• Sonuç bulunamadı

1989 yılında Biyokimya dalında Nobel ödülünü Amerikalı Profesör Thomas Cech ve Kanadalı Sydney Altman aldı. Kültürel genetikle ilgili iki bilim adamı, insanda bulunan üst beyin, kendisindeki bilgileri, kendisinden sonraki kuşağın alt beynine aktardığını (intikâl ettiğini) tespit etmişlerdir. Bu bağlamda, bir insan beyninde, Hz. Adem’e kadar uzanan soy çizgisine, soy atasına ait tüm bilgiler depo edilmiş durumdadır. Bu her türlü bilgi demek, yani bir insanın alt beyninde âdeta bütün bir insanlığın hafızasını taşıyor demektir. Dolayısıyla, her millet de kendi milletinin geçmişini genetik olarak alt beyinlerinde taşıyor demektir. Bunu ham müsbet manada, hem de menfi manada anlamak gerekir. Somut bir şekilde formüle edildiğinde, insanlar geçmişini, kendi milletinin, kendi medeniyetinin genetiğini alt beyninde taşımaktadır (Çelik, 2007, s. 16).

Kültürel genetik gibi tarihsellik de belli zaman-mekândaki her bireye girer, ömrünün içinden geçer, derisinin altındaki kültürel doku olur. Beden derisi çürüdükten sonra da bu ikinci deri sonraki bireylerce giyilmektedir (Nutku, 2000, s. 20). Çünkü tarih, dil ve din gibi muhtelif unsurlar geçmişten geleceğe giden bir milletin hafıza kodlarında önemli parametrelerdir. Süre giden hafıza ve kültür milli tonlarıyla kültürel ve medeni unsurların imtizacıyla şekillenerek oluşur. Sonuç olarak bir bellek ve bilinç sahibi olmaktan bahsedilen teorik zeminin ana kavramlarıdır. Bu yetileri geliştirebilen insan zihni bellek ve bilinçle süregidenliğini sağlayabilmektedir. Bu da bireyin kişilik kazanma sürecinde kendisini içten ve dıştan etkilerle sezmeye başlaması özüne yönelmesi ve bu yönelme sonucunda kendisini belirlenmiş bir milli yapıya indirgemesiyle olacaktır (Çetin, 2010, s. 125).

Toplumların yapılanması ve belli bir kimlik kazanması, o toplumun tarihiyle doğrudan ilişkilidir. Toplumu yönlendiren ve kültürü büyük ölçüde belirleyen temel ve düzenleyici kurumların değerleri, üstlendikleri görevler yanında, toplumun geçmişiyle özdeşleşebilecek kadar gerilere, hatta toplumdan çok daha uzun bir geçmişe sahip olanlarından kaynaklanır (Bıçak, 1996, s. 55).

Toplum içinde her birey varlığını anlamlandırmanın bir koşulu olarak bir geçmiş duygusu ve bilincine ihtiyaç duyar. Bugün yaşananlar geçmişten gelip geleceğe uzanan sürecin içinde yorumlanarak anlam kazanır. Ayrıca ortak bir geçmişe sahip olmak toplumları bir arada tutan unsurların en önemlilerinden biridir. Dolayısıyla tarih bilincine sahip olmak ve yeni kuşaklara aktarmak toplumların devamlılığı için özel bir anlam taşımaktadır (Aslan ve Akçalı, 2007, s. 125). Her ülkenin millî eğitim politikasının olmasının, yeni nesillere ortak değerleri ön plana çıkarmasının temelinde de bu yatmaktadır. Ortak değerler ile geçmişin izlerinin yeni neslin bilgisinde ve bilincinde yer bulması, o toplumu güçlü kılan en önemli öğelerden biri olacaktır. Amerika'da Amerikan olma bilincini kazandırmak amacıyla yurttaşlık eğitimine büyük önem vermeleri, bu duruma en güzel örnektir.

