• Sonuç bulunamadı

1.1. Toplumların Gelişim Evreleri

1.1.1. Tarım Öncesi Toplum

Tarım öncesi toplumlarda insanlar doğanın ürettikleri ile ihtiyaçlarını gidermeye çalıştıklarından dolayı avcı ve toplayıcı olarak yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Besin üretmeyi bilmedikleri için, doğada var olan yenilebilir bitkilerden, avladıkları hayvanlardan ve yakaladıkları balıklardan beslenmek durumunda kalmışlardır. Bu toplumdaki insanlar yaşadıkları çevrede, bitki ve av hayvanlarının tükenmesinden ve sert iklim şartlarından dolayı sürekli yer değiştirmişlerdir. İnsanlar yeni besinler ve av hayvanları aramak için küçük topluluklar şeklinde göçebe hayat tarzında “mağarada yaşamışlar ve kayaaltı sığınaklarda” (Tezcan, 1985: 96) barınmışlardır. Mağaraların ve kayaaltı sığınakların bulunmadığı yerlerde ise, açık havada yaşamışlardır. “Bu toplumsal dönemde insanlar; küçük topluluklar ya da kabileler biçimindeki avcı ve toplayıcı toplumlar olarak yaşamışlardır” (Beyit, 2006: 60).“İnsanların avcılık, balıkçılık ve toplayıcılıkla uğraştıkları bu aşamada yerleşik bir düzen mevcut olmamıştır” (Dura ve Atik, 2002: 2).

Tarım öncesi dönemde insanlar, yiyeceklerini temin etmeye çalışırken çeşitli zorluklarla karşılaşmışlardır. Bu zorluklar; bitki toplamak ve hayvan avlamak için gittikleri arazilerde havanın kararması, vahşi hayvan tehlikesi ve soğuk havalardır. İnsanlar bu sıkıntılardan dolayı geceyi bazen ağaç üstünde bazen de mağaralarda geçirmişlerdir. “Bu dönemde insanlar, yenilebilir bitkileri toplayarak ve hayvanları avlayarak açlıklarını gidermişlerdir. İnsanlar yiyecek ararlarken, tehlikelerden korunmak amacıyla ağaçları ve mağaraları sığınak olarak kullanmışlardır” (Rice, 1901: 613).

Tarım öncesi toplumunun ilk aşamasında doğanın zor koşulları insanları, fizyolojik ihtiyaçlarını karşılamaları konusunda zor durumda bırakmıştır. Temel ihtiyaçların karşılanması o kadar zordu ki, insanlar sürekli bu ihtiyaçlarını gidermek için yer değiştirmek durumunda kalıyorlardı. “İlkçağlarda insan temel ihtiyaçları bakımından doğal koşullara bağımlıydı ve doğayı kendi arzularına göre değiştirmeyi henüz bilmiyordu. Bu yüzden iklim, doğal barınak, su ve yiyecek peşinde durmadan yer değiştirdi” (Gürler, 2008: 2).

Tarım öncesi toplumlarda insanların en önemli amacı; barınma, beslenme, korunma gibi temel fizyolojik ihtiyaçlarını karşılamaktır. “Tarım öncesi toplumun en önemli özelliklerinden biri; temel fizyolojik ihtiyaçların karşılanmasına yönelik bir hayat biçimine sahip olmalarıdır” (Kutlu, 2000: 4). “Bu dönemde insanlar, kayalardan ve ağaçlardan kendilerine çadır tipinde barınaklar yapmışlardır” (Holland, 1920: 325).

