• Sonuç bulunamadı

TANRI TASAVVURU AÇISINDAN BAŞAÇIKMA

Tasavvur, zihinde önceden oluĢan, idrak edilmiĢ olan Ģeylerin tekrar zihinde canlandırılması, yeniden anlam kazanması demektir. Ancak, insan herhangi bir obje ile ilgili sahip olduğu bilgiler çerçevesinde, objenin özellikleri doğrultusunda da zihninde onu canlandırmaya çalıĢmakta, onun imajını zihninde oluĢturmaktadır. Yani, insan herhangi bir Ģeyi doğrudan doğruya görmeden, idrak etmeden de onunla ilgili bilgilerinden hareketle onu tasavvur edebilmektedir.296

Tanrı algısı, bireyin Tanrı‟yı nasıl algılayıp, nasıl gördüğü ile alakalıdır. Bireyin zihninde oluĢturduğu Tanrı imgesidir. Tanrı algısı, bireyin Tanrı‟ ya yönelik tüm atıfları, duygu ve düĢünceleridir. Ġnanan veya inanmayan her insanın zihninde Tanrı ile ilgili bir Ģemanın olduğu düĢünülmektedir. Bir dine inanan kiĢinin Tanrı algısı, o dinin Tanrı tasavvurundan etkilenmektedir. Ancak insan, kendi duygu ve düĢüncelerini kendi Tanrı tasavvuruna eklemekte ve kendine özgü bir tasavvura sahip olmaktadır.297

Ġnsanın kendine ait Tanrı tasavvuru, inandığı dinden etkilenmektedir. Buna göre, her dinin, kendine ait bir Tanrı tasavvuru vardır.

295 Köroğlu, Akılcı Düşünme, 16-17-18. 296 Peker, a.g.e., 97.

297Güler, Özlem, Tanrı’ya Yönelik Atıflar, Benlik Algısı ve Günahkarlık Duygusu, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2007, s. 6.

146

Teistik bakıĢ açısı, önceden Tanrı‟yı sadece ontolojik açıdan değerlendirirdi. Fakat teistler, artık Tanrı‟nın sevgi ile iliĢkili olduğunu, Tanrı ile sevgi arasında benzerlik olduğunu söylemektedirler.298

Fromm, hümaniter ve otoriter olarak dinî ve dindarlığı ikiye ayırmıĢtır. Buna göre otoriter dindarlığın temel özelliği, insanların tabiatüstü, görülmez, tutulamaz ve duyulamaz olan bir güce kesin bir Ģekilde teslim olmalarıdır. Bu tür dindarlık formunda en büyük erdem itaat, en büyük günah ise itaatsizliktir. Ġnsan, inandığı Tanrı‟nın yüceliği ve gücü karĢısında aciz ve çaresizdir. Otoriter dinlerde kiĢi, kendini tam anlamıyla Tanrı‟ya adadığında, güçlü olduğu duygusunu kazanmaktadır. Çünkü o, otoriter dinin getirdiği dünya görüĢü ile kendisini zayıf, güçsüz ve çaresiz hissetmektedir. Bu ise, insanda çok çeĢitli psikolojik sıkıntıları davet eden bir durumdur. Bu sebeple o, kendisini güçlü bir otoriteye adayarak yalnızlık, sınırlılık, çaresizlik hatta terk edilmiĢlik duygusundan kurtulmaya çalıĢmaktadır. Böyle bir teslimiyet sonucunda kiĢisel bağımsızlığını ve bütünlüğünü yitiren insan; korku, hayret ve hayranlık uyandıran yüce kudrete bağlanarak onun bir parçası haline gelmekte ve onun koruyuculuğuna sığınmak zorunda kalmaktadır. Genellikle otoriter dinler, mensuplarına, sosyal hayata yansıyan ve uğrunda her Ģeyin feda edilebileceği bir takım soyut idealler sunmaktadır. Hümaniter dinlere gelince, bunların en önemli özelliği, insanı öncelikle “insan” olarak algılamaları ve değerlendirmeleridir. KiĢinin gerek kendisine gerekse baĢkalarına saygı duyabilmesi için, insani tarafı ve sevebilme yeteneği geliĢtirilmelidir.299

Buna göre, hümaniter dinlerde oluĢan Tanrı tasavvuru, kiĢide içsel uyum ve mutluluk duygularını uyandırırken, kiĢinin problemlerle baĢaçıkmasını kolaylaĢtırmaktadır. Otoriter dinlerde oluĢturulan Tanrı tasavvuru ise, kiĢide suçluluk duygusu ve acı çekme hissini uyandıracağı için, sorunlarla baĢaçıkmada, baĢaçıkma sürecini uzatmaktadır hatta kiĢinin daha fazla problem yaĢamasına bile neden olabilmektedir.