Bilinç, zihnin, düşünmenin, duygunun, duyumun, algının, irâdenin, arzulamanın, anıların farkında olunmasını sağlayan yeti olarak tanımlarsak (Özlem, 1999, s. 170), tarih bilinci, geçmişin bilgisini, güncel bilgiyle ve her ikisini, geleceğe yönelik bilinmeyenin bilgisiyle işleyip, bireşime ulaşıp yorumlama ve değişim, dönüşüm sürecini kavramak olarak değerlendirilebilir (Oymak, 1997, s. 35). Tarih bilinci, kişinin kendi kavrayışına yön veren ön yargılarının farkına varmasını gerektirir veya onu dile getirdiği üzere anlama bir etki türü olduğunu ispatlar ve kendisini bir etki olarak tanır (Ulusoy, 2009, s. 64). Tarih bilinci tarih üzerinde temellenir, tarih de bilinç koşullarında gerçekleşir. Bilinç zorunlu olarak tarihseldir; tarih bu tarihsel bilincin ürünüdür (Timuçin, 2000, s. 23).

Tarih bilincinin belirleyici öğesi süreci kavratmasıdır; sürekli bir ilerleme içerisinde olan toplumların belirli nesnel yasallıklara bağlı olarak gelişmelerini sağlayan akışın kavranmasıdır. Tarih bilinci, geçmişten alınan insan aklının bilgisinin bugün yeniden üretilmesidir. Bu aynı zamanda düşünüleni yeniden düşünmektir. Dolayısıyla, tarihsel olayları bir nesne olarak alıp aktarmak değil, o olaylardaki düşünceyi kavramaktır. Tarih, ilişkileri, koşulları içinde yeniden düşünüp bilgiden bilince doğru yol almaktır. Bu sürecin kavranması da bugün gerçekleştiğinden; geçmişle bugün bütün ilişkileri ile düşüncede yansıyacağından; geleceğe ilişkin öngörme süreci beslenecek, yorumlanacak ve gelecek öngörülebilinecektir. Karanlıktan, kopukluktan kurtulup bilinmeyenin bilgisine ulaşılacağından, tarihsel bir varlık olan insan, tarihsel bilincini de tamamlayarak, geçmişten geleceğe giden düşünce süreci aralıksız gerçekleşecektir (Oymak, 1997, s. 36).

Bireyin tarih bilinci kendisiyle başlamaz, eğitilenlerce başlatılır (aile, yakın çevre, okul). Başlangıçta, kendisine tarih olarak verilenin gerçek olup olmamasına kayıtsızdır; gerçekmiş gibi ayrımsız alır. Bu yansız alıcılık, inanmayla bilme arasındaki sınırı siler. Bu durum masalla gerçeklik arasında kaygan bir zeminde durmaktadır. Ama bilincin ayrıştırıcı gelişimi için pek önemlidir, çocuğun oyuncağıyla konuşması, onu konuşturması, hayalinde diyaloglar kurması kadar önemli. Masal, bilincin doğru ile yanlış arasındaki esnek konumunu gösterir: inanma olgusunu çözümlemede bir anahtar. Tüm eğitim bu esnekliğin bilgi-yanılgı ayrımında işlenmesidir. Bilincin ontolojisinin bu temel özelliği, esneklik, antropolojik olarak da açıklanabilir; insan elinin özelleşmemişliği, çok çeşitli tutuş, itiş, çekiş, vuruş biçimlerine yatkınlığı bilincin yatkınlıklarını anlamada bir hareket noktası olabilir (Nutku, 2000, s. 21).

Bilincin oluşmasında birinci dereceden görev alan hafıza, aynı zamanda, geçmişi kendinde bulundurarak, tarihin oluşmasını da sağlar. Böylelikle bilinç ve tarih kökenden birbirlerine bağlanırlar (Bıçak, 1996, s. 48). Her bilinç, tarihi doğal olarak kendine göre kavrar. Her bilinç kendini tarihi içinde, kendi özellikleriyle kurar. Ancak, tarihin nesnel koşulları içinde kendine göre, ama doğru olarak kavrayabilen bir bilinç, etkin bir bilinç olabilir. Yani tarihi kavrıyorsa ama kişinin kendi özellikleri içinde kavrıyorsa, yetkin bir bilince sahip olma anlamına gelmektedir. Zaten, tarihsellikle kurulmamış bir bilinç yabancılaşmaya, hastalanmaya eğilimlidir (Timuçin, 1998, s. 63).