Tarım öncesi toplumun geçim şekli avcılık ve toplayıcılık üzerine kurulmuştur. Avlanma ve toplama; grup halinde hareket etmeye dayalı olduğundan toplanan ve avlanan ürünlerin gruba paylaştırılması söz konusu olmuştur. Dolayısıyla avcılık ve toplayıcılık; yaşam biçiminin eşitlikçi ve paylaşımcı olmasını sağlamıştır. Bu toplumda insanların düşünme biçimi de yukarıda bahsedilen yaşam biçimine paralel olarak oluşmuştur. Bu toplumun düşünme biçimi; avlanma ve toplama üzerine odaklandığından üretime değil tüketime dayalı olmuştur. Bu bakımdan tarım öncesi toplum, günümüzün tüketim toplumu olan bilgi toplumuna “tüketim toplumu ve paylaşımcı toplum” olma özellikleri ile benzerlik gösterir. Bu bağlamda tarım öncesi toplumun geçimi, hayatı ve düşünme biçimi kendine özgüdür. Bu sebeple toplumların her dönemlerinde insanların hayatlarını devam ettirme biçimleri farklılaşmıştır. “Her toplumun dayandığı bir geçim biçimi, kendine özgü bir yaşam biçimi ve bu yaşam biçimine uyumlu bir düşünme biçimi olmuştur” (Şenel, 1995: 15).

Tarım öncesi toplumunun ekonomi biçimi, üretime dayalı değildir. Bu çeşit toplumlardaki insanlarda, üretim bilgisi yoktur. İhtiyaçlar; tek yönlü olarak doğadan karşılanmıştır. İnsanlar nerede yiyecek var ise oraya yönelmişlerdir. İhtiyaçların tümünün doğadan karşılanması; bu toplum türünün ekonomik yapısını etkilemiştir. Dolayısıyla tarım öncesi toplumda ekonomi, üretim odaklı değil, tüketime dayalı

tüketim odaklı bir ekonomidir. “Tarım öncesi topluluğun ekonomisi; üretim öncesi “asalak” ekonomi ve bu ekonomide üretim bilinmemektedir. Bu nedenle bu toplulukların yazgıları, iklime, doğal çevreye, özellikle de bitki örtüsüne ve hayvan topluluğuna sıkı sıkıya bağlıdır” (Tezcan, 1985: 97).

İnsanlar, ortak ihtiyaçlar doğrultusunda birlikte hareket etmeyi tarım öncesi dönemde istemişlerdir; fakat birlikte yaşamın olabilmesi için karşılıklı anlaşmanın olması gerekmektedir. Dolayısıyla topluluk üyelerinin birbirleriyle anlaşamaması, bir iletişim sistemi ihtiyacını doğurmuştur. “Avcılık döneminde, küçük hayvanlardan daha büyüklerine geçilince, ortak bir çalışma yapılmasının gerekmesi, avın paylaşılması, topluluk içi iş bölümü gibi sebeplerden dolayı gelişmiş bir iletişim sistemine gerek duyulmaya başlanmıştır” (Hazar, 2006: 5).

Ancak bu dönemde birlikte hareket etmek isteyen insan sayısı sınırlı olduğu için, insanlar arasında gelişmiş bir iletişim sisteminin kurulması gereği kadar gerçekleştirilememiştir. İnsanların tarım öncesi dönemde birlikte hareket ettikleri insan sayısı sınırlı olmuştur. “İnsanlar genellikle 100’den az kişiden oluşan küçük aile grupları halinde yaşamışlardır” (McClellan ve Dorn, 2008: 10).

Tarım öncesi dönemde insanların kendi aralarındaki toplumsal etkileşimleri oldukça yüksektir. Çünkü fizyolojik ihtiyaçlarını gidermede birlikte hareketlilik, içinde bulunduğu topluluğun kurallarına bağlılık, iş bölümlerinde dayanışma, bu toplum türünde etkileşimin temel göstergeleri sayılabilir. “Paleolitik ve erken Neolitik dönemlerde birlikte başarılan avcılık, balıkçılık, toplayıcılık; liderlik gücü, dayanıklılık, yetenek; klana bağlılık, iş yapmada yaş ve cinsiyet ayrımı ve geleneklerin etkinliği, bu kapsamda değerlendirilebilir” (Demirkaya, 2006: 2).

