• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM: TASAVVUFÎ EĞİTİMDE KİŞİLİK GELİŞİMİ

2.5. Tarikatlarda Ortak Olan Kişilik Gelişim Esasları

Tasavvufta “Allah’a giden yollar, yaratılanların nefesleri sayısınca” kabul edilmektedir. Bu çeşitlilik, insanların kişilik ve karakter farklılıklarından kaynaklanmaktadır. Her insan kendi istitaatine göre Allah’a ulaştıran bir yol seçmektedir. Her müridin, kendi tarîkini Hakk’a ulaşmada en kestirme yol olarak kabul etmesi, kendilerinin en doğru, diğerlerinin yanlış olduğunu iddia etmesi demek değildir. Bir tarikatin yol ve yöntemini benimseyenler, o yolun esaslarına uygun karakterde olduklarından, seçtikleri yol, onları hedeflerine daha kolay ulaştırmış olmaktadır. Aksine kendi fıtratına uygun olmayan bir yola giren kişi ise daha yavaş yol kat etmektedir.664

Tasavvufta Allah’a ulaştıran yollar çoklukla ifade edilmesine rağmen, Allah’a ulaşmak isteyen insanların kişilik özellikleri genel anlamda üç grupta toplanmıştır. Tarikatlerde bu fıtrî özellikler çerçeverinde kişilik gelişimi sağlanmaktadır:

Ahyar Yolu: Bu yolu tercih edenler; hayır, hasenâtı ve zâhir amelleri fazlasıyla yerine getiren kimselerdir. Hayırlı işlerle meşgul olmalarından dolayı bu yolda olanlara “ahyâr” yani “hayırlılar” denilmektedir. Takva yolu da denilen bu yolda ibadet ve taatle kişiliği geliştirmek esastır.

663 Kuşeyrî, er-Risâle, 363, 364

157

Ebrar Yolu: “İyiler, iyilikseverler” anlamına gelen bu yolda; riyâzet ve çile ile nefs-i emmârenin eğitilmesi ve kötü ahlâkın değiştirilmesi esastır. Kalpteki; kibir, riyâ, haset, ucb gibi kötü huyları silmek için nefisle mücâdele edilirken, zikir ile de kalp, tevhid nuru ile cilalanmaktadır.Bu yolda esas olan riyâzettir. Tarikatlere göre, makbul olan riyâzet; insanın karakterine yumuşaklık ve incelik verir, insanı huzura erdirir, gönlü Allah sevgisiyle doldurur ve Allah sevgisine engel olan herşeyi gönülden çıkarır. Sabır ve tahammül ile nefisleriyle mücâhede edenlerin ve nefislerinin haz duyduğu şeyleri en aza indirenlerin, zâhir ve bâtınında iyilikler meydana gelmektedir. Riyâzetle insanın kişiliğinde meydana gelen bu değişimden dolayı bu yolu benimseyenlere “ebrar” denilmiştir.

Şüttar Yolu: Necmeddin-i Kübrâ’nın “seçkinler yolu” olarak değerlendirdiği bu yol aşk ve muhabbet yoludur. Bu yolda sâlik, kemâl elde edinceye kadar seyr ü sülûkuna devam etmektedir. Bu sebeple bu yolda gayret esastır. Tembelliğe ve ümitsizliğe yer yoktur.

Bu yolun kişilik gelişiminde “ölüm” önemli bir metod kabul edilmektedir. Ancak buradaki ölüm, “ölmeden evvel ölmek” denilen, cesedin diri, nefsin ölü olduğu somut bir kavramdır. Bu bağlamda ölümden maksat, var olan vücudu yok etmek değil; “Ene(ben)” demeyi yok etmektir. Bu düşünceden yola çıkarak Necmeddin Kübrâ Hallac-ı Mansur’u “Ene’l- Hakk”demesinden dolayı eleştirmiştir. Ona göre, eğer Hallac-ı Mansur nefsini öldürmüş olsaydı “ene” diyemezdi ve böylece idam da edilmemiş olurdu. Nefsin, benlik iddiasından vazgeçmesinin amaçlandığı somut ölüm, kişilik gelişimi bakımından dört şekilde izah edilmiştir:

 Kırmızı ölüm: Nefsin isteklerine muhalefet etmek suretiyle gerçekleşen, nefsin ölümüdür.

 Beyaz ölüm: Açlıkla mide şehvetini öldürmektir.

 Yeşil ölüm: Giyim kuşam konusunda en azıyla yetinip kanaat etmek, israftan ve gösterişten kaçmak suretiyle yapılan nefsin ölümüdür. Hatta ilk dönem sûfîler, yamalı giysiler giyerek, nefsin giygim kuşamla ortaya çıkan kibrini öldürmeye gayret etmişlerdir.

158

 Siyah ölüm: İnsanlardan gelen eziyete katlanmaktır.665 Burada haksızlık karşısında susmak değil, insanların farklılıklarını sabır ile karşılamak, onlara karşı anlayışlı olmak esastır. Böylece nefis, insanları ötekileştirme ve kendisini üstün görme gibi konularda terbiye edilmektedir.

