• Sonuç bulunamadı

B. Gazetenin Muhteva Özellikleri

3. Tanin ve Eğitim

II. Meşrutiyet ilan edildikten sonra memleketin yönetiminde söz sahibi olan İttihat ve Terakki Fırkasının ele aldığı öncelikli konuların biri de eğitim meselesidir. İTC Osmanlı toplumunun değişik milletlerden oluştuğunu ve bu milletleri birleştirecek unsurun eğitim olduğunu düşünmekteydi. Bu yüzden İttihatçılar, Osmanlı unsurları arasında birliğin sağlanması için tüm ülkede “Osmanlıcılık” politikasını temele alan ortak bir öğretimin uygulanmasını sağlamaya çalışmışlardır.(KERİMOĞLU, 2007: 142) Tanin’in ülkenin eğitim politikası hakkındaki değerlendirmelerine baktığımızda gazetenin İTC’nin görüşünü destekleyen bir tutum sergilediğini söyleyebiliriz.

Tanin gazetesinin eğitim ile ilgili düşüncelerini incelediğimizde bu konuda karşımıza çıkan en önemli ismin gazetenin müdür-i mesulü ve başyazarı Hüseyin Cahit olduğunu görürüz. Hüseyin Cahit memlekette eğitimin geri kalması, okullarda sınıfların kalabalık olması, azınlık okulları ve öğretmen yetersizliği konuları üzerinde durmuş hatta Maarif Nezaretini eleştiren makaleler de yazmıştır:

Uzaklara gitmeden evvel gözümüzün önündeki şeylerden başlayalım. Matbaamızın karşısında açılmak istenilen Sultani Mektebine şakirt kaydedilerek ücret alındığı halde bayram ertesi müracaat edenlere muallimler tayin edilmediği beyanıyla bir müddet sonra gelmeleri cevabı verildiğini çocuk pederlerinin vuku bulan şikâyetleri üzerine yazmıştık. Maarif Nezareti derhal tekzibe kalktı. Mektebin Teşrinievvel iptidasında açılacağını ilan etti. Bugün Teşrinievvelin on ikisidir, mektepte hâlâ muallimler yok. Mektep talebesi her gün matbaamıza müracaatla: Bizim halimiz ne olacak?

Ya bize ders okutsunlar, ya verdiğimiz parayı iade etsinler de Ecnebi mekteplerinde bir yer arayıp tahsil çaresine bakalım! Diyorlar. İşte tekzib-i resmi, İşte hakikat!

Zimamdarân-ı umurumuz mızrağın çuvala sığmayacağı bir zamanda yaşadığımızı, hakikatin ketim ve tahrif gibi vesait ile saklanamayacağını olsun acaba idrak edemiyorlar mı? “Tekzib-i resmi” sözünü “kizb-i resmi” manasında kullanmaktaki hatayı ve mesuliyeti olsun düşünemiyorlar mı? (YALÇIN, 1910-j: 1)

Tanin idaresi memlekette okulların ve muallimlerin sayısı yeteri kadar olmadığı için çocukların eğitilemediğini dile getirmiştir. Hatta gazete bu yüzden çocukların sokaklarda başıboş, sefil bir şekilde dolaştıklarından yakınmaktadır:

Şu esnada memleketin her tarafında galiba hemen tabii bir maarif grevi var. Birçok çocuk, sefil ve serseri, sokaklarda dolaşıyorlar. İstanbul’da böyle mektepsiz kalanların müracaat ettikleri yerlerin gazete idarehaneleri olduğunu söylemeye lüzum yoktur, değil mi? İşte bizim de kaç günden beri matbaamızın ziyaretine gelen evlat sahipleri ile bizzat mektep talebelerinin miktarı pek çoğaldı. (İMZASIZ, 1910-g: 2)

Hüseyin Cahit cehaleti memleketin ilerlemesinin önündeki en büyük engel olarak görmüştür. Cahit’e göre memleketin bazı yerlerinde yaşanan karışıklığın sebebi de cehalettir. Çünkü halkı cahil olan bir toplum yeni fikirler üretemeyecek, her söylenene inanacak ve gelişen dünyaya ayak uyduramayacaktır. Bu yüzden genç Türkiye’nin ilk yapacağı icraat eğitim reformu olmalıdır:

