• Sonuç bulunamadı

Tarihsel Süreç İçerisinde Sanat Eğitiminde Resim Aktarım Yöntemleri

Sanatta yöntem olarak aktarım kopya kavramıyla birlikte insanoğlunun hayatında her zaman var olmuş ve yer tutmuştur. Varlığını geçmişten günümüze taşıyan kopya kavramı sanat eğitiminde hep tartışılan bir konu olmuştur. Süreç içerisinde kopyanın ne olduğu ve hangi uygulamaları kapsadığı konusunda ki soruya sanatçı, sanat tarihçi, düşünür, estetikçi ve sanat eğitimciler farklı görüşler ortaya koyarak tarihsel bir süreç oluşturmuşlardır. Bu konuda geçmişten günümüze ortaya atılan ve dönemsel özelliklerinde dikkate alındığı görüşler doğrultusunda sanat eğitimi kuramlarını da dikkate alarak bakmak gerekiyor. Yöntem olarak kopya uygulamada farklılıklar göstermiş olsa da kimi popüler örneklerden yararlanmanın kabul görmesi veya kabul görmemesi kuramsal boyutta gelişmeler dikkate alındığında dünyanın her yerinde uygulama yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır (Tekin Kırışoğlu, 2019, s. 179). Bu durum güncelliğini koruyarak sanat eğitiminde gündemi meşgul etmeye devam edecektir.

Sanatın başlangıcı kadar eski olan ve doğadan taklitle başlayan ilk kopya yönteminin tarihsel süreci mağara resimlerine kadar gitmektedir; zira “İnsan öğrenim edinimlerini taklit yoluyla ortaya koymuştur” ifadesinden hareketle taklit kuramı ortaya çıkmış, bu görüşü paylaşan birçok sanat eğitimcisi kopya yönteminden ve onun içerisinde yer alan aktarım yöntemlerinden faydalanmıştır (Karaca, 2011, s. 306). Sanatı bir yansıtma ve taklit olarak ilk kez ele alan Antik Dönem düşünürü Platon olmuştur. Sanattaki gerçeklik kavramı Platon’dan yakın dönemlere gelinceye kadar hep dış dünyayı yansıtan bir ayna olduğu düşünülmüştür (Artut, 2013, s. 36). Platon’a göre sanat gerçekliği değil, onun bir görünüşünü yani kopyayı göstermektedir. Nesne ile sanat arasındaki ilgi duyularla algılanan bir dünyadır ve idealar dünyasının bir yansıması, bir benzetme ve taklididir (mimessis). Aynı konuda bir diğer Antik Dönem düşünürü Aristo’da sanatçının doğayı taklit ettiğini söyler ancak sanatta taklidi olduğu gibi birebir yansıtmak olarak görmez, sanatçının salt görünüşle yetinmediğini dış gerçekliğin olması gerektiği kadarını taklit ederken eksik kısımları da kendisinin

21

tamamladığını yani gereksiz ayrıntılara girmediğini ifade eder (Ersoy, 2002, s. 37). Platon ve Aristo sanatı taklit olarak ifade etseler de, Aristo, taklidi bir içtepi olarak görürmüş, Platon gibi gerçekliği bir yansıtma, benzetme ya da taklitten daha ziyade duyguları, karakteri ve davranışları da yansıttığını söyleyerek sanatı ahlâksal bir temel açısından ortaya koymuştur (Yılmaz, 2010, s. 224).

Orta Çağ resim sanatı kopyalama yöntemiyle yapılan dinsel temaların ağırlıkta olduğu bir dönem olmuştur. Eğitsel amaç taşıyan bu dönem resimlerinin oluşmasında sanatçılar usta çırak anlayışı içerisinde eğitilmişlerdir. Kalıplaşmış kopya yöntemlerin kullanıldığı öğrenme öğretme yol ve yöntemlerinde atölye eğitim anlayışı, çırağın ustayı birebir taklit etmesi üzerine kurulmuştur. Çırak ustayı ne derce iyi taklit edebilirse o derece başarılı görüşü ortaya çıkmıştır (Gombrich, 1999, s. 196).

Rönesans ve Neo-klasik düşünürlerince de mimesis sanatın temel kuramı olarak görülmüştür. Aristo “Poetika” adlı eserinde idealleştirilmiş doğadan sanatçı tarafından düzeltilerek yeniden kurguya girmiş doğayı anlamak gerektiğinden bahsetmiştir. Bundan da anlaşılıyor ki Rönesans sanatında da işlenen temaların birebir benzerliği dolayısıyla Rönesans’ın, mimesis kuramından uzak kalamadığı anlaşılmaktadır (Yılmaz, 2010, s. 225).

