• Sonuç bulunamadı

Tarih, birçok kavmin ve milletin nasıl doğduğunu, geliştiğini, kuvvetlendiğini ve nasıl zayıflayıp yok olduğunu göstermektedir. Hititler, Sümerliler, Romalılar gibi insanlık tarihinde derin izler bırakan ve insanlığın ilerlemesinde önemli rol oynayan bu milletlerin, yükselme ve gerileme dönemlerine bakıldığında, birçok benzerlikler bulunduğu

görülmektedir. Bu milletlerin hemen hepsi, belli bir dönem içinde müreffeh bir hayat yaşamışlardır. Fakat ilerleyen yıllarda zenginliğin verdiği rehavet, tembellik ve rahat yaşama, gösteriş merakı ve halktan, toplumsal değerlerden ve bütünlükten uzaklaşmak gibi davranışlar yüzünden, perişan bir hâle düşmüşlerdir. Buna karşın kendilerinden sonra gelen nesillere, maddî ve manevî miraslarını da aktarmışlardır. Günümüzde milletler, her türlü maddî veya manevî mirasını okullarda okutulan tarih dersiyle aktarmaya çalışırlar. Böylece insanlarda, yaşadığı dönemdeki olayları daha iyi tahlil etme ve gelecek nesillere iyi bir emanet bırakma bilinci oluşturmaya gayret sarfederler. Bir başka deyişle tarih dersi, milletlerin o dönemdeki siyasî olayları, sosyal yaşantıları, gelenek, görenek, örf ve âdetleri incelemesine vesile olmaktadır. Milletlerin hayatını etkileyen iyi ve kötü faktörleri belirtir, böylece öğrencilere, kötüyü yapmama bilinci verilerek, ahlâkî değerler kazandırılmaya çalışılmaktadır (Tamçelik, 2009, s. 2239).

Tarihin en önemli amacı, çocuğu içinde yaşadığı sosyal hayat hakkında aydınlatması, diğer bir deyişle o çocuğu sosyal ve ulusal hayata uyum sağlatmasıdır. Tarihin bu görevi yerine getirebilmesi için yalnız eski olayları göstermesi yeterli değildir. Tarihe de Coğrafya ve Vatandaşlık Bilgisi gibi ''şimdiyi'' araştıran bir bilim olarak bakılmalıdır. Coğrafya, öğrenciye yeryüzünün bugünkü durumunu nasıl öğretmeye çalışıyorsa, tarihte bugünkü insanlık toplumunun, bugünkü hayatı hakkında ona açık bir fikir vermeye çalışmaktadır. Tarih, eski olayları araştırıyorsa, amacı yalnız bu olayları öğretmek değil, insanlığın bugünkü hayata ulaşmak için geçirdiği evrim dönemlerini meydana çıkarmak ve bu şekilde şimdiyi daha iyi kavratmaya çalışmaktır (Sungu ve Ata, 2002, s. 52). Bu nedenle geçmişi anlamak ve aydınlık bir gelecek için tarih eğitimine ve öğretmenlerine büyük görev düşmekte olup bu görev, en fazla tarih dersi vasıtasıyla yerine getirilmektedir.

Tarih dersi vasıtasıyla, geçmiş ile ilgili birtakım bilgi ve inançların geleneksel olarak çocuklara aşılanmasının üç önemli nedeni olduğu ileri sürülmektedir. Bunlar, kültürel mirası aktarmak, ahlâkî eğitim vermek ve günümüz dünyasını anlamaktır. Tarih öğretiminin en önemli sebebi olan kültürel mirası aktarılması yoluyla öğrencilere ait oldukları grubun geçmişine saygı duymalarını sağlanmaya çalışılmaktadır. Ahlâkî eğitim vermek ise öğrencilere genellikle telkin yoluyla ahlâkî kuralların yerleşmesi sağlanmaktır. Kültürel mirası aktarmak ile ahlâkî kuralların yerleşmesini sağlamanın değerine verilen önem azaldıkça, geçmişi bilmenin bugünü anlamak için gerekli olmakta hatta bu bilgi

sayesinde geleceğe dâir daha tutarlı tahminler yapılması da sağlanabilmektedir (Safran, 2006, s. 27).

