devletlerle iĢbirliği yapma çabasındaydı.

Burada sorgulanması gereken diğer bir mesele ġah Ġsmail‟in Özbeklerle niçin mücadele halinde olduğu sorusudur. Her iki devlet arasında ki mezhep farklılığı ilk etapta göze çarpsa da bu çatıĢmanın asıl nedeni Horasan‟a hâkim olma düĢüncesinde aranmalıdır. ġah Ġsmail‟in parçalı politikaları birleĢtirildiğinde onun Anadolu‟da kurduğu halifeler ağı sayesinde Türkmen kitleri propagandalarla etkisi altına alıp, Osmanlı Türklerini Avrupa‟ya sürerek Anadolu‟nun batısından Orta Asya‟ya kadar olan coğrafyada Türk ve Ġran sentezli bir imparatorluk kurmayı hedeflediğini görürüz.

Tehlikenin bu denli büyüklüğüne rağmen Osmanlı sultanı II. Bayezid, ġah Ġsmail‟e karĢı son derece hoĢ görülü ve temkinli bir siyaset takip etmiĢtir. Hatta 1504 yılında ġah‟ın zaferlerini tebrik etmek için bir elçilik heyeti dahi göndermiĢtir (Küpeli, 2014: 35). ġah Ġsmail, Dulkadiroğluları üzerine sefere çıktığı esnada Diyarbakır güzergâhını takip etmek yerine Erzincan-Sivas yolu üzerinden Osmanlı topraklarına girip Kayseri üzerinden saldırmayı tercih etti. Bu durum açıkça ġah‟ın Osmanlılara bir meydan okumasıydı. Ancak asıl ilginç olan toprakları ġah Ġsmail

85

tarafından tecavüz edilen Osmanlı yönetiminin bu duruma sessiz kalmasıydı (Gündüz, 2015: 15).

Sultan II. Bayezid‟in açık bir Ģekide gelen ġah Ġsmail tehlikesi karĢısında neden böyle bir politika takip ettiği hususunda araĢtırmacılar iki farklı görüĢ ortaya atmıĢlardır. Bunlardan ilki Sultan II. Bayezid‟in pasif diplomasisiyle iliĢkilendirilirken (Çelenk, 2013: 73) bir diğer görüĢ ise Macar ve Mora seferlerinin ġah Ġsmail tehlikesi karĢısında daha öncelikli ve endiĢe verici olduğu için II. Bayezid‟ın ġah Ġsmail karĢısında temkinli bir siyaset izlemesinin gerekliliğini üzerinde durur (Küpeli, 2014: 35).