298 Lechner, Peter L., Application Of Theory and Research On Cognitive Schemata To The Concept Of God, Faculty Of The Graduate School Of Saint Louis University In Partial Fulfillment Of The Requirements For The Degree Of Doctor Of Philosophy, 1989, s. 113.

147

Fıtrat özelliğimiz olarak her insanda, Tanrı‟ya ya da üstün bir güce yönelme arzusu vardır. Fakat bu arzu sıkıntılı ve zor zamanlarda kendisini daha fazla ortaya çıkarmaktadır. YaĢamın birçok değiĢimi ve en önemli geliĢmeleri dinî inançlardan etkilenmiĢtir. Bireyin dinî inançları, bir hastalığa, trajediye, yetiĢkinliğe geçiĢe, evliliğe, bir bebek doğumuna, sevilen birinin ölümüne ve kendi ölümüne dair tepkilerini etkilemektedir. Bu tip geliĢimsel ve yaĢamsal değiĢiklikler sadece dinî toplumlarda değil, aynı zamanda bireyin kendi dinî inançları çerçevesinde de değerlendirilmektedir. Bu çerçeve, toplumda dinin önemini vurgulamaktadır. Son zamanlarda yapılmıĢ olan bir anket, Amerikalıların %96‟sının Tanrı‟ya ya da evrensel bir gücün varlığına inandıklarını göstermektedir. Ayrıca, %88‟i dinin, hayatlarında önemli olduğunu ve %67‟si bir sinagog ya da kilise üyesi oluğunu belirtmektedir.300

Ankete katılanların %88‟i dua ettiklerini, %79‟u mucizelere inandıklarını ve %72‟si meleklere inandıklarını belirtmiĢlerdir. Bu da, nüfusun büyük çoğunluğunun, Tanrı‟nın yaĢamlarını değiĢtirebileceğine inandığını ima etmektedir. Bu inanç, bireyin yaĢadığı olayları da değiĢtirebilmektedir. Örneğin, bazı fiziksel hastalığı olan bireyler, karĢılaĢtıkları zorlukların Tanrı tarafından kendilerinin inançlarını sınamak ya da güçlendirmek için tasarlandığına inanmaktayken; bazıları hastalıkların kendilerine Tanrı tarafından verilmiĢ bir ceza olduğuna inanmaktadır. Bazı hastalar, Tanrı‟nın kendilerine zarar vermek için bir Ģey yapmayacağına dair inançlarını tazelerken, bazıları Tanrı‟nın bireysel anlamda herkese çekebileceği (baĢaçıkabileceği) kadar zorluk çıkardığına inanmaktadır. Bu değerlendirmeye göre bir hastalık, inancı ya güçlendirir ya da zayıflatmaktadır.301

Olaylar Tanrı‟nın rahmeti olarak, her Ģeyi bilen Tanrı‟dan bir ders olarak veya Tanrı‟nın gazabının sonucu bir ceza, Tanrı‟nın hiçbir Ģekilde karıĢmadığı biçimde veya gizemli bir Tanrı‟nın iradesi sonucu gibi de değerlendirilmektedir. Bu tür açıklamalar, özellikle, trajik olayların etkisinden kurtulunduğu ve din, acıyı

300

Taylor, a.g.m., 384. 301 a.g.m., 384.

