• Sonuç bulunamadı

TARİHSELCİLİKTE ÖNE ÇIKAN İSİMLER VE YAKLAŞIMLARI

2.1) Fazlurrahman

Makalemizin bu bölümünde tarihselcilik kavramıyla ön plana çıkan isimlerden bahsedeceğiz. Bu isimlerden ilk akla gelen ve günümüzde de halen etkisi süren Fazlurrahmandır. Hocanın görüşlerine geçmeden önce hayatı hakkında bilgi vermek istiyoruz. Hoca 1919 yılında Pakistan’da dünyaya gelmiştir. İlk öğrenimini, İslam’ın çağdaş gelişmelerle hesaplaşmasını savunan babasından almıştır. Hocanın kendi

40 Age, s:488-491

41Abdurrahman Haçkalı, Şatıbi’deMakasıd ve Fıkıh Usulü, Rağbet Yayınları, İstanbul, 2010, s:109

ifadesine göre yenilikçi bir fikir adamı olarak yetişmesinde babasının rolü büyüktür.

Hoca 1933 yılında Lahor’da yüksek öğrenime başladı aynı zamanda babasının İslami İlimler sahasındaki derslerine devam etmiştir. Hoca 1940 yılında Pencap Üniversitesi’nin Arapça bölümünden mezun olduktan sonra aynı üniversitede lisansüstü öğrenime başlamıştır. Hocanın Arapça’da olan meziyeti onu İslami İlimler alanında daha da derinleştirmiştir. Böylelikle hoca 1942 yılında aynı üniversiteye araştırma görevlisi olarak girmiştir ve 1950’de İngiltere’nin Durham Üniversitesi’ne tayin edilmiştir. Hoca daha sonra hayatının dönüm noktası olan 1961 yılında Pakistan hükümetinin davetini üzerine, İslam toplumunun meselelerini daha yakından incelemek amacıyla, Pakistan’a dönmüştür. Nitekim hocanın bu tarihten itibaren yayınladığı makale ve kitaplarının hemen hepsi İslam toplumunun güncel meseleleriyle ilgili olmuştur. Hocanın 60’lı yıllarda yayımladığı eserler Pakistan’da büyük yankı uyandırmıştır, hatta bazı siyasiler, hocanın ‘’İslam’’ adlı kitabında kullandığı bir ifadeden dolayı dönemin hükümdarından onun katlini istemişlerdir.

Bunun üzerine hoca Pakistan’ı terk etmiş, Amerika’ya yerleşmiştir. Burada bir müddet ders verdikten sonra hoca 1988 tarihinde vefat etmiştir.42Fazlurrahman’ın kısaca hayatına değindikten sonra görüşlerine geçebiliriz.

Günümüzde Fazlurrahman dediğimizde, ilk olarak akıllara onun tarihselcilik görüşü gelmektedir. Nitekim hoca ‘’önce zamanımızdan Kuran’ın indirildiği zamana gitmeli; sonra tekrar oradan, kendi zamanımıza dönmeliyiz’’43demiştir. Bu sözün birinci kısmını Kuran’ın sebeb-i nüzulüyle, ikinci kısmınıda Kuran’ın kastettiği maslahat ile açıklayabiliriz. Fazlurrahman’a göre; Müslümanların çağdaş dünyada var olabilmeleri için iki yol vardır. Bunlardan ilki; Müslümanların Batı ile bütünleşmeleri, ikincisi ise; İslam’ı tarihsel bir metotla yeniden yorumlayarak onu yeniden hayatın tüm alanlarına müdahil kılmaktır.44Hocaya göre bunu yaparsak, işte o zaman Kuran’ın ahlaki ve sosyal amaçlarına uygun yeni bir modelle hareket etmiş oluruz.45 Hoca her ne kadar Müslümanların içine düştükleri sıkıntılı durumlarından kurtulmaları için yeni bir metot ortaya çıkarmaya çalışsa da, makalemizin ilk bölümlerinde de söylediğimiz gibi bu metodu kim neye göre uygulayacak, ya da uygulanırsa fikir birliği sağlanabilecek mi ? Nitekim günümüzde Müslümanlar arasında halen devam etmekte

42 Detaylı bilgi için bkz: DİA, Fazlurrahman, c:12, y:1995, s:280-286

43Fazlurrahman, Ana Konularıyla Kuran, çeviri: Alparslan Açıkgenç, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2018 s:12

44 Demir, age, s:93

45 Age, s:93

olan kargaşalar Kuran-ı Kerim’in ve Sünnet-i Seniyye’nin bakiliği sayesinde bir nebze olsun durdurulabilmektedir, ama biz Kuran-ı Kerim üzerinden, Fazlurrahman hocanın dediği gibi, yeni metotlar üretmeye kalkarsak, kanaatimizce bu durum Müslümanlar arasındaki birlik kavramını zedeleyebilir.