Tarihi, tarih derslerinin okunduğu sıralardan itibaren sevmeye başlanması ve insanın içinde, gerçekte bir tarih bilinci meydana getirilmesi gereklidir. Bu gerek, bir yandan millî bilinci pekiştirmek için bir öğedir, bir yandan da millet ve memleketin önüne çıkan ve çıkacak sorunlara karşı alınacak davranışları yönlendirecek bir kültür gereğidir. Tarih derslerinde, tarihi yutulması zor haplara çevirdikçe, belleklere yüklenen rakamlara boğdukça elbette ki bireylerin bu dersi sevmeleri ona orantılı olarak azalmaktadır (Parmaksızoğlu, 1984, s. 13).

Öğrencilerin tarih dersine ilgisinin azalmasının bir nedeni de okullarda, geleneksel anlamda tarih öğretimi yapılmasıdır. Bu öğretim öğrencilerin pasif olarak bilgileri aldığı, öğretmenin kendisine verilen program dâhilinde, düz anlatımla–en iyi ihtimalle soru-cevap yöntemiyle- bilgileri aktardığı, araç-gereç kullanımının asgarî düzeyde olduğu ve düşünmeye teşvik etmeyen bir öğretimi ifade etmektedir (Karabağ, 2002, s. 65). Gerçek tarih öğretimi tarihsel olayların nedenlerini, sonuçlarını irdeleyen, sorgulayan, toplumsal olayların evrimini her yönüyle ele alan bir öğretim stratejisiyle ele alınmalıdır (Safran ve Ata, 1998, s. 89).

Öğretim programları incelendiğinde bir veya iki derslik süreler içerisinde öğrenciye kavratılmak istenen konular ile kazanımların hepsine yetecek kadar süre bulunmadığı bir gerçektir. Bu bağlamda yapılandırmacı yaklaşım içerisinde aktif öğrenme teknikleriyle ders zevkli hâle getirilmeye çalışılmalı, bilgiyi üreten öğrenci profili oluşturulmalıdır. Keçe ve Dinç (2010, s. 2)'in de belirttiği gibi okullarda tarih öğretimine gereken önemin verilmesi ve tarih öğretiminin amacına ulaşması için – yapılandırmacı öğrenme kuramının da gereği olan- yaparak yaşayarak öğrenmeye önem verilmesi gerekmektedir.

Tarih öğretiminde doğru bilinç oluşturma görevi yerine getirilmeye çalışılırken, ders saatlerinin kısıtlı olması, eğitimde kullanılan yöntemlerin klasik olması, teknolojinin sınıflara yansıtılmaması, ders kitaplarının dünya ölçütlerine uymaması, ezber ve

öğretmenden kaynaklanan problemler gibi sorunlarla karşı karşıya kalınmaktadır. Problemlerin çözümünde kullanılabilecek; aktif öğretim yöntemleri, yerel tarih çalışmaları, sözlü tarih uygulamaları, müzeler ve teknolojik araçlar tarih öğretimini zevkli kılabilecek unsurlardan birkaçıdır (Yıldız, 2003, s. 182).

Tarih ezberlenmesi gereken önemsiz bir ders olma tehlikesinden kurtarılıp günlük yaşama yansıtılmaya çalışılması için öğrenimin ilk yıllarından başlayarak, çocuklara bugünü anlamak için geçmişini bilmelerinin gerekliliği aşılanmaktadır. Bunu gerçekleştirmenin en etkin yolu, öğrencilerin tarihi yaşamalarını sağlamaktır. Tarihsel olguların güncel yaşama yansıdığını gören bir öğrenci, tarihi hissedecek ve kendini geçmişi ile özdeşleştirebilecektir (Erpulat, 1998, s. 271).

Geçmişi anlama, öğrenciler bakımından bir düşünme egzersizi gerektirir. Öğretmen ve öğrenciler elde edilmiş bulguları işleyerek, geçmiş hakkında yorumlayıcı bir dil kullanarak, açıklayıcı olaylar (yeni tarihler yaratmak) geliştirerek ve hayal gücünü kullanarak (tarihî empati) tarihten anlam çıkarmaya çalışırlar (Husbands’dan aktaran Akbaba, 2005, s. 68). Yani, tarihsel bakış açısını kullanabilen öğrenciler, geçmişi geçmişin değer yargılarını hesaba katarak inceleyip, tarihçiler gibi geçerli yorumlar yaparken geçmişin değerlerini sahiplenmek veya reddetmek yerine anlamaya ve açıklamaya çalışırlar (Dilek, 2007, s. 87).