Bir memleket maarifsiz terakki eder mi? Cehalet içinde bulunan bir halktan terakkiyât-ı fikrîye ve maddiye namına ne beklenilebilir? Memleketin bazı yerlerinde asayişin muhtel olması ahalisinin cehaletinden neşet etmiyor mu? İşte bu kabil mütalaalara teslim-i muhakeme edilince her işi bırakarak memlekette neşr ve tamim-i maarife hasr vücut etmek iktiza edeceğine hüküm olunurdu ve şayan-ı dikkattir ki bu hüküm yanlış da değildir. (YALÇIN, 1910-c: 1)

Tanin ülkede eğitim sisteminin bir türlü düzeltilemediğini defalarca vurgulamış ve bunun en önemli sebebi olarak da Maarif Nezaretinin iyi yönetilmemesini

göstermiştir. Maarif Nezaretinde çalışanların görevlerinin belli olmaması, buranın üst düzey yöneticilerinin eğitimle ilgili bir sorun hakkında hiçbir şey söyleyememeleri büyük bir karmaşıklığa neden olmuştur. Bunun sonucu olarak da memlekete yeni bir eğitim politikası yerleştirilememiştir:

Sonra Maarif Nezaretinin idare-i dâhiliyesindeki perişanlık her türlü tasavvurun fevkine çıkmıştır. Zaten o perişanlıktır ki maarifin böyle gözü bağlı bir insan gibi sendeleyerek yürümesine, nihayet bir çukura düşüp kurtulamayacak hale gelmesine sebep olmuştur. Maarifin meclis-i kübra azalarına bir mesele hakkında bir şey sorunuz. Haberim yok cevabını alırsınız. En esaslı icraat hakkında müsteşarın mütalaasını sorunuz, bilmiyorum cevabını alırsınız. Çünkü hiç kimsenin vazifesini tayin etmemiştir. Hiç kimse hiçbir şeyle muvazzaf değil, hiçbir şeyden mesul değil. Taşralardan bir şey yazıldı mı, aylarca cevap alınmaz, aranan evrak bulunmaz, ne amir belli ne memur. Ne iş var, ne semere. Yalnız bir kuru gürültüdür gidiyor, aynı zamanda da maarif elden gidiyor. (YALÇIN, 1910-k: 1)

Eğitimin sorunlarına karşı ilgisiz kalmakla ve iyi yönetilememekle suçlanan Maarif Nezareti bu dönemde birtakım yenilik arayışı içerisine girmiştir. Emrullah Efendi Maarif Nazırı olduğu ilk ay büyük idadiler kurmak istediğini buralarda Fransızca öğretimine önem verileceğini hatta bazı derslerin Fransızca okutulacağını ve bu kurumlara Avrupa’dan ikinci bir müdür getirileceğini de söylemiştir. İşte bu gerekçeyle Maarif Nezareti tarafından Avrupa ve özellikle Fransa’nın eğitim sistemi inceletilmiş ve Osmanlı maarif teşkilatında lise adıyla yeni bir eğitim kurumu oluşturulmak istenmiştir. Bakanlığın öğretim programını okulların açılmasından sonra bile yetiştirilememesi, bu liselerde ders verilecek öğretmenlerin seçme sınavının geç yapılması gibi nedenlerle gerçekleştirilmesi için büyük paralar tahsis edilen bu projeden yine beklenen verim elde edilememiştir. Bütün bu gelişmelerden söz eden Tanin ise bu oluşturulmak istenen lise teşkilatının yalnızca bir isim değişikliğinden ibaret olacağının altını çizmiştir:

Lise teşkilatına yalnız ahvalimize adem-i mutabakatı nokta-i nazarından itiraz edenler, “Bu proje ve teşkilat, ihtimal ki Fransa Meclis-i Mebusanında takdir görür, fakat buraya uymaz” diyenler…. Eğer bu lisanı nezaketen kullanmıyorlarsa pek aldanıyorlar demektir:

Çürüklük, bozukluk, karışıklık, bu teşkilat ve projenin yalnız memleketimize mutabakat ve adem-i mutabakatında değil, ta ruhunda, ta esasında —daha doğrusu: ruhsuzluğunda esassızlığında— dır; ve emin olmalıdır ki böyle bir program Fransa’da veya başka bir memlekette bir mecmua-i irfan karşısında kahkaha ve ıslıktan başka bir mukabeleye layık görülebilecek şeylerden değildir…(İMZASIZ, 1910-h: 1-2)