İnsanların tarım öncesi dönemde bir araya gelmesi, iletişim sistemlerini güçlendirmiştir. Bir arada bulunma, insanların birbirleriyle etkileşimini sağlamıştır. Bu etkileşimler, topluluğun birbirlerini tanımasına, anlaşmasına dolayısıyla topluluk içi bağların gelişmesine zemin hazırlamıştır. İnsanların zihninde düşündüklerini başkalarına aktarma arzusu, böylesi ortamlarda yavaş yavaş jest ve mimiklere, sınırlı sayıda kelimelere dönüşmüştür. “Kamp ateşi başında toplanan avcı ve toplayıcı grup

üyeleri arasında duygusal ilişkilerin gelişmiştir. Kamp ateşi, avcılığa ve toplayıcılığa gitmiş olanların, akşamları başlarından geçen farklı deneyimlerini birbirlerine anlatmak için jestlere, seslere, başvurmalarıyla dilin ve düşüncenin gelişmesinde etkili olmuştur” (Hazar, 2006: 6). İşte “Kamp Ateşi Başında toplanma” insanların deneyimlerini birbirlerine aktararak birbirlerini eğitmeleri örgün olmayan ilk eğitim faaliyetleri olarak kabul edilebilir.

Tarım öncesi dönemde insanlar, birlikte yaşayacağı grupları oluştururken akraba olma ve kan akrabalığı şartını aramışlardır. Tarım öncesi toplulukları, daha çok kan akrabalığı esasına göre oluşturulmuş aileler şeklinde bölünmüşlerdir. Bu aileler, üyelerine karşı birtakım sorumluluklar yüklemişlerdir. Bu sorumluluklar daha çok fizyolojik ihtiyaçları karşılama konusundadır. Fizyolojik ihtiyaçlar karşılanırken aile üyelerinin cinsiyetlerine göre iş dağılımı yapılmıştır. Erkekler hayvan avlarken, kadınlar bitki toplayıcılığı ile uğraşmışlardır. Bu iş dağılımı; aile ve topluluk üyeleri arasında sorumluluk almayı dolayısıyla dayanışmayı meydana getirmiştir. “Avcı ve toplayıcı toplumlar akrabalık bağlarıyla kurulmuştur. Aile, yiyecek elde etme ve dağıtma, üyelerini koruma ve çocukları eğitmekle sorumludur. Kadın erkek ilişkilerinde de cinsiyete dayalı işbölümü vardır” (Bahar, 2009: 26). “Avcı ve toplayıcı takımlarda erkekler avcılığı, kadınlar toplayıcılığı üstlenmişlerdir. Topluluk üyeleri arasında tam bir dayanışma ve ortak sorumluluk vardır” (Şenel, 1995: 101). “Avcı ve toplayıcı toplumlarda üretim fazlalığı olmadığından, eşitlikçi bir yapı vardır. Kadın erkek ilişkilerinde de eşitlikçi bir yapı vardır” (Merter, 2010: 152).

Tarım öncesi dönemde yaşayan insanların yaşına, cinsiyetine ve konumuna göre görevleri bulunmaktadır. Erkekler, içinde bulunduğu topluluğu korumakta ve hayvanları avlamakta; kadınlar yenilebilir bitkileri toplamakta ve topluluğun çoğalmasını sağlamakta; yaşlılar ise, günlük hayatta gerekli olan bilgileri sağlamaktadır. Dolayısıyla bu dönemdeki her bireyin görevlerinin olması, bireylere duyulan saygınlığı ve ortak birlikteliği meydana getirmiştir. “Avcı ve toplayıcı toplumlarda ortak paylaşmaya dayanan "eşitlikçi ilişkiler" olarak görülür. Erkeklerin değerli avını, kadınların düzenli toplayıcılıkları, kadınların takımı kalabalıklaştırıp güçlendiren doğurganlıkları, yaşlıların bilgilerinin ve deneyimlerinin sağladığı saygınlıklarını gençlerin güçlülüğü dengelemiştir” (Şenel,1995: 105).