Hoca, yukarıda değindiğimiz söz üzerine şöyle açıklama yapmıştır: ‘’Bu iki hareket içinde dikkat edilmesi gereken iki önemli nokta vardır: Bir taraftan ayetin nazil olduğu tarihi ortamı ve hangi soruna çözüm olarak geldiğini gayet iyi inceleyerek ayetin manasını anlamaya çalışmamız gerekir… Birinci nokta, ayetin cüz’i anlamını verir ki, bu tamamen geleneksel tefsir usulünün ‘’Sebeb-i Nuzul’’

dediği durumları içermektedir. Fakat bundan farklı yönü, yorumlanan ayetin yine mücerred değil, Kuran’ın bir bütün olarak göz önünde tutulması ile anlaşılmaya çalışılmasıdır. İkinci nokta ise ayetin evrensel anlamını verir ve o ayetin sadece nazil olduğu asra hasredilmeyeceğini anlatır.’’46Hocanın burada ifade ettiği görüşüne biz de katılıyoruz. Tabiki de Kuran ayetlerini sadece indiği bağlama hasredemeyiz, onları bu bağlamdan çıkarıp günümüze tatbik etmeliyiz. Ama yaptığımız araştırmalar sonucunda hocanın bu görüşünü koruyamadığını söyleyebiliriz. Çünkü; makalemizin devamında da değineceğimiz üzere, Kuran ayetlerinin evrensel olduğunu söylemekle, Kuran ayetlerinin maksadının evrensel olması çok farklı şeylerdir.

‘’Kuranı anlamak için tarihi bir ortama götürmenin onun mesajını o zaman ve mekan ile sınırlamak olacağı şeklinde bir itiraz olabileceğini belirten Fazlurrahman, bu fikrin doğru olmadığını, kendi çabasının Kuran’ın doğru bir şekilde anlaşılması olduğunu ifade eder.47Hoca bu bağlamla ilgili şunları da söylemiştir: ‘’Kuran ortaya çıkışı itibariyle 7.asır Mekke toplumunun çok tanrıcılığı ve sosyoekonomik dengesizliğine bir cevap, bir karşı koyuştur. Kuran salt nazari bir belge değildir. Bu anlamda tarihsel bir metindir. Kuran’ın doğru bir şekilde anlaşılması için onun tarihsel bağlamına riayet edilmelidir.’’48Hoca hem evrenselliğe vurgu yapmıştır, hem de tarihselciliği ön plana çıkarmıştır. Bize göre de Kuran, indiği bağlamdan soyut bir şekilde ele alınmamalı, Kuran’ın indiği ortam güzel bir şekilde incelenmeli, daha sonra Kuran ayetlerini günümüze yansıtmalıyız. Ama burada hocanın ‘’Kuran salt bir belge değildir’’ görüşü ile şunu anlayabiliriz: Kuran ayetleri, hukuk kitabında ki

46Fazlurrahman, age, s:12

47 Demir, age, s: 96,

48 Age, s:96

kurallar gibi değildir. Bu ayetler bize yol göstericidir, tarihte yaşanmış olaylar üzerine gelmişlerdir, bizler bu olaylardan yola çıkarak Allah’ın ayetlerini evrenselleştirmeliyiz. Ama nasıl? Şöyle ki; Kuran ayetlerinin maksadı kötülüğü ortadan kaldırmak olsun, biz bu kötülüğü günümüzde başka yollarla da kaldırabiliyorsak bu yolu kullanmalıyız. Çünkü Kuran ayetleri, hukuk kuralları gibi olmadığı için, biz onları günümüze kural olarak almak yerine, onların maksatlarından yola çıkarak, yeni yollar üretebiliriz. Bu şekilde Kuran’ı evrensel hale getirebiliriz. Bu yöntemle Allah’ın ayetlerini kenara bırakıp, ama bu ayetlerin üzerinden, kendi kendimize toplum için maslahat üretmek, Müslümanlar arasında birlik ve beraberliği zedeleyecektir. Çünkü dayandığımız maslahatlar, ayetlerin kendisi değil, bizlerin kendi görüşleridir.

