• Sonuç bulunamadı

1.1. Toplumların Gelişim Evreleri

1.1.2. Tarım Toplumları

Avcılık ve toplayıcılık döneminde toplumlar doğadaki hazır meyve ve sebzeleri toplayarak ve hayvanları avlayarak fizyolojik ihtiyaçlarını karşılamakta idiler. Tüketici bir toplum özelliği gösteren tarım öncesi toplum aşamasında doğadaki hazır bulunan sebze ve meyvelerin, av hayvanlarının bir gün tükenip yok olacağı ve insanların açlık, ölüm ile karşı karşıya kalacağı korkusu, vahşi hayvanların, insanların yaşamlarını tehdit etmesi, tarım öncesi toplum aşamasındaki insanları tüketici olmaktan çıkartıp, doğadaki sebze ve meyveleri yetiştirerek, av hayvanlarının bir kısmını evcilleştirerek üretici duruma getirmesini sağlamıştır. Tarım öncesi toplumda, insanlar ihtiyaçlarını doğadan karşılamaktaydılar. Tarım öncesi toplum döneminde “avcılık ve toplayıcılık hâkimdir” (Dura ve Atik, 2002: 2). Bu dönemde insanlar, doğadaki hayvanları avlayarak ve yenilebilir bitkileri toplayarak hayatlarını sürdürüyorlardı. Avcılık sürecinde; avlanacak hayvanı bulma, hayvandan gelecek tehlikeler, hayvan sayısının azalması gibi riskler vardı. Toplayıcılar, doğada yenilebilir bitkileri toplarken her an vahşi hayvanların saldırılarına uğrayabilmeleri söz konusuydu. Doğanın vahşi hayvanları barındırması, insan yaşamı için risk oluşturmaktaydı. İşte doğanın insan hayatını tehlikeye sokacak vahşi hayvanları barındırması, yiyecek toplarken ve avcılık yaparlarken doğanın insanı bir takım hayati tehlikelerle baş başa bırakması, yiyeceklerin ve avlanması yapılacak hayvanların gün geçtikçe azalması ve bunun sonucunda ölüm ve açlık korkusunun ortaya çıkması, insan düşüncesini “doğaya uyum yapma” düşüncesinden ,”doğanın açıklanması” düşüncesine doğru evrilmesini sağlamıştır. Bu evrim sonucunda insanlar “tarım” devrimi diyebileceğimiz yeni bir hayat tarzının oluşumunu sağlamışlar, göçebelikten yerleşik hayata geçerek, daha önce tabiatta hazır bulunan meyve ve

sebzelerin yararlı olanları ile tehlikesi az ve evcilleştirmeye uygun hayvanları evcilleştirerek kendileri yetiştirmeye başlamışlardır. Böylece tarım öncesi tüketime dayalı toplum evrilerek, üretici tarım toplumu haline gelmiştir. “Bundan sekiz bin yıl kadar önce, yiyecek üretiminde insan soyunun maddi ve toplumsal var oluş tarzını bütünüyle değiştirecek olan bir devrim başladı. Bu devrim tarım öncesi toplumda avcılık ekonomisinin içine düştüğü krizin bir sonucu idi” (Bernal, 2009: 107). Bu sorunlar insanoğlunun yeni bir yaşam biçimine yönelmesini sağlamıştır. “Bu yeni yaşam biçimi, toplumların dönüşüm evresinin birinci dalgasıdır. İlk dalga; tarımın yükselişi, yerleşik toplumun kurulması ve toprağın ekilmesi ile özdeştir” (Parlak, 2004: 104).

Tarım öncesi toplum, M.Ö. dokuz binli yılların sonlarına doğru, tarım toplumuna dönüşme sürecine girmiştir. “Tarım toplumu çağının yaklaşık M.Ö. 8000’de başladığı ve dünya üzerindeki egemenliğinin M.S. 1650-1750 yıllarına kadar sürdüğü belirtilmektedir. Tarım toplumu dönemi; Neolitik, Kalkolitik, Tunç ve Demir çağlarını kapsamaktadır” (Hazar, 2006: 7).