Maarif Nezaretinin kötü yönetilmesi ve eğitim sistemimizin kötüye giden durumu ile ilgili Tanin’in de içerisinde yer aldığı Osmanlı matbuatı tarafından yapılan haberler neticesinde Meclis-i Mebusanda Maarif Nazırı Emrah Efendi hakkında bir istizah(gensoru) verilmiştir. Gensoru İttihat ve Terakki Fırkası mebuslarının hiç fire vermeyerek kullandıkları 128 oyla reddedilmiştir. (YALÇIN, 1911-a: 1-2) Gensoru görüşmeleri sırasında İTF mebusu olmasına rağmen Hüseyin Cahit’in Maarif ve Nazır Emrah Efendi hakkında yaptığı konuşma ilgi çekicidir. Bu konuşma Tanin’in 845. sayısında okurlara aktarılmıştır:

Maarif meselesi birinci derecede para meselesi değildi. Evvel emirde zaman meselesi, muntazam bir program dairesinde çalışmak meselesi ve sonra para meselesiydi. Emrah Efendi bunu başka türlü takdir etti. Evvel emirde bir para meselesi zannetti. Çok para ile çok iş görebileceğine, ihiyacâtımız izale olunabileceğine zahib oldu. Bundan dolayıdır ki eskiden üç yüz bin lirayı bulmayan maarif bütçesi bugün bir milyon liraya yaklaşıyor. Eskisinden üç misli fedakârlık ettiğimiz halde eskisi kadar semere alamadığımızı görecek olursak bizi bu dar vaktimizde bu kadar para sarf etmeğe sevk eden Maarif Nazırını elbette sebep olduğu israftan dolayı muatib tutacağız ki son derece kıymetli vakitlerimizi israf ettiğinden ve bu suretle gayrikabil telafi zararlara meydan verdiğinden dolayı da muaheze ederiz.

Şimdi Emrah Efendiye sormak icap eder: Bina-yı maarifin temeli olan tahsil-i iptidai için şubattan beri bir seneden beri ne yaptı?

Bu bapta bir şey yapılmak şöyle dursun, bilakis zaman geçtikçe bu sürelerin unutulmuş olduğunu görüyoruz. Çünkü şimdi yine Emrah Efendiden öğreniyoruz ki maarif tıpkı Tuğba ağacı gibidir, kökleri havadadır, onun için maarifi terakki ettirmeğe iptida tahsil-i âliyi ıslahtan başlamak icap eder.

Bu da bir nazariyedir. Belki şayan-ı kabuldür de. Bu ciheti tetkik edecek değilim. Yalnız şunu söyleyeceğim ki bir maarifin temeli bir gün toprağın altında, bir gün üstünde, bir gün havada aramağa kalkacak olursak vaktimiz bu taharriyât ile geçer. Ne temeli kurarız, ne bina yaparız. Yapacağımız şey eski mevcudu da yıkmaktan ibaret kalır.

Hülasa bütün icraat kâğıt üzerindedir, hayalden ibarettir. Emrah Efendi Hazretlerini niyetlerinden dolayı tahtie etmem. Ancak meydanda hiçbir şey yoktur, hiçbir şey yapılmamıştır, her şey karmakarışık edilmiştir. İşte maarifin hali. (YALÇIN, 1911-a: 1-2)

Medreselerdeki eğitim sisteminin nasıl olması gerektiği konusunda Tanin idaresinin ilginç bir çalışma gerçekleştirdiğine şahit oluruz. Gazete bilhassa eğitim erbabı olan okurlarından bu konu hakkındaki düşüncelerini yazıya aktarmalarını ve bu mektubu matbaaya göndermelerini istemiştir. (İMZASIZ, 1911-c: 1)Bu düşünce okurlar tarafından ilgiyle karşılanmış ve matbaaya birçok mektup ulaşmıştır. Tanin bu mektuplardan ilgi çekici olanları “Erbab-ı İhtisasa Müracaat” başlığı altında yayımlamıştır. İzmitli Yesari Sami, Halil Nasuhi, Ahmet Feyzi, Vahit ve Ali Ragıp’ın bu konudaki mektupları okurların beğenisine sunulmuştur.

