• Sonuç bulunamadı

DİNÎ DEĞERLER AÇISINDAN BAŞAÇIKMA

Dinî baĢaçıkmanın bir diğer boyutu da değerlerdir. Ġnsanlar, katlandıkları sıkıntılara, dinî inanıĢları ve oluĢturdukları Tanrı tasavvurlarıyla yaklaĢırken, bir yandan da değerlerden faydalanmaktadırlar.

Buna göre “değer”, Felsefi Terimler Sözlüğü‟nde, kiĢinin, isteyen, gereksinme duyan, erek koyan bir varlık olarak, nesne ile bağlantısında beliren Ģey olarak tanımlanmaktadır.333

Değerler, insan kiĢiliğinin oluĢmasını sağlamaktadır. Değerlerin kaybı veya zarara uğraması, kiĢiliğin ve benliğin sarsılmasına ve güvensizlik hislerine sebep olmaktadır. Bu durumda insan her Ģeyin sona erdiğini düĢünmekte ve kendisini yalnız hissetmektedir. Birçok insanda görülen kiĢilik sorunlarının altında, ahlaki belirsizlik olduğu görülmektedir. “Nasıl yaĢamalıyım?” konusunda kendisine ahlaki bir yol çizemeyen insan, kiĢilik problemleri yaĢamaktadır.334

Esasen değerler, eylem bağlantılı oldukları zaman, ahlaki değer adını taĢımakta ve ölçek görevini yerine getirmektedirler.335 Dini değerler, ahlakî

değerleri kapsamaktadır. Buna göre, ahlakî değerleri yerine getiren insanlar, aynı zamanda dini değerleri yaĢamaya baĢlamıĢlardır.

Dindar insan, geleneksel ve dinî değerleri ön planda tutmaktadır. Evreni bir bütün olarak kavramayı ve kendisini de o bütünlüğe bağlamayı isteyen dindar insanın zihni yapısının Ģekillenmesinde, dinî inançları, dinî duygusu, dinî tecrübeleri vs. önemli bir fonksiyona sahiptir. Bu tip insanların bir kısmı, mistik hayatı

332 Kaymak, Abdurrahman, “Dinî Tutum ve Ġnançların Sosyal Ahlaka Etkisi Ġle Ġlgili GörüĢ ve Değerlendirmeler”,http://www.yeniumit.com.tr/konular.php?TAB=YZ&sayi_id=61&konu_id=168 &yumit=bolum2, 04/02/2009.

333 Akarsu, Bedia, Felsefi Terimler Sözlüğü, Ġnkılap Kitabevi, Ġstanbul 1994, s. 49. 334 Akıncı, a.g.m., 11.

335

Aydın, Mustafa, “Gençliğin Değer Algısı: Konya Örneği”, Değerler Eğitimi Dergisi, Cilt I, Sayı 3, Ġstanbul 2003, s. 123.

160

benimseyebilir veya en azından zihinsel ve duygusal olarak gündelik hayattan uzaklaĢarak, yüce bir yaratıcı ile duygusal-zihinsel bir buluĢmayı sağlayacak tecrübeleri arayıp durabilmektedirler. Ancak, dindar insanların hepsi mistik eğilimli değildir. Ama kendileri için kutsal olan her Ģeye değer vermektedirler. Dünyaya bakıĢları genelde dinî bir perspektiften olmaktadır. Çünkü bu insanların davranıĢlarını yöneten temel değerler, dinî değerlerdir.336

Süleyman Tuğrul, Kur’an’da Değerler Sistemi adlı doktora tezinde, değerleri, “yatay değerler sistemi” ve “dikey (hiyerarĢik) değerler sistemi” olarak ikiye ayırmaktadır. Yatay değerler sistemini ise kendi içerisinde; fiili değerler, motivasyon ve amaç değerler Ģeklinde ayırmaktadır. Aynı Ģekilde fiili değerleri de, kalbi değerler ve somut eylem değerleri Ģeklinde ikiye ayırmaktadır. Kısaca özetlemek gerekirse; “kalbi değerler” tabiriyle zihin dıĢı dünyada değil de, yalnızca insanın içinde gerçekleĢen durumlardan ibaret değerler kast edilmektedir. Bu değerler de aklî faaliyet, Allah'a inanma (iman), takva, Allah'ı hatırlamak ve ona yakarmak, Allah'a güvenmek, sevmek, tevazu, samimiyet, kalp temizliği, tövbe ile sabırdır. Adem Çelik ise; Dinî Değerler Bağlamında Kişilik Gelişimi adını taĢıyan tezinde, kalbi değerleri, dinî değerler Ģeklinde ele almıĢtır ve dinî değerleri tezinde Ģu Ģekilde sıralamıĢtır; sevgi, takva, sabır, kin duygusu ve affetmek, cömertlik, tevazu, önyargılı olmamak, tövbe, duadır. 337

