• Sonuç bulunamadı

Tarihte Oğuzlar ve Oğuz Türkçesi

BÖLÜM II: ESKİ ANADOLU TÜRKÇESİ VE TARİHÎ GELİŞİMİ

2.1. Tarihte Oğuzlar ve Oğuz Türkçesi

Bir dili inceleyebilmek için o lehçeyi konuşan toplulukları tanımak gerekir düşüncesinden yola çıkılarak söz konusu dönem hakkında bilgilere yer verilmeden evvel Oğuzların geçmişine değinilecektir.

İlk olarak Orhun yazıtlarında adı geçen Oğuzların geçmişinin M.Ö. 4000-3500’e dayandığı, Doğu Anadolu bölgesinde yaşamış Hurriler ve Mezopotamya’ya Orta Asya’nın Batı Türkistan bölgesinden geldiği düşünülen Sümerler ile ilişkili olduğu yapılan araştırmalar sonucunda ortaya konmuştur (Korkmaz, 2013: 15-16).

Bilge Kağan, Kültigin ve Tonyukuk yazıtlarda Köktürklere bağlı yaşadığı ve önemli bir güç oldukları bilgisine ulaştığımız Oğuzların Uygurlarda döneminde de etkin bir rol oynadıkları zaman zaman da savaş içinde oldukları görülmüştür (Sümer, 2002: 509). Oğuzların, Karahanlılar’ın yaşadığı bölge içerisinde bir Oğuz Yabgu Devleti kurduğu bilinmektedir. “Yabgu” Oğuz boylarının en yüksek düzeydeki yöneticilerine verilen isim olması dolayısıyla devletin isminde yer almıştır. Ancak hangi yabguların devleti yönettiğine dair bilgiler mevcut değildir. Yabgu devletinden ayrılan Oğuzlar güney ve kuzeye göç etmişler, göç etmeyenler de yaşadıkları bölgede kalarak günümüzdeki Türkmenistan’ı oluşturmuşlardır (Korkmaz, 2013: 26-28).

“Oğuz” isminin nereden geldiği üzerine etnolojik çalışmalar yapılmış, “etnik bir unsurun adı mıdır?” sorusuna cevaplar aranmıştır. Sümer, Oğuz Kağan Destanında hayvanların doğumdan sonraki ilk sütü olan ‘agız’ sözüyle ilişkilendirildiğini, J. Marquart, ok-uz (=oklu adamlar) ok ve uz (adam) sözünden geldiğini, D. Sinor ve L. Bazin öküz ve tosun sözleriyle ilişkili olduğunu, J. Hamilton oguş ile ilişkilendirerek aile anlamına geldiğini, G. Nemeth ise ok ve +z ekinin birleşerek “kabileler, aileler birliği” anlamına geldiğini iddia etmiştir (Akar, 2018: 23).

Eski Türkçe döneminde adına hem Köktürk hem Uygur yazıtlarında rastladığımız, Kaşgarlı Mahmud’un da Divân-ı Lügati’t-Türk’te adlarından sıkça söz ettiği Oğuzların kendilerine ait bir yazı diline sahip olamadıklarını görüyoruz. Korkmaz, yaptığı araştırmalar sonucunda Eski Türkçedeki Oğuzca unsurlar ile ilgili şu bilgileri verir:

24 a) Ses Bilgisi Özellikleri

1. /i/~/ė/ değişimi: Eski Türkçe metinlerde /i/ ünlüsü ile yazılan iş, it-, bir- tir- gibi sözcüklerin bazen /i/ ve /e/ seslerinden farklı bir ses olan /ė/ sesi ile ėş, ėt-, bėr-, tėr- şeklinde yazıldığı görülür. Güney-batı Türk lehçeleri ilk hecede bu kapalı ė sesini benimserken Doğu Türk Lehçeleri /i/ sesini kullanmayı tercih etmişlerdir. Türkiye Türkçesinin ağızlarında da görülen bu /ė/ sesinin Oğuzların büyük bir çoğunluğunun bu sesi benimsediklerini gösterir. Buradan hareketle /ė/’nin Oğuzcaya özgü bir belirti olduğu söylenebilir.

