• Sonuç bulunamadı

2.1. Osmanlı Devleti‟nde Vergi Uygulamaları

2.1.1. Tanzimat ve MeĢrutiyet Döneminde Vergileme Zihniyeti

Osmanlı Devleti‟nde idareciler batının geliĢmiĢliğini Tanzimat‟tan önce görmüĢlerdir. O nedenle Batıdaki geliĢmeleri Osmanlı Devleti‟ne getirme çalıĢmaları Tanzimat öncesine gider. Ancak Tanzimat ile birlikte Osmanlı Devleti‟nde batılılaĢma hareketi yeni bir hız ve yoğunluk kazanmaya baĢlamıĢ, klasik kurumlar kapatılarak yeni kurumlar bunların yerine geçmeye baĢlamıĢtır. Ama bunların hepsi bir anda gerçekleĢtirilemediği için yeni ile eski kurumlar bir arada bulundu ve yeni eski çatıĢması da doğal olarak ortaya çıktı. Bu dönemde, bir tarafta klasik dönemin etkisinde vergisel üretim tarzının devam ettiği bir toplumsal yapı, diğer tarafta dünya kapitalizmine açılma gayretleri yerini almıĢtır.

Osmanlı Devleti‟nde çağdaĢ anlamda, bir hukuk dalının tümünü kapsayacak Ģekilde bir kanunlaĢtırma hareketi Tanzimat‟la baĢlamıĢtır. Bu hareketle, Avrupa hukuku ile ġeriat ve örfe dayanan geleneksel Osmanlı hukukunun egemenlik için birbirleriyle yarıĢmaları söz konusu olmuĢtur. Bu yarıĢta kamu hukuku alanında daha çok yenilik taraftarları özel hukuk alanında ise Ġslâm hukuku taraftarları baskın çıkarlarken; bir kamu hukuku dalı olan vergi hukuku batı etkisinde geliĢmiĢtir. Hukuk alanında bu ikili durum, Tanzimat döneminin en önemli özelliğidir70

.

Tanzimat döneminin baĢlangıcı olan Gülhane Hatt-ı Hümayunu çağdaĢ anlamda kamulaĢtırma hareketine yol açan direktiflerine bakıldığında da aynı ikili duruma rastlamak mümkündür. Bu direktifler;

 Gülhane Hattı “Kavanin-i ġeriye”yi esas almıĢ, devletin eski kuvveti ve tebaanın refahı Ģeriata bağlılıkla açıklanmıĢtır.

69 Ġlker Parasız, Türkiye Ekonomisi 1923’den Günümüze Ġktisat ve Ġstikrar Politikaları, Ezgi Kitabevi Yayınları, Bursa 1998, s. 3

 Ülkenin bozuk yapısını düzeltmek için birçok kanun çıkartılması gereği ifade edilmiĢtir.

 KanunlaĢtırmanın çizgisi olarak, çıkarılacak kanunların can, namus ve mal emniyeti ile vergi ve askerlik iĢleriyle ilgili olacağı belirtilmiĢtir.

 Kanunların nasıl hazırlanacağı da açıklanmıĢtır. Kanunlar Meclis-i Vâlâ-yı Ahkam-ı Adliye71‟de hazırlanacak, görüĢmelerde herkes fikrini

çekinmeden söyleyecek, padiĢahın tasdikiyle yürürlüğe girecektir72

.

Gülhane Hatt-ı Hümayunu‟nda vergi kanunlarına iliĢkin hükümler yer almaktadır. Bu hükümlere göre, mükellefin ödeme güçleri dikkate alınarak vergi konulması, bu konulan vergilerin dıĢında keyfi vergi salınmaması öngörülüyordu. Ancak, Hatt-ı Hümayun padiĢahın tek taraflı iradesine dayandığından dolayı bu hükümler gereği gibi iĢletilememiĢtir. Aynı zamanda bu hükümlere uymayı zorlayıcı kuvvetli bir yaptırım da mevcut değildi73

. Gülhane Fermanı, bir anayasa ya da bir kanun olmaktan ziyade, hükümdarın kendi yetkileriyle vatandaĢların arasındaki iliĢkilerde değiĢiklikler yapılmasını öngören bir “senet” (charte) niteliğinde bir belgedir74

.