Günümüzde bir değerler dizgesine sahip olmamanın, psikolojik olarak sağlığı bozucu olduğu görülmektedir. Ġnsan nasıl gün ıĢığına, kalsiyuma ya da sevgiye ihtiyaç duyuyorsa, aynı Ģekilde anlayacağı ve o doğrultuda yaĢamını sürdürmekten zevk alacağı bir dine ya da yasam felsefesine ihtiyaç duymaktadır.338

Ġnsanın değerlerden yoksun olması pek çok ruhsal hastalığı beraberinde getirdiği gibi, bunları bedensel rahatsızlıklara da dönüĢtürebilmektedir. Birtakım değerlerden yoksun olmak ilk önce insanın yasamdan zevk alma, hayatının amacını belirleme duygularına büyük bir darbe indirecektir. Daha sonra pek çok Ģeye ve pek

336 Yapıcı, Asım - Zengin, Zeki Salih, “Ġlahiyat Fakültesi Öğrencilerinin Değer Tercih Sıralamaları Üzerine Psikolojik Bir AraĢtırma: Çukurova Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi Örneği”, Değerler Eğitimi Dergisi, Cilt I, Sayı 4, Ġstanbul 2003, s. 182.

337 Maboçoğlu, a.g.t., 114. 338 Maslow, a.g.e., 219.

161

çok kiĢiye karsı, ilgisizlik, ilkesizlik, ümitsizlik, aĢırı kuĢkuculuk gibi rahatsızlıklara dönüĢebilecektir.339

Biz, bu çalıĢmada zorluklarla ve yaĢanan zorlukların oluĢturduğu ruhsal rahatsızlıklarla baĢaçıkma sürecinde, değerlerin önemini aĢağıdaki sıralamayla inceleyeceğiz:

Umut: Beck‟in tanımlamasına göre umut, gelecekle ilgili bir amacı gerçekleĢtirmede, sıfırdan fazla olan beklentilerdir.340

Erich Fromm ise, umudun ne pasif bir bekleyiĢ ne de gerçekleĢtirilmesi imkansız olan koĢulların, gerçekçi olmayan bir Ģekilde zorlanması olduğunu söylemiĢtir.341

Umutsuzluğu ise, baĢarısızlık olarak değerlendirilen durumlara karĢı gösterilen ve olayın gerçek boyutlarıyla ile orantılı olmayan bir tepki biçimi veya depresyon hastalığının bir semptomu olarak tanımlayanlar vardır. Umutsuzluk, kiĢinin gelecek hakkında olumsuz beklentileri ile ortaya çıkmaktadır. Anlam arayıĢının engellenmesi durumunda, depresyonun da bir sonucu olarak kiĢi, umutsuzluk hastalığına yakalanmaktadır.342

Kierkegaard, umutsuzluğun inançsızlıkla iliĢkisine dikkat çekerek inançtan kaynaklanmayan her Ģeyin günah, dolayısıyla umutsuzluğun da günah olduğunu, bu durumdan ancak gerçek bir inanç sahibi olmakla kurtulunacağını belirtmektedir.343

Allah‟a gönülden inanan insan onun her Ģeye gücünün yetebileceğini ve her Ģeyi değiĢtirebileceğini bilmektedir. BaĢına gelen kötü Ģeylerin sonunda hayır, iyi diye düĢündüğü Ģeylerin sonunda Ģer olabileceğinin farkındadır.344

Buna göre, Allah inancına sahip, dine inanan bir birey, umutsuzlukla baĢaçıkabilecektir. Yani, umutsuzluğun karĢısında din, en önemli koruyucu unsurdur.

Din, insanın elem ve ıstıraplarını azaltan, teselli veren bir umut kaynağıdır. Çünkü din feragat, fedakarlık, sabır, mücadele ve umut duygularını kuvvetli tutmak

339

Mutluer, Sema, Özgüven Oluşmasında Manevî Değerlerin Rolü, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2006, s. 36.