Tarım öncesi dönemde insanlar, daha iyi bir yaşam sürdürebilmek için birlikte hareket etmişlerdir. Bu birliktelik; bu dönemde üretim olmadığı için, üretime yönelik bir birliktelik değil daha çok avlanmayı kolaylaştırmaya ve vahşi hayvanların saldırısından korunmaya yönelik hareketlerden oluşmuş bir birlikteliktir. Ayrıca bu dönemin zor yaşam koşullarına dayanabilmek için insanlar, grupça hareket ederek sahip oldukları araçları ortaklaşa kullanmışlardır. “Beslenme kaynaklarının kıt, yaşama koşullarının çok güç olduğu tarım öncesi dönemde, en yalın iş araçlarının bile ortaklaşa kullanılması ve tüm devşirilen kaynakların ortaklaşa tüketilmesi söz konusu olduğundan, topluluk tam bir bütünleşme içindedir” (Sencer, 1998: 34). "Bu dönemde insanlar; vahşi hayvanların saldırılarıyla baş edebilmek, vahşi hayvanları avlamak için birlikte yaşamayı öğrenmişlerdir” (Kaya, 2011: 30). “Bu dönemde; üretim olmadığından üretim örgütlenmesi bulunmamaktadır; ancak avcılıktan dolayı büyük cüsseli hayvanlar avlanırken bir görev dağılımı ve birlikte hareket etmeye dayalı çok küçük çaplı bir üretim örgütlenmesinden bahsedilebilir” (Erol, 2002: 61).

İnsanlar, geçmişten bu güne kadar sürekli doğa ile etkileşimde bulunmuşlardır. İnsanların yaşadığı döneme göre, ihtiyaçları farklılaştığından yaptıkları faaliyetler de farklı olmuştur. Bu yaşam sürecindeki farklılıklar, bulunduğu döneme isimlerini vermiştir. İnsanoğlunun taş aletlerle ve taşları kullanarak fizyolojik ihtiyaçlarını karşılayabildiği zamana taş devri denilmektedir. Ayrıca tarım öncesi toplum safhasında insanlar, mağara duvarlarına resimler yapma ve avlanma, Tanrı’ya tapma, tapınaklar yapma ve tüccarlık yapma gibi faaliyetlerde de bulunmuşlardır. “Bu insan modelleri; taş devri insanı, avcı sanatçılar, ilkel tanrıcılar, tapınak yapımcıları ve ilkel tüccarlardan oluşmaktadır” (Faw, 1921: 103). Tablo 1’de Tarım öncesi toplumun özellikleri gösterilmiştir.

Tablo 1’den anlaşılacağı üzere tarım öncesi toplumda kullanılan enerji insan enerjisidir. Bu toplumda insan; enerjisini yürümede, konuşmada, avlanmada, yenilebilir bitkileri toplamada, taş aletler yapmada kullanmıştır. Bu toplumda günlük hayatta kullanılan araçlar, taş aletlerdir. İnsanlar taş aletlerini; avlanmak, avını parçalamak, yemek yapmak gibi ihtiyaçlarını karşılamada kullanmışlardır. Bu dönemin insanı; üretim yapamamış, bütün ihtiyaçlarını doğadan karşılamıştır. Her ihtiyacın doğadan karşılanması, bu dönemdeki mesleklerin toplayıcılık, avcılık ve balıkçılıkla sınırlı kalmasına neden olmuştur. Yine bu dönemde insanlar; bütün ihtiyaçlarını karşılarken kullandıkları ulaşım sistemi, yürüme ve koşmaya dayalıdır. Dolayısıyla tarım öncesi toplumlarda mesleki farklılaşma ve üretime dayalı bir örgütlenme söz konusu değildir. Tarım öncesi toplumun insanları kan akrabalığına dayanan küçük aile grupları şeklinde hayatlarını sürdürmüşler ve aile liderlerine bağlı olarak hareket etmişlerdir. İnsanların “mağarada yaşamaları ve kayaaltı sığınaklarda barınmaları” (Tezcan, 1985:96) küçük gruplar olarak yaşamalarına ve grup liderinin kuralları çerçevesinde hareket etmelerine neden olmuştur.

1.1.1.1. Tarım Öncesi Toplumunda Bilgi

Tarım öncesi toplumda insanlar; kendilerini vahşi hayvanlardan ve diğer insanlardan korumak, yenilebilir bitkileri doğadan çıkarmak, balık tutmak ve hayvan avlamak için sert taşları işleyerek basit taş aletler yapmışlardır. Bu dönemdeki insanlar, bu aletleri kendilerini savunmada kullandıkları gibi yemek yapmada, hayvan etlerini pişirmede, toprağı işlemede ve kendilerine barınak yapmada da kullanmışlardır. “Avcı ve toplayıcıların ihtiyaç duydukları maddi araçlar; av silahları, kazma, inşaat aletleri, tuzaklar ve pişirme aletleriyle sınırlıdır” (Beyit, 2006: 60).