Geçmişten günümüze kadar insanların yaşamlarını devam ettirebilmeleri için, gerekli olan besin maddelerini temin etme, barınma ve soğuktan korunma gibi fizyolojik ihtiyaçlarını karşılama insanların temel ihtiyaçları olarak nitelendirilmiştir. Bu temel ihtiyaçlar; yeme, içme, ısınma, giyinme gibi fizyolojik ihtiyaçlardır. Bu temel ihtiyaçların karşılanması, başlangıçta hayvanları avlama ve yenilebilir bitkileri toplama ile doğrudan doğaya bağımlı kalınarak devam etmiştir; fakat doğa yeterli olmayınca insanlar farklı arayışlara yönelmişlerdir. İnsanın en temel ihtiyacı kendi yaşamını devam ettirmektir. İnsanoğlu yemek, içmek, barınmak ve giyinmek zorundadır. Bunun için de üretim gereklidir. “İlk insanın avcılık-toplayıcılık teknolojisinden, hayvancılık- tarımcılık teknolojisine geçişi, insanoğlunun görüp geçirdiği en büyük kültürel devrimlerinden biri olarak kabul edilmektedir” (Gürler, 2008: 1).

Tarım öncesi dönemden, tarım toplumuna geçiş, tüketici toplumdan üretici topluma geçişin ilk aşamasıdır.

Tarım toplumuna geçiş dönemi, insanların topraktan besinleri üretmeye başladığı ilk dönemdir. Bu dönemde insanlar, hayvanları evcilleştirmiştir. Ayrıca insanlar besin üretirlerken, evcilleştirdiği hayvanlardan da faydalanmışlardır. “Değişen iklim şartlarına uyum sağlayarak, insanoğlunun besin üretimine geçtiği ilk dönem Tarım toplumu dönemidir. Bu dönemde tarım yapılmaya başlanmış, hayvanlar evcilleştirilerek tarımda kullanılmıştır” (Balkaya, 2009: 25).

Tarım öncesi toplumdaki insanların yaşamlarını sürdürmek için hayvanları avlama ve bitkileri toplama faaliyetleri, tarım toplumuna geçişle azalmıştır, fakat avcılık ve toplayıcılık birden bire sona ermemiş, avcılık ve toplayıcılık, tarımdan elde edilen ürünlere katkıda bulunmak amacıyla tarım toplumu döneminde insanlar tarafından yapılmıştır. “Tarım toplumları, yaşamlarını sıklıkla avcılık ve toplayıcılıkla destekler biçimde tarımla sürdürürler” (Beyit, 2006: 62).

İnsanların biyolojik ihtiyaçları arasında gıda en önemli yeri oluşturmaktadır. İnsan, her çağda ve her iklimde doğasının bu ihtiyaçlarını giderebilmek için, doğanın her çeşit kaynağını kullanmıştır. “Deniz kenarında yaşayan insanlar için balık temel besin kaynağını oluştururken göçebe kabileler için inek, koyun ve keçi sütü ve eti, diğerleri için de kestane, mısır ve patates temel besin kaynağı olmuştur” (Cancalon, 1857: 369).

Tarım öncesi dönemde hayvanların evcilleştirilmesi, onların ihtiyaçlarını da karşılamayı beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla hayvanların karınlarını doyurmak için yem aranmıştır. Hayvanların açlıklarını gidermek için yapılan bu çalışmalar yaz mevsiminde olmuştur. Fakat kış aylarında arazilere çıkılamayacağı için, yazın yemler toplanmış ve depolanmıştır. İnsanlar bu zorlu süreci aşmak ve hayvanların yemlerini karşılamak için yem üretimini başarmışlardır. Hayvanlar için başlanan bu süreç insanlar için tahıl üretimini doğurmuştur. “İnsanoğlunu tarımın keşfine götüren ikinci adım; yabani hayvanların (inek, öküz, koyun ve köpek gibi) evcilleştirilmesi ve terbiye edilmesidir (Gürler, 2008: 3).