Çocuğun tarihe karşı ilgi uyanması, tarihe karşı tutumunun artması için tarihi çocuğun günlük hayatı içine koymak, yaşadığı çevrede cereyan etmiş olan olayları kendisine hatırlatmak, hatıraları yaşatılmaya lâyık ecdadın hayatını anlatmak ve hemen yaşadığı çevrede duran abideleri, harabeleri, çeşitli tarihî kalıntıları kendisine göstermek suretiyle yapılabilir. Belirsiz bir çevre içinde değil de, kendi çevreleri içine konmuş olaylar daha etkileyici, şahıslar daha gerçek olacaktır. Yerel toprağın özsuyu ile beslenen bir millî tarih daha canlı ve daha iyi anlaşılacaktır (Işık, 2008, s. 296).

Çünkü insan belli bir çevrede yaşamakta ve çevrenin, öznel ve nesnel özelliklerinden etkilendiği gibi yakın çevresini daha rahat algılar. Öğrenci, içinde yaşadığı ve ilgi kurduğu nesnel veya öznel olguları daha kolay öğrenir. Çünkü öğrenme, etkileyen ve etkilenen

arasında kurulan bir iletişim sürecinin eseridir. Uzak çevre olgu ve süreçleri ele alınacak ise bunlara yakın çevreden mutlaka örnekler seçilmelidir (Doğanay’dan aktaran Örten, 2008, s. 37). Bu nedenle tarih öğretiminde öğrencilerin yaşadığı çevredeki tarihsel mekânların büyük bir faydası bulunmaktadır. Çünkü geçmişin göstergelerini taşıyan bir çevrede yaşayarak toplumsallaşan kimse, kültürün sürekliliğini kolayca edinecek ve tarih bilincine sahip olacaktır. Burada öngörülen süreklilik yeni yaşamın içinde geçmişin simgelerini de taşımaya dönüktür, yoksa geçmişin aynen canlandırılmasını öngören nostaljik bir özlem değildir (Tekeli, 1989, s. 28).

Örnek olarak Işık (2008b, s. 305)’ın ''İlköğretimde Tarih Konularının Yerel Tarih İle İlişkilendirilmesinin Öğrenci Başarısına Etkisi'' konulu çalışmasında; öğrencilerin tarihi okul dışına, eve ve arkadaşları arasına taşıdıkları görülmüştür. Mesela; çocuklar yöreleri ile ilgili ebeveynlerine veya arkadaşlarına sorular sorduklarını ve kendilerinin bu soruları cevapladıkları bu durumun öğrencilerin hoşlarına gittiklerini tespit etmiştir. Çünkü başlangıçta çeşitli amaçların gerçekleştirilmesine yarayan mekânlar zamanla, insan için basit bir barınaktan, işyeri, arazi parçası veya doğal güzellikten öte bir anlam taşıyabilirler. Yani belli bir zaman geçtikten sonra ev barınma ihtiyacını karşılayan herhangi bir yer, iş yeri, para kazanılan, arazi ekilip dikilen bir alan olmaktan farklı bir anlama bürünür (Göka, 2001, s. 18). Öğrencilerin yaşadığı mekân ile güçlü bir bağ kurması, yaşadığı mekânın bir parçası gibi hissetmesi ve mekâna sahip çıkması, bu sayede yaşadığı çevreye karşı sorumlu olduğunu hissetmesi büyük önem arz etmektedir. Bu ise, yerel tarih çalışmaları sayesinde daha faydalı olabilmektedir.

Yerel tarih çalışmaları ile öğrenci kendisinin de içinde yer aldığı tarihe, belleğindeki tazeliğini korumasından kaynaklanan adapte olabilmek gibi bir avantajı vardır. Yerel tarihi, farklı kanallardan besleyen bilgilerle bireyler kendilerinden önceki kuşaklardan devraldıkları mirası hangi noktaya taşıdıklarını ve koydukları katkıyı somut bir biçimde değerlendirebilme şansını yakalarlar. Bu ise, bireyleri ve bütün olarak toplumu üzerinde yaşadıkları doğal ve tarihsel çevreye karşı daha duyarlı olma yönünde bilinçli kılmaktadır (Yeşilbursa, 2006, s. 52). Öğrenciler yaşadığı yer (yerel tarih) ile ilgili çalışmaları sayesinde bir birey ve topluluk üyesi olarak içinde yaşadığı çevreyi tanır, ona nasıl yaklaşması gerektiğini ve ondan nasıl faydalanabileceğini öğrenir. Yerel tarih aktiviteleri

onun kimliğiyle ilgili bazı olguları anlamasını sağlar, aidiyet hissi ve çevresine karşı sorumluluk hissi edinmesine yaramaktadır (Douch'dan aktaran Aktekin, 2010, s. 93).