Tarım öncesi dönemde yapılan taş aletler, insanların ihtiyaçlarını karşılamada insanlara çok yardımcı olmuştur ve aynı zamanda bu aletler insanların, avlanmada, balık tutmada ve yenilebilir bitkileri toplamada uzmanlaşmasına doğru adımlar atmalarını sağlamıştır. “Yaklaşık on iki bin yıl önce, yüz binlerce yıllık biyolojik ve kültürel bir değişimden sonra insan toplumları, daha çeşitli, daha mükemmel ve uzmanlaşmış aletler yapmaya ve bu aletler sayesinde üretim biçimlerini (avcılık, balıkçılık, ürün toplama gibi) geliştirmeye başlamışlardır” (Mazoyer ve Roudart, 2010: 85). “Yontma taş çakmakları, kemik şişler, ucu Ren geyiği boynuzundan yapılan mızraklar, ok, yay, taş baltalar ve kesiciler tarım öncesi dönemde insanlar tarafından yapılan” aletlerdir” (Şahinöz, 2011: 93).

Tarım öncesi dönemde insanlar; çevresinde bulunan taşlardan, günlük hayatta kullanabilecek aletler yapmışlar ve bu aletleri çeşitli işlerde kullanmışlardır. Bu insanlar; taş aletlerini avlanmada, avladıkları hayvanları parçalamada, mağara ve kaya sığınaklarının duvarlarına resimler yapmada kullanmışlardır. Ayrıca bu dönemde insanlar; bitkileri ve hayvanları özelliklerine göre gruplamış ve bitkilerden bitkisel ilaçlar üretmişlerdir. Tarım öncesi dönemdeki insanların bu işlevleri yapması, diğer canlılardan daha üstün düşündüğünün kanıtı sayılabilir. “Avlanmak ve avladığı hayvanı parçalamak için ürettiği çakmaktaşı, aletler, barındıkları mağara ve kaya sığınaklarının duvarlarına yaptıkları boyalı resimler, insanın öteki canlı türlerinden daha üstün bir düşünce düzeyine ulaştığını gösteren somut bulgulardır” (Akyıldız, 1987: 14). “Tarım öncesi dönemde insanlar; bitkileri ve hayvanları özelliklerine göre sınıflandırmış ve topladığı bitkilerden bitkisel ilaçlar yapmışlardır” (Ronan, 2005: 9). “Tarım öncesi

dönemde insanlar; bitkiler ve hayvanları zararlı-zararsız, yararlı-yararsız diye ayırmanın yanı sıra bitkilere ve hayvanlara isimler de vermişlerdir. Bu dönemde düzinelerce balık ve kabuklu hayvan ayırıcı terimleriyle bilinmektedir” (Levi-Strauss, 2010: 26).

Tarım öncesi toplumlarda insanların geçimlerini temin etmek için kullandıkları güç, insan gücüdür. İnsanlar yaptıkları taş aletlerle kendi güçlerini kullanarak avlanmakta ve bitkileri toplamaktadır. Dolayısıyla insanların düşünme biçimi, sadece avlanmak ve bitki toplamak için doğayı gözlemek üzerinde yoğunlaşmıştır. Yine tarım öncesi toplumlarda ulaşım sistemleri, insanların yürümesi ve koşması, iletişim sistemleri de insanların konuşması üzerine kurulmuştur. Topluluk liderleri yaşlılar, toplumsal hukuk sistemi ise yaşlıların kurallarıdır. Dolayısıyla tarım toplumunun insanlarının bilim ve düşünce sistemleri sadece fizyolojik ihtiyaçlarını karşılama, barınma, vahşi hayvanlardan, sağlığa zararlı bitkilerden ve hastalıklardan korunmaya dayalı doğayı gözlemleme temelli düşünce ve bilim sistemidir. “Tarım toplumunun gücü insan enerjisi, kullandığı malzemeler taşlar, ulaşım sistemi yürüme, haberleşme sistemi konuşma, sosyal sistemi yaşlıların ve şefin kuralları çerçevesinde geçerken, bilim temeli ve düşünce sistemi dünyanın doğal haliyle gözlenmesidir” (Dura ve Atik, 2002: 57).

