• Sonuç bulunamadı

Makalemizin bu bölümünde nesh kavramı ile tarihselcilikkavarmı arasındaki ilişkiyi inceleyeceğiz. Daha doğrusu nesh olayını tarihselcilik gibi kabul mü edeceğiz ya da İlahi bir durum olarak mı ele alacağız ? Bu bölümde bu gibi sorulara cevap arayacağız. Nesh kavramının tanımına bakacak olursak; Şer-i bir hükmün, o hükmün delilinden sonra gelen şer-i bir delil ile kaldırılması demektir. Sonra gelen nassa nasih, hükmü kaldırılan nassa da mensuh denir.107Tanımdan da anlaşılacağı üzerenesh olayında, şer-i hükümlerin delillerine göre ortadan kaldırılıp kaldırılmayacağı olayı vardır. Ancak burada dikkat etmemiz husus şudur ki; ileride de değineceğimiz üzere, bu şeri hüküm Allah-u Teala tarafından konulup, kaldırılıyor. Nesh kavramına kısa bir giriş yaptıktan sonra, bu kavramı usul ilmi açısında da ele almak istiyoruz.

Şaban hoca usul eserinde bukonu hakkında şunları söylemiştir: ‘’ Bir nass gelip uygulamaya konulduktan sonra, o nassın kapsamına giren hükmü tamamen veya kısmen kaldıran başka bir nass gelirse, bu kaldırmaya nesih, ikinci nassa nasih ve birinci nassa mensuh adı verilir. Birinci duruma(külli nesh) örnek olarak şu olayı örnek olarak verebiliriz: Bilindiği gibi, önceleri Hz. Peygamber ve ashabı namaz kılarken Kudus’tekiMescid-i Aksa tarafına yöneliyorlardı. Sonra şu ayet ile Mescid-i Haram’a yönelmeleri emredildi. (Ey Muhammed!) Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilip durduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz. Elbette seni, memnun olacağın bir kıbleye döndüreceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. (Ey Müminler!) Siz de nerede olursanız olun (namazda) yüzlerinizi o yöne çevirin.108İşte bu önceden

107 Erdoğan, age, s:453

108 Bakara/144

uygulamaya konulan bir hükmün tamamen kaldırılması yani neshidir. İkinci duruma (kısmi neshe) örnek ise şu olayı örnek olarak verebiliriz: Yüce Allah şöyle buyurmuştur: Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, sonra (bunu ispat için) dört şahit getiremeyenlere seksen değnek vurun ve artık onların şahitliğini asla kabul etmeyin.109Bu ayette ki ‘’ نيذلا ( o kimseler ki)’’ kelimesi âmdır, gerek kocaya gerek başkalarına şamildir. Aynı şekilde ‘namuslu kadınlar kelimesi de âmdır, gerek zevceyi gerekse başka kadınları kapsamına alır. O halde âyet, umumu itibariyle, ister karısına ister isterse başka kadına iftirada bulunan herkesi kapsamaktadır. Daha sonra bu konuda başka bir nass gelmiştir. Şöyle ki: Hilal b. Ümeyye karısının Şerik b. Sehma’

ile zina ettiği iddiasında bulununca Hz. Peygamber, ‘’Ya delil getirirsin ya da sırtına iftira cezası uygulanır’’ diyordu. Hilal şöyle dedi: ‘’Seni hak peygamber olarak gönderen Allah’a andolsun ki ben doğru söylüyorum ve inanıyorum ki Allah benim sırtımı cezadan kurtaracak vahyini mutlaka indirecektir.’’ Bunun üzerine Cebrail aleyhisselam şu ayeti indirdi: ‘’Karılarına zina isnadında bulunup da kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince, onların her birinin şahitliği, kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ederek şahitlik etmesi (şeklinde)dir.110Görüldüğü gibi bu ayet, birinci ayetteki umumu neshetmiş, onun hükmünü zevceden başka kadınlara yapılan zina isnadıyla sınırlandırmıştır. Halbuki bu ayetten önce birinci ayet, zevcesine zina isnadında bulunanlara da şâmil bulunuyordu. Son ayet, zevcesine böyle isnatta bulunanlar için ‘’lian’’hükmünü getirmiştir.111