Tarih öğretiminde yerel tarih irdelemesi yapılırken, yakın çevredeki tarihî yapılar, kalıntılar, buluntular, kuleler, mabetler, köprüler vb. detaylı olarak ele alınıp incelenmeli, bu yapıların tarihlendirilmesi yapılmalı, bu tarihî yapılarla sosyal ilişkiler ortaya çıkarılmalı, geçmişten günümüze yerel anlamda tarihsel gelişim akıl süzgecinden geçirilerek yakın çevrenin tarihsel gelişimi bilimsel temelde ele alınıp öğretilmelidir (Safran ve Ata, 1998, s. 89).

İnsanların yaşadıkları çevredeki tarihî eserlerin farkında olarak, bunlara karşı duyarlı olup, korunması ve gelecek kuşaklara bozulmadan aktarabilmesi için temel bilgi, görüş ve tutuma sahip olması yani tarihî çevre bilinci (Özteke, 2004, s. 15) olması için tarihî çevre eğitimi verilmelidir. Tarihî çevre eğitimiyle bilinçlendirmedeki temel hedef; doğal, tarihî ve kültürel değerlerin korunması, duyarlı ve olumlu davranış değişikliklerinin kazandırılması ile sorunların çözümünde aktif katılımın sağlanmasıdır (Alkış, 2002, s. 182).

Kültür mirasının korunma ve sonraki nesillere sağlıklı bir biçimde taşınmasında, tarihî çevre bilincine sahip bireyler, korumaya yönelik her türlü yasal yaptırımdan daha etkili olacaklardır. Tarihî çevre eğitimiyle bilinçlendirmedeki temel hedef; doğal, tarihî ve kültürel değerlerin korunması, duyarlı ve olumlu davranış değişikliklerinin kazandırılması ile sorunların çözümünde aktif katılımın sağlanmasıdır (Alkış ve Oğuzoğlu, 2005a, s. 358).

Tarihî çevre bilincini oluşturacak eğitim, toplumu oluşturan tüm bireylere, örgün ve yaygın olarak, ilköğretimden üniversiteye eğitimin her kademesinde işlenen derslerle, basın ve yayın organlarında yayınlanan belgesel ve eğitici yapımlarla, sivil toplum örgütlerinin yapacağı çalışmalarla verilmelidir. Bu eğitimde, tarihî çevre ile ilgili konularda aktif katılım sağlayacak, olumsuzluklara karşı tepki oluşturacak, bireysel çıkarların toplumsal çıkarlardan ayrı düşünülemeyeceği gerçeğini kavratacak bir eğitim yöntemi uygulanmalıdır. Tarihî çevre ile ilgili eğitim yalnız bilgi vermek ve sorumluluk hissî oluşturmakla kalmamalı, insan davranışlarını da etkilemelidir (Özteke, 2004, s. 21).

Toplumda tarihî çevre bilincinin ve tarihî çevre ile ilgili olumlu tutumların oluşturulabilmesi için gerekli bilgilerin önceden bireylere verilmiş olması gerekmektedir. Tarihî çevre eğitiminin hem bilişsel hem de duyuşsal alanda hedefleri olması gerektiğinden ve tarihî çevre eğitimi, bireyleri bilgilendirmekle beraber onlarda tarihî çevre ile ilgili değer ve tutumları da oluşturma amacını taşımalıdır. Tarihî çevre eğitimiyle, bireylerin ve dolayısıyla da toplumun tarihî çevre ile ilgili konularda duyarlılık kazanması, belli tutum ve değerlerinin gelişmesi, bunu davranışlarına yansıtması, tarih ve kültür mirasını koruma bilincine sahip olması amaçlanmaktadır (Alkış ve Oğuzoğlu, 2005a, s. 349).

Alkış ve Oğuzoğlu (2005b, s. 25) tarihî çevre eğitiminin iki amacının olduğunu belirtmektedirler. Bunlardan birincisi dünyanın ve ülkemizin tarihî çevre potansiyelini bilen, tarihî çevrelerin karşı karşıya kaldığı sorunların farkında olan ve bu sorunların nasıl çözülebileceği hakkında fikir üreten ve bunda istekli olan, sorumluluk sahibi bireyler yetiştirmektir. İkincisi ise çevresini bir bütün olarak kavrayan, içinde bulunduğu tarihî çevreyle etkileşiminde eleştirici bir bakış sahibi olan, tarihî çevre ile ilgili konularda duyarlı, bilinçli ve girişken bireyler yetiştirmektir.