2. Uzun ünlüler: Köktürk ve Uygur yazıtlarından yola çıkarak Eski Türkçede uzun ünlülerin varlığı bilinmektedir. Günümüzde yaşayan Yakut, Özbek gibi lehçeler dışında Türkmence de uzun ünlüleriyle tanınır. Bu ünlüler Türkiye Türkçesinin ağızlarında da karşımıza çıkar. Oğuz-Türkmen lehçelerindeki āş, āz, bāş, įki, įl, įn gibi sözcüklerin Eski Türkçede de olması bu sesin Oğuzca bir unsur olduğunu gösterir.

3. Ünlü İncelmeleri: Genel olarak Eski Türkçede ünlü uyumunun kurallı olduğu görülür. Fakat Köktürk ve Yenisey yazıtlarında t, n, s, ş gibi diş ve dişeti ünsüzleri ile y ünsüzü yanındaki ı ünlüsünün yer yer >i’ye dönüştüğü, -sı/-si iyelik, -miş geçmiş zaman ve -çi meslek ekinin de uyuma girmediği görülür. Bu ses olayları Türkçenin her lehçesinde görülmesine rağmen Oğuz grubunda daha yaygındır.

4. b->m-: Köktürkçede ilk sesin /b/ bazen de /m/ ile yan yana yer aldıkları görülüyor: ben /men, barŋa/marŋa, beniŋ/meniŋ gibi. Kaşgarlı Mahmud 11. yüzyılda Oğuzcanın özelliklerinden söz ederken, Karahanlı Türkçesindeki b->m- değişimine karşı Oğuzcanın önseste /b/’leri koruduğuna işaret etmiştir.

5. y ilişmesi (Prothese): Eski Türkçede söz başı /y/ sesinin hem /y/’li hem /y/’siz olarak ikili kullanımı göze çarpar: ėm/yem ‘ilaç’, ir/yır ‘şarkı’, ig/yig ‘hastalık’, ir/yir, inçke/yinçke gibi. Kaşgarlı Mahmud, Divân’da Oğuzların söz başı /y/ sesini attıklarını bildirir.

6. Eski Türkçede, seyrek de olsa ses düşmesi, ses ve hece kaynaşması (contraktion) olayı ile hece yutulması (haplologie) olayına rastlanır. Kaşgarlı Mahmud, Oğuzların söz konusu ses olaylarına başvurduklarını anlatır. Günümüz Oğuz lehçelerinde de bu kullanımların sık sık görülmesi belirgin bir dil özelliği olduğunu düşündürür (Korkmaz, 2005b: 208-211)

25 1. Eski Türkçede yükleme durumu eki -g’dir.Ünlü uyumuna bağlı olarak, bu ekin +ıġ/+ig, +uġ/+üg biçimleriyle kullanıldığı da görülür. Karahanlı Türkçesinden itibaren Doğu Türk lehçelerinde yükleme durumu +nı/+ni Oğuz Türkmen lehçelerinde +g sesinin erimesiyle +ı/+i/+u/+ü şeklini almıştır. Dolayısıyla bu durum Oğuzcanın Eski Türkçedeki belirgin bir özelliğidir.

2. Uygurcanın /n/ ağzında yükleme durumu bazen +Ig yerine +aġ/+eg biçimindedir. Oğuz lehçesinde zamanla /g/ sesi düşmüştür. Türkiye Türkçesinde özellikle Manisa-Soma ağızlarında bir yükleme durumu değişimi gibi görünen ı~a değişimi vardır. Eski Türkçedeki +Ig, +Ag eklerinin zamanla +I, +A biçimlerinde devam ettiği düşünülürse bu özelliğin Eski Türkçe döneminden geldiği düşünülebilir (Korkmaz, 2005b: 212).