Kişilik dönüşümü ve gelişimi için, her tarikatta farklı uygulamaların olduğu görülmektedir. Farklı yol ve usuller benimsemiş olsalar da gerçekleştirilmesi hedeflenen kişilik bakımından, bütün tarikatlerde: tevbe ve istiğfar ile yaptıklarından pişmanlık duymak ve bir daha eski hatalarına dönmemeye gayret etmek, zühd, takva, tevekkül, kanaat, murâkabe, sabır ve uzlet ehli olmak, zikirde devamlılık sağlamak, Allah’tan gelen herşeye razı olmak666 ve bu yönde kişiliğin oluşması için kâmil bir rehber edinmek ortaktır.

Bütün tarikatlarda, mürşid mutlaka gereklidir. Zühd döneminde bireysel olarak yapılan kişisel ve mânevi gelişim, tasavvuf ve tarîkatlar döneminde mürşid yardımıyla yapılmıştır. Zira ilk dönemde eğitim, daha çok takva ve istikâmet üzerine bina edilmişken; daha sonraki dönemlerde keşf ile beraber birçok kavramın ortaya çıkmasıyla tecrübe sahibi mürşidlere ihtiyaç duyulmuştur. İbn Haldûn da nefis ile mücâhedeyi; takva, istikâmet ve keşf olarak sıralamış; takva ve istikâmet için şeyhi667 gerekli görmezken, keşf mücâhedesi için bir rehberin varlığını gerekli görmüştür.668 Şeyhler, eğitim metodlarına göre isimlendirilmektedir. İlim sahibi olmakla birlikte irfân sahibi de olup, müridlerine, dinin zâhiri hükümlerini ve bâtınî inceliklerini öğreten şeyhlere, tâlim şeyhi denmektedir.669 Müridlerin mânevi hallerinden haberdar olan ve onları sadece sohbet ile irşâd eden şeyhe “sohbet şeyhi” denmektedir.670 Bu yöntemde esas olan müridin, mürşidinin halini görerek, onu kendisine rol model olarak alması; mürşidin de müridini görerek, onda bulunan zaaf ve kötü ahlâkı fark edip nasihatini bu yönde vermesidir. “Gönülden gönüle giden bir yol vardır” ve bu yolda gözler köprü

665 Necmeddin-i Kübra, Tarikatlarda On Esas, Şerheden: İsmail Hakkı Bursevi, Terceme: Rahmi Serin,

Baskıya Hazırlayan: Arif Pamuk, (İstanbul: Pamuk Yayınları, Basım Yılı Yok), 23-53

666 Necmeddin-i Kübra, Tarikatlarda On Esas, 57

667 Şeyh bütün tarikatlarda ortak unsur olmakla birlikte, şeyh kelimesinin kullanımında farklılıklar

mevcuttur. Şeyh yerine Nakşibendiyye’de “Hâce”, Yeseviyye’de “Ata”, Bektâşilerde “Baba-Dede”, Türkistan’da ve İdil havzası Türkler’inde “Îşân” tabiri kullanılmaktadır.

668 Reşat, “Şeyh”, 51.

669 Reşat, “Şeyh”, 52.

159

görevi görmektedir. Şeyhin gönlünün genişliği, müridin gönlünün gaflet uykusundan uyanmasına sebep olabilmektedir. Bu bağlamda, müridin, yakaza halini yakalayabilmesi için şeyhin nazarı önemli görülmüştür. Zira uyanık bir gönül, gaflet uykusundan uyanmak isteyen bir gönüle şifa olabilmektedir. Bir diğer isimlendirme de “tarîkat şeyhi, irşâd şeyhi ya da terbiye şeyhi”dir. Terbiye şeyhleri, sohbet ve tâlim şeyhlerinin özelliklerine sahip olmakla beraber, müridin seyr ü sülûkuna nezaret etmekle sorumludur. İrşâd şeyhine, müridini kabiliyeti yönünde eğitirse “kâmil şeyh”; müridin kabiliyetini aşarak onu kemâle erdirebilirse “ekmel şeyh” diyenler olmuştur.671