Tarihî çevre eğitiminin faydasının arttırılması maksadıyla mekân dışı eğitimler de yapılabilir. Mekân dışı eğitim, doğa, okul bahçesi, bir gezi veya müze gibi doğal ve kültürel içerikteki gerçek ortamlarda yaparak yaşayarak, deneyerek öğrenmenin içinde yer aldığı ve yapılandırmacı pedagojiyle bütünleşmiş bir eğitim yöntemidir. Böyle bir eğitim sisteminde duyular, duyusal algılama ön plandadır ve hem el hem zihin birlikte çalışmaktadır (Öztürk, 2009, s. 133). Bu sayede öğrencinin çevrenin çeşitli yönleri üzerinde yapacağı denemeler onun her günkü hayatını zenginleştirmekle kalmaz, öğrenme ile hayat arasındaki sıkı ilişkiyi daha iyi kavramasına yardım eder. Öğrenci içinde bulunduğu çevreye nasıl uyacağını öğrenir, birtakım bilgi ve beceriler kazanır, birtakım tavır ve hareketler geliştirir (Işık, 2008b, s. 299).

Öğrencilerde kültürel değerleri ve varlıkları tanıma ve onlara sahip çıkma bilincinin oluşması bağlamında müzeler, tarihî yerler, ören yerleri, tarihî varlıklar, arkeolojik kalıntılar eğitimin yapıldığı, yararlanıldığı birer laboratuar olarak da kullanılması sağlanmış olacaktır (Göğebakan, 2009, s. 9). Bireylerin gördüklerini ve yaşadıklarını

kullanarak oluşturdukları bilgilerin daha anlamlı ve hatırda kalıcı olduğu düşündüğünde, tarihsel mekânlara yapılacak geziler, sayesinde öğrenci, tarihçi rolüne bürünerek, tarihsel zaman, mekân ve temel tarihsel kavramları öğrenme konusunda, ders kitaplarında yazan bilgilere bağlı kalmadan, kaynaklara başvurarak kendi tarihsel öğrenimini oluşturma imkânı yakalayacaktır (Nişancı, 2010, s. 9).

Tarihsel mekânlar, geçmişin şahitleri olarak, tarihi şekillendiren gerçek olayları ve bu durumla karşı karşıya kalan kişileri hatırlatır. Tarihsel mekânlar zaman üzerinde bağlantılar kurarak, bu bağlantılarla geçmişteki olayların neden ve nasıl olduğu düşündürerek, empatik anlayış kazandırarak, öğrencilere özel bir yetenek kazandırır ve ulusal olaylarla bağlantı kurmada çocuklara yardım eder. Bu yerler öğrencilerin alt düzeyde ve daha yüksek düzeyde düşünme becerilerini geliştirir ayrıca gözlemleme, veri toplama, benzetme, karşılaştırma, analiz ve sentez yapma, kanıtları değerlendirme, hipotez kurma ve sonuca varma gibi düşüncelerini geliştirir (Yeşilbursa, 2008, s. 211). Tarihsel mekânlar etkin bir şekilde kullanıldığı takdirde, öğrenci yaşadığı tarihsel mekânın özellikleri bilecek, dolayısıyla da tarih bilincinin oluşumunda da katkısı olacaktır.

Talim Terbiye Kurulu Başkanlığınca, tarih dersinde fazla öğrenci sayısı ve kısıtlı kaynaklardan dolayı okul dışı etkinliklerin gerçekleştirilmesi önerilmekle yetinilmiş, öğretmenlerin iyi niyetlerine bırakılmıştır. Öğrenciye kazandırdığı bilgi ve beceriler göz önüne getirildiğinde, okul dışı tarih öğretiminin değeri anlaşılmaktadır. Bu nedenle tarih öğretiminde alan gezilerinin ve kaynak kişilerle görüşmelerin yapılması öğretmenlerin iyi niyetine bırakılmaksızın, tarih programlarında zorunlu tutulmalıdır. Tarihsel çevrede tarih öğretimiyle ilgili kılavuz kitaplar öğretmenlerin kullanımına sunulmalı, okulun bulunduğu bölgenin tarihsel dokusu göz önüne getirilerek, tarih ders programları bağlamında yapılacak okul dışı etkinliklerle işlerlik kazandırılmalıdır (Safran ve Ata, 1998, s. 94).

