• Sonuç bulunamadı

III. BÖLÜM: TASAVVUFÎ EĞİTİMİN KİŞİLİK GELİŞİMİ İLE GÜNÜMÜZ

3.2. Tasavvufî Eğitimin Kişilik Gelişiminde Ve Günümüz Kişisel Gelişiminde

3.2.3. Rabıta-i Mevt/Ölümü Hatırlamak

Tasavvufta ölümü tefekkür etmeye “râbıta-i mevt”757 denilmiştir. Hz. Peygamberin

“kendini ölmüş ve kabre girmiş olarak düşün”758 sözüne binaen, tasavvufta, ölümü düşünmek, sistemli bir kişilik gelişim metodu olarak kullanılmıştır. Sûfîler, hergün belli vakitlerde, gözleri kapalı bir şekilde, kendilerini ölüm döşeğinde tahayyül ederler: Sevdiklerinin etrafına toplanıp ağlaştığını, o esnada malın, mülkün, insanların fayda vermediğini ve Allah’tan başka yönelecek kimsenin olmadığını düşünerek derin tefekküre dalar. Artık ölüm anının geldiğini, dünya hayatının bittiğini, yapılan yanlışları için artık telafisi olmayan bir sonun geldiğini ve ruhunu teslim ettiğini düşünür. Cesedini insanların yıkandığını, kefenlendiğini, cenaze namazının kılındığını, kabre konulduğunu, dostlarının üzerine toprak attığını ve sonunda yalnız kalıp hesabı beklediğini uzun uzun düşünür. Ayrıca yıkandığını düşünürken, bedeninin temizlendiğini ancak günah kirlerini temizleyecek suyun artık olmadığını; kefenlenirken de bedeninin örtündüğünü ancak günahlarını nasıl örteceğini düşünür.759 Öldükten sonra gerçekten pişmanlığa düşmemek için, zihninde günahlar içinde ölmüş nefsin pişmanlığının seneryosunu yaşar. Uzun süren bu düşüncelerin ardından, gözlerini açtığında ölüm gerçeğini hissetmiş olarak dünyanın sadece ahiret için tarla hükmünde olduğunu idrak ederler. Sûfîler, râbıta-i mevt ile nefsin ölümü düşünerek ibret almasını, günah ve hatalarından vazgeçmesini; kalbin yumuşamasını, merhamet, sevgi gibi değerleri kazanmasını; insanın tevbesinde istikâmette kalmasını, dünyanın geçiciliğini ve Allah için yaptıkları hariç elinde hiçbirşeyin kalmayacağını anlamasını amaçlamaktadırlar.760

Bu düşünce kişisel gelişim eserlerinde de yer almaktadır. Kişisel gelişimde ölümü düşünmekten maksat, ölümün bir gün yaşanılacak bir gerçeklik olduğunu kabullenmektir. Ölümü kabul eden insan, bu dünyaya daha bilinçli bakacak, hayatın ve

756 Kuşeyrî, er-Risâle, 662; Mustafa Öztürk, “Sehl et-Tüsterî”, DİA, (Ankara: TDV Yayınları, 2009), 36:

321.

757 Bk. Selvi, Râbıta, 189.

758 Tirmizi, Zühd, 25.

759 Edisyon, Hatme Duası ve Tövbe Adabı, 13.Baskı (İstanbul: Hâcegân Yayınları, 2015), 17-18.

182

yaşamın kıymetini daha iyi anlayacaktır. Böylece “anı yaşama” bilinci oluşacaktır. Bu bilinç sayesinde insan, hem işini yarına erteleme tembelliğinden hem de zamanı değerlendirememekten doğan pişmanlıklarından kurtulacaktır. Ayrıca kişisel gelişime göre, ölümü düşünmek insanın ruhuna çekidüzen verecek ve bencilliğini azaltacaktır.761 Bununla beraber kişinin savaşçı olabilmesi için, kendi ölümüne karşı bilincinin tam olması gerekli görülmüştür. Ölüm düşüncesinin insanı belli bir şeylere takılıp kalmaktan uzaklaştıracağı ifade edilmiştir. Zira ölüm bilincine varan insan, bir şeylere takılıp kalacak kadar vaktinin olmadığını bilmektedir. Böylece karar verme gücü de artmaktadır.762

Râbıta-i mevt, kişisel gelişimin kullandığı manada ölümü düşünmek ya da ölümün varlığını kabul etmekten daha geniş bir anlam içermektedir. Kişisel gelişim öğretilerinde ölümü hatırlamak bu dünyalık fayda ile sınırlıyken, râbıta-i mevt ile her iki dünyalık fayda hedeflenmektedir. “Sonlu olan bu dünyada zamanın, insanların ve tüm varlıkların kıymetini bilmek” hem tasavvuf hem de kişisel gelişim öğretilerinde ortaktır. Ancak bu bilincin anlam katmak istediği değer birbirinden farklıdır. Kişisel gelişimde ölüm hatırlanınca dünya kıymetlenirken, tasavvufta ölüm hatırlanınca dünya kıymetsizleşmekte, zaman kıymet kazanmaktadır. Zira tasavvufta zaman, ahiret hayatına hazırlık yapmak için değerlidir. Hz. Peygamber “Akıllı insan, ölümü sıkça

hatırlayıp, ona en fazla hazırlık yapandır”763 sözüyle bu farka işaret etmektedir.