Fazlurrahman hoca, yaptığı bu çalışmayı ictihad olarak isimlendirmiştir.

‘’Onun tanımıyla ictihad, kural içeren bir nassın veya geçmişteki emsal bir durumun manasını anlama ve o kuralı öyle bir şekilde teşmil, tahsis, ya da olmadığı takdirde tadil ederek değiştirme çabasıdır ki, bulunan yeni çözüm vasıtasıyla bu kural, bir nassın veya emsal bir durumun bir ilke olarak genelleştirilebileceğini ve böylece, bu ilkenin de, yeni bir kural olarak formüle edilebileceğini ifade etmektedir.’’49Biz ictihad kavramını yukarıda açıklamıştık, orada hangi konularda içtihadın yapılabileceğini hangi konularda yapılamayacağını da ifade etmiştik. Burada bu kavram üzerinde tekraren durmamak kaydıyla şunları söylemek isteriz: İctihadın caiz olmadığı konulara bakacak olursak ilk başta akaid alanı gelir, daha sonra ibadat ve ukubat alanı gelmektedir. Hocaya göre kural içeren bir nassın tahsisiyle yeni bir çözüm meydana getirilebilir ve bu çözüm ilke olarak benimsenebilir. Ama biz böyle bir hareket içerisine girersek, Allah’ın koyduğu belirli cezalar üzerinden kendi ceza sistemimizi oluşturursak, bu Allah’ın asli emirlerini görmemezlikten gelmek olmaz mı? Hoca yapılan bu faaliyete ahlaki ictihad demiştir. Ama böyle bir davranış hocaya göre ne kadar ahlaki görülürse görülsün, Din-i Mübin’in temellerini sarsmaktan geri durmayacaktır.Peki temelleri sarsılan bir din ne kadar ayakta durabilir? Allah-u Alem.

Hoca yine Kuran’a hukuk kitabı olarak bakılmamasıyla ilgili olarak şunları söylemiştir: ‘’Belli bir takım toplumsal yenilikleriyle Kuran, toplumun yoksul, yetim, kadın, köle ve ağır borç altında olan zayıf tabakalarını güçlendirmeyi hedef aldı. Fakat Kuran’ın toplumsal yeniliklerini anlamaya çalışırken, hukuki kanunlar oluşturması ile

49 Age, s:99

ahlaki kurallar koyması arasındaki farkı göremezsek, onu temelden yanlış anlamaya yönelmiş oluruz. Ancak böyle bir ayrım yapmakla, sadece Kuran’ın hakiki gayesini anlamakla kalmaz; belki aynı zamanda kadın hakları gibi girift meseleleri de çözebiliriz. İşte, temel olarak Kuran’ı hukukun dini bir kaynağı olarak değil de, bir hukuk kitabı olarak kabul eden Müslüman hukuk geleneğinin açıkça hataya düştüğü nokta burasıdır.’’50Hocanın Kuran’ı hukuk kitabı olarak görmemeliyiz görüşünü, Kuran’ın hepsine yansıtamayız. Çünkü Kuran’ı Kerim’e bakacak olursak hukuka dair çokça ayet olduğunu görebiliriz. Mesela ‘’Müdayene Ayeti’’, borç ayetidir ve Kuran’ın en uzun ayetidir. Bu ayette borç esnasında şahit olarak iki erkek yoksa, bir erkek şahit karşısında iki kadının olması gerektiği buyrulmuştur.51Şimdi hocaya göre bu ayeti günümüzde hukuki olarak değil de ahlaki olarak ele alırsak şöyle bir sonuç ortaya çıkacaktır: 21.yüzyılın kadının toplumdaki statüsü ile Hz.Peygamber(s.a.s) zamanındaki kadının statüsünü bir tutmak ahlaki değildir, bundan dolayı günümüzde bir erkek ile bir kadının şahitlikte denk olması ahlaki açıdan sakıncalı değildir.Mantıki açıdan tutarlı gibi görünse de böyle bir açıklamayla biz dinimizin kati emirlerinde değişiklik yapmış oluyoruz. Hoca her ne kadar dinin maslahatını istese de, bu görüşü tutarlı olarak almakla ne gibi mefsedetlere yol açabileceğini ön görmemiş olsa gerek.