Tarım öncesi toplumda insanlar, doğayı ve diğer insanları sürekli gözlemlemişlerdir. Bu gözlem sürecinde bireylerin ihtiyaç duydukları ve merak ettikleri bilgiler, taklit sonucunda öğrenilmiştir. Dolayısıyla bu dönemde, insanların düşünce biçimleri farklı değil, birbirlerine benzerdir. Benzer düşünce biçimi, farklı bilgilerin keşfini zorlaştırmıştır. “Üretici olmayan yaşam biçiminde, taklit edilen davranışlar, doğayla ve birbirleriyle kurdukları iletişimde, faydalı olduğu anlaşılan ve ananeleşen basmakalıp duyguları ortaya çıkarmaktadır. Dolayısıyla da düşünce sistematiğinin birebir aynileşmesi söz konusudur” (Hazar, 2006: 4).

Tarım öncesi dönemde insanlar; günlük hayatta kendilerine faydalı olabilecek birtakım icatlar yapmışlardır. Ateşin bulunması, bu icatlardan bir tanesidir. Bu dönemde insanlar; ateşi, kendilerini ısıtmada, avladıkları hayvanları ve topladıkları bitkileri pişirmede, vahşi hayvanlardan kendilerini korumada, her türlü işlerde kullandıkları aletlerin yapımında kullanmışlardır. Ateşin keşfi ile insanlar, kendilerini vahşi

hayvanlardan ve diğer insanlardan korumak için silahı icat etmiştir. Silah, insanın avlanmasını kolaylaştırmıştır. Ateş ve silahın keşfi beraberinde hayvanları evcilleştirmeyi de getirmiştir. Bu buluşlar insanları, doğaya bağlı olmaktan bir ölçüde kurtarmıştır. “Bu dönemde insan; artık hem ısınmak hem yırtıcı hayvanlardan korunmak, hem bitkisel ve hayvansal besinlerini pişirmek, hem de yeni aletler yapmak için ateşi kullanmıştır” (Zubritski ve diğerleri, 2006: 27). “İnsanoğlu, avcı ve toplayıcı olduğu aşamada üç büyük buluş yapmıştır. Bu buluşlar, ateş, silah ve yabani hayvanları evcilleştirmedir. Bu sayede insan, hem ısınmasını öğrendi hem de yiyeceklerini pişirme imkânına kavuştu. Doğa ve iklim koşullarına bağımlılığı bir ölçüde azaldı” (Gürler, 2008: 2).

İnsanoğlu geçmişten bu yana aklını kullanmıştır. İnsanlar tarım öncesi dönemde akıllarını daha çok fizyolojik ihtiyaçlarını karşılamada kullanmışlardır. Bu dönemde insanlar, avladıkları hayvanların derilerinden faydalanmıştır. Ayrıca bitkileri de özelliklerine göre gruplayarak gıda ihtiyaçlarını karşılamada ve hastalıkları tedavi etmede kullanmışlardır. “Bu dönemde insanlar; bitkileri besinsel açıdan ve hekimlik açısından anlamlı özelliklerine göre gruplandırmıştır”(Levi Strauss, 1994: 34). “Tarım öncesi dönemde insanlar; avladıkları hayvanlarının derilerini, soğuktan korunmak için kullanmışlardır” (Kaya, 2011: 29). İnsanların avladıkları hayvanların derilerini; fizyolojik ihtiyaçları olan vücut ısılarını korumada kullanması ve bitkileri sınıflayarak niteliklerine göre ihtiyaçlarını gidermesi, insanların tarım öncesi dönemde zihinsel yapılarını etkin biçimde kullandıklarının göstergesidir. “İnsanlar, zihinsel düşünce olarak sürekli ileri gitmiş ve sürekli yeni keşiflere doğru yol almıştır” (Goldenweiser, 1915: 244).