3. Köktürk, Yenisey ve Uygur n lehçesinde -k sesi ile biten kelimelere, yer zarflarına ve 1 ve 2. şahıs iyelik eki almış kelimelere yönelme-bulunma eki olarak gelen bir +A eki görülür. Bugün Karadeniz bölgesi ağızlarında yönelme durumunun, bulunma durumu işlevinin de olması Özbek Türkçesi vb. lehçelerde de olması dikkat çekici bir özelliktir.

4. Köktürk-Yenisey yazıtlarında ayrılma durumu için özel bir ekin olmadığı +Da/+Ta eklerinin ayrılma durumu için de kullanıldığı bilinir. Uygur n lehçesinde bazen +dAn ayrılma durumu ekine de rastlıyoruz. Oğuz-Türkmen lehçelerinde ayrılma durumu ekinin +dAn olduğu göz önünde bulundurulursa bu özelliğin yazı diline Oğuzcadan geçmiş olabileceği düşünülebilir.

5. Uygurcada ilgi durumu eki +nIŋ biçiminde olduğu halde yazıtlarda ve n lehçesinde +Iŋ’dır. Oğuz lehçelerinde de +Iŋ olması Oğuzcanın bir belirtisidir.

6. Eski Türkçedeki +n vasıta, +çA eşitlik, +rA, +rU yön gösterme eklerinin kullanılışları bakımından Eski Anadolu Türkçesi ile ortaklık göstermeleri Oğuzcanın etkisini gösterir.

7. Eski Türkçede emir kipinin 2. şahıs teklik çekimi ya eksiz ya da -gIl ekiyle, 2. şahıs çoğul çekimi de -Iŋ ve -IŋlAr ekleriyle yapılır. Kaşgarlı Mahmud’un yazdıkları ve günümüz Oğuz lehçelerinden de hareketle Oğuzcada da emir çekiminin 2. teklik ve çokluk çekimleri için ya ek kullanılmadığı ya da -Iŋ eklerinin kullanması Eski Türkçe ile ortak olan bir özelliktir.

8. Kaşgarlı, Türk dillerinde geçmiş zaman kipinin -dI eki ile kuruluğunu belirterek Suvarlar, Kıpçaklar ve bazı Oğuzların -dUk sıfat-fiil ekini de kullandıklarını belirtmiştir. Köktürk yazıtlarında da benzer özelliğin görülmesi ilerleyen dönemlerde -dUk ekinin

26 Güney-Batı lehçelerinde yalnız 1.şahıs çokluk çekiminde kullanılmasından dolayı bu özellik Eski Türkçede Oğuzcanın zayıf bir belirtisi olarak kabul edilebilir.

9. Eski Türkçede -GAy gelecek zaman ekinin yanında -GA eki de seyrek olarak görülür. Bu ek, Kutadgu Bilig’den başlamak üzere Doğu Türkçesi eserlerinde görülmesine rağmen asıl Oğuzcayı temsil eden 11-13. yüzyıla ait oldukları düşünülen karışık dilli eserlerin belirgin gereklilik ve gelecek zaman eklerinden biridir. Oğuz lehçelerinde +g sesinin düşmesiyle ekin -A- şeklinde gelecek zaman, geniş zaman, istek, emir kipi, gösterme işlevlerinde kullanılması Oğuzcaya ait bir özellik olduğunu gösterir.

10. Yazıtlar ve Uygur n lehçesinde -sIG/-sIK eklerinin gereklilik ve gelecek zaman görevlerinde kullanıldığı görülür. /g/ sesinin erimesi ile Oğuz ve Kıpçak lehçelerinde – AsI’yı gelecek zaman ifade eden bir sıfat-fiil eki olarak görmekteyiz. Bu durumdan hareketle Eski Türkçedeki –sIG sıfat-fiil ekinin Oğuzcayla ilişkili olduğu düşünülür.