Neshin hikmetine gelince; insanların mesâlihini(onlar için faydalı ve hayırlı olacak) sonuçlar gerçekleştirmektir ki hükümlerin konulmasındaki temel gaye de budur. İnsanların mesâlihi ise, durumdan duruma ve zamandan zamana değişiklik gösterir. O halde bir maslahatın gerçekleştirilmesi için bir hüküm konulduktan sonra o maslahat ortadan kalkarsa, bu duruma uygun düşen sonuç, o uğurda konulmuş olan hükmün de nihayete ermesidir. Bu duruma örnek verecek olursak: Bir bedevi topluluk, kurban bayramı günlerinde Medine’ye gelmişti. Bu insanlar yardım ve desteğe muhtaç kişilerdi. O yüzden Yüce şâri, peygamberimizin diliyle kurban etlerinin ileride yenmek üzere saklanmasını yasakladı. Bu durum sona erip, daha sonra böyle muhtaç bir kafile gelmeyince, hüküm de değişti. Yasaklanmış olan

109 Nur/4

110 Nur/6

111 Şaban, age, s:548-549

iddihâr(saklama) mubah kılındı. Neshin bir diğer hikmeti de teşri’detedricilik yani, meşakket verecek yahut isteksizlikle karşılanacak hükümleri birdenbire koyup muhatapların şaşkınlığına yol açmamaktır. Tedriciliğin gereği, teklifi hükümlerin yavaş yavaş gelmesi ve muhatapların durumlarına uygun değişikliklere tâbi tutulmasıdır. Böylece muhataplar, bu hükümleri cânı gönülden kabule ve gereğince amel etmeye hazırlanmış olur. Bu kısma örnek verecek olursak: Başlangıçta namaz, sabah ve akşam olmak üzere ikişer rekat şeklinde farz kılındı. Bu, insanlar için bir kolaylıktı ve onların bu kolaylığa ihtiyaçları vardı. Zira Hz.Peygamberle (s.a.s) beraberlikleri çok eski değildi. Sonra, namazın zevkini, namazda Allah’a sığınmanın verdiği hazzı henüz yeterince tatmış değillerdi. Bu ibadet gönüllerde yer tutunca, Allah onu, yüce hikmetinin gereği belirli vakitlerde ve rekatlarda olmak üzere beş vakit halinde farz kıldı.112

Neshin konusuna gelince, onun konusu şer-i hükümlerdir. Şu kadar var ki bütün şer-i hükümler neshe elverişli değildir, bunların bir kısmı neshi kabul eder, bir kısmı kabul etmez. Neshi kabul etmeyen hükümler; Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ve ahiret gününe iman gibi temel hükümler ve diğer iman ve ibadet esaslarıdır. Adalet, doğruluk, emanete riayet, ana babaya iyi davranma ve bunların zıddı olan sıfat ve davranışlar gibi, durumdan duruma, toplumdan topluma değişmeyen faziletler ve reziletler de bu gruba girer. Aynı şekilde, şâriin ebedi olarak kalacağını bildirdiği fer’i hükümler de neshe elverişli olmayan hükümlerdendir.

Mesela Allah yolunda cihat hükmü dünya durdukça duracak ve değişmez bir hükümdür. İşaret edilenlerin dışında kalanlar, yani şâriin ebedi olarak kalacağını özel olarak belirtmediği cüz’i hükümler ise neshi kabul eder, bunların ilgası mümkündür.113

Neshin zamanına gelince; bütün bilginler ittifakla kabul ederler ki nesih ancak ilahi vahiy yoluyla olur. Buna göre nesih ancak Hz. Peygamber’in hayatta bulunduğu sırada gerçekleşebilir. Vefatından sonra ise hiçbir hükmün neshi söz konusu olamaz.

Bu kuraldan çıkan sonuç şudur: Hz. Peygamber zamanında uygulamaya konmuş ve neshedildiğine dair delil bulunmayan bütün hükümler, onun vefatından sonra

‘’muhkem’’ hale gelmiştir, yani nesih ve ilga ihtimali kalmamıştır. Madem ki Hz.