Sanayi Dönemi olarak bilinen çağda ise kopya kuramı teknolojik ve bilimsel gelişmelere paralel olarak farklı bir boyutta karşımıza çıkmaktadır. Avrupa’da makineleşmenin ön plânda olduğu bu dönem hazır, çabuk ve kolay ürün mantığını ortaya çıkarmış, eğitimde okul programları bu anlayışa göre düzenlenmiştir denebilir. Her alanda hızla sanayileşmekte olan Avrupa toplumlarının ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla endüstri gereksinimine paralel sanat ve iş eğitimi anlayışı da gelişmiştir. Avrupa’ da 17. yy. ve 18. yy. karşımıza çıkan bu durum okullarda resim ve iş derslerinde kopya yöntemine bağlı olarak çalışmayı esas alıyordu. Bunun nedeni ise tasarım gereksinmelerine ihtiyaç olduğundan hızlı, doğru ve hatasız çizim ortaya koymak amaçlanmıştı. Yaratıcı kaygılardan uzak, ticari kaygının güdüldüğü bu yöntem birbirine yakın anlayış içerisinde karelere bölerek kopya etmek, noktalarla kopya etmek ve nesnelerin doğrudan doğruya kopya edilmesiyle uzun zaman devam etmiştir (Türkdoğan, 1984, s. 24). Durum 19. yüzyılda da değişmemiş hatta sanat eğitiminin okullarda ders olarak okutulmaya başlandığı dönemlerde de gördüğünü doğru çizme ve yansıtma, fotoğrafik benzetme resim derslerinde amaçlanan bir durum kabul edilmiştir.

22

Usta sanatçıların çalışmalarından faydalanmanın öğreticiliği bu dönemde de önem arz etmiştir. Öyle ki öğrencilerin yeti ve yeteneklerini elde etmenin temel noktalarından biri de kopya yöntemi olarak görülmüştür (Tekin Kırışoğlu, 2019, s. 180).

20. yüzyılda pozitif bilimlerindeki çeşitli yenilik ve gelişmeler özellikle de psikoloji ve çocuk bilimlerinin etkisiyle sanat eğitimi uygulamalarına “baskın doğalcı kuram” ve “kopya” (taklit) kuramı olarak yansıdı. Bu dönem sanat eğitiminde çocukların yaratıcılıklarının özgür kılınmaları gerektiği ve onların yetişkinlerin uygulamalarından uzak tutulmaları görüşü ön plâna çıkmıştır. Özellikle Çizek’in görüşlerinden hareketle, Lowenfeld’in 1947 de ortaya attığı “baskın doğalcı kuram” kopya kuramının karşısında bir anlayış olarak kendisine yer bulmuş ve benimsenmiştir (Yılmaz, 2010, s. 229). Yaratıcılığın kavram ve eylem olarak sanat eğitimi kurumlarında uygulandığı bu dönemlerde kopya bir yöntem olarak dışlanmıştır (Tekin Kırışoğlu, 2019, s. 180).

Wilsonlar 1977 yılında ki kopya kuramı görüşü ile çocukların resim yapmayı kopya yaparak öğrendiklerini ortaya atmışlardır. Lowenfeld ve Britta’in görüşlerinin tam karşısındaki bu görüşleriyle Wilsonlar yaptıkları araştırmalarında öğrencilerin yaptıkları resimlerin daha önceden görülen grafik kaynaklara dayandığını belirtmişlerdir. Günümüz sanat eğitiminde de taklit ve kopyadan vazgeçildiği söylenemez. Geçmişten bu yana bakıldığında konuyla ilgili olarak sanat eğitimcilerin gerçekte ifade ettikleri ile uygulamaları arasında bir çelişki olduğu görülmektedir. Yani sanat eğitimcilerinin pek çoğu kopya yöntem uygulamalarına karşı olduklarını belirtirken okullardaki uygulamaların böyle olmadığı görülmektedir (Yılmaz, 2010, s. 233, 234).

Bugün sanat eğitiminde hâlâ geçerliliğini koruyan kopya aktarım yöntemlerinin öğrencinin sanatsal gelişimini olumsuz etkilediği görüşünün yanında güncel sanatın anlatım biçimlerini olumlu yönde etkilediği söylenmektedir. Özellikle teknolojinin her geçen gün alabildiğine hız kazandığı günümüzde anaokulundan yükseköğrenime kadar resim aktarım yöntemleri teknolojiyle desteklenerek kullanılmaktadır.

2.6 Görsel Sanatlar Eğitiminde Teknoloji Destekli Resim Aktarım Yöntemleri

Benzer Belgeler