11. Yenisey ve Köktürk yazıtlarında gelecek zaman görevinde, isim, fiil ve çekimli fiil olarak kullanılan -dAçI/-tAçI eki vardır. Kaşgarlı’ya göre sıfat-fiil eki olan bu ek hem Oğuzlarda hem de Kıpçak, Yimek, Argu, Suvar ve Peçeneklerde kullanılmıştır. Diğer Türk dillerinde ise -gUçI şeklinde kullanılan bu ekin Eski Anadolu metinlerinde -dAçI/-tAçI şekliyle görülmesi yazıtlardaki kullanımda Oğuzcanın payının olduğunu gösterir.

12. Yazıtlar, Uygur n ve nadir olarak da y lehçesinde zarf-fiil olarak görülen -pAn/- pAnIn ekinin sonraki dönemlerde ön sesinin tonlulaşarak -bAn, -bAnI, -bAnIn genişletilmiş şekilleri oluşmuş ve Eski Anadolu Türkçesi metinlerinde sık sık kullanılmıştır.

13. Köktürk ve Uygur yazıtlarında -mAtIn/-mAdIn oldukça sık kullanılan bir ektir. Bu ek Karahanlı, Harezm Türkçelerinde de kullanılarak Eski Anadolu Türkçesine değin gelmiş, Türkiye Türkçesinde -p ve -ArAk zarf-fiil olumsuz türünü geliştirmiştir. Kıpçak ve Doğu Türk lehçelerinde de -mAy, - pAy, -bAy, -PĪn ekleri kullanılmıştır. Anadolu ağızlarında da -In,- yIn şeklinde görülmektedir (Korkmaz, 2005b: 211-216).

Gülsevin de “Köktürk Bengü Taşlarında Oğuzca Özellikler” adlı çalışmasında yukarıda tespit edilen özelliklere katkılar sağlamıştır (1998: 12-18).

Karahan ise Kaşgarlı Mahmud’un Oğuz lehçesi kaydıyla verdiği bilgileri on iki başlıkta incelemiş, tarihî ve modern Oğuz Türkçeleriyle karşılaştırarak özelliklerin uyuştuğu sonucuna ulaşmıştır (2013: 232-241).

Gazneli Mahmud’un 1017 yılında Ħârizm’i fethetmesiyle Oğuzlar, Kıpçaklar ve Kanglılar bölgeye yerleşerek bölgenin etnik yapısını Türklerin lehine değiştirmeye

27 başlamışlardır. Ħârizm’de Türk dili, Türk âdetleri halkın arasında itibar görmeye başlamıştır. O dönemde yazılan ve bize kadar ulaşan Ķısasü’l-Enbiya, Muķaddümetü’l-

Edeb, Nehcü’l-Ferādis, Maĥabbetname gibi eserler Oğuzca özelliklerin hissedildiği önemli dil yadigârlarıdır (Yüce, 2014: 4-5).

Kıpçaklar zorunlu göçleri sonucunda Suriye ve Mısır bölgesinde etkin bir güç haline gelmiş, kurulan devlete Memlük devleti; orada konuşulan Türkçeye de Memlûk Kıpçakçası denmiştir (Özyetgin, 2001: 21-37).

O dönemde kaleme alınmış sözlük ve gramerlerde Kıpçak ve Oğuz Türkçesi iç içe görülmüş sözcüklerin ayırdımının yapılabilmesi için Oğuzcaya ait sözcüklerin yanına yazarları tarafından “Türkmence” düşülmüştür. Örneğin yaklaşık 2000 sözcük barındıran Kitâb-ı Mecmû-ı Tercümân-ı Türkî ve Acemî ve Muġalî’de “Türkmence” kaydıyla verilen 102 sözcüğe ulaşılmıştır. Türkmence kaydıyla verilen sözcüklerin sayısının çokluğu eserin yazarının Türkmenceye (Oğuzca) karşılık Kıpçak dilini asıl Türk dili kabul ettiğini Türkmencenin de küçümsenmeyecek derecede kullanıldığını gösterir (A. Boyraz, 2015: 534-564).

Benzer Belgeler