340

Kimter, Nurten, “Dinî Ġnanç, Ġbadet ve Duanın Umutsuzlukla ĠliĢkisi Üzerine”, Gençlik, Din ve Değerler Psikolojisi, (Ed. Hayati Hökelekli), Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2002, s. 184. 341 Fromm, Erich, Umut Devrimi, (Çev. ġemsa Yeğin), Payel Yayınları, Ġstanbul 1995, s. 23. 342 Güzel, a.g.t., 78.

343

Kimter, a.g.m., 187. 344 Kartopu, a.g.t., 93.

162

suretiyle, hayatın acılarını hafifleten, yaĢam gücünü besleyen itici bir güç olarak kiĢiyi, umutsuzluğa karĢı koruyabilmektedir. Temel güven duygusunun kaynağını oluĢturan din, insana bir dünya görüĢü, olaylara bakıĢ açısı, hayat ve ölüm ötesi hakkında ilmin, teknolojinin sağlayamadığı bir teselli ve emniyet duygusu vermektedir. Bu sebeple, inançlı insan, Allah‟a olan güveni sayesinde, inançsız insanların sık sık içerisine düĢtükleri umutsuzluktan kurtulabilmektedir. Allah‟a bütün kalbiyle inanan ve güvenen bir kiĢinin bu imanı sayesinde; kendisine olan güveni, dayanma, direnme gücü artmakta, baĢkalarına bağımlılıktan kurtulmakta ve hayattaki problemlerle baĢetme gücünü kendinde bulabilmektedir. Dolayısıyla, dinî inancı sayesinde güçlü bir maneviyata sahip olan ve sağlam bir kiĢilik yapısı geliĢtiren insan, hayatın güçlükleri karĢısında kolay kolay sarsılmaksızın ve umutsuzluğa düĢmeksizin mücadele edebilmektedir. Allah‟a olan inancın yok olması, insan Ģahsiyetini yok etmektedir. Böyle bir insanın benliği ise, son derece zayıf ve güçsüz olmakta, en ufak güçlükler, sıkıntılar karĢısında çökebilmekte ve böylece kiĢi, umutsuzluğa düĢebilmektedir.345

Toplumlarda oldukça yaygın olan ruh bozuklukları, sinir hastalıkları, daha çok ümidini ve manevî desteğini kaybeden insanlar arasında görülmektedir.346 Buna göre, dinlerin insanlara sunduğu manevi destek, sağlam bir benliğin oluĢmasını sağlamaktadır.

Her dinin, kendine has özel bir gelecek tasarımı vardır. Gelecekte daha mutlu bir hayat, daha yaĢanabilir bir dünya vadeden dinler, insan umudunun en güçlü kaynakları arasında yer almaktadır. Ludwig Feuerbach, “umudun olduğu yerde mutlaka din de vardır” Ģeklinde özetlenebilecek görüĢü ile, umut-din arasındaki iliĢkinin ne kadar ayrılmaz olduğunu vurgulamaktadır.347

Dinler, umutsuzluğu menederken, aslında insanların ruh sağlığını da koruma altına almıĢlardır. Çünkü ümitsizlik, ardından depresyon gibi ruhsal sorunları da beraberinde getirebilecektir.

Depresyonlu insan, umutsuzluk ve karamsarlığa gömülü dünyasında her Ģeyi oluruna bırakan bir tavır sergilediğinden, Allah‟ın “ümidinizi kesmeyin” emriyle tezada düĢmüĢ olmaktadır. Ümitsizlik ve yeis, inanmayan insanların bir özelliğidir. Ġnanan insanlar, biliĢsel Ģemalarına, “Ġnanmayan insanların umutsuzluğa

345 Kimter, a.g.m., 188. 346

Peker, a.g.e., 131. 347 Bahadır, a.g.e., 84.

163

kapılabileceği, inanan insanların gerçekleĢen ya da gerçekleĢmeyen her iĢ ve durumda umutlarını kaybetmeyecekleri” fikrini yerleĢtirirsek, engellenen arzu ve isteklerinin gerçekleĢmemesinde mutlaka bir anlam bulacaklardır. Yaratıcısından istediği Ģeylerin gerçekleĢmemesi kul için ümitsizlik anlamına gelmeyip, kulu Ģerden uzak tutacak hayırların olması anlamına gelecektir. Böylece, dinî Ģemalar sayesinde kiĢi, psikolojik olarak rahatsızlanmadan, umutsuzluk gibi olumsuz tutumlarla kolaylıkla baĢ edebilecektir.

