• Sonuç bulunamadı

KADINLARIN SİYASETE KATILIMI: TÜRKİYE ÖRNEĞİ

3.3 Osmanlı’da Kadın

3.3.1. Tanzimat Önces

Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluş döneminde, kadınların büyük kısmı eski Türk gelenekleri doğrultusunda yaşarken, İslam dini yerleşik yaşama etkisi ile beraber, Osmanlı topraklarında ve çevresindeki kültürler ve Osmanlı sarayına götürülen yabancılar, kadının dönüşümüne sebep olmuştur. Bu dönüşüm ile birlikte II. Murad döneminde saraya harem kültürü, Kanuni Sultan Süleyman döneminde ise kadını özel bir nesne haline getiren mahremiyet kültürü gelmiştir164.

Devletin kuruluş döneminde, kadınlar sosyal yaşamda oldukça aktif rol oynamışlardır. Ailede kadınların yeri tartışmasız ve ön plandadır. Bu dönemde, halen göçebe hayatı ve kültürü olan Türk toplumunda platoya gitmek için yapılan düzenlemeler tamamen kadınlardadır165.

İbn Battuta, Anadolu’yu Osmanlı kuruluş döneminde gezmiş ve Seyahatnamesinde kadınların içten davrandıklarını, misafirperver olduklarını, erkeklerden kaçmak gibi bir durumlarının olmadığını yazmıştır. Ayrıca, kadınların istedikleri gibi seyahat edebildiklerini, yaşam alanlarının ev ile sınırlı olmadığını, Nilüfer Hatun isimli kadının yaptırmış olduğu tekke, mescit ve köprünün varlığını da Seyahatnamesinde belirtmiştir.

Türk annelerinin toplumda farklı ve önemli bir yeri vardır. Selçuklular döneminde olduğu gibi, saray kadınları da kendi zamanlarında kendi topraklarına ve ikta gelirlerine sahiptiler. Ekonomik ve sosyal güce sahip kadınlar, güçlerini hayır işleri yaparak göstermişlerdir. Buna bakılarak, güçlü kadınların vakıflar, hastaneler, camiler ve imaret evler inşa ettirdikleri görülmektedir.

İslamiyet’in kabul edilmesinden sonra, Türk kültürünün Arap kültüründeki çok eşlilikten etkilenmeye başladığı söylenmekle beraber, Osmanlı İmparatorluğu’nun tek eşliliği tercih ettiği, çok eşliliğin çok popüler olmadığı söylenmektedir. Çok eşlilik,

164 Kozlu, a.g.e., s. 39.

yüksek gelir seviyesine ve yüksek statüye sahip olanlar arasında yaygındır. Ancak, hünkârların kuruluş döneminde çok eşli oldukları bilinmektedir166.

Osmanlı Devleti'ndeki kadınların sosyal yaşamdan uzaklaşmasına kültür, coğrafya, din ve yerleşik yaşam faktörleri gibi durumlar neden olmuştur. İstanbul’un fethi ile beraber Osmanlı kadınlarında kentleşmenin de artmasıyla sosyal yaşamda aktiflik oldukça fazla görülmüştür. Kentleşme ve yaşama yerleşme sonucu, kadınların temel faaliyet alanları hanelerde şekil almaya başlamıştır. Hem fiziksel hem de entelektüel olarak köşeye sıkıştırılmaya başlanan kadın, zaman içinde kamusal alandan ve ekonomik yaşamdan tamamen çıkarılmış ve eğitimden mahrum edilmiştir167.