Muhammed’in(s.a.s) peygamberlerin sonuncusu olduğu ve kendisinden sonra

112Age, s:549-550-551

113 Age, s: 553-554

peygamber gelmeyeceği ‘’Muhammed, sizin erkeklerinizden birinin babası değil, fakat Allah’ın resulü ve peygamberlerin sonuncusudur‘’114ayetiyle kesin bir şekilde bildirilmiştir, o halde onun getirdiği din semavi dinlerin sonuncusudur ve kıyamete kadar baki kalacaktır.115’’

Zekiyyüddin Şaban hocamızın usul eserinden nesh kavramıyla ilgili bazı hususlara değinmiş olduk. Şimdi ise nesh kavramı ile tarihselcilik kavramı arasında ki ilişkiye değinmek istiyoruz. Bu konuda ilk olarak Sakarya İlahiyat Fakültesi’nde görev yapmakta olan Doç. Dr. Soner Duman hocanın görüşlerine yer vermek istiyoruz. ‘’Gerek nesih gerekse tarihselci yaklaşımda Kuran’da yer alan bazı hükümlerin belirli bir tarihe özgü kabul edilerek uygulaması terk edilmektedir. Ancak aralarında esaslı bazı farklar vardır. Nesih, Hz. Peygamber(s.a.s.) hayatta iken bir hükmün daha sonraki tarihli diğer bir hükümle yürürlükten kaldırılmasıdır. Kaldırılan hüküm bir daha hiçbir şekilde uygulanmaz.Tarihselciler hükmün teşri kılındığı tarihsel şartları hükmün bir anlamda ‘’illeti’’ gibi değerlendirirler. Hüküm nasıl illeti ile birlikte var ve yok oluyorsa tarihselcilere göre de Kuran’da yer alan hükümler, Kuran’ın nüzulünde mevcut tarihsel şartlar var olduğu sürece var olur, tarihsel şartlarda esaslı bir değişiklik olması halinde önceki şartlara uygun hüküm bırakılıp yeni şartlara uygun hüküm uygulanır. Yeni şartlara uygun hüküm, ‘’şeriatın temel maksatları’’ ve ‘’ümmetin maslahatları’’ esas alınarak belirlenir. Sonuç itibariyle nesih ve tarihselcilik arasında iki esaslı farktan söz edilebilir. 1) Nesihte, hüküm tüm tarihsel dilimler için süresiz olarak yürürlükten kaldırılmıştır. Tarihselcilere göre ise tarihsel şartlar yine vahyin nüzül ortamı ile kesişirse aynı hüküm tekrar uygulanabilir.

2) Neshi gerçekleştiren Şâridir. Müçtehidin bir hükmü neshetme konusunda herhangi bir müdahalesi söz konusu değildir. Oysa tarihselcilere göre bir hükmün tarihsel şartlarının değiştiğine, yeni şartlarda bu hükmün uygulanamayacağına karar veren ve

‘’yeni şartlara uygun hükmü’’ tespit eden ise müçtehiddir.’’116

Bu konu hakkında Mehmet Erdoğan hocanın da görüşlerine yer vermek istiyoruz. O bu konu hakkında şunları söylemiştir. ‘’ Ortam ve maslahat gereği ahkâmda meydana gelen değişme nesh midir? ... Neshten farkına gelince, nesh olayında bizzat nassın iptali söz konusudur. Bir sonraki gelen nassla bir önceki nass

114Ahzab/40

115 Şabanage, s:560

116 Soner Duman, Usul Yazıları, Beka Yayıncılık, İstanbul, y:2018 s:384-385

iptal edilir ve artık bir daha o nassa dönülmez. Maslahat ve ortama göre ahkâmın değişmesi ise böyle değildir. Burada nassın (asl-ı hitâb) iptali söz konusu değildir.

Nassın mevcut hükmü (uygulaması) belli bir maksadı (maslahatı) gerçekleştirecek şekilde konulmuştur. Ortamın değişmesi ile aynı uygulamayı sürdürme neticesinde gözlenen maksat gerçekleşmiyorsa, mevcut hükümden vazgeçilerek maksadı gerçekleştirecek başka bir hükme geçilir. Yani nassın mevcut hükmü ‘’ortam değişmedikçe ve gözlenen maslahatı gerçekleştirdiği sürece’’ şeklinde kayıtlı gibi mütalaa edilir. Kayıt tahakkuk ettiği sürece uygulanır, aksi takdirde de uygulanmaz.