Sabır: Sabır, yaĢadığımız bir sorunu önce kabullenip, sonra çözümü yönünde çaba sarf etmek ve uyguladığımız çözücü faaliyetlerin sonucunu beklemektir.348

Psiko-medikal açıdan sabır, insanın yaĢaması, dürüst kalması, mücadelesindeki ince ve olgun stratejiye iliĢkin bir olgudur. Sonu gelmez ihtiraslarla yüklü nefsi, bireyi çılgın ümitlere sürüklemektedir. Ruhun ve gönlün ihtiyaçsızlık içerisindeki kanaatkâr tutumu, ümitsizliğin acısından insanları korumaktadır. Nefsin, ümitsizlik ve acizlik ızdırabına, gönül ve ruh tarafından vurulan gemdir sabır.349

Sabrın karĢısında ise, ümitsizlik, acizlik ya da öfke gibi duygular bulunmaktadır.

BiliĢsel Terapi açısından öfkeyi incelediğimizde, aslında bu dünyanın olayları, bizi öfkelendirmemektedir. Öfkeyi yaratan, bizim sıcak düĢüncelerimizdir. Gerçekten olumsuz bir olay olduğunda bile, duygusal tepkimizi belirleyen ona yüklediğimiz anlamdır. Öfke yaratan düĢünceler, çoğunlukla çarpıtmalar içermektedir. Bu çarpıtmaları düzeltmek, öfkenin azalmasını sağlamaktadır. Öfkeyi oluĢturan çarpık düĢünceleri yatıĢtırabilecek değer de sabırdır.

Felaketler her Ģeyin bitiĢi, kabiliyetleri ve değerleriyle o canlı kiĢiliğin kaybolup gidiĢi değildir. Sabır, aĢılmaz gibi görünen bütün badireler ve acılara karĢın, insanî istidat ve değerleriyle kiĢiliğin varoluĢudur. Kaybettiği zenginlikler ve imkânların arkasından bireyin, kendini küçültmesinin karĢısındaki seçenek, kendi özüne değer vermesi ve Allah‟a yakınlaĢmasıdır. Sabreden mümin, acıyı mecburen çeken biri değil, Allah‟ın mükâfatını umarak acılara katlanan kiĢidir. Ancak buradaki katlanma kelimesi, tahammül, yani acıyı üzerine yüklenerek onunla mücadele etmek için, hiçbir Ģey yapmamak ve onun ağırlığı altında ezilmek anlamında değildir.

348

Özdoğan, Öznur, İsimsiz Hayatlar, Lotus Yayınevi, Ankara 2005, s. 155. 349 Maboçoğlu, a.g.e., 136.

164

Çünkü sabır ile tahammül farklı kavramlardır ve sabır tahammülden farklı olarak, mücadele anlamını da içermektedir. Dolayısıyla sabır, acılara katlanmak, kendini onların altında ezilmeye mahkûm etmek demek değil, onların sebep ve hikmetlerini düĢünerek etkisini en aza indirmektir.350

Sabredemeyenler, yaratıcının yaĢanacakları sıralama biçimine razı olmayanlardır.351

Buna göre dinler, inanç sistemleriyle, insanların sorunlarını çözmeye yardımcı olmaktadırlar. Mesela Ġslam dininin inanç esaslarındaki Allah tasavvuru, peygamberlerin yaĢamı ve ahiret inancı, sabırla ilgili vurgular yapmaktadır.

Ġslam dininde var olan ahiret inancı, kiĢinin zorluklara karĢı sabır göstermesini ve olumsuzluklara anlam vermesini sağlamaktadır. KiĢinin karĢılaĢtığı ve üstesinden gelemediği haksızlıkların, zulümlerin bunu yapanların yanına kar kalmayacağı, ahirette bunların ceza göreceği, kendisinin ise ödüllendirileceği inancı, kiĢinin bunlardan aĢırı olumsuz Ģekilde etkilenmesini önleyecek, onu teselli edip, rahatlatacaktır. Böylece, kiĢinin kendisini yıpratmasını, isyankâr olmamasını ve daha sabırlı hareket etmesini sağlayacaktır. 352Ayrıca ahiret inancı, kiĢinin ölüm

düĢüncesini de kabullenmesini sağlamaktadır. Buna göre, biliĢsel Ģemalarında ahiret düĢüncesi olan bir kiĢide, hem ölümsüzlük duygusu oluĢmakta hem de bu dünyada yaĢadığı sıkıntıların karĢılığını alacağı bilinci geliĢmektedir.