Tasavvufta irşâd görevi üstlenen mürşidler ne kadar önemli ise, şeyh olduklarını iddia eden sahtekâr insanlar da bir o kadar tehlikeli olarak görülmüş ve mürşidde bulunması gereken vasıflar belirtilmiştir. Kâmil bir mürşid: irşâd vazifesini nefsi adına, yani ün, para gibi çıkar sağlamak için talip olmamaktadır. Bununla beraber, kâmil bir mürşidden tevâzû sahibi olması, güler yüzlü ve yumuşak huylu olması, insanlardan hürmet beklememesi, müridlerinin hakkını koruması, onların kabiliyetlerini keşfetmesi ve onlara bu ölçüde sorumluluk yüklemesi beklenmektedir. Ayrıca kâmil bir mürşid, iyiliği öğütlemekte kabiliyetli olduğu gibi, yanlış bir durumda insanları uyarmak da kabiliyetlidir. Hatta konuşmaksızın ima ile dahi olsa müridinin hatasını düzeltebilmektedir.672 Müridin, bu vasıflara sahip kâmil mürşide muhabbet beslemesi, onun seyr ü sülûk yolunda ilerleyebilmesi için önemli görülmüştür. Zira insan, sevgi olmadan yaptığı hiçbir işten verim alamamaktadır. Bu sebeple mürid-mürşid arasında muhabbetin sağlanması için “râbıta” metodu geliştirilmiştir. “İki şey arasındaki bağ, sevgi” anlamına gelen râbıta, kişinin kalbini bağladığı iyi ve kötü herşeyi ifade etmektedir.673 Model alarak öğrenme metodu sayılan râbıta, müridin, mürşidinin davranışlarını örnek almasını sağladığı gibi, kendisini her zaman mürşidinin yanında hissederek edeb halini korumasını da sağlamaktadır. Bu yöntemle, henüz ruhî olgunluğa erişememiş salike, “ihsan alıştırmaları” yaptırılmaktadır. Her zaman tekâmülü esas alan tasavvufta, mürşid râbıtası da belli bir gelişim sağlanana kadar yapılmaktadır.

Sohbet şeyhliği metoduyla, tarikatlarda sohbet de başlı başına önemli bir unsur haline gelmiştir. Tasavvuf, sohbet yoluyla müride rol model sunmuş olmaktadır. Böylece hem kâl diliyle eğitim verilirken hem de hâl diliyle eğitim verilmiş olmaktadır. Bu

671 Reşat, “Şeyh”, 51.

672 Sühreverdî, Avârifu’l-Maârif, 525-533

160

“örneklik” yöntemi, eğitimde başarı elde etmek için etkili bir yöntemdir. Sohbet, birlik ve beraberliği ifade etmesi bakımından da önemlidir. Kuşeyrî, sohbetten elde edilecek beraberliği üç kısımda değerlendirerek, sohbetin kişilik gelişimindeki etkisini ortaya koymuştur:

 Hal ve yaşça üstün olanlarla sohbet ve beraberlik: Bu beraberlikte kişiye düşen karşısındaki zâtın bilgi ve tecrübesinden istifade etmek, “biliyorum” kibrine kapılmadan, bildiği konu dahi olsa, sessizce nasihate kulak vermektir.

 Hal ve yaşça aşağıda olanlarla sohbet ve beraberlik: Bu beraberlikte kişi, sahip olduğu bilgileri karşısındakine aktararak insanlara faydalı olmaktadır. Yanlış bir durum gördüğünde yumuşaklıkla uyarmayı kendisine vazife edinmektedir.

 Birbirine denk ve benzer halde olanların sohbet ve beraberliği: Bu beraberlikte dostluk ve arkadaşlık vardır. Sûfîler, bu sohbetlerde, kusur görmemeyi, birbirlerine muhabbet nazarıyla bakmayı, sahip olduklarını dostlarıyla paylaşmayı teşvik ederler. Birine kalpleri ısınmadığında ise hatayı karşı tarafta değil yine kendi nefislerinde aramaktadırlar. Müslümanların birbirini sevmesinin gerekliliğini hatırlayarak, hissettiği bu sevgisizliğin karşı tarafın kusurundan değil, kendisinin salihlerden olmadığından kaynaklandığını düşünmektedirler.674

Tasavvuf, insana, kendisinden üstün olanla, aşağıda olanla ve kendisine eşit olanla sohbet ederken uyması gereken edebi göstermektedir. Bu tür edebler insana, toplum içinde daha hassas yaşamayı öğretmekte ve bireysel kişilik gelişiminin ötesinde, insanın sosyal kişiliğini geliştirmektedir. Ayrıca bütün tarîkatlarda ortak olan “ihvan” anlayışını da güçlendirmektedir. Tarîkatta aşılanan kardeşlik duygusunda müridden, kardeşlerine karşı tahammüllü olması, onlara karşı sevgi ve şevkatli olması, yaptığı iyilikte karşılık beklememesi, tevâzû sahibi olması, arkadaşını hatasında terk etmemesi ve onları Allah için sevmesi istenmektedir.675 Bu ahlâk özelde tarîkat kardeşini kapsıyor gözükse de, ulaşılmak istenen hedef; müridin, bütün Müslüman kardeşlerine, hatta tüm insanlara ve kâinata, karşı sevgi ve şevkatle yaklaşabilmesidir. Müridin, böylesine geniş muhabbet duygusuna erişebilmesi için, ona, ilk olarak yol arkadaşları olan ihvanlarını sevmesi tâlim edilmektedir.

674 Kuşeyrî, er-Risâle, 551-552.

675 Sühreverdî, Avârifü’l-Maârif, 544-550; Süleyman Uludağ, “İhvan”, DİA, (Ankara: TDV Yayınları,

161