148

ortadan kaldırabilecek tek yol olarak görüldüğü zamanlarda oldukça yaygınlaĢmaktadır.302

KarĢılaĢtığı güçlükleri, üstesinden gelemediği sorunları, yüce bir gücün yardımını isteyerek aĢmaya çalıĢması ve bu varlığa gönülden bağlanması, inanan insana elbette bir güven ve huzur verecektir. Tanrı‟ya içtenlikle inanan ve ona sığınan insan, her Ģeye gücü yeten bir varlığa yönelmenin huzurunu yaĢayarak yaĢamını daha anlamlı hale getirecektir.303

Din ve maneviyatın, stresin yıkıcı etkilerine karĢı bireyin ruh sağlığını nasıl koruduğunu tartıĢan Melgosa‟ya göre, insan gerek kendisiyle gerekse çevresiyle iliĢkili bir durum üzerindeki kontrolünü elinden kaçırma riskiyle karĢı karĢıya kaldığında, hemen tabiatüstü bir gücün yardımına ihtiyaç duymaktadır. Ġnsanlar, korku ve çatıĢma yaĢadıkları zaman, ilahi bir desteğe daha fazla gereksinim hissetmektedirler. Bu durumda, her Ģeyin yaratıcısı ve varoluĢun kaynağı olan Tanrı ile kurulan temas, kiĢiye problemleriyle baĢaçıkma hususunda güç vermektedir. Kudretli bir yaratıcıya inanma ve sığınma durumu, insanlara güvenlik ve emniyet duygusu sağlamaktadır. BaĢka bir deyiĢle, manevî olarak Tanrı ile kurulan iliĢki, strese karĢı olumlu ve etkili bir ilaç olarak iĢlev görmektedir.304

Tanrı ile kurulan iliĢkinin, ruh sağlığı ve baĢaçıkmaya etkisini iĢleyen teorilerden biri de Bağlanma Teorisi‟dir.

“Bağlanma Teorisi” (Attachment Theories); dinin ve Tanrı‟nın birey için sığınılacak bir yer ve psikolojik problemlerle baĢaçıkmasına yardımcı olacak güvenli bir alan fonksiyonu görmesini açıkça ortaya koyabilen bir model sunmaktadır. Bu teoriye göre, Tanrı inancı ve bağlılığı bireye duygusal güvenlik hissi sağlamaktadır. Tanrının güvenilir ve koruyucu fonksiyonunu bilen ve hisseden kiĢi kendisini güvenli bir alanda, dingin ve emniyetli bulmaktadır. Daha da önemlisi Tanrı‟nın

302 Pargament, Kenneth I.,“Din Psikolojisi Açısından BaĢa Çıkmanın Teorik Çatısına Doğru”, (Çev. Ahmet Albayrak), Tabula Rasa Dergisi, Sayı 9, Isparta 2003, s. 228.

303 Kartopu, Saffet, Dinî Yaşayışta Hayatı Sorgulama, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi), Adana 2006, s. 77.

149

güvenli bir alan ve sığınılacak bir üs fonksiyonu görmesi, bireyin korkularını ve kaygılarını yatıĢtırarak rahat ve mutlu olmasına yardımcı olmaktadır. 305

Birey için sığınılacak güvenli bir alan oluĢturması bakımından dinî kavramlaĢtırma için faydalı bir model sunan Bağlanma Teorisi; psikolojik sorunlarla baĢaçıkmada güvenli bir yer olarak dinin ve Tanrı tasavvurunun fonksiyonlarını ortaya koyabilmektedir. Özellikle Tanrı‟ya güvenli olarak bağlanan insanlar, güvensiz bağlanma iliĢkileri olan insanlara göre fiziksel, sosyal ve duygusal olarak daha olumlu bir hayat sürmektedirler. Tanrı‟ya güvenle bağlananlar, diğer insanlarla daha sıkı sosyal iliĢkilere girerek kaygı ve endiĢeden uzak, çok daha pozitif bir ruh sağlığına sahip olmaktadırlar. Bağlanma Teorisi‟ne göre, Tanrı‟yı müĢfik, sevecen, rahmet ve merhamet sahibi olarak gören bireylerin, daha yüksek benlik saygısı ve daha olumlu bir benlik kavramına sahip oldukları görülmüĢtür.306

Ġnanan birey, Tanrı‟yı, aĢkın varlık olarak görmekte ve hayranlık uyandıran, aynı zamanda da korkutan özellikleri ile tasavvur etmektedir. Burada sözü edilen korkudan kasıt, inanan insanın saygıya dayalı olarak duyduğu korkudur. KiĢi bu korkuyla beraber Tanrı‟nın bağıĢlayıcı ve seven olduğunu da bilerek bunları talep etmektedir.307