Tarih bilinci kör bir bakış ile ortaya gelmez. O, tarihte ve tarihin içinden gelen eserlerde, görülmek istenenleri, millî bünyeyi besleyecek şekilde görür, tarihî şahsiyet, olay ve eserler aralığından günü, geleceğe ışık tutacak şekilde yorumlamayla doğar. Vatan sevgisi ve ona bağlılık duygusu da bu eserler etrafında kuvvet kazanır (Birinci, 2004, s. 4).

Tarih bilinci kazandırmakla, bireylerde, geçmiş hakkında doğru ve tutarlı yorum, gelecek hakkında da olumlu anlamda beklentiler oluşturmak mümkündür. Ancak tarih bilinci oluşturulurken, bireylere ''iyinin geçmişte aranması gerektiği'' şeklindeki eksik ve yanlış bir anlayışın telkini de son derece zararlıdır. Böyle bir anlayış, bireylerin ilgi ve dikkatinin geçmişe yönelmesine, geleceğe dönük tasavvurlara ilgisiz kalmalarına da yol açabilecektir (Ogur, 2011, s. 92).

Tarih bilinci, bilincin tarihselliği üzerinde temellenir; insan kendi bilincinin koşullarından giderek tarihsel bir varlık olarak algılar ve bilincinin koşullarıyla tarihsel kılar. Kendini gerçek anlamda varetmek tarihe yerleşmekle ya da daha doğrusu tarihle bütünleşmekle olacaktır. Kabaca söylenirse, insanda ne kadar tarih varsa insan o kadar insandır, kendisini ne ölçüde tarihsel kılmışsa o ölçüde insandır (Timuçin, 2000, s. 26). Bireyin belleği ve anımsadıkları üstüne geliştirdiği kendi sınırlı, genellikle de yalınkat ve tek yanlı olabilen tarih bilinci, tarih bilimlerinin verileriyle düzeltilip, onarılıp, geliştirildiğinde bireyin tarihli yaşama tutumu da yetkinleşecektir (Erdemli, 2000, s. 82).

Tarih bilincinin oluşmasında, tarih öğretimi tek belirleyici değildir. Yaşamdan gelen diğer sosyalleşme kanallarının da etkisi olmaktadır (Tekeli, 2008, s. 228). Tarih bilinci, okul faktörünün yanı sıra kitle iletişim araçları, aile, arkadaş grupları, yakın çevredeki kişiler, siyasî partiler, cemaatler, tarihî çevre ve müzeler, resim ve fotoğraflar, din ve edebiyat ile türleri vs. gibi her an değişik faktörlerle şekillenmektedir (Kaya, 2006, s. 34).

Kişinin yaşamında özellikle fiziksel çevrenin kalitesi gibi kavramın oluşması açısından hangi öğelerin ve hangi ilişkilerin daha önemli olduğunu söylemek güçtür. Özellikle çevrenin psiko-sosyal süreklilikleri içinde, hangi referansların, tarihi yada çağdaş, daha etkili olduğunu henüz değerlendirilmemiştir. Geçmişten gelen simgelerin ne kadarının simge, ne kadarının sadece işaret (signal) haline dönüştüğünü, hangi simgelerinin içerisinin boş, ne kadarının dolu, hangi yeni imgelerin ölü doğduğunu saptayacak yöntemler de henüz geliştirilmemiştir (Kuban, 2000, s. 197). Bu nedenle araştırmacıların tarih bilincinin oluşumu ile ilgili farklı düşünceleri ve yorumları bulunmaktadır.