Medreselerin ıslahı konusu mecliste görüşülürken çıkan tartışmalar ile ilgili Hüseyin Cahit bir makale yazmıştır. Yazar bu makalede İTF’nin medrese öğrencilerinin ihtiyaçları için geçen yıl iyi bir bütçe ayırdığını bununda medreselerin ıslahı için ilk adım olduğunu belirtmiştir. Cahit, İstanbul’daki imaretlerin lağvıyla elde edilecek gelirin medrese öğrencilerine tahsis edilmesiyle ilgili Evkaf Nezareti tarafından hazırlanan ve meclise gönderilen kanun teklifinin de bu yolda atılmış ikinci adım olarak görülmesi gerektiğini söylemiştir. Bu makalede ayrıca İstanbul’da diğer medreselerden

sınavla en iyi öğrencilerin alınacağı ve burada okunan derslerin herkes tarafından görülebileceği yeni bir medresenin kurulmasının önemi üzerinde durulmuştur:

Âlem-i İslam’ın en mükemmel medresesi olmak üzere bu bina- yı âli Darülhilafe’nin en iyi yerinde nazar-ı iftihara çarpmalı. Medaris-i mevcudeden imtihan ile en muktedir talebe-i ulum tefrik edilmeli ve burada okunan dersleri herkes gözüyle görmeli. İşte ancak meydanda böyle bir numune olduktan ve ıslah-ı medaristen maksut ne olduğu herkesçe gözle görüldükten sonra mevcud-i medreseleri bu numuneye tevfikan tecdit ve ıslaha başlamalı. Bu yol ihtimal ki biraz uzun sürer. Fakat herhalde maksada vusul için en emin ve kati olanıdır. (YALÇIN, 1911-b: 1)

Tanin’de karşılaştığımız eğitim sorunlarından bir tanesi de azınlık okulları meselesidir. Gayrimüslim okullardaki eğitimi kontrol almak isteyen Maarif Nezareti tedrisat-ı iptidaiye adı altında bir kanun layihası hazırlayarak Meclis-i Mebusan’a göndermiştir. II. Meşrutiyet dönemine kadar çok fazla devlet denetimi olmadan eğitim veren azınlık okullarına devlet denetimi getirmek isteyen ittihatçılar, Rumlar başta olmak üzere gayrimüslim cemaatlerin direnişi ile karşılaşmıştır. (KERİMOĞLU, 2007: 139) Kanun layihası üzerine mecliste yapılan görüşmelerde Rum mebuslar bu kanuna şiddetli bir şekilde muhalefet etmişlerdir. Tanin ise yabancı okulların faaliyetlerinin denetlenmesini istediği için bu kanun layihası lehinde makaleler yayımlamıştır:

Maarif Nezareti tarafından Meclis-i Mebusana tevdi edilen tedrisat-ı iptidaiye kanun layihasından bilhassa Rum mebusların memnun olmadıkları ve layihanın mecliste esna-yı müzakeresinde aleyhinde bulunmak üzere sair Hıristiyan mebuslarla ittifaka çalıştıklarını gazetelerde arada sırada okuyoruz. Vakıan bu layiha-i kanuniye şimdiki haliyle şayan-ı kabul değil ise de bunun sebebi Rum mebuslarından bir kısmının iddia ettikleri gibi tedrisat-ı milliyeye mani olması değil, pek hayalperverâne yanlış olmasıdır. Yoksa mekatib-i gayriresmiyenin teftişine ait kısımları herhalde itirazdan salim addedilmek vecibedendir. ( YALÇIN, 1911-c: 1)

Tanin gazetesi II. Meşrutiyet’in ilan edilmesiyle birlikte yeni bir Türkiye’nin oluşturulması için eğitime çok önem verilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Gazete

gayrimüslim okullardaki eğitimin denetlenmesi gerektiğinin altını çizmiş ve medreselerin ıslahı ile ilgili yapılması gerekenleri belirtmiştir. Memlekette sokakların okumak isteyen fakat okulların ve öğretmenlerin yetersizliği nedeniyle okuyamayan çocuklarla dolu olması üzerine Tanin bu konuda söylenen icraatları gerçekleştiremeyen Maarif Nezaretini sert bir dille eleştirmiştir. Ayrıca Tanin gazetesinin 896. sayısında gazetenin ikinci en önemli ismi Babanzade İsmail Hakkı’nın Maarif Nazırı olduğunu öğreniyoruz. (İMZASIZ, 1911-ç: 1)

Benzer Belgeler