Tanrı, ürkütücü olsa da aynı zamanda bağıĢlayıcı ve vericidir. Bundan dolayı Tanrı her Ģeyden önce sevgiyi ifade etmektedir. Ġlahi gerçekliğin korkunç olmasının yanı sıra sevecen, bağıĢlayıcı ve merhametli olması, farklı büyük dinlerin geleneklerinde bir düĢünce olarak er ya da geç bulunacaktır. Bu, Tanrı‟nın kurtuluĢu bahĢettiği duygusunu güçlendirmektedir; kurtuluĢ hayatın gerçek anlamını oluĢturan ilahi varlıkla iliĢkilidir.308

Bağlanma Teorisi‟ne göre, tek tanrılı dinlerin bağlanma dinamikleri açısından, potansiyel olarak anlaĢılabilir olması mantıklı gözükmektedir. Eğer bir kimse kendisini Tanrı‟yla ya da diğer ilahî varlıklarla bir iliĢki içerisinde hissediyorsa, özellikle de bununla sıkıntılı, zor anlarında güvenilir bir üs veya

305 Hayta, Akif, “Anneden Allah‟a: Bağlanma Teorisi ve Ġslam‟da Allah Tasavvuru”, Değerler Eğitimi Dergisi, Cilt IV, Sayı 12, Ġstanbul, 2006, s. 44.

306 a.g.m., 57. 307

Güler, a.g.t., 7. 308 Kartopu, a.g.t., 61.

150

güvenilir bir sığınak sağlıyorsa, bağlanma modeli, dinî inanç ve yaĢantıyı anlamada kullanıĢlı, aynı zamanda açıklayıcı olabilmektedir.309

Din ve Tanrı tasavvuru, bağlanana hem anlam sağlamakta, hem de güçlü bir sığınak ve birleĢtiricilik sunmaktadır. Dine bağlı insan tatmin ve huzuru, sonsuza dek onun yaĢamını gözlemleyen bir ilâhî kuvvetin varlığına inançta kendini göstermektedir; üstelik bu kuvvet, onun varlığının farkında olmakla sonunda; kaybettiği sevdiklerine, Tanrı‟ya, evrensel yaĢam kaynağına kavuĢma vaadi de sunmaktadır.310

Tanrı, bir bebeğin ilk bakıcısına çok benzer Ģekilde, inananlar için güvenli bir temel ve rahatlayacağı sığınak-liman iĢlevi görmektedir. Ġnsanların büyük çoğunluğuna göre Tanrı, Bowlby‟nin çoğu kez prototip bağlanma figürü olarak karakterize ettiği tam bir “daha güçlü, daha bilge öteki”dir. Bağlanma iliĢkisinin güvenli sığınak koĢulu, insanları üzüntü ve tehlike zamanlarında dine yöneldiği gerçeği ile açıkça kanıtlanmıĢtır: Atasözünde geçtiği gibi “tilki ininde ateist yoktur”. Dikkat çekici bir Ģekilde insanlar büyük üzüntü yaĢadıkları anlarda ibadethanelerden çok duaya -Tanrı‟yla bireysel iletiĢime- yöneliyor gibi görünmektedirler.311

Tanrı‟ya inanmak, insanın tabiatına ve yaratılıĢ gayesine uygun hareket etmesini ve kiĢilik bütünlüğüne sahip olmasını, dolayısıyla beden ve ruh açısından huzurlu ve sağlıklı bir hayat sürmesini sağlamaktadır. Tanrı‟yı inkâr etmek ise, her zaman açıkça farkında olmasa bile, psikolojik olarak kiĢilik bölünmesine sebep olmaktadır. Tanrı‟ya inanma ve bunun sonucunda ruhta meydana gelen duygu ve değerler, inancın verdiği değer ölçüleri, prensipler ve hareket Ģekli, insan kiĢiliğini olumlu yönde Ģekillendirmektedir.312

Tanrı algısı konusundaki diğer önemli bir çalıĢma da, Benson ve Spilka tarafından yapılmıĢtır. BiliĢsel Tutarlılık Teorisi‟ne dayanarak, benlik imgesinin Tanrı imgesi üzerinde belirleyici bir etken olduğunu ileri sürmüĢlerdir. Tutarlılık Teorisi‟ne göre; kiĢinin genel benlik algısına uymayan bir bilgi biliĢsel bir

309

Hayta, a.g.m., 32.