Çelik (2007, s. 12)’e göre tarih bilinci, tarih bilmekle karıştırılmamalıdır. Kitaplarda yer alan kuru bilgileri ezberlemek, tarih bilinci oluşturmaz. Sağlıklı tarih bilgisinin yanında, mutlaka tarih felsefesi de bilmek, onu iyice hazmetmiş olmak gerekir. Aynı düşüncede olan Birinci (2004, s. 3) de tarih bilincine tarih bilgisi olmadan ulaşılamayacağını belirtmektedir. Tarih üzerine bilgi sahibi olmak ise tarih bilincine sahip olmak demek değildir. Tarih bilinci kendiliğinden ortaya çıkmaz; zaman, mekân ve şartlara tarih bilgisi ile bakmak, görüleni yaşanılan anın değerleri ile yorumlamak suretiyle doğacağını belirtmektedir.

Özbaran (2005, s. 52) ise akademisyen tarihçilerin ve bir ölçüde tarih eğitiminden geçenlerin dışında insanların tarih bilincini rastlantıların belirlediğini, halkta kümelenen tarih bilgilerinin rastlantılarla oluştuğunu belirtmektedir. Ayrıca insanların gittikleri yerler, tanıştıkları kişiler, gördükleri şeyler ya da okudukları kitaplar, dinledikleri politikacılar, düşünmelerini zorlayan iktisadî afetler, seyrettikleri televizyonlar tarihçi olmayanların tarih bilincini oluşturduklarını belirtmektedir. Gadamer’e göre ise tarih bilincinin ayrıcalığı, çağın insanının günümüzdeki her şeyin tarihsel ve her görüşün görece olduğunun tam bilincinde olmasındadır. Dünya görüşü ve onların çalışmalarında kendini bulan fikirler, tarih bilincinin hem bir sonucu hem de belirtisidir (Gadamer'den aktaran Bıçak, 1996, s.57).

Tarih bilinci sadece tarih bilgisiyle sağlanamayacaksa da temelinde tarihî bilgi mutlaka olacaktır. Bunu zaman, mekân ve şartlar dâhilinde yorumlamak suretiyle bir bilinç oluşumundan söz etmek gerekir. Ancak insanların aile yapısı, sosyal çevresi ve kişisel deneyimleri de tarih bilincinde farklılıkların ortaya çıkmasına sebep olabilecektir.

Tarih bilinci oluşurken yukarıdaki paragraflardan da anlaşılacağı üzere araştırmacıların farklı düşünceleri bulunmaktadır. Tarih öğretimi ve tarih bilinci konusunda şimdiye kadar kapsamlı bir karşılaştırmalı analiz gerçekleştirilmemiş olup, en büyük ve kapsamlı araştırma Körber Vakfı’nca Youth and History (Gençlik ve Tarih) adıyla yayınlanan, ''Gençlerin Tarih Bilinci Üzerine Karşılaştırmalı Avrupa Projesi''dir. Türkiye’nin de içinde bulunduğu Avrupa’nın 27 ülkesini kapsayan proje ve Tekeli’nin de Tarih Bilinci ve Gençlik (2008) adlı kitabında belirtilen ''tarih bilincinin oluşumu'' araştırmada esas alınmıştır. Geçmişin Yorumu Günün Algılanması Geleceğin Beklentisi

Bir bireyin tarih bilinci denildiğinde, öncelikle, o bireyin sosyalleşmesinin ister kendi yaşam deneyinin etkisiyle, tarihin farkında olması anlaşılmalıdır. Bilincin farkında olacağı tarih, geçmişin yorumlarının, güncele ilişkin algılamaların ve geleceğe ait beklentilerin karmaşık bir ilintilendirilmesidir. Böyle olunca tarih zihnî bir kurgu olmaktadır. Bu kurgu, anlatısal bir yapıda, geçmişi anlamlandırarak, geçmişten geleceğe uzanan değişme içinde, insanın yaşamına yön vermektedir. Tarih bilinci işte bu kurguya ilişkin bir bilinçtir, bir farkında olmadır. Şekil-1’de farkında olunacak ilişki görselleştirilmiştir. Geçmişe ilişkin farklı yorumlar farklı gelecek beklentilerine yol açabilecektir, aynı zamanda da farklı gelecek beklentileri farklı geçmiş yorumlarına neden olacaktır. Günün algılanmasıyla geçmişin yorumu ve gelecek beklentisi arasında da benzer nitelikte karşılıklı ilişkiler vardır. Farkında olunan bu kurgu olması tarih bilinci içeriğini önemli ölçüde azaltmış ve eyleme yol göstericiliğini önemli ölçüde sınırlamıştır (Tekeli, 2005, s. 24).