İnsanların, hayvanların etinden ve sütünden yararlanmaları ve topraktan ürün elde etmeleri tarım toplumu döneminde ön plana çıkmıştır. Üreticiliğin başlaması tarım

öncesi dönemdeki yiyecek elde etme yöntemlerini de geri plana itmiştir. “Bu dönemde tahıl yetiştirme ve sürü besleme gibi üretici faaliyetler ekonominin başat göstergeleri konumuna geçmiş ve avcılık artık ikinci planda kalır hale gelmiştir” (Hazar, 2006: 7).

Tarımın yapılabilmesi için en temel şartlardan biri, sudur. Bu yüzden tarım toplumunda insanlar, suyun olduğu bölgeleri seçmişlerdir. “İnsanlar, balta girmemiş sık ormanların uzağında, çorak toprakların arasından alçaklarda kendi yatağında akıp giden büyük nehirlerin oluşturduğu geniş alüvyonlu vadilerde tarım yapmışlardır” (Bernald, 2009: 115).

Tarım toplumunda insanlar; yerleşeceği bölgeyi seçerken bölgenin su kaynağına yakın olması, her türlü tehlikeye karşı korunaklı olması ve tarıma uygun açık alanlar olmasına dikkat etmişlerdir. “Bu dönemde insanlar; suya yakın olan, çevresi ekime elverişli, güvenli mevkiler olduğunu düşündükleri sabit açık alanlara yerleşip oralarda sürekli iskan etmişlerdir” (Kaya, 2011: 35).

Tarım toplumu aşamasında insanlar, tarım öncesi toplumun yaşam biçimlerinden ve toplumsal yapıdan daha farklı yaşam biçimlerinin olduğu bir toplumsal yapı içerisinde yaşamaya başlamışlardır. Tarım toplumunda İnsanların yerleşik hayata geçerek büyük nüfus kitleleri oluşturması kentleşme sürecini kolaylaştırmıştır. “Tarım, öncelikle şehirleşme hareketini kolaylaştırmıştır. Şehirleşme süreci ile bir arada yaşayan insan sayısı artmıştır. Tarım toplumu daha fazla nüfusu beslediği için nüfus artışını kolaylaştırmıştır” (Fidan, 2003: 2).

İlk köyler yani ilk yerleşim birimleri, ortak bir iş çerçevesinde insanların bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Bireysel ya da küçük gruplarla yapılan tarım, zamanla büyük toprak sahiplerinin insanları işçi olarak çalıştırmasıyla büyük gruplarla yapılmaya başlanmıştır. Büyük grupların bir araya gelmesi, köyleri oluşturmuştur. "Köy toplumunun oluşumunda, insanların tarım işleriyle uğraşmaya başlamalarının çok önemli rolü vardır. Tarım işleri ile uğraşmak için belirli alanları işgal eden aile grupları sonraki aşamalarda köy toplumunu oluşturmuştur" (Allen, 1884: 787).

Tarım toplumunda sermayenin ana kaynağı, topraktır. Bu dönemde üretim; toprak üzerinden olmuştur. Üretimin toprak üzerinden olması; tarım toplumunun

ekonomisinin, kültürünün ve aile yapısının, toprağa göre şekillenmesine neden olmuştur. Belirli bir arazisi olan insanlar işveren, arazisi olmayan insanlar tarım işçileri konumunda olmuşlardır. Dolayısıyla toprak, insanları sınıflara ayırmıştır. İşveren insanlar soylu, arazilerde çalışan insanlar ise işçiler olmuştur. Hatta işçilerin bir bölümü köle olarak sınıflandırılmıştır. Bu durum tarım toplumunun kültürünü ve ekonomik yapısını şekillendirmiştir. Ayrıca bu dönemde topraktan ürün elde edilirken, insan ve hayvanın kas gücünden faydalanılmıştır. Topraktan ürün elde edilirken insanların ve hayvanların kas gücünden daha fazla verim elde edilmesi için insanlar çeşitli tarım aletleri de üretmişlerdir. Dolayısıyla insanlar; toprağı, insanın ve hayvanın kas gücünü üretim araçları olarak kullanarak işlemişlerdir. “Tarım Devrimiyle toprak sermayenin ana unsuru olmuştur. Bundan sonra üretim ve ulaşım, insan ve hayvanın kas gücüyle ve bu gücün daha verimli kullanılabilmesi için geliştirilen aletlerle yapılmıştır. Toprak ve kas gücü tarım toplumunda başlıca üretim aracı olmuştur” (Günay, 2002: 9). “Tarım toplumunun egemen olduğu dönemde toprak temel belirleyici olarak ekonomiyi, kültürü ve aile yapısını şekillendirmiştir” (Al, 2007: 14). “Bu toplum tipinde toprak sahipliğine göre soylular, köleler gibi toplumsal sınıflar mevcuttur ve üretim de toprak sahibinin yönetiminde köylülerin fiziksel emeğinden faydalanılarak gerçekleştirilmiştir” (Çötok, 2006: 19).

