• Sonuç bulunamadı

TANİN VE ŞURA-YI ÜMMET MATBAALARINA SALDIRI

İttihatçılara yönelmiş olan öfke dalgasından onların yayın organları da nasibini almıştır. Volkan ve Mizan gazetelerinin de isyan öncesinde yazarlarını hedef gösterdiği Tanin ve Şura-yı Ümmet gazetelerinin matbaa ve idarehaneleri saldırıya uğramış ve yağmalanmıştır. İkdam gazetesi olaydan bir gün sonra yayınlanan

25

Ali Cevat, a.g.e., s. 67.

26 Cevat Rifat Atilhan, a.g.e., s. 51.

27 A.g.e., s. 51; Mustafa Baydar, a.g.e., s. 28; Hasan Amca, Teğmen Mümtaz’ın rütbesinin yüzbaşı

olduğunu belirtmektedir. Bkz. Alpay Kabacalı, a.g.e., s. 128; Bu isimlere bir de İbrahim Temo’nun bahsettiği Yüzbaşı Selahattin eklenebilir. Ancak Atıllhan, Mümtaz’ın tam adının Selahattin Mümtaz olduğunu belirtir. Bu durumda Temo’nun bahsettiği Yüzbaşı Selahattin’in, Selahattin Mümtaz olma ihtimali de vardır. Celal Bayar da öldürülenler arasında Teğmen Selahattin ismini saymaktadır. Celal Bayar, a.g.e., s. 146.

51

nüshasında, askerlerin Şura-yı Ümmet matbaasına gelerek bütün telefon sistemini kırdıklarını duyurur28. Gazetenin idarehanesi aynı zamanda İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin genel merkezi durumundaydı. Ertesi gün İkdam’da Şura-yı Ümmet ve Tanin gazetelerinin uğradığı saldırı şöyle nakledilir: “Dün halk İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin naşir-i efkarı olan Şura-yı Ümmet ve Tanin gazeteleri idarehanelerine hücum ederek kapılarını kırmışlar ve derunlarında bulunan gazetelerle alat ve edevatı kamilen yağma etmişlerdir. Makineleri parça parça ettikleri gibi hurufatı da kamilen halka taksim etmişlerdir ”29. Yağma işi matbaa ile sınırlı kalmamıştır. Cemiyet merkezindeki bütün belgeler ve evrak sokaklara atılmıştır. Akşamüzeri matbaa önüne asker getirilerek koruma altına alınmıştır.

Bazı kaynaklarda bu baskın ve yağmanın isyanın ilk günü gerçekleştirildiği belirtilmektedir30. Sina Akşin, ilk gün İkdam gazetesinin sadece telefon hatlarının tahrip edildiği haberini vererek, gazetenin yağmayı gizlediğini, ancak ikinci gün olanları yansıttığını ileri sürer31. Fakat yağma olayının ikinci gün olmuş olması kuvvetle muhtemeldir; çünkü isyan sonrasında Hüseyin Cahit, Tanin matbaasına yapılan saldırıdan dolayı uğradığı zararın hükümet tarafından karşılanması için yaptığı başvuruda, 1 Nisan 1325 (14 Nisan 1909) Çarşamba tarihini vermektedir32. Bu başvuruda, Hüseyin Cahit matbaadaki zararın iki bin lira olduğunu ve gazetenin yayınlanamamasından dolayı da günlük on lira kaybı olduğunu belirtmektedir.

Abdurrahman Şeref’in olay yeriyle ilgili anlatımı, saldırı şiddetini anlamamıza yardımcı olacak niteliktedir: “Tanin matbaasını garet olduktan sonra gördüm. Cam, çerçeve oda kapısı, sandalye namına bir şey kalmadıktan başka mürettiblerin hurufatı ve kasaları ve hatta cesim ve güzel basma makineleri parça parça edilmişti. Kin ve garazın insanları böyle asar-ı vahşete sevk ettiğini şayan-ı esef olmakla beraber nadirü’l-vuku değildir”33. Tanin matbaası bu şekilde kullanılamaz hale getirilirken İttihat Terakki Cemiyeti’nin kayıt defterleri de elden ele dolaşmaya başlamış, kimlerin cemiyete üye olduğu ve kaç lira aidat ödediği dile düşmüştür.

28 İkdam, 14 Nisan 1909, No: 5347. 29 İkdam, 15 Nisan 1909, No: 5348. 30

Cevat Rifat Atılhan, a.g.e., s. 51; Mustafa Baydar, a.g.e., s.28.

31 Sina Akşin, a.g.e., s. 84. 32

B.O.A. DH. MKT. Dosya No: 2802, Gömlek No: 89.

33

52

Yaşanan olaylar sonucunda bu iki gazete bir süreliğine yayınlanamayacaktır. Ancak Selanik’te 25 Nisan 1909’da Şura-yı Ümmet’in, 26 Nisan 1909’da Tanin’in birer fevkalade nüshaları yayınlanacaktır. Bu özel nüshalar bir hatıra özelliği taşımaktadır. Selanik’teki özel yayınların dışında matbaaların dağıtılmasından sonra Tanin gazetesi 17 Mayıs 1909 tarihine kadar okuruyla buluşamayacaktır. Şura-yı Ümmet içinse bu süre daha uzundur. Olaydan sonra 30 Ekim 1909 tarihinde yeniden yayın hayatına başlayacaktır. Ancak 31 Mart olayına kadar günlük yayınlanan gazete 30 Ekim’den itibaren haftalık çıkmaya başlayacaktır.