Tarih bilinci, bireye ilişkin bir kavram olup, bu kapsamda bireyin toplumsal yaşantısı içinde önemli işlevler yüklenmesi beklenmektedir. Bir bireyin tarih bilincinden söz edildiğinde, gerçekte bir toplum içinde yaşayan bir bireyin bilincinden söz edilmektedir. En genel ifadesiyle bireyin tarih bilinci de süperegoyla ilişkili biçimde bireyin sosyalizasyon süreci içinde oluşmaktadır (Şekil-2). Ama bu sosyalizasyon süreçlerini, bireyin hiç seçme olanağı bırakmayan, toplumdaki bireylerin tarih bilinçlerini tekdüze olarak belirleyen süreçler olarak görmek doğru olmaz. O zaman bireyler şeyleşir ve ayrı bir birey düzeyinin varlığından söz etmek anlamını yitirir. Bu nedenle söz konusu süreçler, içinde bireysel farklılıkların oluşmasına olanak verecek süreçler biçiminde kavranmaya çalışılmalıdır. Temelde bir toplumdaki sosyalleşme sürecinin tarih bilincini belirlediği varsayılmaktadır (Tekeli, 2008, s. 27).

Birey, kendi kimliğini, sahip olduğu tarihsel sürecin kendisine kazandırdığı niteliklerle elde etmektedir. Özellikle toplumsal kimlik, tarihe tümüyle bağlıdır. Tarihe bağımlılık, birey açısından da aynı derecede geçerlidir. Çünkü kültürü işleyen ve kullanan, ona katkıda bulunan bireydir. Birey gelişirken bütün dokuları, kültür tarafından belirlenerek dokunur. Birey, üretme ve düşünme gücüne ulaştıktan sonra, kendi bilinciyle kendi üzerinde birtakım nitelikleri gerçekleştirmek ister. Bu bir çaba gerektirir ve bilinç ürünü olarak

Şekil 2. Tarih bilincinin oluşumu (Tekeli, 2008, s. 27) Sosyalizasyon

Süreci

Tarih Bilinci

ortaya çıkar. Böylelikle bir yandan kültür, bütün formlarını bireye yüklerken öte yandan kendinin bilincine varan birey, kendi için iyi olan nitelikleri kazanarak, toplumun dinamizmini arttırır (Bıçak, 1996, s. 50).

Şekil-2'de en genel biçimiyle verilen tarih bilincinin toplum içinde biçimlenişi Şekil-3'de de bireye ilişkin farklılıkların etkilerini de içerecek biçimde ayrıntılandırılmaktadır. Sosyalleşme sürecinin tarih bilincini ne yolla belirlediğine bir ölçüde açıklık kazandırmak için üç ara değişken oluşturulmuştur. Bunların birincisi bilgi, ikincisi değerler, ideolojik yönelimler ve üçüncü olarak sorumluluklar ve vaziyet alışlar başlıkları altında toplanabilir. Sosyalleşme süreci bireyi bu alanlarla donatırken bu donatımının tekdüze olmadığını, bireyler arasında da önemli farklılıklar bulunacağını kabul etmek ve bu farklılıklara olanak sağlamak gerekir. Şekil-3’de sosyalleşme kutusu hizasına kişinin konumundan ve özelliklerinden kaynaklanan farklılıklara işaret eden ikinci bir kutu bulunmaktadır. Sosyalleşme ve kişisel farklılıklar kutularının, bireyin bilgi, değerler ve ideolojik yönelimler, vaziyet alışlar ve sorumluluk kutularını birlikte etkilemesine olanak verildiği için toplum içinde farklılıkların oluşması da kâbul edilmiş olmaktadır. Tarih bilincinin oluşumundaki üç ara değişkenin her birinin kendine özgü bir işlevi vardır (Tekeli, 2008, s. 28).