Şu halde ahkâmın değişmesi durumunda neshte olduğu gibi, asıl hükmün kaldırılması söz konusu değildir. Kaldırılan şey artık münasebeti kalmadığı için önceki hükmün uygulamasıdır. Ahkâmın değişmesinde neshte olduğu gibi hükmün tatbikinin nihâi olarak kaldırılması da söz konusu değildir. Aynı ortam tekrar oluşursa, asli hükme tekrar dönülebilir.117

Bu konu hakkında son olarak Ahmet Köse’nin görüşlerine yer vermek istiyoruz: ‘’Tarihselcilik ve nesih kavramları neşet ettiği kültür ve tarih itibariyle ve aynı zamanda ifade ettikleri anlam itibariyle birbirine benzemeyen kavramlardır.

Ancak her ikisinde de zaman ve zemin meselesi önemlidir. Çünkü zamanın ve zeminin değişmesiyle hükümlerin değişmesi söz konusudur… Tarihselcilik düşüncesini kabul edenlere göre bu değişim her alanda mevcuttur. Bütün hükümler, olgular, değerler değişmiştir. Nesihte ise sınırlı bir değişme vardır. Tarihselcilikte ise hükümlerin tamamının değişmesi vardır. Her şey tarihin ürünüdür. Dolayısıyla bütün değerler tarihseldir. Ancak ne hikmetse tarihsel olmayan tek şey tarihselliğin kendisidir. Bir hükmü nesh eden veya başka bir hükümle değiştiren sadece ve sadece Allah’tır. İlk hükmü koyan da sonra bu hükmü değiştiren de Allah’tır. Allah dışında hükümleri değiştiren ve değiştirmede yetkili olan kimse yoktur. Tarihselcilikte ise bu değişimi yapacak olan insan aklıdır. Zamanın ve mekânın değişmesi, şartların ve koşulların değişmesi neticesinde hükümlerin değişmesi doğal olarak meydana gelmektedir. Yani Allah’ın değiştirmesi söz konusu değildir. Nesh sadece vahyin indiği Peygamberimiz zamanı için geçerlidir. Çünkü nesh eden Allah’tır. Tarihselci düşünce de bir zaman dilimi sınırı yoktur. Her dönem için hükümlerin tarihsel olduğu düşüncesiyle değiştirilmesi söz konusudur.118

117 Erdoğan, age, s:89-90

118 Ahmet Köse, Tarihselcilik ve Nesh İlişkisi, Kayseri, y:2010, s:89-90

Neshin vaki olduğu konusunda akli ve nakli deliller mevcuttur. Kuran’da, sünnette bunun delilleri vardır. Ayrıca âlimler arasında neshin vuku bulması noktasında icma vardır. Kuran’ı tarihselci bir bakış açısıyla okumanın, Kuran’ın tarihselliğini kabul etmenin ise nakli bir delili yoktur. Bu konuda Kuran’da, sünnette ve uygulamada bir delil söz konusu değildir… Kuran’ı tarihselci bir bakış açısıyla okuyarak, ondan, şartların ve koşulların değişmesiyle, yeniden değişecek, yeniden değişmesi gereken, göreceli ve değişken bir hüküm çıkarma metodu olan tarihselcilik, esasında, Kuran’dan kuvvetli bir delile dayanmış olması gerekirdi… Kuran’ın tarihsel bir hitap olduğuna dair hiçbir şekilde nakli delil olmadığı gibi, böyle bir iddiayı dile getirmek için içtihad mekanizmasını dahi kullanmadan salt akla dayalı bir ispat girişimi söz konusudur. İçtihada dayalı insani bir yorum mekanizmasıyla Kuran’ın tarihsel bir hitap olduğunu ispatlamak için delil getirseler dahi, hiçbir içtihad ve yorum Kur’an ayetlerine eşdeğer olamaz… Tarihselciler, tarihselci yöntemi, değişen şartlara uygun yeni hükümler çıkarmada, İslam hukukundaki hüküm çıkarma yöntemlerinden hareketle değil, onları da aşarak, direk olarak ‘’asla’’ yani vahyi bilgiye uygulamaktadırlar. İkincil ve üçüncül kaynağı es geçerek doğrudan birinci kaynağa uygulamanın, bir delilinin olması gerekmez mi?119