İsyanın bastırılmasının ardından olaylara karışan kişiler yakalanarak cezalandırılmışlardır. Divan-ı Harb-i Örfi’deki yargılamalarına ardından Şura-yı Ümmet matbaası yağmasını tahrik ve teşvik etme suçundan Amed-i Divan-ı Hümayun hulefasından Hakkı Bey idama mahkum edilmiştir. Tanin matbaası yağmasına iştirak etmekten, Sabah matbaası makinecisi Asitaneli İlya oğlu Vasil, Asitaneli şişeci Münir bin Kadri, Hacı İlyas mahallesinden Rauf bin Necib ve Veli Emin bin İsmail üçer yıl kürek cezasına çarptırılmıştır34. Ayrıca bu kişilerin mal ve mülkleri de haczedilmiştir. Öte yandan Hakkı Bey’in İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti üyesi olması, yağmayı teşvik ve organize etme işinde cemiyetin rolünü ne denli olduğunu düşünmemize sebep olmaktadır.

Matbaa saldırıları karşısında basında tepkiler görülmektedir. Volkan ve Serbesti, askerin yaptıklarından memnun bir şekilde; siz görevinizi yaptınız artık sakin olun, hükümet işini yapsın havasında matbaa yağmasını pek umursamaz. Ancak İkdam’da yayınlanan bir yazı yağmacıları eleştiren bir niteliktedir. Cemiyet-i İlmiye üyesi Hüseyin Hazım, “Ahalimize, muazzez asker kardaşlarımıza bir nasihat-ı diniye” başlıklı yazısında; Şura-yı Ümmet ve Tanin matbaalarına yapılan saldırılar gibi hareketlerden halkın kaçınması gerektiği vurgular. Üstelik halkın dini terbiyesi ve ahlakının buna mani olduğunu belirterek, bu gibi hareketlerin intikam niteliği taşıdığını, bununda dinen yasak olduğuna işaret eder35. Aslına bakılırsa Hüseyin Hazım’ın, saldırıyı bir intikam hissi olarak nitelendirmesi, olayları Tanin ve Şura-yı Ümmet’in yaptıklarına karşı bir tepki olarak kabul ettiğini gösterir. Böylece yağmacıların bu yaptığının sebepsiz olmadığı düşüncesi savunulmaktadır.

34

B.O.A. İ..AS., Dosya No: 84, Gömlek No: 1327/Ca-37.

35

53

Mizan gazetesinin satırlarına yansıyan karşılıklı bir yazışmaysa tam anlamıyla intikam duygusunun işaretidir. Süleyman Nazif, Mizancı Murat’a hitaben bir mektup gönderir ve mektup 16 Nisan tarihli gazetede yayınlanır. Süleyman Nazif, Murat’la beraber Paris’te istibdada karşı mücadele eden ve Murat’ın Abdülhamit tarafından kandırılıp İstanbul’a getirtilmesiyle geri dönen ihtilalcılardan birisidir. Yayınlanmasını rica ettiği mektubunda; matbaa yağmasına katılan kişilerin alçak, namert birer eşkıya olduğunu belirten Süleyman Nazif, hükümetin matbuat için teklif ettiği kanunları, basın özgürlüğü kapsamında eleştirirken, bu saldırıları neden lanetlemiyoruz diye sormaktadır. Bu saldırılar karşısında, bizimde mantık ve insafımız da tarumar mı oldu bu kayıtsızlığımız nedendir diyen Süleyman Nazif, “1o Temmuzdan sonra bu günleri görmeseydim ve keşke 31 Martta herhangi bir biçareye benzetilerek, Lazkiye Mebusu, Adliye Nazırı gibi öldürülseydim”36 sözleriyle durumdan duyduğu rahatsızlığı ifade etmektedir.

Murat Bey’in Süleyman Nazif’e verdiği cevap ise tam anlamıyla intikam duygusuyla yazılmıştır. “Bu hal mutlaka hürriyet-i matbuata karşı bir tecavüz demek değildir. Zira buralara vuku bulan tecavüz o gazete sahiplerinin derince cerh eyledikleri kalplerin teheyyüc-i hissiyatından ileri gelmiş şahsi mesail neticesi olarak telakki edilmek daha doğru olur. Hürriyet-i matbuata tecavüz addolunan şu muamele, halk nazarında maznun iki gazete idarehanesine taarruzdan ibarettir. Yani sahipleri kaçmış adi bir ‘mala’ tecavüzdür”37.

Murat Bey’in bu kininin sebebini anlamak zor değildir. Meşrutiyet ilan edildikten sonra İttihat Terakkiye seslenmiş ve hala şube başkanı olduğunu dile getirerek cemiyetin içine girmeye çalışmışken Tanin gazetesi aracılığıyla cemiyet onun hayallerini yıkmış ve İttihat Terakkiyle hiçbir bağının olmadığını bildirmiştir. Böylece Mizan’ın yayın politikası tamamıyla cemiyet aleyhine dönüşmüştür. 31 Martta görülen memnuniyet havasının nedeni işte budur. İttihatçı basının saldırıya uğraması en az mektepli subayların saldırıya uğraması kadar önemlidir; çünkü saldırı bir anlık bir taarruz değildir. İçeride zarar verilecek ne kadar malzeme varsa hepsine zarar verilmiştir. Üstelik cemiyetin kayıt defterlerinin alınarak isimlerin elden ele

36

Mizan, 16 Nisan 1909, No: 127.

37

54

dolaşması bunun sıradan bir yağmadan öte planlı bir hareket olduğunu göstermektedir.