Şekil 3. Tarih bilincinin belirleyicileri (Tekeli, 2008, s. 28) Kişiye ve Konumuna Bağlı

Farklılar

Bilgi Değerler, İdeolojik

Yönelimler Sorumluluklar Vaziyet Alışlar Tarih Bilinci Sosyalizasyon Süreci

Sosyalleşme Süreci

Kişinin Konumundan ve Özelliklerinden Doğan

Farklılıklar

Tarihe İlişkin Toplumsal Tarihe İlişkin Güdü

Farklılıkları Yarara Verilen Öncelik Bireysel/Toplumsal

Sosyalleşme Sosyalleşme

Okul Okul Okul Okul

İçi Dışı İçi Dışı

Bilgi Değerler İdeolojiler Sorumluluklar Vaziyet Alışlar

Kronoloji Bilgisi Toplum Bilim Kavram ve Kuramları Tarih Kavramları

Geçmişin Yorumu Günün Algılanması Geleceğin Beklentisi

Tarih Bilinci ve Anlatısal Kurgu

Modernist tarih bilincinin gerektirdiği anlatısal formdaki zihni kurgunun oluşturulabilmesi için bir tarihsel bilgi birikiminin gerekli olduğu açıktır. Ama bundan geleceğin eylemlerine yol gösterecek bir söylem yada anlatı kurulabilmesi için var olan tarihsel bilginin değerlere ve ideolojik yönelimlerle yoğrulması gerekmektedir. Bu kurgunun bireyin eylemlerini kararlı bir biçimde yönlendiren bir hazır oluş hâline gelebilmesi, vaziyet alışa dönüşmesiyle olanaklıdır. Bu üç ara değişkenin her birinin bireylerin farklılığından etkileneceği kâbul edilince toplumda bireyler arasında tarih bilinci bakımından farklılıklar olacağı da kâbul edilmiş olmaktadır (Tekeli, 2008, s. 29).

Şekil-3’de verilen tarih bilincinin oluşumunu ve farklılaşmasını açıklayan çerçevenin daha ayrıntılı hâle getirilmiş hâli Şekil-4’tür. Sosyalleşme süreci, tarihsel ve toplumsal sosyalizasyon olarak ikiye ayrılmış, her ikisinin de örgün eğitim kanalları, medya ve diğer toplumsal etkileşme yolları tarafından oluşturulacağı kâbul edilmiştir. Tarihsel sosyalizasyon içinde tarih anlayışının ya da tarihe verilen önemin oluşumuna ayrıca dikkat çekilmektedir. Kişinin konumundan ve özelliklerinden kaynaklanan farklılıklar faktörü de, tarihe ilişkin motivasyon ve ilgi farklılıklarıyla, bireysel ve toplumsal yarara verilen öncelik farklılıkları ya da bencillik düzeyi farklılıklarına ayrılmıştır. En geniş ayrıntılandırma bilgi kutusu içine yapılmıştır. Bu konuda kronolojik tarih bilgisi, coğrafî tarih bilgisi, tarihe ilişkin kavramlar, diğer toplum bilimlerine ilişkin kavramlar yer almaktadır. Diğer ayrıntılandırılan kutu ise tarih bilincinin içeriğidir Tarih bilincinin ayrıntılı hâle gelmesi sırasında iki seçenekle karşı karşıya kalınmaktadır. Bunlardan birincisi tarih bilincini sadece içeriği olmayan bir kurgu düzeyinde düşünmek, ikincisi ise içeriğiyle birlikte ele almaktır. Burada tercih edilen yol ikincisidir. Çünkü içerikten bağımsız bir kurgunun düşünülmesi çok soyut kalacaktır. Böyle bir düşünceyle tarih bilinci kutusu, geçmişin yorumu, günün algılanması, geleceğe ilişkin beklentiler ve bu üçü arasındaki ilişkiye ilişkin kurgular alt bölümlere ayrılmıştır (Tekeli, 2008, s. 29).