Kişisel gelişimde, insanın kendi ölümüne karşı kesin bir biliçte olması şart kabul edilir. Zira ölüm düşüncesi, insanı bir şeye takılıp kalmaktan uzaklaştıran bir gerçeklik kabul edilir. Bunun yanı sıra ölüm bilinci, insanın geçmekte olan vaktini ona hatırlatarak, karar verme gücünü arttırır.764

Doğan Cüceloğlu’nun Şavaşçı kitabında yer verilen şiir, ölümü düşünmekten kastedilenin bu dünya ile sınırlandırıldığını göstermektedir. İnsanın ölümü düşündüğünde, ilk olarak şu hislere kapıldığı yer almaktadır:

Nice güneşler doğacak göremeyeceksin Yaz yağmurları yüzünü okşamayacak,

761 Cüceloğlu, Savaşçı, 236-243

762 Castaneda, Bir Başka Gerçeklik, 176.

763 İbn Mâce, Zühd, 31.

183

….

Kurumuş bir yapraksın sen Toprağa karışacaksın.

Ölümü düşündükten sonra gözlerini açıp etrafına baktığında ise şunları düşünmektedir:

Güneş ne güzelmiş,

Ne güzelmiş kıyıda koşan çocuk

Ne güzelmiş Karacaahmet’te Adsız bir ölü olmamak.765

Tasavvufta râbıta-i mevt ile insan, bu dünya nimetlerinin cennetteki nimetlerin sadece gölgesi olduğunu, dünya nimetlerinin geçici cennet yurdunun ise ebedî olduğunu tefekkür etmektedir. Hz.Peygamber “Lezzetleri yok eden ölümü çokça hatırlayın”766 buyurarak dünya nimetlerinin geçiciliğinin unutulmamasına işaret etmiştir. Râbıta-i mevt ile dünya nimetlerinin geçiciliği hatırlanıp onları kaybetme korkusu silinirken, kişisel gelişim felsefesinde, ölüm kabul edilmiş olsa bile, dünya nimetlerini kaybetme korkusunun hâlâ hâkim olduğu, eserlerdeki ifadelerden de anlaşılmaktadır. Kısaca kişisel gelişimde ölümü düşünmek, dünyayı sevmeye sebep olurken; tasavvufta dünyayı sevmeye sebep olarak ölümü unutmak gösterilmiş ve dünya sevgisini kalpten silmek için ölümü anmak tavsiye edilmiştir.767

Modern insanı, dünya nimetlerini kaybetme korkusu kadar ölümün bilinmezliği de korkutmaktadır. Ölümün çaresi olmadığından, onu kabullenme yoluna gidilirken, aynı zamanda “ölümsüzlük projeleriyle” de hayat anlamlandırılmak istenmektedir. “Ölümsüzlük projeleri” insanın, sanat, edebiyat, mimari, sağlık gibi birçok alanda insanlığa faydalı ve kalıcı eserler bırakma çabasını ifade etmektedir. Ancak New York’ta The Guardian Gazetesi yazarlarından Oliver Burkheman, bu düşüncenin insanı iyiye yönlendirdiği gibi, savaşlara da sebep olabileceğini ifade etmiştir. Zira ona göre,

765 Cüceloğlu, Savaşçı, 248, 249.

766 Tirmizî, Zühd, 4; Nesâî, Cenâiz, 3.

184

hayat bir “ölümsüzlük” savaşı ise kendi kültüründe, adının kahraman olarak anılmasını isteyen insan, acımasızca başkalarını öldürebilmektedir.768 İnsanın ölümden kaçamayacağı, ancak başarılarıyla sonsuza dek yaşayacağı anlamına gelen ölümsüzlük projeleri, başarıyı varoluşun ölüme karşı icadı769 olarak göstermektedir.

Kişisel gelişim öğretileri “ölmeden önce yapmanız gereken yüz şey” gibi ifadelerle aslında ölmeden evvel yaşamayı ve yaşamdan zevk almayı hedeflerken, tasavvuf ise râbıta-i mevt ile ölmeden evvel ölmeyi hedeflemektedir. Sûfîler, “ölmeden evvel öl; kıyamet günü gelip tekrar dirilme yaşanmadan evvel de kalbini dirilt” derler. “Ölmeden evvel ölmek”ten maksad, nefs-i emmârenin isteklerinden ve bencil eğilimlerden kurtulmaktır. Tekrar dirilmekten maksat da iyi sıfatlarla sıfatlanıp, kalbi ihya etmektir.770

Sûfîler, ‘rabıta-i mevt’ kavramı ile hayat ve ölüm anlayışını temelden değiştirmişlerdir. Onlara göre hayat; ‘an’a yani şimdiki zamana odaklanmıştır. Bu sebeple bir sûfî için hayat, 70-80 yıllık bir ömür değil, içinde bulunduğu ‘an’dan ibarettir. Sûfîler, hayatı, ölüm gelene kadar elde edilmiş bir yaşama hakkı olarak değil, her an yenilenen bir durum olarak değerlendirirler. Onlara göre alınan her nefes, yeniden yaratılmaktadır. Bu sebeple de ölüm gerçeğini hissederek hayatlarını devam ettirmeyi esas alırlar. Her an ölmekte ve her an yeniden yaratılmakta olduklarını düşündüklerinden, ölüm onlar için korkulması gereken bir durum değildir.771 Bu bağlamda, sûfîlerin ‘rabıta-i mevt’ kavramı, ölümü hatırlatan değil; ölümü unutmamalarını ve ölümle içiçe olduklarını öğreten bir kavramdır.