Tarım toplumunda güç, toprak sahiplerindedir. Arazi miktarının çokluğu, çok fazla üretim anlamına gelmektedir. Dolayısıyla ürün miktarının çokluğu beraberinde zenginliği ve gücü getirmektedir. Bu zenginlik ve güç arzusu, anlaşmazlıklara ve savaşlara neden olmuştur. “Toprak sahipliği önemli bir güçtür ve toprak adına medeniyetler arasında savaşlar, anlaşmazlıklar, güç gösterileri ortaya çıkmıştır” (Çötok, 2006: 19).

Tarım toplumunda gücün temeli, toprak sahipliğine dayandığı için toprak sahipliği, insanların statülerini de belirlemiştir. Bu toplum tipinde insanlar sınıflara ayrılmıştır. Sınıflar toprak sahipliğine, din bilgisine, yerleşik ve gezici hayata soya göre belirlenmiştir. “Tarım toplumunda, toplumsal statü içerisinde büyük toprak sahibi asiller, din adamları, burjuvalar, köylüler, serfler, serbest köylüler bulunmaktadır” (Aydemir ve Genç, 2011: 229).

Tarım toplumunda insanların besin üretirken kullandığı teknikler, tarım öncesi toplumda doğada hazır bulunan besinleri toplarken ve hayvanları avlarken kullandığı tekniklerden farklılaşmıştır. Tarım toplumunda insanlar ekinleri ekerken, bu ekinleri çapalarken, yetiştirirken, toplarken, öğütürken ve ekmek yaparken birçok yeni tekniği uygulamaya başlamıştır. “Tarım faaliyeti, ekinlerinin yetiştirilmesi ve onlardan yiyecek hazırlanması sırasında tohum ekme, çapalama, biçme, harman dövme, depolama, öğütme, pişirme ve mayalama gibi bir dizi yeni tekniği uygulamaya sokmuştur” (Bernal, 2009: 110).

Tarım toplumuna geçişle insanlar yerleşik hayata geçmişlerdir. Yerleşik hayata geçerken başlangıçta küçük gruplar halindeyken, ilerleyen zamanlarda insan sayısı artmıştır. İnsan sayısının artmasının ana nedeni insanların su kaynağına yakın yerlerde yerleşik hayata geçmek istemeleridir. İnsan sayısının artmasıyla daha düzenli bir yapı olan kentler ortaya çıkmıştır. Kentlerde yaşam, insanların birlikte hareket etmesini sağlamıştır. İnsanlar bu kent yaşamıyla birlikte bilimde daha da ilerleyerek, madenleri kullanmışlardır. Bu süreç beraberinde yeni meslekleri ortaya çıkarmıştır. Ayrıca sermayenin toprak olmasından dolayı toprak sahipleri, işçiler gibi sınıflar oluşmaya başlamıştır. “İlk kentlerin ortaya çıkışında belirleyici ekonomik etken nehir-ova tarımının örgütlenmesiydi. Buna eşlik eden başlıca teknik ilerleme madenlerin, özellikle de bakır ile onun alaşımı olan ve tüm bir uygarlık çağına adını veren tuncun keşfedilmesi ve kullanılmasıdır” (Bernal, 2009: 125). Yapılan faydalı çalışmalar sonucunda üretim artmış, üretim artınca da bu dönem seviyesinde ihtisaslaşma söz konusu olmuştur. “İnsanlar tarafından yapılan çalışmalar, birer meslek haline gelmiştir. Tarım toplumlarında toprak sahipleri ile topraksız köylüler arasında büyük uçurumlar oluşmuştur. Geçimin tarıma bağlı olduğu bu dönemde şehirler kurulmuş ve sosyal sınıflar da belirginleşmiştir” (Merter, 2010: 153).