Tarihî bilgi, iki şey ile mümkündür: Tarih ve O’nu bilen zihin. Tarih, kendisini tasarlayacak bir zihnin varlığı ile ancak mümkün ve anlamlı olabilir (Köksal, 2007, s. 272). Bu bağlamda, insanın yaşamında yararlandığı her bilgi, farkında olduğu bir şeydir ve dolayısıyla bilincin bir parçasıdır. Ama böyle bir koşul ileriye sürmek yanlış bir kanıya yol açmamalıdır. Tarihe ilişkin ayrıntılı bilgisinin çok olması, o kişinin tarih bilincinin yüksek olması, anlamına gelmez. Tarih bilincinin oluşumu yalnızca olgulara ilişkin bilgi içeriyle

gerçekleşmez, bu bilginin, değişik biçimde sosyalleşmiş ve farklı kişilik özelliklerine sahip bireylerce, çeşitli değerlerle, ideolojik yönelimlerle yoğrularak, sorumluluklar ve vaziyet alışlar oluşturacak biçimde kullanılmasıyla gerçekleşir (Tekeli, 2008, s. 109). Vaziyet alış yönü, geçmişteki deneyimlere, bilgi birikimine bağlı olarak içselleştirilmiş biçimde tarih bilinci oluşturarak tepki göstermeye, eylemde bulunmaya hazır hale gelmeyi sağlar. Bu vaziyet alış, kişiye bir kararlılık kazandırır. Modernist tarih bilinci bir vaziyet alış haline gelmiş olan biri, her somut durumu yorumlayarak, geçmişle ilişkilendiren bir anlatı içine oturtarak kendi yaşamını gelecekteki değişmelere yönlendirme kapasitesine sahip olur ve kendini bunu yapmaya hazır hisseder (Tekeli, 2008, s. 167).

Tarih bilinci bir süreklilik duygusudur. Tarihle buluşmak, geçmişe uzanmak, zamanın ve mekânın bizlere yüklediği sorumluluğu üstlenmektir. Bu bakımdan tarih, olayların akla ve mantığa dayalı açıklamasının toplamıdır bir yerde. Tarih, içinde yaşanılan zaman kesitinin derinlemesine algılamasında yardımcı olan cehaletin giderilmesinde tek yolu yaşanan olaylar hakkında bilgilerin tazelenmesine ve geleceğe ilişkin tasavvurların belirlenmesinde etkin bir bilgi dalıdır (Konuk, 2007, s. 25).

İnsanın, inancı, aldığı eğitim ve yetiştiği kültürel çevre onun kimliğine şekil verir. Böylece her milletin, her coğrafyanın, her medeniyet havzasının, farklı bir kültürel kimliği ortaya çıkar. Her medeniyet havzasının farklı bir dünya görüşü, farklı bir tarih felsefesi, farklı bir insana bakışı, farklı değer yargıları oluşur (Çelik, 2007, s. 12). Böylece belli bir coğrafya üzerinde, ortak paydada birleşen insanoğlu, siyasallaşır, devletleşir ve kurumlarını ortaya koyar. İşte insanların bir arada olma isteği, bunun için yapılan mücadeleler, tecrübelerinden gelecek nesillere yol gösterme arzusu, geçmiş tecrübelerden, yaşanmış acı olaylardan ders çıkarabilme yeteneği, tarih bilincini zorunlu hâle getirmektedir (Gökçe, 2011, s. 1).

Tarih bilinci, bir milletin geçmişiyle yüzleştiği, geleceğe yönelik köprüler oluşturduğu, ecdadından ilham alarak gelecek planları yaptığı ve hepsinden önemlisi ''Atalarının mirasına sahip çıkma arzusunu'' ortaya koyduğu en önemli bilinçtir. Bu bilinç, millet olabilmenin temel esasını oluşturur. Bir olma, birlikte olma, birlikte yaşama arzusunun,

Benzer Belgeler