310 Yalom, Ġrvin D., Din ve Psikiyatri, (Çev. Özden Arıkan), Merkez Kitaplar, Ġstanbul 2004, s. 41-44. 311 Hayta, a.g.m., 41.

312 Maboçoğlu, Firdevs, Duygusal Zeka ve Duygusal Zekanın Gelişimine Katkıda Bulunan Etkenler, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2006, s. 117.

151

uyumsuzluk yaratmaktadır. Böyle bir uyumsuzluğun neden olduğu bir rahatsızlıkla birey, bu rahatsızlığı azaltmak ve benlik imgesi ile tutarlı bir bilgiyi sağlamak için inkâr, çarpıtma veya seçici algılama gibi teknikler kullanabilmektedir. Tanrı imgesine dayanan Tutarlılık Teorisi‟ne göre, bireyin benlik imgesi Tanrı imgesini belirlemektedir. Benson ve Spilka, yüksek benlik saygısının seven, Ģefkatli Tanrı algısıyla beraber olduğunu belirtmiĢlerdir. Buna göre, düĢük benlik saygısı, öç alan Tanrı algısı ile yakın iliĢki içindedir. 313

YetiĢkinlik dönemine taĢınan, bu modeller, yakın iliĢkilerin kurulmasına ve sürdürülmesine rehberlik etmektedirler. Bu durum insanların Tanrı‟ya yönelmelerinin ve Tanrıyla beklenen iliĢkilerinin, insanlar arası iliĢkileriyle aynı doğrultuda ve karĢılıklı etkileĢim içerisinde olmalarıyla karakterize edilmektedir. ĠĢte bu model genellikle romantik sevgi gibi, çocukluk dönemi ve diğer yetiĢkin bağlanma süreçleri arasındaki iliĢkiyi tanımladığı varsayılan modeldir. Bağlanma figürlerini sevecen ve Ģefkatli olarak gören insanlar, kendilerini de sevilebilir ve özen gösterilmeye değer olarak görme eğilimindedirler. Buna göre Tanrı‟yı sevecen, yardımsever olarak görenler yüksek benlik saygısına ve genellikle pozitif kiĢilik kavramlarına sahip olma eğilimindedirler. Bu perspektiften bakılacak olursa; tatmin edici romantik bağlanma iliĢkileri olan insanların, kiĢisel özellikler ve isteklerine cevap veren bir Tanrı‟ya inanmalarının ve Tanrı‟yla güvenli bir bağlanma iliĢkisinin tadını çıkarmalarının daha muhtemel olduğu söylenebilmektedir. 314

AĢkın bir varlık tarafından sevildiğini ve kendisine değer verildiğini hisseden insan, yaĢama dair hissettiği tüm kaygıların üstesinden rahatlıkla gelmektedir. Çünkü yaratılmıĢların en değerlisi ve en Ģereflisi kılınan insan için önemli olan tek Ģey aĢkın varlığa ulaĢmaktır. Geçici dünya endiĢeleri üzerinde gereğinden fazla durmadan yoluna devam eden insan, karĢılaĢtığı zorlukları çaresizlik hissetmeden, teslimiyet ve güvenle beraber yenecektir.315

BiliĢsel anlamda, kendine güven duymayan ve değerli hissetmeyen bir bireyin, biliĢsel Ģemasına veya otomatik düĢüncelerine “yeryüzünün

313 Güler, a.g.t., 10-25. 314 Hayta, a.g.m., 42. 315

Güzel, Sümeyra, Kaygı ve İnsan Psikolojik Bir Yaklaşım Denemesi, Uludağ Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi (YayınlanmamıĢ Lisans Tezi), Bursa 2006, s. 73-74.

152

en Ģerefli varlığı olduğu” fikri yerleĢtirilirse, bu sorunlarının ortadan kalkması kolaylaĢacaktır.