İnsanlar tarım öncesi dönemde akıllarını kullanarak vücutlarını örtmek için kıyafetler, topladıkları eşyaları saklamak için torba, sularını koymak için su kapları, balık avlamak için olta iğneleri ve zıpkınlar yapmışlardır. “Arkeolojik kazılarda, biçilip dikilmiş kürklü giysiler, torba ve su kapları, kanolar, olta iğneleri ve zıpkınların bulunması tarım öncesi toplumun sonlarına doğru insanların zengin bir teknik donanıma ulaşılmış olduğunu göstermektedir” (Bernal, 2009: 97).

İnsanlar kendi aralarında iletişimi güçlendirmek için çeşitli yollara başvurmuşlardır. Bu yollardan ilki, varlıklara isim vermek olmuştur. Varlıklara isim vermek, gündelik hayatlarında birbirleri ile iletişim kurmalarını kolaylaştırmıştır. Varlıkları seçerken ilk olarak çevrelerinde bulunan nesnelerden, bitkilerden, avladıkları hayvanlardan, tehlikeli hayvanlardan başlamışlardır. "Dilin ilk gelişimi; at, kurt, nehir, ağaç gibi görsel nesnelere isim vermekle başlamış ve gereksinim duyuldukça soyut nesneler de isimlendirilmiştir" (Smith, 1883: 193).

Tarım toplumu öncesinde insanlar, grupla yaşamanın etkisiyle daha iyi iletişim kurabilmiş ve edindikleri bilgileri birbirlerine aktararak konuşmaya başlamışlardır. “İşaretle anlaşma giderek önemini kaybederek yerini konuşmaya bırakmıştır. Bu sayede birey deneyimlerini kendinden sonrakilere bırakabilmiştir” (Ceylan, 2007: 30). Bu dönemde insanlar; konuşmanın yanı sıra duvarlara resimler yapmıştır. “Mağara ve kaya sığınaklarının duvarlarına çizilen resimler yine bu çağın belirgin özelliklerindendir” (MEGEP, 2007: 13).

Tarım öncesi toplumda konuşmanın gelişmesi; toplum içindeki grup üyeleri arasındaki iletişimin artmasını, bir nesilden diğer nesile ulaştırılacak bilgilerin çoğalmasını ve aktarılmasını, grup içinde dayanışmanın artmasını, bilgileri bilen şahısların yani yaşlıların öneminin artmasını ve konuşmaya dayalı bir kültürün oluşmasını sağlamıştır. “Toplu yaşam dolayısıyla insanlar, konuşma yeteneklerini güçlendirmişlerdir” (Kaya, 2011: 30). “Avcı ve toplayıcı takımlarda konuşmanın gelişmesi, takım içi eşitlikçi, dayanışmacı ilişkileri kolaylaştırıp geliştirirken bilgi birikimini de hızlandırmıştır. Bilgi birikimi toplumda yaşlıların statülerinin yükselmesini, takım içinde yaşlı-genç farklılaşmasını sağlamıştır”(Şenel, 1995: 107).

İnsanlar tarım öncesi dönemde bilimin ilk adımlarını atmışlardır. Fizyolojik ihtiyaçlarını giderme uğrunda insanların yaptıkları hemen hemen bütün faaliyetler, bilimin başlangıcı olmuştur. “Araç-gereç yapımıyla mekanik ve fiziğin; ateşin kullanılmasıyla kimyanın; hayvanlar ve bitkiler hakkında elde edilen pratik ve aktarabilir bilgiyle de biyolojinin ve tıp ilminin temelleri atılmıştır”(Bernal, 2009: 103).

Tarım öncesi dönemde insanların düşünüş şekli, herhangi bir deneye başvurmadan önseziye dayalıdır. Bu dönemde günlük hayatta var olan sorunları çözmeye yönelik düşünceler; daha önce doğanın gözlemlenmesine ve sezgisel düşünceye dayalıdır. “Temel mantık yürütme ilkeleri sezgiye dayanmaktadır. Bilgi analojik yoldan elde edilir. Temel sorunlar, doğanın açıklanmasına değil, doğaya uyuma yöneliktir”(Erol, 2002: 61).

Benzer Belgeler