Ġstenmedik ve beklenmedik bir olay karĢında oluĢan belirsizlik, güvensizlik, korku, çaresizlik vb. duyguları aĢmada ve olayı daha sağlıklı bir Ģekilde anlamada zihinsel açıklık, netlik kazanma, inanç ile olayın zorluklarının aĢılacağını ve yaĢanan olayın kiĢinin bunu fark etmesinde bir fırsat oluĢturduğunu düĢünme vb. yaklaĢımların sabırla kazanıldığı görülmekte ve sabrın olayı anlama açısından moral- manevî destek sağlayıcı yönleri daha iyi anlaĢılmaktadır.353

Hayatta baĢımıza gelen sıkıntılar, bazılarımızı olgunlaĢtırmakta, bazılarımızı yıpratmaktadır. Ancak, bize zarar veren, baĢımıza gelenler değil, onlara gösterdiğimiz tepkidir. Biz izin vermediğimiz sürece kimse ve hiçbir Ģey bizi

350

Kurt, a.g.t., 50.

351 Bozdağ, Muhammed, İstemenin Esrarı, Nesil Yayınları, Ġstanbul 2005, s. 145. 352 Peker, a,g,e., 248.

353

Kula, Naci, “Ġstenmedik ve Beklenmedik Olaylarla KarĢılaĢan Bireylere Yönelik Moral ve Manevî Desteğin Önemi (Deprem ve Bedensel Engellilik Örneği), http://www.dinbilimleri.com/ dergi/cilt6/sayi2/makale/kula.pdf, 23/05/2009.

165

üzemez. BaĢımıza gelen her olayın, bizim için anlamlı olduğunu düĢünürsek, olumsuz gibi görünen bir durumu olumluya dönüĢtürebiliriz.354

Affetme: Af, bir suçu, bir kusuru veya bir hatayı bağıĢlamaktır.355Affetmenin temelinde insanları kabul edebilme duygusu vardır: “Eğer herkesin beni olduğum gibi kabul etmesini istiyorsam, o zaman ben de baĢkalarını oldukları gibi kabul etmeye razı olmalıyım.” Kabul etmek, kendimize ve baĢkalarına “olduğun gibi olabilmek” yeteneğini kazandırmaktadır. KiĢi, kendi kendini kabullenmeyi ne denli çok deneyebilirse, artık ona yararlı olmaktan çıkmıĢ alıĢkanlıklarından o kadar kolay kurtulabilmektedir.356 KeĢkelerimizden arınmak için öncelikle kendimizi ve çevremizdekileri affetmeliyiz. Eğer, her Ģeyden önce kendimizi affetmeyi bilmiyorsak, geçmiĢe takılıp kalmakta ve yaĢadıklarımız bize acı vermeye baĢlamaktadır. GeçmiĢteki yaĢantılara takılıp kalan kiĢide ise, kiĢisel güce haklı olmayan saldırı (paronoid durum) ve kiĢisel güçte değer düĢmesi (depresyon) gibi biliĢsel rahatsızlıklar ortaya çıkmaktadır. Affetme değerini biliĢsel Ģemalarımıza Freitag‟ın Ģu cümleleriyle yerleĢtirebilirsek, geçmiĢin acı veren durumlarıyla baĢaçıkmamız kolaylaĢacaktır: “Huzur içinde geçmiĢe (ardına) bak! Kendinle barıĢ! Birçok Ģeyde yanılmıĢ, birçok Ģeyi (kiĢiyi) yanlıĢ anlamıĢ, birçok konuda yanlıĢ tercihlerde bulunmuĢ, birçok durumda yanlıĢ sonuçlar almıĢ olabilirsin. Tüm bunları yaĢamıĢ, yapmıĢ olduğun için kendini affet!”357

Ġnsanlara genel bir değer biçme; kendisi ya da baĢkalarıyla ilgili olarak genel değerlendirmelerde bulunma ya da kötülemedir. Oysa insanlar için genel bir değerlendirme ve derecelendirme yapmak olanaksızdır. Çünkü insanların sahip oldukları özellikler günden güne değiĢebilmektedir; insanların değerlendirildikleri özellikleri için, genel geçer bir ölçek yoktur; insanın bütün özellikleri ne kendince, ne de baĢkalarınca tam olarak bilinemeyeceği için, bir insanı derecelendirmeye kalkmak demek, yalnızca bir bölümünü derecelendirmek demektir, bunun da

354 Maboçoğlu, a.g.t., 137.

355 http://tdkterim.gov.tr/bts/?kategori=veritbn&kelimesec=3818, 05/03/2009. 356 Hay, a.g.e., 67.