Kırsal kesimde kadınlar nispeten daha fazla özgürlüğe sahipken, kentsel alanlarda, yerleşik yaşamın etkisi ile kadınlar ve erkekler arasındaki uzaklaşan ve farklılaşan ilişki toplumun yaşam tarzını etkilemiştir. 16. yüzyılda, kurumsallaşma Osmanlı İmparatorluğu'nda gerçekleştiğinde, saray geleneği ortaya çıkarken, kadınlar için birtakım fermanlar yayınlanmıştır. Kadınlara yapılan basımlar çoğunlukla giyim tarzı, dışarı çıkma ve erkeklerle ilişkilerin düzenlenmesi ile ilgilidir. Aynı dönemde, devletin teorisinin baskın hale gelmesinin bir sonucu olarak, egemen sınıflar, saraylar ve ulema, şeriatın kadınların sosyal hayatlarından kalıcı olarak korunmalarını sağlayacak biçimde yorumlama eğiliminde olmuştur. Batılı tüccarların, 16. yüzyıl ve sonrasında da aileleriyle birlikte İstanbul’a geldikleri ve Batı tarzını da bu şekilde getirdikleri söylenmektedir. Tüccarların getirmiş olduğu bu modayı Osmanlı kadınlarının benimseyip kullanmaması için yeni fermanlar yayınlanmıştır. III. Osman döneminde kalın bir siyah örtü giymeyen kadınların dışarı çıkması yasaklanmış, sarayın dışında olan kadınlara da tekneye binmeleri konusunda yasak getirilmiştir168.

Osmanlı İmparatorluğu’nda ekonomik yaşam içerisinde bulunmalarına ses çıkarılmayan kadınlar, sosyal yaşamda ve faaliyetlerde dışlanmış, birtakım yasaklara tabii tutulmuşlardır. Kadından izinsiz hiçbir şekilde eşi, oğlu vb. kişiler tarafından mal alım satımı yapılamıyor, kiralanamıyor olmasıyla beraber, kadınlar mal sahibi

166 Ortaylı, a.g.e., s. 54. 167 Dulum, a.g.e., s. 23. 168 Kia Akkaya, a.g.e., s. 25.

olabiliyor, mülkünü işletebiliyor ve devredebiliyordu. Osmanlı Devleti'nde yasal yollara başvurma hakkı hem kadınlara hem de erkeklere açıktır. Sosyal statüleri, dinleri veya ırkları ne olursa olsun herkes mahkemeye başvurabilir. Bununla birlikte, iki kadının ifadesi bir erkeğin şahitliğine denk düşmektedir ve iki kadın tanıklık etmelidir. Evlilik, çocuklar ve miras sorunları ve kadınların statüsü İslam hukukuna göre düzenlenmiştir. Evlilik çağındaki kızlar, eş seçimini görerek yapamamakta ve aile büyüklerinin kararlarına uymaktadırlar. Evlilik bir erkek veya iki kadın tanık ile yapılırken, boşanma yalnızca erkeğin hakkıdır. Miras konusundaki haklar ise erkeğe iki, kıza bir pay olacak şekilde verilmiştir. Ticari faaliyetlerde bulunmak için yeterince parası olmayan kadınlar için çok az seçenek olmasına rağmen, durumu bu şekilde olan kadınların çoğu zanaat yapma eğiliminde olmakla birlikte tekstil üretimi ve tarımla meşgul olmaktadır. 17. yüzyılda, Bursa'daki iplik makinelerinin yarısı kadınlar tarafından işletilmiştir. Ancak, kadın esnaf ve sanatkârların lonca üyesi olmalarına çok ılımlı yaklaşılmamış, kadınlar çok nadir lonca üyesi olmuşlardır169.

Osmanlı Devleti'nin kentli kadınları, Tanzimat’a kadar evlerinde kalmışlar ve dışarıyla sınırlı bir ilişki kurabilmişlerdir. Özellikle İstanbul olmak üzere kentlerde yaşayan Türk kadınları çarşaf ve peçe kullanımına zorlanmış, sadece ev işleri ve çocukları ile ilgilenmeye mecbur kılınmış, eşi ve yakın akrabaları ile görüşmesine müsaade edilmiş ve tüm bunlarla bütünüyle eve hapsedilerek dış dünyadan dışlanmıştır. Bu nedenle kamusal alan erkeklere, özel alan ise kadınlara ayrılmıştır. Sosyal hayattan uzak olan kadınlar, siyasi haklarını kullanmaktan mahrum kalmışlardır. Tanzimat Fermanı'nın ilanından sonra, Osmanlı Devleti kadınlarını Avrupa’ya benzer şekilde geç olsa da sosyalleşme süreci başlamıştır170.