Ġnsan ile Allah arasındaki bütün iliĢkilerde, insan nazarında Allah, gözlemci, yönlendirici, destekleyici veya problemi çözücü bir özelliğe sahiptir. Her yerde ve her zaman var olan, her Ģeyi bilen ve her Ģeye gücü yeten Allah inancı insanın stresli durumunu anlamlı kılmakta ve bilgiye dayalı kontrol biçimiyle insanların olumlu sonuçlar almalarını sağlamaktadır. Zira, stresli bir durumla karĢı karĢıya kalan birey, varlığının tehdit altında olduğunu hissetmektedir, yaĢadığı stresli olay ya da durum sebebiyle sağlığını ya da hayatını kaybetme veya kendisi için önem taĢıyan mesleğini, itibarını, maddi varlığını vs. kaybetme endiĢesi bireyi baskı altına almakta, huzursuz etmekte ve mevcut durumunun yok olması endiĢesini doğurmaktadır. 316

YaĢanan stres verici durumlarda, insan kendini çaresiz ve yalnız hissetmektedir ve kendisini bu durumdan kurtarabilecek bir yardımcıya ihtiyaç duymaktadır. Güveneceği, dayanacağı bir yere ihtiyaç hissetmektedir. ĠĢte, dinî inancın stres üzerindeki olumlu etkisi, insandaki varlığını tehdit eden baskı, endiĢe, yok olma korkusu üzerinde yapacağı etkide aranmalıdır. Ġnsan dinî inancı sayesinde kendisine yardım edeceğini düĢündüğü, her Ģeyi bilen ve gücü yeten bir varlık olarak Allah'ı hatırlamakta, ona yönelmekte, ona güvenmektedir. Bu güven duygusu ile insan rahatlamakta, karamsar duygulardan uzaklaĢmaya çalıĢmakta ve daha sabırlı hareket etmeye gayret etmektedir. Allah, hem ümitsizlik, sıkıntı, bunalma, korku ve endiĢe durumlarında insana yardım edecek kudretli bir güç, hem de sevinç ve mutluluk anlarında insanın Ģükran ve sevgi ifadelerini sunabileceği ilahi bir güçtür. Böylece insan hem duygusal taĢkınlık hem de çökkünlük durumlarından kurtulmakta ve dengeli bir özellik kazanmaktadır.317

Din, ruh sağlığını olumsuz etkileyen kaygı, korku, endiĢe, sıkıntı, umutsuzluk, çökkünlük gibi olumsuz duygulanımlar üzerinde yapıcı ve düzenleyici bir etkiye sahiptir. Dinin inanç ve iman boyutu psikolojik ihtiyaçların giderilmesinde rol oynarken, dinî ritüeller de hem psikolojik hem de toplumsal ihtiyaçların

316 Kula, “Deprem ve Dinî BaĢaçıkma”, 247. 317 a.g.m., 247.

153

giderilmesini sağlayarak insanın güven kaynağı olmaktadır. Din, iman ve inanç boyutlarının yanı sıra, kiĢiyi kutsal olana bağlama görevinin bedensel ifadesi olan sembolik iliĢkileri de içermektedir. KiĢi, kutsal olana yakınlaĢtığını en kapsamlı ve derin anlamlı olan sembolik dinî ritüellerle bizzat yaĢayarak tecrübe etmektedir. Dinî ritüeller ve ibadetler sadece mekanik ve sembolik bir vazife olmamakta, bilgi ve Ģuur kazandırıp kiĢinin tüm enerjisini ortaya çıkarmaktadır. Sembolik ritüeller sayesinde insan aĢkın olan varlıkla iletiĢime geçmektedir. Her an kendisini izleyen, gören ve iĢiten bir varlığın olması insanın güven duygusunu pekiĢtirmektedir. Ġnsan olmadık zamanlarda bile sıkıntıya düĢmüĢ olsa da yardım isteyeceği bir varlığın bilincinde olması, ona iç ve dıĢ yapılandırmasında yardımcı olmaktadır.318