Nitekim İslam dininde kadın çok ayrı bir yere sahiptir, ona özel haklar verilmiştir52, cennet annelerin ayaklarının altına serilmiştir. Müdayene ayetini kadına yapılan bir haksızlık(yani bir erkek karşısında iki kadın olması, kadınların bu konuda beceriksizliğine delalet eder.) olarak görmek yerine sadece ve sadece Allah’ın emri olarak görmeye çalışsak ve buna teslim olsak, bu ve benzeri ayetleri ahlaki bakımdan ele almaya gerek kalmayacaktır. Çünkü,Allah-u Teala kadına bu özellikleri vermişken, bizim bu ayet neticesinde onu değersiz gibi algılamamız, meseleyi anlamsızlaştıracaktır.

Fazlurrahman hocanın amacı Kuran’ı evrenselleştirmekti, bunu da şöyle diyerek vurgulamıştı: ‘’Bunun içindir ki, Muhammed hem kendi toplumunu hem de tüm insanlık toplumlarını uyarmak için gelmiştir. Çünkü Allah’ın elçisi her ne kadar kendi toplumuna doğrudan doğruya hitap ediyor ise de, tebliğini yaptığı andan itibaren hitabı evrenselleşir. Bunun için Kuran, Peygamberliğin bölünemeyeceği

50Fazlurrahman, age, s:92

51 Bakara/282

52Bkz: Nisa/4, Nisa/127, Araf/189, Mümtehine/12, Tahrim/12

konusunda ısrar etmiştir.’’53Evet, Hz.Muhamed(s.a.s)in hitabı evrenseldir, ama hoca bu evrenselliği, ahlaki bir bakış açısıyla ele almaya çalıştığı için, evrensellik ilahi boyuttan beşeri boyuta geçmiştir, bu da evrenselliği zedelemiştir.

Bu bölümümüzü bitirmeden son olarak şunları belirtmek istiyoruz: Hoca, Kuran’da ki hükümlerin lafız olarak alınıp günümüze taşınması yerine, onların arkasında ki temel gayeler üzerinde durmuştur. Yani meselenin özü illettir, şayet ortam, kanundaki illeti yansıtmayacak şekilde bir değişikliğe uğrarsa o zaman bu kanunda değişikliğe gitmemiz gerektiğini vurgulamıştır.54Ama bu değişikliğin kime göre yapılacağı konusunda bir ittifak olmadığı için, bu durum ihtilafı fazlasıyla aralayacaktır. Çünkü; illetin tespitinde ortam esas olarak alındığında bu ortamın değerlendirilmesi öznellikten uzak olmayacaktır. Peki bu öznel tespitlerden nesnel anlamlar yakalamak ne kadar mümkün olacaktır?55Bu ve benzeri sorular, bu yöntemde daimi olarak zihinleri tırmalayacaktır, bu durumda sonu gelmeyen sorunları beraberinde getirecektir.

2.2) RudiParet

Bu kısımda tarihselcilik konusundaki diğer bir isim olan RudiParet’in görüşlerini ele alacağız. Onun görüşlerine geçmeden önce hayatına kısaca değinmek istiyoruz. Büyük bir Alman Şarkiyatçısı olan Paret, 1901 yılında Almanya’da dünyaya gelmiştir. O ilk başlarda Hıristiyan ilahiyatını tahsil etmek istiyordu ama EnnoLittmann’ın etkisiyle Şarkiyat öğrenimine merak salmıştır. Paret, Litmann’ın yanında Arap edebiyatı üzerine doktorasını yazmış ve birkaç yıl Tübingen Üniversitesi Doğu Dilleri Bölümü’nde asistan olarak çalışmış, buradan Heidelberg Üniversitesi’ne öğretim görevlisi olarak atanmıştır. Paret bir zaman Amerikalılara esir düştüğü için akademik hayatına uzun süre ara vermiştir. Daha sonra ise tekrar Tübingen Üniversitesi’ne dönmüş ve orada Prof. Olarak çalışmış, aynı üniversiteden de emekli olmuştur.Paret, ilmi bakımdan zirvede olduğu zamanlarda çalışmalarını daha çok Kuran üzerine yapmış ve bu alanda birçok eser yazmıştır.Paret geçirdiği