Toprağın işlenmesi sürecinde geliştirilen tekniklerle elde edilen besinlerin depolanması, yiyeceğe dönüştürülmesi ve besinleri yiyeceğe dönüştürmekte kullanılan aletler tarım öncesi dönemde insanlar tarafından yapılmıştır. “Neolitik devirde yalnızca elverişli bitkiler ve bunların ekilip biçilmesi için uygun yöntemler bulmakla yetinilmeyerek, ürünün depolanması ve un haline getirilmesi için özel araç gereçler keşfedilmiştir” (Hazar, 2006: 8).

İlk uygarlıklar, tarım yapabilmek için su kaynaklarının yakınlarına yerleşmişlerdir. Bu su kaynakları küçük su birikintilerinin yanı sıra büyük göller ve nehirler olmuştur. Zamanla büyük göllerde ve nehirlerde hareket etme ihtiyacı doğmuştur. “Bu ulaşım ihtiyacının sağladığı dürtü ile ilkel oyma kanolar, saz demetlerinden veya bambu kamışlarından yapılma sallardan sonra, eklemelerle ve pratik deneyimin gösterdiği yolda büyük miktarda mal taşıyabilen gemiler inşa etmişlerdir” (Bernal, 2009: 127).

Ortaçağda Avrupa’da feodal üretim tarzıyla tarım yapılmıştır. İşçiler, arazi sahiplerinin topraklarında düşük ücretli veya karın tokluğuna çalışmışlardır. Feodal toplumda toprağın işletim hakkı feodal derebeyine aittir. Köylüler derebeyin sahip olduğu topraklarda karınlarını doyurabilmek için az bir ücretle çalışırlar. “Feodal toplumun üretim özellikleri; Serf, feodal beye kişisel olarak bağımlı, Feodal bey, işlenen tüm toprağın sahibi, bütün tarımsal üretim serflerin emeği ve canlı-cansız iş aletleriyle yürütülür” (Aydemir ve Genç, 2011: 232).

Tarım öncesi toplum ile tarım toplumu üretimde kullanılan teknoloji, üretim yöntemi, ulaşım ve haberleşme sistemleri, meslekler ve işbölümü, toplumsal yapı, siyasal yapı ve paradigma açısından karşılaştırıldığında aralarında önemli farkların olduğu görülecektir. Erkan tarafından belirtilen tarım öncesi toplum ile tarım toplumu arasındaki ana özellikler tablo-2’de gösterilmiştir (Erkan,1997: 110).

Tablo 2’den anlaşılacağı üzere tarım toplumuna geçişle insanlar; teknolojik, ekonomik, politik, sosyal sistem olarak tarım öncesi toplumdan daha farklı bir yapıya dönüşmüşlerdir. Tarım toplumu döneminde insanlar; teknolojik olarak hayvan ve rüzgâr enerjilerini, kullanmışlardır. Tarım öncesi toplum, tarım toplumuna göre daha uzun sürmüştür. Toplumların dönüşüm süreleri, bulunan keşifler ve icatlardan dolayı giderek kısalmıştır. Keşifler ve icatlar, bir sonraki toplum türüne geçişi hızlandırmıştır. “Avcılık ve toplayıcılık dönemi 2 milyon 500 bin yıl sürerken tarım toplumu 8 bin 750 yıl sürmüştür” (Hazar, 2006: 16). “Tarım Toplumu James Watt’ın1769’da buhar makinesini bulması ve bunun enerji kaynağı olarak kullanılmasıyla başlayan sanayi toplumuna kadar sürmüştür” (Yaşar, 2006: 12).

