• Sonuç bulunamadı

2.2. Bilim ve Teknoloji Tarihi

2.2.2. Tarih öncesi çağlarda bilim ve teknoloji

Bilimin tarihsel gelişimine bakıldığında bilimin sadece bir toplumda gelişip, ilerlemediğini görülmektedir. Doğu uygarlıklarında filizlenen bilim ekonomik, toplumsal ve başka birçok etken nedeniyle kimi zaman Batı kimi zaman Doğu uygarlıklarında kendine yaşam alanı bulmuştur. Öte yandan teknolojinin otaya çıkışı, yani insanların teknolojik faaliyetlerle olan ilişkisi, bilimsel faaliyetlerden daha önceye gitmektedir (Ural, 2009:20). O kadar ki, taş aletlerin yapılması ve ateşin ele geçirilmesi gibi ilk teknolojik faaliyetler modern insanın evrimleşmesinden çok önceye dayanmaktadır (Asimov, 2006:9). Bunch ve Hellemans’a göre de bilgi, beceri ve teknolojik ilerleme modern insandan önceki atalarımızdan çok uzun süre önce insan tarihinin bir parçasıydı (2004:1).

Yeni gelişmelerin yaşanmasıyla gün geçtikçe değişen teknoloji, gelecekte de değişip hayatımızda farklı biçimlerde yer alacaktır. Teknolojide yaşanan bu baş döndürücü değişim tarihin her devrinde bu derecede hızlı olmamıştır. Wright’ın (2007:9) vurguladığı üzere, “ilk yontulan çakmak taşıyla ilk eritilen demir arasında yaklaşık üç milyon yıl varken, demir ve hidrojen bombası arasındaki süre yalnızca üç bin yıldır.”

Bugünün büyük teknolojik yenilikleri ile ilk teknolojiler arasında kıyaslamaya gidildiğinde ilk teknolojiler basit bir faaliyet olarak görülebilir. Örnek vermek gerekirse, Yontma Taş Çağı’nda, insanların üretim yapmadığı, doğada bulduklarından, avcılık ve toplayıcılık faaliyetleriyle hayatta kaldığı bu çağın en önemli keşfi ateşin keşfedilmesidir (Topdemir ve Unat, 2008:13). Ateşin keşfi ile

anlatılmak istenen doğal sebepler sonucunda oluşan ateşin kullanımının öğrenilmesidir. Basit görünen bu teknolojik gelişmenin oldukça büyük etkileri olmuştur. Homo Erectus’un ateşi ehlileştirmesi doğadaki dengenin bizim lehimize dönmesini sağlamıştır (Wright, 2007:9). Gerçekten de ateşi kullanma becerisinin, ısınma, vahşi hayvanlardan korunma, yemek pişirme gibi önemli faydaları olmuştur. Doğal etmenler nedeniyle yanan ateşin sönmemesini sağlayıp farklı durumlarda ateşten yararlanmayı öğrenmenin ardından zamanla ateşi kendi kendine yakmak için çeşitli yöntemleri geliştirildi. Ateş yakma tekniği ileriye doğru atılmış bir başka büyük teknolojik adımı temsil etmektedir (Asimov, 2006:15). Ateşi yakma tekniğinin geliştirilmesiyle artık insan ateşin sönmesi korkusu olmadan her yer ve zamanda rahatlıkla ateş yakabiliyor ve ondan faydalanabiliyordu. Günümüzden bakıldığında basit görünen fakat oldukça önemli sonuçları olan bir diğer gelişme de giyinme ve barınmadaki gelişmelerdir. En basit giyinme ve barınma alışkanlıkları insana tropikal bölgelerden tundralara kadar her iklimin kapısını açmıştır. İnsanı oluşturan çevrenin ötelerine uzandı ve kendini oluşturdu (Wright, 2007: 9).

Ateşin ehlileştirilmesinden çok önce gerçekleşen ve ilk teknolojik faaliyet olarak nitelendirebileceğimiz bir başka başarı ise taş aletlerin yapımıdır. “MÖ 2.000.000 yılı gibi eski bir tarihte Homo Habilis sadece aletleri kullanmakla kalmadı, aynı zamanda onları yaptı da; bunlar bıçak, kazıma aleti ve mızrakların ucu olarak kullanılan keskin kenarlı çakmaktaşlarıydı” (Asimov, 2006:9). Taştan yaptıkları aletler Homo Habilis’e özellikle avlanma faaliyetlerinde avladıkları hayvanların sayısı ve çeşitliliğini arttırma gibi oldukça önemli faydaları olmuştur. Ateşi ehlileştiren Homo Erectus, taştan aletleri de geliştirmiş ve daha büyük hayvanların avlanmasına olanak sağlamıştır. Bu insanlar, ateşi keşfettiler ve bazısı mağara, kaya sığınaklarında yaşamasına rağmen, ahşap direklerle önemli yapılar inşa etmeye başladılar (Bunch ve Hellemans, 2004:2).