Nesih düşüncesinde de tarihselcilik düşüncesinde de maslahat önemlidir. Her ikisi de kaynağını maslahattan alır. Neshin vuku bulmasının sebebi, Allah’ın kullarının maslahatını gözetmesidir. Şartların ve koşulların değişmesiyle insanların da maslahatları değişmiş, dolayısıyla Allah da kullarının maslahatını gözeterek hükümlerini de değiştirmiştir. Tarihselci düşüncede de meselenin özü illettir.

Tarihselci düşünürler de olayların, olguların ve hükümlerin ilk konuluş gayesi ve daha sonra değişmesinin sebebini, şartların ve koşulların değişmesiyle birlikte insanların maslahatının değişmesine bağlarlar. Zamanın ve mekânın değişmesiyle birlikte koşullar ve şartlarda değişmiş ve bunun neticesinde insanların ihtiyaçları ve sorunları da değişmiştir. Bu değişimle birlikte insanların maslahatlarına uygun olarak olgular ve hükümlerde değişmiştir. Onlara göre tarihi olaylar biriciktir ve her tarihi olgu kendi döneminin kendi koşulları sonucu doğmuştur. İnsanların maslahatları değişince olgular, yargılar ve değerlerde değişmiştir. Bu değişimin temelinde insanların maslahatları söz konusudur… Tarihselcilere göre Kuran belli bir toplumun belli bir zaman dilimindeki sorunlarına çözüm üretmek için nazil olmuştur. Ancak içinde

119 Age, s:90-93

bulunduğumuz çağın sorunlarına Kuran’dan hareketle çözüm üretmenin yolu, onu yeniden yorumlamaktan geçer. Bu yeniden yorumlama da ancak Kuran’ı tarihselci yöntemle okumakla mümkündür. Çünkü Kuran tarihseldir.120

Neshin zamanı konusunda da gördük ki nesih sadece peygamber dönemi için geçerlidir. Ancak tarihselcilikte maslahatı belirleyecek olan kimdir? İnsan mı? Peki, kime göre maslahat tespit edilecek? Böyle olduğu takdirde insandan insana maslahat değişiklik gösterecektir. Dolayısıyla Kuran’ı tarihselci bakış açısıyla okuduğumuzda aynı anda, aynı mekânda çok farklı yorumlar ve uygulamalar ortaya çıkacaktır.

Tarihselcilerin kabul ettikleri değişim ve ilerlemenin sınırı, çerçevesi yoktur. Ayrıca değişen şeyin ne olduğu da belirsizdir. Değişim, kime göre, ne değişmiştir? Değişen şeyleri kim belirleyecektir? Ve bu değişenlerden hareketle hangi hükümler değiştirilecektir?... Zaruret hainde hükümlerin uygulamasının değişeceği konusunda şüphe yoktur. Ancak şartların değişmesi, o hükümlerin değişeceği anlamına gelmez.121’’

Nesh ve tarihselcilik ilişkisi bağlamında hocalarımızın görüşlerini aktarmış olduk. Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz: Neshi belirleyen Şâri’dir. Tarihselcilik olayında da bu belirleme kişiye aittir. Peki İslam dini değişime kapalı bir din midir?

Elbette hayır. Yukarıda İçtihad ve Değişim konusunda da ele aldığımız üzere dinimizin değişime cevaz verdiği konular vardır. Ama önemli olan bu değişimihevâmıza göre değil, kuvvetli deliller öncülüğünde ve fukâha önderliğinde gerçekleştirmektir. Bizim vurgu yapmak istediğimiz husus şudur: Ahkâma dair ayetleri Allah-u Teâla nasıl ki bir topluma indirdi, bizlere düşen de bu hükümleri lâyıkıyla yerine getirmektir. Ama zaruri durumlarda dinimiz esnekliğe izin vermiştir.

Bunu dışındaki durumlarda değişim olgusunu savunmak, ortak olan görüşlere zarar verebilir, yani birlik zedelenebilir.

4) AHKÂM AYETLERİNİ TARİHSEL BAĞLAMDA

Benzer Belgeler