357

Freitag, Erhard F., Bilinmeyenden Yardım, (Çev. Gülden Pamir), Omega Yayınları, Ġstanbul 2004, s. 155.

166

genellenebilecek bir anlamının olmadığı açıktır.358

Bu nedenle, insanları değerlendirirken, bir bütün halinde değerlendirmek gerekmektedir. Unutulmaması gereken esas nokta da Ģudur: Eğer insanları, affedemiyorsak, bu bize zarar verecektir.

KiĢi, acı çekmesine yol açanları henüz affetmemiĢse, tinsel açıdan geliĢmesi

mümkün olmayacaktır.359 Tüm hastalıklar

affetmeme durumundan

kaynaklanmaktadır. Ne zaman hasta olursak, affetmememiz gereken kiĢinin kim olduğunu düĢünmeliyiz. Affetmekte en çok zorlandığımız kiĢi, bırakmaya en çok gereksinim duyduğumuz kiĢidir.360

Kendimizin ya da baĢkalarının yanlıĢlar yapabilmesine izin vermemiz, ruh sağlığımız açısından yararlı olmaktadır. Katı, önyargılı ve değiĢmez kurallara bağlı olmak ise mutlu olmayı zorlaĢtırmaktadır.361

Buna göre, mutlu olabilmek için, affedici olmak gerekmekte ve affediciliğin öğelerini, biliĢsel Ģemalara yerleĢtirmek gerekmektedir.

Affedicilikte iki öğe vardır: Bunlar, anlayıĢ ve temizliktir. Bizi incitenlerin, aslında kendilerinin de incinmiĢ kiĢiler olduğunu anladığımızda, cahilce davrandıklarını, kendi sağlıksızlıkları yüzünden böyle yaptıklarını düĢünürsek, kendimizi onların istismarcı etkilerinden korumuĢ oluruz. KiĢiyi, davranıĢtan ayırmak mümkündür; biri bizi incittiğinde, onun da daha iyi huyları olduğunu düĢünebiliriz. Hiç kimse bir tek davranıĢından ibaret değildir. Bu elbette, yaĢamları baĢkalarının istismarı yüzünden trajik bir değiĢikliğe uğrayanları pek rahatlatmamaktadır. Ancak, bu yine de affedicilik yolunda önemli bir adımdır. Affedicilik, burada diğer kiĢinin yararına değil, bireyin kendi geliĢmesi ve acıyı artık beraberinde taĢımaktan kurtularak, özgür olması içindir.362

Ġnançları ve düĢünceleri bizden farklı olanlara karĢı anlayıĢlı olmayı öğrenmek gerekmektedir. Sadece baĢka oldukları için, onları yargılamaya hiç hakkımız olmamalıdır. Dünya üstünde altı milyardan fazla insan yaĢamaktadır; herkesin kendi gerçeğine giden yol farklı olduğuna göre demek ki, nereden bakarsanız tam altı milyar yol vardır. Her Ģeyi anlamak demek, her Ģeyi bağıĢlamak

358 Köroğlu, a.g.e., 53-54.

359 Hardiman, Michael, Hayat Sizi Üzmesin, Epsilon Yayınları, Ġstanbul 2001, s. 238. 360

Hay, Louise, Düşünce Gücüyle Tedavi, (Çev. Nil Gün), Altın Kitaplar Yayınevi, Ġstanbul 2002, s. 23-24.

361

Köroğlu, Düşünsel Duygulanımcı Davranış Terapisi, 5. 362 Hardiman, a.g.e., 238.