Bir sonraki gelişim yaklaşık yarım milyon sonra Neandertallerin yerini alan Cro-Magnonlar tarafından geliştirilen daha hafif, daha keskin, daha uzağa atılabilen ve daha öldürücü silahların üretimiyle olmuştur (Wright, 2007:23). Balık kancası, askı, yay, uzun bıçak ve mızrak gibi aletler bu dönem ve öncesinin teknolojik gelişmelerindendir. Ayrıca M.Ö. 20.000’lerden önce ilk yağ kandilleri kullanılmaya

başlanmıştır. Yaklaşık M.Ö. 12.000’den başlayıp M.Ö. 7000’lere doğru sonlanan Orta Taş Devri’nde taş aletler yapmada bir devrim olan ve zaten Orta, Üst Paleotik zamanda kemik ve fildişi için kullanılan parlatma ve taşlama tekniği, taş aletler yüzeyine de uygulanmaya başlandı (McNeil, 2002:10).

Ateşin kullanımının öğrenilmesi, ateş yakma becerisinin edinilmesi, ufak çaplı kaba evlerin oluşturulması gibi önemli teknolojik gelişmelerle birlikte, taş aletlerin yapımı ile yerleşik hayata geçilip tarım faaliyetlerin başlaması arasındaki yüz binlerce yıl süren teknoloji serüveni, genel anlamda hayvan avlanma faaliyetleri için üretilen aletlerin çeşitli formlarda geliştirilerek kullanılmasından ibarettir. Durumun böyle olmasında Eski Taş Devri döneminde yaşamış toplulukların yaşam biçiminin etkisi büyüktür. Avcı-toplayıcı bir toplulukta doğal olarak avlanmayı sağlayacak ve toprak kazmaya yarayacak teknolojik aletler üretilecek ve gelişecektir.

“Eski Taş Çağı insanları malzemelere ve avlarını yakaladıkları silahlara şekil vermek için çok çeşitli araçlar geliştirirken, Yeni Taş Çağı insanları da, belki daha İ.Ö. altı binici yılara kadar bir tarihte, yerleşik tarıma geçmek gibi önemli bir yeniliği gerçekleştirmişlerdir” (Mason, 2013:3). Bahsedildiği üzere bir dönemde yaşayan toplulukların yaşama biçimi, o topluluk tarafından üretilen teknolojileri, biçimini ve niteliğini etkilemektedir. Tarımla birlikte kullanılan yeni teknikler, yeni matematiksel ve mekanik kavramların doğmasına sebep oldu (Bernal, 2009:111).

Yerleşik tarıma geçiş nihayetinde çözümü bekleyen yeni sorun ve ihtiyaçların doğmasına sebep olmuştur. “İhtiyaçlar da zamanla ek bilgiler getirdi: ağır yüklerin nasıl kaldırılacağı bulundu, makaralar, palangalar ve tekerlek icat edildi. Tarım teknikleri geliştirildi, hayvan derileri tabaklandı, dokuma icat edildi, çanak, çömlek yapıldı ve bazı maddeler eritildi” (Ronan, 2003: 10). Tarım faaliyetleriyle ortaya çıkan sulama probleminin çözümü için su kanalları, su kuyuları oluşturuldu. Artık insanlar, mutfak araçlarını topraktan üretiyor ardından bakır ve demir gibi madenleri çıkarıyor süs eşyası olarak kullanmanın yanında silahlar ve çeşitli aletler olarak kullanıyorlardı (Tekeli vd., 2001: 1-2). Tarımsal ürünlerin daha sağlıklı ticareti için üretilenlerin miktarının ölçülmesi gerekiyordu. Bu durum da ölçüm, tartma kavramı ve terazi kullanımı ortaya çıkardı.

Yerleşik hayata ve yerleşik tarıma geçiş sadece teknolojik alanda gelişmelere sebep olmayıp toplumsal hayatta ve ilk bilimsel faaliyetlere yönelik gelişmelerde de yeniliklere yol açmıştır. Tarıma elverişli bölgelere yerleşen topluluklar bu bölgelerde nüfus yoğunluğunun arttırdı. Bu toplumlar, köyden kasabaya, kasabadan kente doğru büyürken, buralarda görülen karmaşık faaliyetleri organize etmek için rahiplerin yönettiği bir idare sistemi geliştirmişlerdir (Mason, 2013:3). Rahipler sadece birer din adamı olarak görev yapmıyor aynı zamanda toplanan ürünleri depolama ve dağıtma, su işleri, ürünlerin ekim zamanı ve hasat zamanı gibi konularda da görevli kişilerdi. Sonuç olarak bu örgütlenmeler zamanla giderek büyüyüp ilklerinin Mısır, Mezopotamya, Çin, Hint Uygarlıklarının olduğu uygarlıkların doğmasına vesile olmuşlardır. Bu aşamadan sonra bu uygarlıklarda teknolojik gelişmeleri hızlı bir şekilde devam etmiş aynı zamanda ilk bilimsel faaliyetler de artık ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu açıdan bilim ve teknolojinin tarihsel gelişimini bu uygarlıklarla birlikte ele almakta fayda vardır.