1.1.2.1. Tarım Toplumunda Bilgi

Tarım öncesi dönemde avcılık ve toplayıcılıkla hayatlarını devam ettirmeye çalışan insanlar; toprağı işlemeye ve hayvanları evcilleştirmeye başladığından itibaren tarım toplumuna dönüşmüşlerdir. Bu dönemde insanlar; hayvanları evcilleştirerek tarımda kullanmışlar ve aynı zamanda basit aletler yaparak toprağı işlemiş ve topraktan ürün elde etmişlerdir. “Tarım toplumuna geçen insanlar; hayvanlar ve toprak üzerinde hâkimiyetlerini arttırarak basit aletlerle toprağı işlemeye ve hayvanları evcilleştirmeye başlamışlardır. Tarım toplumlarında, hayvanlar evcilleştirilerek tarımda kullanılmıştır (Bahar, 2009: 28).

Tarım toplumuna geçiş öncesinde daha çok doğanın hazır olarak sunduğu yiyecekler tüketilmekteydi. Kimi zaman avlanma kimi zaman da bitkileri toplama ile hayat sürdürülmekteydi. Sayılı’ya (1996: 8-9) göre; Tarıma başlamadan önce insanlar hayvanları avlayarak, balık tutarak ve yenilebilecek bitkileri toplayarak yaşamaktaydılar. Daha sonra insan tarım yapmaya ve hayvanları evcilleştirmeye başladı. Hayvanların ot ihtiyacı da ekseriyetle göçebeliği lüzumlu kılıyordu. İnsan tarım yapma durumuna girince belirli yerlerde yerleşmeye başlamıştır.

Tarım toplumu öncesinde insanların avcılık ve toplayıcılıkla geçimlerini sürdürmesi, insanları doğaya bağlamıştır. Tarım toplumuna geçişle insanların kendi yiyeceklerini doğanın verdiklerinin yanı sıra kendilerinin de üretmeye başlaması, insanların doğaya bağımlılığını azaltmıştır. Bu dönemde insanlar, tarımla yiyecek üretmiş ve depolarını yiyecek stokları ile doldurmuştur. “Bitki yetiştirilmesine geçiş, insanların doğaya olan bağımlılığını azalttı; çünkü emek üretkenliğinin daha yüksek oluşu, yiyecek yedekleri oluşturulmasına olanak sağlıyordu”(Zubrutski ve diğerleri, 2006: 38).

Toplanmış yabani tahılın yetiştiği bölgeden farklı çevrelere taşınması, tarımın başlamasında önemli bir rol oynadığı tahmin edilmektedir. Çünkü bu yeni bölgelerde buğday ve arpa gibi bitkiler mahalli olarak yetiştirilmek istenmiş olabilir. Bu da ilkel tarımın başlangıcını temsil eder (Sayılı, 1996: 8-9).

Tarım toplumunda insanların, toprağı ekerken ve topraktan ürün elde ederken ve toprağı işlerken yeterli bilgiye sahip olmayışları, elde ettikleri ürün miktarını düşürmüştür. Bunun için insanlar daha bol ürün elde edebilmek amacıyla işlenmiş topraklardan işlenmemiş topraklara doğru göç etmişlerdir. “İlkel çapa tarımı, ürün değiştirme ve nadasa bırakma gibi yöntemler olmadığından, insanlar tarım yaptıları toprağın gücünü tüketene kadar sömürmüşlerdir. Dolayısıyla toprağın gücü tüketildikten sonra, yerleşim yerinin yeni bir yere taşınması gerekmektedir” (Hazar, 2006: 7).

İnsanların ilkel olarak başladıkları topraktan besin üretimi, kısa zamanda gelişmiştir. Üretim miktarının giderek artması, toprağı işleme tekniklerinde gelişmelerle paralel gitmiştir. Toprağın işlenmesi sürecindeki teknik bilgilerin keşfi, yerleşik hayatın kalıcı olmasını sağlamıştır. Toprağın işlenmesi sürecinde yeni teknik bilgilerin kullanılması sonucunda meydana gelen bol ürün ve bu ürünlerden, evcilleştirilen hayvanlardan yoğun şekilde yararlanılması insanların yerleşik hayata geçmesini sağlamıştır. Önce yarı geçici, daha sonra ise sürekli yaşanılan köyler kurulmuştur (Hazar, 2006: 8).