53Fazlurrahman, age, s:100

54 Demir, age, s:100

55 Age, s:101

hastalık döneminden sonra 1983 yılında vefat etmiştir.56Kısaca hayatına yer verdiğimiz RudiParet’in görüşlerine geçmek istiyoruz.

RudiParet’in çalışmalarına dair ilk olarak şunu söyleyebiliriz; o, bilimsel araştırmalarında Kuran’ı merkeze almış ve problemli(!) konuları kendi bakış açısıyla değerlendirmeye çalışmıştır. Tabi bu durum onu birtakım yanlış sonuçlara götürmüştür. Bu yanlışları onun görüşlerine yer vererek açıklamaya çalışacağız. Paret, Kuran ayetlerinin ve surelerinin tertibindeki düzensizlikten bahsetmektedir. Ona göre,

‘’…Metinsel bağlamın her halükarda esas alınması eleştirilmesi gereken bir durumdur. Müfessirlerin Kuran’ı yanlış anlamalarının sebebi, Kuran’ın tertip tarzıdır.

Gerek surelerin sıralanmasında, gerekse ayetlerin tertibinde kronolojik bir sıra takip edilmemiştir. Öte yandan, birer metinsel bütünlük olarak bölümlenen sureler de gerçek anlamda(konusal) bir bütünlük teşkil etmemektedir. Bu sebeple, Kuran’ı anlamaya çalışırken metindeki siyak sibak karinesini hareket noktası kılmak yanıltıcı olabilmektedir.’’57RudiParet, bunları söylerken ya Kuran’ı tam anlamıyla okumamıştır, ya da Kuran’a bilerek iftira atmaya çalışmıştır. Çünkü Kuran-ı Kerim, Allah-u Teala tarafından Hz.Muhammed’e(s.a.s) indirilmiştir.

Peygamberimiz(s.a.s)de, ümmi olduğu için bu ayetleri vahiy katiplerine yazdırır, onlara hangi ayetin nereye koyulacağını da Allah’ın kendisine bildirmesi ile gösterirdi. Nitekim نودعاقلا يوتسي لا ayeti58 nazil olduğu zaman Peygamberimiz(s.a.s) Zeyd b. Sabit’i çağırıp ona şöyle demiştir: نودعاقلا يوتسي لا ayetini yaz.59Görüldüğü üzere Peygamberimiz(s.a.s) Zeyd’e bu ayeti yazmasını emrediyor, yani biz bu olaydan şunu da anlayabiliriz; bu ayeti, şu sureye, şu nolu ayetin altına veya üstüne koy. Yine Kuran’a bakacak olursak, (De ki) ‘’Allah’tan başka bir hakem mi arayacağım? Halbuki size kitabı açıklanmış olarak indiren odur…60 Nitekim aranızdan size bir peygamber gönderdik: O size ayetlerimizi okuyor, sizi arıtıp temizliyor, size kitabı ve hikmeti öğretiyor…61Biz onu(Kuran’ı) Kadir Gecesi indirdik…62

56RudiParet’İn hayatıyla ilgili olarak DİA, RudiParet, c:34, y:2007, s:168-169 maddesini okuyabilirsiniz.