Osmanlı Devleti, gerilemenin nedenini öncelikle kendi klasik sisteminin uygulanmasında kiĢilerden kaynaklanan hatalarda görüyordu. Ancak gerçek olan Osmanlı Devleti kuruluĢ ve yükselme aĢamalarında iktisadi hayatı çok kontrollü bir Ģekilde idare ediyordu, bu alanı kendi doğal kanunlarına bırakmıyordu. Bunun sebebi bırakması durumunda iktisadi gücünü paradan alan bir sınıf türeyerek devleti tehdit edeceği düĢüncesidir. Yani diğer bir tabir ile burjuvazi sınıfının

71

II. Mahmud döneminde ıslahat hareketlerinin gerektirdiği yeni nizamnameleri hazırlamak, memurların muhakemesiyle meĢgul olmak, gerek görülen devlet iĢlerinde oy vermek üzere 1837 yılında kurulan meclisin adıdır. Tanzimat‟tan sonra iĢlerin çoğalması sebebiyle “Meclis-i Ali-i Tanzimat” ve “Meclis-i Ahkam-ı Adliye” birleĢtirilerek yine “Meclis-i Vala-yı Ahkam-ı Adliye” adı altında bir meclis oluĢturulmuĢ ve bu meclis idare, tanzimat, adliye adlarıyla üç kısma ayrılmıĢtır. Ġdare kısmı mülki ve mali iĢlerle, tanzimat kısmı kanun ve nizamnamelerin tetkik ve düzenlenmesiyle, adliye kısmı da bazı davalarla meĢgul olmuĢtur. 1867 tarihinde bu meclis tekrar “Divan-ı Ahkam-ı Adliye” ve “ġura-yı Devlet” olmak üzere iki kısma ayrılmıĢtır. 72 Abdüllatif ġener, age., s. 78

73

Nezih Varcan, Türkiye’de Vergi Politikalarının OluĢumu (Cumhuriyet Dönemi), Anadolu Üniversitesi Ġktisadi ve Bilimler Fakültesi Yayınları, No:43 EskiĢehir 1987, s. 5

74 Suna Kili ve A. ġeref Gözübüyük, Türk Anayasa Metinleri (Sened-i Ġttifak’tan Günümüze), Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları, Ġstanbul 2000, s. 17

çarkını döndürme ilmi) esaslarını ortaya koyma istikametinde geliĢmiĢtir, birey boyutlu değildir. Devlet bu Ģekilde maddi ve manevi sahadaki geliĢmeleri kontrol altında tutmayı amaçlamıĢtır. ġeyhülislâmlık müesseseleri ile dine müdahale etmiĢ, vergiler ve toprak düzeni ile iktisadi hayatı yönlendirmiĢtir. Adeta her Ģey devlet için mantığı takip edilmiĢtir75

.

28 ġubat 1856 yılında da Islahat Fermanı ilan edilmiĢtir. Bu ferman ile sınıf ve mezhep ayrımı yapılmadan verginin tarh ve tahsil edileceği hükme bağlanmıĢ ve iltizam yönteminin kaldırılmasına ve vergilerin doğrudan devlet eliyle toplanmasına iliĢkin çalıĢmalar konusunda hükümler yer almıĢtır76. Islahat Fermanı, Gülhane Hattı‟nın geniĢletilmiĢ bir Ģeklidir.

1875 tarihinde ise Adalet Fermanı77

ilan edilmiĢtir. Bu fermanda da vergilerin keyfi olmaması, mükelleflerin ödeme güçleri dikkate alınarak alınması, sınıf ve mezhep ayrımı yapılmadan verginin tarh ve tahsil edilmesi hususları yanında, iltizam usulünün kaldırılması gereği vurgulanmıĢtır.

I. MeĢrutiyet ve onu takip eden II. MeĢrutiyet, hürriyet ve demokrasi hareketleri yönünden siyasi tarihimizde önemli derecede yer tutan olaylardır. 1876 yılında II. Abdülhamit, Kanun-ı Esasi‟yi ilan ve meĢrutiyeti kabul etmiĢtir.