İnsanlar tarım toplumu döneminde suyun tarım için önemini anlamıştır. Bu yüzden tarımda kullanmak için suyu farklı tekniklerle tohumla buluşturmuşlardır. Tarım arazisine su getirmek ve sulu tarım yapabilmek için insanlar, çeşitli su birikintilerinden faydalanmışlardır. “Sulu tarım sistemleri, ırmak yatağından, küçük göllerden geçici ya da kalıcı diğer sulu alanlardan ya da çok derin olmayan yer altı su yataklarında taşınan suyla yapılmaktadır” (Mazoyer ve Roudart, 2010: 168).

İnsanların tarımsal faaliyetlerde bulunmaya başlaması, yerleşik hayata geçişin de başlangıcını oluşturmuştur. Önceleri küçük birimler halinde yaşayan insanlar, zamanla büyük topluluklar meydana getirerek kentleri oluşturdular ve kentlerde ve kent çevrelerinde sulu tarım yapmaya başlamışlardır (Pustu, 2006: 129).

Kış aylarında nehirlerin suyunun fazla olması nehir havzasını genişletiyordu. Fakat yaz aylarında ise daha dar bir alanda nehirler akıyordu. Bahar ve yaz aylarında nehir sularının akmadığı nehir havzalarında, besin üretimi için gerekli zengin mineraller depolanıyordu. Bu durumu keşfeden insanlar, çekilme tarım türünü kullanmışlardır.

Mazoyer ve Roudart’a (2010: 168) göre çekilme tarımları, suların çekilmesinden sonra topraklar suya doyduğu ve alüvyonla zenginleştiği zaman gerçekleştirilir ve ilk rekolteler ilkbaharda alınmaya başlardı. Mineral madde gerektiren keten, tahıllar ya da toprağı zenginleştiren yemlik bitkilerin ekimleriyle tarım nöbetleşe sürüyordu.

İnsanlar, tarımda suyu nasıl daha etkin kullanma ve sudan gelen tarıma faydalı mineralleri de ne zaman kullanacaklarını zamanla öğrenmişlerdir. Bu, su ve gıda teknolojisi ile etkili bir tarım gerçekleştirmişlerdir. “Eski Mısır’da Nil nehrinin yükselmesi ve alçalması ile tarım yapılırdı. Nehrin kıyalarında toplanan mineralce zengin alüvyon tabakası ile tarım son derece verimli oluyordu. Nehirden uzak tarlalara da ark ve kanallar yardımı ile sulama yapılırdı” (Üzen ve Çetin, 2012: 280).

Tarım toplumunda suyun etkin olarak kullanıldığı tarla dışında alanlar da vardır. İnsanlar, suyu temizlik amaçlı olarak da kullanmaktaydı. Karahan’a (2005: 219) göre; eski Mısır’da bahçe içindeki havuzlara su Nil Nehrinden kolaylıkla sağlanabilmektedir. Bu havuzlar rekreasyona olanak tanıyacak şekilde geniş ve derin inşa edilmekte, hükümdar ve yakınlarının kayıklarla dolaşabileceği ve banyo alabileceği bir niteliğe sahiptir.

Geniş alüvyonlu vadilerin sınırlı olması, insanların doğada tarım yapılabilecek farklı alanlar bulmasını gerektirmiştir. Bu tarım alanlarını insanlar ya bulacak ya da kendisi doğayı tarım arazilerine dönüştürecektiler. Doğanın tarım arazisine dönüştürülmesi için insanlar, toprakları düzlediler, ormanlık bölgelerdeki ağaçları taş aletlerle kestiler ve kesemediği ağaçları yaktılar. “Elverişli toprakların sınırlı olması, tarımın daha sonra cilalı taşlardan yapılmış baltalardan yararlanarak, kesme ve yakmayla kolayca düzleştirildiği ağaçlı alanlara yayılmasına yol açtı” (Mazoyer ve

Benzer Belgeler