57RudiParet, Kuran Üzerine Makaleler,Çev: Ömer Özsoy,Otto Yayınları, Ankara, 2018, s:19

58 Nisa/95

59 Buhari,Kitabu-t Tefsir, Nisa Suresi, Bab 18

60 Enam/114

61 Bakara/151

62Kadr/1

Yukarıda zikrettiğimiz hadis ve ayetler RudiParet’in ayet ve sureler hakkındaki görüşlerini reddetmektedir. Çünkü Paret’in dediği gibi surelerde tertipsizlik varsa, peygamber Kuran’ı tertipsiz şekilde yazdırmıştır, bu da demek oluyor ki Allah tertipsiz bir ilahi metin indirmiştir. Yine Kuran’ı bizler için indiren Allah, ayetlerdeki konuları farklı farklı yerlerde zikrettiği için hikmetsiz bir iş yapmış olacaktır. Çünkü Paret’e göre Kuran’da konu bütünlüğü yoktur.Ama bunun da bir hikmeti vardır ki o da şudur; Kuran kural kitapları gibi maddeleri alt alta vermeyerek kendisini kuralcılıktan korumuştur, yani birinci madde şudur, ikinci madde şudur dememiş, dinamik bir yapıda her konuyu farklı farklı yerlere dağıtmıştır ki, biz insanlar okurken ondan sıkılmayalım.

RudiParet, Kuran’ın evrenselliği ile alakalı şunları söylemiştir: ‘’Esasen Kuran, Müslümanların çağdaşlıkla kucaklaşmalarını onaylamamaktır. Zira Kuran’ın dünyası bambaşka ve tarihin çok gerilerinde bir yerdedir. Müslümanların onun evrenselliğine olan inançları gereği çağdaş yaşam ile olan sorunlarını çözmek için de yine ona başvurmaları, esasen ona üstesinden gelemeyeceği bir yük yüklemekten başka bir şey değildir. Mesela Kuran belli bir tarihsel durumda çok evliliği-üstelik dörtle sınırlı olmayan bir poligamiyi- ön görmüştür. Oysa çağdaş Müslüman aydın, aslında Kuran’ın tek kadınla evliliği teşvik ettiği gibi tarihsel açıdan tutarsız bir iddia ile ortaya çıkabilmektedir… Oysa Kuran evrensellik iddiası içerse de bu tür manevralara elverişli değildir. Nitekim Osmanlı İmparatorluğu’nda baş gösteren İslam hukuku alanındaki reform çalışmaları sırasında, Kuran’ın ayrıntılı olarak düzenlemediği ticaret hukuku gibi alanlarda yeni düzenlemeler yapmada önemli bir zorlukla karşılamazken, hemen bütün ayrıntıları Kuran tarafından düzenlenen miras hukuku alanında hiçbir yenilik yapılamamış olması bur gerçeği göstermektedir.’’63Paret bu sözleri ile açıkça Kuran’ı tarihe gömmek istemektedir.

Söylediklerinde ise yanılmaktadır. Kuran, Müslümanların çağdaşlıkla kucaklamalarını engellemez, aksine biz Müslümanların her zamana ayak uydurabilmesini teşvik eder.

Kuran bize aile hayatıyla64, ahlakla65, iktisadi hayatla66, ilimle67 alakalı çokça bilgi vermektedir ve bu bilgiler kıyamete kadar sürecektir.Paret’in, biz Müslümanların, her sorunumuzu Kuran’a götürmemiz, bu sorunları çözmede yetersiz kalacaktır

63Paret, age, s:23

64 Rum/21, Bakara/177

65 İnsan/7-10, Maide/8

66Muminun/3, Maide/38

67 Bakara/44,73, İsra/36

iddiasında, bu sorunları biz Müslümanlar olarak Kuran’a değilde kime götüreceğiz?

İnsanların yaptığı kurallara mı götüreceğiz? Peki, hangi insanların? Sonuçta bir iktidarsızlık çıkacaktır. Nitekim Allah’uTeala; هلوسر و الله ىضق اذا ةنمؤم لاو نمؤمل ناك امو مهرما نم ةريخلا مهل نوكي نا/ Bir mümin erkek veya bir mümin kadının, Allah ve rasulübir emir ve hüküm verdiklerinde artık onların, başka tercih hakları olamaz68buyurmuştur.

Allah ve rasulü gerek ceza konusunda gerek aile konusunda gerek başka konularda birçok hükümler vermişlerdir ve bizlerin bu hükümlerde (yerine göre) değişikliğe gitmeye hakkımız yoktur, ama Paret’e göre ise Kuran evrenselliğe hitab etmez, çünkü Kuran belirli bir zamanda kalmıştır. Ama biz Allah ve Rasulü’nün hükümlerine tarihsel dersek o zaman Allah’ın bu ayetine(Ahzab/36) ters düşmüş olmaz mıyız?