Dinî inançlar, bu çerçevede algılanan manevî destek, yani Tanrı‟nın yardım edeceği inancı, bireysel mutluluk ve huzurun elde edilmesinde merkezi bir rol oynamaktadır. Mackenzie, Rajagopal, Meibohm ve Lavizzo-Mourey‟nin 66 yaĢ ve üzeri 41 kiĢi üzerinde gerçekleĢtirdikleri çalıĢmanın bulguları, bu hususu teyit edicidir. Onların tespitlerine göre, yaĢlıların büyük bir bölümü, “her Ģeye gücü yeten”, “Ģifa veren”, “yol gösteren”, “öğreten”, “koruyan bir varlığa”, yani Tanrı‟ya inanmaktadır. Aynı zamanda onlar, hastalıklara Ģifanın, Tanrı‟nın isteğiyle gerçekleĢeceği; dolayısıyla ruhsal ve bedensel rahatsızlıklara dua ile Ģifa bulacakları kanaatindedirler. Çünkü onlar Tanrı ile iyi ve güzel bir Ģekilde kurulan diyaloğun, kendilerine mutluluk ve huzur vereceği inancını taĢımaktadırlar. Bu sonuçlara göre, sağlam ve sağlıklı bir Tanrı inancı, kiĢinin kendisini mutlu ve huzurlu hissetmesinde önemli bir paya sahiptir. Zihinsel anlamda, dar sınırlara sıkıĢtırılan bir dindarlık anlayıĢı, bilhassa aĢırı duyarlı insanlara, ruhsal anlamda zarar verebilmektedir. Mesela, deforme olmuĢ bir Tanrı tasavvuruna sahip kiĢiler, sosyal iliĢkilerinde aĢırı derecede kavgacı, içsel hayatlarında da ileri derecede kaygılı olabilmektedirler. BaĢka bir deyiĢle, insanların Tanrı‟yı tasavvur etme biçimleri, onların kendilerini huzurlu ya da huzursuz hissetmelerine sebep teĢkil etmektedir.319 Tanrı tasavvuru, insanların kendilerini huzurlu ya da huzursuz hissetmelerine neden olurken, yaĢadıkları olumlu ya da olumsuz olaylar da Tanrı tasavvurlarını etkilemektedir.

318

Güzel, a.g.t., 80-81.

154

YaĢam boyunca bireyin baĢından geçen olumlu olaylar inanan birey için, Tanrı‟yı daha olumlu algılamaya yöneltebilecektir. Ġstek ve arzuların yerine gelmesi ile bireyler Tanrı‟yı dualarını duyan, onlara cevap veren ve kendilerini memnun eden olarak görüp, minnet ve Ģükür duymalarına neden olabilmektedir. Bazı inanan bireylerin yaĢamdaki çeĢitli istek ve arzularının onları tatmin edecek Ģekilde gerçekleĢmediği durumlarda da Tanrı‟ ya karĢı öfke ve nefret duyguları gözlenmekte ve bireyler dinden uzaklaĢmaktadır.320

Bazı insanlar Tanrı‟ya karĢı öfke duymaktan çekinip, böyle bir duruma hassasiyet gösterebilmektedirler. Tanrı‟ya karĢı sık sık öfke duyan insanlar; bu durumu kabul edemedikleri için, depresyon ve öfke gibi, “duygusal” veya Tanrı tarafından cezalandırılma, kendi dinî çevresi ile iliĢkilerinde gergin olmak gibi, “manevî” (spiritüel) acı iĢaretleri gösterebilmektedirler. Flakol‟un yaptığı bir çalıĢmada; seven Tanrı algısına sahip olanların, acımasız Tanrı imajına sahip olanlardan daha yüksek bir benlik algısına sahip oldukları sonucuna ulaĢmıĢtır. Bu kiĢiler aynı zamanda daha uyumlu, psikolojik olarak daha sağlıklıdır.321

Ġnsanlar, nasıl bir Tanrı tasavvuru oluĢtururlarsa oluĢtursunlar, zor durumlarda Tanrı, yardım eden bir varlık olarak algılanmaktadır.

Kimi insanlar mutlu günlerinde Tanrı‟yı tanımamakta ısrar etmektedirler. Hatta, refah ve rahatlık bazı duyarsız insanların Tanrı‟dan büsbütün uzaklaĢmasına

Benzer Belgeler