Öğrencilerin tarih bilincinin oluşmasında veya oluşmamasında okullarda aldıkları tarih eğitiminin önemi yadsınamaz. Okul dışı etkinliklerin yanında dersin işleniş şekli, kullanılan kaynaklar, uygulanan yöntem ve teknikler, öğrenci ve öğretmenin ders içindeki konumu öğrencilerin tarih bilincinin oluşumuna büyük oranda etki etmektedir (Akçalı, 2007, s. 84). Öğrencilerin eğitsel süreçlere etkin katılımını özendirecek, eleştirel düşünme

ile araştırma ve yorumlama becerisini geliştirecek ve tarihi sevmelerini sağlayacak tartışma, örnek olay çözümleme, rol oynama, ekip çalışması gibi yöntemler de kullanılmalıdır. Tarihî yerlere (müze, tarihî bina ve yerleşmeler) düzenlenecek araştırma ve inceleme gezileri, ödev ve projeler gibi ders dışı etkinliklerle de, öğrencinin tarihe olan merak ve ilgisi artırılmalıdır (Özalp’dan aktaran Yeşilbursa, 2006, s. 35).

Öğrencinin tarihe olan merak ve ilgisi arttırmak maksadıyla, her öğrencinin farklı bakış açılarını anlayabilecekleri çok çeşitli materyaller sınıfa taşınabilmelidir (tarihî karakterin kendi anıları, belgeler, şahitlerin raporları, tarihçilerin yorumları vb.). Hatta mümkünse, aynı olayı birbirinden farklı anlatan kaynakların kullanılması bakış açılarını analiz etme şansı verecektir. Öğrencilerin doğru bir tarih bilincine sahip olmaları isteniyorsa, onlara olaylarla ilgili yeterli doküman sunulmalıdır (Karabağ, 2003, s. 123). Çünkü tarih bilinci oluşturabilmek, tarih öğretimini etkin bir şekilde gerçekleştirmekle mümkündür. Tarih bilincinin oluşturulmasında öğrencileri aktif olarak tarih öğretiminin içine katmak gerekir. Öğrenciye uygun çalışma çevresi hazırlayabilmek, nedenleri ve niçinleri ile öğrencinin geçmişi kendi analizleri doğrultusunda görmesini sağlamak, tarih öğretiminde önem taşımaktadır (Ayaz’dan aktaran Sezginsoy ve Akkoyunlu, 2011, s. 412).

Geçmişi yorumlamak da, geleceği biçimlendirmek de ancak tarih bilinciyle olanaklıdır. Tarih bilinci, insanın hem geçmişi yorumlamasında, hem de geleceği kurmasında, ona yön vermesinde rol oynamaktadır. Tarihi, kendi değerleri, amaçları ve eylemleriyle kurduğunun bilincine varan insan, geleceği de kendi idealleri ve beklentileri yönünde aynı bilinçle belirlemek istemektedir (Çakmak ve Bulut, 2013, s. 155).

Tarih bilinci, bugünün algılaması, geçmişin yorumu ve geleceğin beklentileri arasında oluşturulan ilişkilerin anlatısal kurgusu paralelinde yaşamın yönlendirilmesi (Tekeli, 2008, s. 30) olarak tanımlarsak, Güngör (1995)’ün belirttiği gibi, gençlere tarih bilinci verebilmek, objektif tarih olaylarıyla sübjektif tarih anlayışını mümkün olduğu kadar birbirine yaklaştırmaya çalışmakla başarılabilecek bir iştir (Güngör'den aktaran Şimşek, 2006, s. 70). Bu ise yaşadıkları tarihsel mekân ile sürekli iletişim hâlinde olan öğrenciye, yerel tarih eğitimi ile mekân dışı eğitimlerin verilmesi, öğrencinin tarih bilincinin oluşumuna katkı sağlayacaktır.

Eğitim, bireyde istendik yönde davranış değişikliği meydana getirmekse, tarih eğitimi de milletlerin geleceğine yön verecek bireylerin eğitiminde, büyük önem arzetmektedir. Örnek olarak, alzheimer hastası olan bir kişi evden çıktıktan sonra tekrar evini nasıl bulamıyorsa, tarihini kaybeden bir millet de geleceğini kuramaz. Bu nedenle insanların kimliğinin oluşumunda ve toplumların geleceğinin çizilmesinde rolü olan tarihin, dolayısıyla da tarih eğitiminin önemi yadsınamaz.

Benzer Belgeler