Burada şu hususa değinmek isteriz: Tabi ki dinimizin kurallarında, zaruri durumlara göre esnemeler yapılabilir, ama bu durum Kuran, çağdaşlığa engeldir anlayışına tamamen terstir.

Paret, Osmanlı’da ticaret alanında ki değişimde bir zorluk yaşanmazken, miras hukukunda ise yaşandığını belirtmişti. Osmanlı Devleti, 17. Yüzyıla kadar belirli bir mezhebibaz alarak hukuki işlemlerini yürütmüştür. Ama 17.yüzyılda Batı’daki gelişmelerden sonra, Osmanlı bu hukuk sistemini değiştirme yoluna girmiştir ve Mecelle-i Ahkam-ı Adliyye eserini oluşturmuştur. Bu eserde şahıs, eşya ve borçlar hukukunu içine alan medeni hukuka yer verilirken, aile hukukuna yer verilmemiştir.

Bu eserin yazıldığı dönemde medeni hukuk alanında birçok değişik hükümlere yer verilmiştir. Bunun sebebi ise bu alanda içtihad kapısının açık olmasıdır. Yani bu alanda o günün şartları neyi gerektiriyorsa ona göre davranılmıştır. Ama aile hukukuna bakacak olursak, özellikle miras, bu alan Allah-u Teâla tarafından hükmü kesin olarak konulmuş bir alandır. Yani isteğimize göre bu alanda değişiklik yapamayız. Yani Paret’in dediği gibi ticaret alanındaki değişim rahatlığıyla miras hukukundaki değişim zorluğu, keyfiyete dayananbir durum değildir, aksine dönemin ulemasının Allah’ın ve Rasulü’nün emirlerini uygulama çabasıdır.

Paret, Müslümanın çağdaşlaşması hakkında şunları da söylemiştir: ‘’Bu önerinin mantıksal sonucu, Kuran’ın çağın gerisinde kaldığıdır. Bunun anlamı ise şudur: Müslüman çağdaşlaşmak istiyorsa Kuran’dan, Kuran’a sadık kalmak istiyorsa çağdaşlaşmaktan vazgeçmelidir.69Paret’in bu görüşüne katılmak ne kadar

68Ahzab/36

69Paret, age, s:24

tutarsızlıksa, Kuran-ı Kerim’de, bize ve bizden sonra kıyamete kadar gelecek olan nesle hitap eden ayetleri görmezlikten gelmek o kadar tutarsızdır. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır: ‘’Onlar Kuran’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi?’’70Peki biz Kuran’ı Kerim’ düşünmeye başlarsak neleri görebiliriz? Mesela en basitinden başlarsak; lakap takmayı71, ahlaki faziletleri72 görebiliriz. Yine; iyiliği emredip, kötülüğü yasaklamayı73, refahın yaygınlaştırılmasını74 görebiliriz.

Kuran’daki bu ve benzeri ayetleri es geçerek çağdaşlaşmak istemenin ne kadar tutarlı olabileceğini sizlere bırakıyoruz…

Paret bir başka görüşünde şunları söylemiştir: ‘’… Kitab-ı Mukaddes kıssaları böylece hızla sulandırılmaktadır. Hatta İbrahim kıssasına dair açıklamalarında Muhammed şu sonuca ulaşmaktadır: Ata (İbrahim), asla bir Yahudi değil, bir Müslümandı ve Mekke’deki Kabe kültünü İsmail ile birlikte o tesis etmişti. Bu, sadece sulandırmaktan ibaret bir şey değil, -Kitab-ı Mukaddes açısından bakıldığında-

Paret bir başka görüşünde şunları söylemiştir: ‘’… Kitab-ı Mukaddes kıssaları böylece hızla sulandırılmaktadır. Hatta İbrahim kıssasına dair açıklamalarında Muhammed şu sonuca ulaşmaktadır: Ata (İbrahim), asla bir Yahudi değil, bir Müslümandı ve Mekke’deki Kabe kültünü İsmail ile birlikte o tesis etmişti. Bu, sadece sulandırmaktan ibaret bir şey değil, -Kitab-ı Mukaddes açısından bakıldığında-

Benzer Belgeler