1876 tarihli Kanun-ı Esasi, vergilerin kanunla alınabileceğini ve kanunsuz vergi almaya ise müsaade edilemeyeceğini belirtiyordu. 25. maddeye göre “Bir kanımla müstenid olmadıkça vergi ve rüsûmat namı ile ve nâm aherle hiç

75 Ahmet Güner Sayar, Osmanlıdan 21. Yüzyıla, Ekonomik, Kültürel ve Devlet Felsefesine Ait DeğiĢmeler, Ötüken Yayınları, Ġstanbul 2001, s. 123

76 Ġltizam usulü, Gülhane Hatt-ı Hümayunu‟nun ilanından önce gümrüklerden kaldırıldı. Daha sonraları, aĢâr (ya da öĢür) ve her türlü mukataa gelirlerinin toplanması, merkezden atanan «muhassıl» adındaki devlet memurlarına bırakıldı. Sancak ve kazalara atanan bu muhassıların yanma bir de “mal katibi” ve “emlak ve nüfus katibi” verildi. Muhassıl, geniĢ yetkilerle donatılmıĢ bir devlet görevlisiydi. Görev yaptığı yerin mülki amirlerine karĢı sorumluluğu yoktu. Görevi, sadece kamu gelirlerini toplamaktan ibaret değildi. Vergilerin, herkesin malına ve gücüne göre tarh ve tahsili için, nüfus ve emlak yazımları yapmaktaydılar. Muhassıl tayin edilmeyen kaza, kasaba ve köylerde “küçük meclis”ler meydana getirilirdi. Büyük ve küçük meclislerdeki görüĢmeler tam bir seferberlik içinde yapılmaktaydı. Büyük meclis, mülki, mali ve adli konulan görüĢüp karara bağlamak, vergi suiistimallerini ve Ģer‟i kanunlara göre suçları yargılamakla yetkili kılındı. Küçük meclislerin aldığı kararlar, büyük meclislerin onayından sonra yürürlüğe giriyordu. Vergilerin tevzii ve toplanması ile ilgili konular mecliste müzakere ediliyordu. Bu konuda daha geniĢ bilgi için bkz. Bilal Eryılmaz, age., s. 109, 111

kimseden bir akçe alınamaz.” denilmektedir. Görüldüğü gibi vergilerin kanunla alınmasının önemi bu hükümlerde vurgulanmıĢ, kanunsuz bu yetkinin kullanılamayacağı belirtilmiĢtir. Böylece yetki kullanımı kanunilik ilkesi ile sınırlandırılmıĢtır.

Kanun-ı Esasi ile bir anayasa ilk defa kamu hukukumuza girmiĢtir. Kabul edilen Kanun-ı Esasi‟ye göre, yürütme yetkisi yine hükümdarda toplanmıĢ, yasama faaliyeti ise hükümdarın nüfuzu altına sokulmuĢtur. Kanun-ı Esasi belli yargı kurumları dıĢında olağanüstü bir mahkeme veya hüküm verme yetkisine haiz bir komisyon oluĢturulmayacağım da öngörmüĢtür. Ancak 1876 tarihli bu ilk anayasamız, bünyesinde yer alan hükümlerin kıymet ve önemini hiç derecesine indirecek tarzda birçok imkân ve yetkiyi de hükümdara tanımıĢtır. Anayasa ile hükümdarların yetkilerine uygulamada herhangi bir kısıtlama getirilmemiĢ padiĢaha çok geniĢ yetkiler tanınmıĢtır78

.

Gülhane Hatt-ı Hümayunu‟nda, Islahat Fermanı‟nda, Adalet Fermanı‟nda ve 1876 tarihli Kanun-u Esasi‟de79 yazılı bulunan ilkeler, uygulamaya pek aktarılamamıĢtır. Çünkü bu belgelerde iltizam usulünden yakınılmıĢ, fakat uygulamasına son verilmemiĢtir.

Benzer Belgeler