167

demektir. Sevgi, her duruma uyum sağlayacak bir yeteneğe sahiptir ve dinin en yüksek formudur. Tüm dinlerin en yücesine iman etmek kendi elimizdedir.363

Affedicilik, baĢkasına karĢı duyulan sertliğin gitmesine izin vermektir ve böylece bu sertliğin, kırıcılığın bizim yaĢamımızı etkilemesinden de kurtulmaktır. 364

Birçok kiĢi, bağıĢlama ve serbest bırakma iĢleminin, çoktan beri varlığını sürdüren, birikmiĢ öfke ve düĢmanlıklarının yükünden, onları mucizevî bir biçimde, hemen kurtardığını görmektedir.365

Kin duygusu, kiĢiliği sararak, bütün davranıĢlar üzerinde negatif bir yönelim sağlamaktadır. Kinin sürekli hale gelmesi ile kiĢi, bu negatif duygunun tesirinden kurtulamayarak, artık hiçbir davranıĢını kontrol edemez hale gelmekte ve bir süre sonra ruhsal bunalıma girebilmektedir. Kin duygusunun en büyük ilacı ise, affetmektir.366

BiliĢsel Terapi açısından baktığımızda, affedicilikle ilgili akılcı olmayan düĢünceler genellikle Ģöyledir: “Diğer insanlar kötü ya da haksız davrandıklarında ayıplanmalı, kınanmalı, suçlanmalı ve cezalandırılmalıdır. Onlar kötü, berbat insanlardır.” Bu Ģekildeki akılcı olmayan düĢünceleri, Ģu Ģekilde değiĢtirebiliriz: “Unutulmamalıdır ki, insanlara değil, ancak davranıĢlara değer biçilmelidir. Belirli birtakım eylemler uygunsuzdur ve topluma ters düĢmektedir, bu tür eylemlerde bulunanlar, nörotik davranmaktadırlar. En iyisi, bu kiĢilerin değiĢmesine yardımcı olmaktır.”367

Affetme konusunda, iki türlü davranıĢ tarzı karĢımıza çıkmaktadır. Buna göre birinci tür davranıĢta, hata yapan kiĢilerin, davranıĢlarını değiĢtirmede onlara yardımcı olmaktır. Ġkinci tür davranıĢ ise, “Seni affediyor ve özgür bırakıyorum” düĢüncesidir. Bu düĢünce bizi özgür kılacaktır.368

Sevgi: Sevgi, insanın, kendisinin ve baĢkasının ruhsal tekâmülünü desteklemek amacıyla, benliğini geniĢletme arzusudur.369 Geçtan‟ın tanımına göre

363

Muz, Seda, Kanser Hastalarının Özyaşam Hikayelerindeki Önemli Psikolojik-Manevi Motifler, Ankara Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi (YayınlanmamıĢ Lisans Tezi), Ankara 2005, s. 113. 364 Hardiman, a.g.e., 239.

365 Gawain, a.g.e., 119. 366

Çelik, Adem, Dini Değerler Bağlamında Kişilik Gelişimi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2004, s. 71.

367

Köroğlu, a.g.e., 57. 368 Hay, a.g.e., 2002, 23. 369

Peck, M. Scott, Az Seçilen Yol, Sevginin, Geleneksel Değerlerin ve Ruhsal Tekâmülün Psikolojisine Yeni Bir Bakış, (Çev. Rengin Özer), AkaĢa Yayınları, Ġstanbul 1992, s. 81.

168

sevgi; “bir diğer insana, onun kendi dünyası içinde ulaĢabilmeyi içermektedir.”370

Ġnsan yeryüzünün en Ģerefli varlığı kılınmıĢtır. Ġnsanın değerli ve Ģerefe layık oluĢu, kendisine saygı duymayı gerekli kılmaktadır. Bu bağlamda din, hem kiĢiye hem de diğer insanlara saygı duymayı sağlayarak duyulan kaygıları bertaraf etmektedir.371

KarĢılıklı saygı ve sevgi iliĢkisi, insan psikolojisinin önemli ihtiyaçlarından olan, değer verilme duygusunu karĢılayarak kiĢinin kendine olan güvenini artırmaktadır. Kendine güven duyma, emniyet, içe ve dıĢa karĢı güven duygusunu getirdiği gibi, sevgi ve saygı anlayıĢını da pekiĢtirmektedir. Buna göre, karĢılıklı sevginin gerçekleĢmesi için, insanların birbirlerini iyi tanımaları gerekmektedir.

Fromm‟un görüĢüne göre sevgi; iki insanın birbirlerinin varlıklarını ve her

Benzer Belgeler