• Sonuç bulunamadı

Tarihsel gerçeklerin toplum hayatındaki yerini anlamak için insanlara kendilerini tanımlarken tarihsel olay ve olgulardan bahsetmeden, bunu nasıl yapacakları konusundaki tıkanıklığa bakmak gerekir. Sadece bilgi anlamında değil; insanların zihinlerine nüfuz etmiş anlayış şekillerine bakarak tarihin nasıl bir etkisinin olabileceği görülebilir. Sırf kendiliğinden oluşmuş bir geçmiş ve o geçmişe olan iyi ya da kötü bağlılığımız bizi bir şeyleri tanıyor kılmaz. Gerçeklik dediğimiz şey, tarihte ya da tarihle ulaşabildiğimiz şey en

geniş anlamında insan gerçeğidir. İnsanla ilgili olan her şey tarihte insan açısından görülür. İnsan kendi dışında, kendi bilinç koşulları dışında herhangi bir gerçekliğe ulaşamayacağını bilir, ona bu bilgiyi sağlayan özellikle tarih bilincidir (Timuçin, 2000: 28).

Bütün tarih, geçmişten bugüne dek kendi konusuna ilişkin araştırmalarda gerçekleştirilen ilerleme üzerine bir rapordur. Bundan dolayı bütün tarih aynı zamanda tarihin tarihidir. Mesela, Marathon savaşı üzerine yapılacak herhangi bir monografi, zımnen ya da sarahaten, Marathon savaşıyla alakalı bütün bir araştırma tarihini özetlemelidir. Aynı sebepten bütün tarih zorunlu bir şekilde tarih olarak değil, fakat tarihin tarihi olarak kendine ait anlatımını bugüne taşır. Bu yüzden her bir çağ, tarihi yenibaştan yazmalıdır. Herkes kendi düşüncesini tarih araştırmasına taşır ve tarihe kendine özgü ve kendi neslinin bakış açısıyla yaklaşır. Doğal olarak, bir çağ ve bir insan diğer çağ ve insanın görmediği –veya tersine, diğerlerinin görüp kendisinin görmediği- şeyleri belirli bir tarihsel zaman içinde görür. Tarihten bu “öznel unsur”u çıkarma girişimi sahtekârlıktır (yani diğer insanlara bakış açılarından vazgeçmelerini söylerken kendininkini sürdürmektir) ve başarısızlığa mahkûmdur. Bu girişim başarılı olsaydı, tarihin kendisi silinip giderdi (Collingwood, 2000: 160).

“Bir toplum, tarihin bir dönemini yıldızın parladığı anlar olarak görür, öteki kesimini kâbus ve karanlık içinde algılarsa –beyin yarım kürelerinin birbirini inkâr eden çelişkili işleyiş biçiminde olduğu gibi- o toplum gerçek anlamda hastadır…Tarihi bütün görme, onu kompartmanlara ayırmadan sevme millet olma sürecinin bir yansımasıdır” (Türkdoğan, 1996: 218). Hayranlık duyduğumuz ya da nefret ettiğimiz tarihsel gelişmeler kendilerinden kaynaklanan gelişmelerden mi yoksa günümüz insanının onlara yüklediği anlamlarla mı belirli nitelik kazanırlar. Tarihi bir olaya herkesin bakış açısının ortak olduğu noktalar nelerdir? Bunların bilinmesi ve yorum denilen kavrama ötesi etkinliğin de yaratıcı olması ve gerçekleri açıklığa kavuşturacak verileri desteklemesi gerekir.

Öğrenci derste bir tarihi olayın anlaşılması yolunda sadece kendine sunulan yorumları mı ezberliyor yoksa niteliklerini öğrendiği bu gelişmeler üzerinde kafa yorması mı isteniyor. Şüphesiz kendi kendine öğrenmeyi başaran her bireyin olayları kendi zihni süreçleri içersinde değerlendirmesi de kaçınılmaz olmalıdır. Öğrenci kendisinden fikir

yürütmesi istendiğinde değil yürüttüğü fikirler kafasında şekillendiğinde yorumlarını sunmalıdır. Uzun bir sürece yaymadan öğrencinin derste yeni öğrendiği bir konu hakkında fikir belirtmesi gerçekçi olmayacaktır. Ama bu durum ona hazır yorumların sunulmasını da gerekli kılmaz.

Dünyadaki herhangi bir coğrafyada yaşayan insanın olaya ortak bakışını öğrencinin de yakalaması için öğrencinin evrenselliği belli oranda kazanması mutlak bir gerekliliktir. İnsana ve insanlığa dair olumlu her ne gelişme olursa olsun öğrenci eğer bunları önemsiyorsa olaylara kendi bakış açısından bakması aynı zamanda ortalama her insanın bakış açısını temsil edebilir.

Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte bu ülke üzerinde yaşayan insanlar demokratik bir ortamda yaşamını sürdürme imkânına kavuşmuştur ve daha özgür bireyler olarak yaşamaya başlamışlardır. Bu gerçekliği Osmanlı Devleti’ni tamamen bireysel haklardan yoksun vatandaşlardan ibaret bir devlet gibi yorumlamak öğrenciyi tamamen tarihsel gerçeklere karşı önyargılı tavırlar almaya sevk edecektir. Bunun yerine çağın gereklerini de hesaba katarak günün şartlarının ne olduğu anlaşılıp zamana göre olayların yorumlanması sağlanır.

Demokrasi ve insan hakları adına yapılan faaliyetlerin çağımızın epey gerisinde olmalarına rağmen neden değer taşıdıkları ancak bu yorumlama gücünün elde edilmesiyle sağlanır. Burada yine tarihsel gerçeklerin bir diğer yönü olan birikim gerçeği ortaya çıkar. Öğrenci gelecek yıllarda insan hakları adına daha olumlu adımların atılabileceği gerçeğini göz önünde bulundurarak hiçbir zaman mükemmel denilebilecek bir anlayışın olamayacağını anlarken aynı zamanda her şeyin yine mükemmeliyetçi bir beklentiyle sağlanabileceğini kavrar.

Tarih sadece bu topraklar üzerinde yaşayanların ortaya koydukları olarak değil; uygarlıkların oluşmasında payı olan her medeniyetin yaşantı alanı olarak benimsenmelidir. Farklı kültürlerin insan hakları adına gerçekleştirdikleri başarıların her kültürü değerli kıldığı esasına dayanılarak günümüz insanları arasındaki kendini diğer insanlardan üstün görme fikri de etkisiz kalmış olur. Paylaşımın aile, okul, toplum, ülke genelinde öğrenen

öğrenci tüm dünyayla kucaklaşma gereğini de hissedecektir. Bunları zamanla keşfettiğinde artık birileriyle paylaştığı sabit evrensel değerler yerine anlık üretilen ürünleri de kapsamaya başlayacaktır. Kişisel paylaşımların ifade ettiği anlam bazen ülkeler arasındaki büyük anlaşmalardan daha iyi sonuçlar doğuran gelişmeler olarak karşımıza çıkar. Geciken barışlar, önyargılar, çocuklara aşılanan nefret, yetişkinlerin şiddet gösterileri, devlet politikalarının ikiyüzlülüğü çelişkileri arttırmaktadır. Neye göre? Bu çağa; adı demokrasi, insan hakları, hoşgörü çağı vs. Ne olursa olsun yaşanılanlar sadece kelimelere sığdırılmamalı. İnsan haklarını her ne şartta olursa olsun insanların onurlu bir yaşam sürdürebilmesi için gerekli görmeliyiz (Gündüz & Gündüz, 2002:150). Ne yapılmasını gerektiğini herkes biliyordu zaten, yüzyıllarca. Geciken bir şeyler var ve öğrenci bunları görebilmeli. Öğrenci kendi kendine tutarsızlıkları fark etme yetisinde olduğunu fark ettiğinde –ki bu öğrendikleri ve yaşadıklarının toplamıyla mümkündür- atılacak bir adımı atmaya da kararlı olacaktır.

“Vatandaşlık ve İnsan Hakları Eğitimi” dersinde tarihi olayların öğrenciye ibret verici, ders alınan sahneler olarak değil; sahip olunan bilgi ve donanımın daha kapsamlı anlaşılması amacıyla yorumlama gücünün geliştirilmesi anlayışıyla verilmesi amaçlanır. Hep bir şeylerin ideal aranda seyretmesi ve günümüzde bunlardan yoksun olmamız gibi bir düşünce şüphesiz öğrencinin zihninde kendini hafife almaya yol açacak ve özne olarak bir şeyler yapabilme kararlığını yok edecektir. Herhangi bir acının, felaketin, yıkımın sahnelenmesi herkesin o anları yaşayabilmesini sağlayabilir ama bu olumsuzlukların kalbine inecek kadar duyarlılığı otomatik olarak insanların zihnine yerleştirmez. Bir saplantı halinde kaybedişin, acziyetin vurgulanması yerine, makul üstünlüklerin belirtilmesi ve bunun bir egemenlik kurma amacı için değil ortak güzellikler olarak belirtilmesi daha akılcı olmaktadır. Böylece korku, kararlılık, sevgi, amaç yeni bir boyut kazanmış alacaktır.

Benzer Belgeler