• Sonuç bulunamadı

II ABDÜLHAMİT DÖNEMİNDEN ÖNCE BASIN

11 Kasım 1831’de yayınlanmaya başlanmış olan Takvim-i Vekayi İstanbul’daki ilk Türkçe gazetedir. Devlet eliyle çıkarılan bu gazetenin amacı hükümetin yaptığı işleri halka duyurmaktır. Gazetenin yayınlanması Osmanlı modernleşme çabaları açısından önemli bir dönüm noktası olmuştur. Tanzimat Fermanı’nın hemen ardından 1840 yılında William Churchill adlı bir İngiliz tarafından Ceride-i Havadis adlı bir gazete yayınlanmaya başlanır. Her ne kadar çok fazla okuyucu ile buluşan bir gazete olmasa da adından söz edilmesi gerekmektedir.

Türk basınının önemli bir aşaması da Agah Efendi’nin 1860’da yayınlama başladığı Tercüman-ı Ahval ve Şinasi’nin 1862’de çıkardığı Tasvir-i Efkar gazeteleridir. Özel teşebbüsle çıkarılan bu gazeteler, fikir gazeteciliğini başlatmaları ve özellikle aydın gençlerin toplandığı yerler olmaları bakımından Türk basın tarihinde bir milat niteliğindedirler1. I. Meşrutiyete kadar Muhbir, Ayine-i Vatan, Muhip, Terakki, Basiret, Siraç gibi pek çok yayın hayatına katılmışlardır. Teodor Kasap Efendi’nin 1869 yılında yayınlama başladığı Diyojen ilk bağımsız mizah gazetesi olması bakımından önemlidir2.

Birkaç gazetenin ardı ardına çıkmaya başlaması ve sayısının artması hükümeti tedbir amaçlı bir düzenlemeye yöneltmiştir. Böylece 1864’de Fuat Paşa’nın Fransa’dan esinlendiği Matbuat Nizamnamesi ilan edilmiştir. Gerçi o dönemde sadece dört Türkçe gazete yayınlanmaktadır: Takvim-i Vekayı, Ceride-i Havadis, Tercüman-ı Ahval ve Tasvir-i Efkâr. Bunlara bir de azınlık gazeteleri eklenince sayıları 10’u bulmaz3. Durum böyle olunca bu nizamnamenin Avrupa’daki

1

Gülser Oğuz, “İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Yayın Organı Osmanlı Gazetesi”, CTAD, Yıl 3, sayı 6 (Güz 2007), s. 137.

2

Selim Nüzhet, Türk Gazeteciliği 1831-1931, İstanbul, 1931, s. 52.

3

83

duruma özenilmesinden mi yoksa var olan gazetelerin yayınlarından bile endişe duyulmasından mı kaynaklandığı tartışılabilir. Nizamnameye göre her türlü gazetenin çıkarılması hükümetin iznine bağlanıyordu. Gazete çıkarmak için otuz yaşını doldurmuş olmak ve bir mahkumiyeti bulunmamak şartı da konuyordu. Ayrıca Padişah, nazırlar ve hükümet aleyhinde yazı yazmak suç sayılmaktaydı. İki yıl içerisinde üç defa mahkemece mahkum edilecek gazete veya mecmuanın kapatılacağı da belirtilmiştir4.

Hükümet, Matbuat Nizamnamesi’nin getirdiği kısıtlamaları yeterli bulmamış olacak ki 1867’de Âli Paşa’nın Sadrazamlığı döneminde bir kararname hazırlanmıştı. Âli Kararname adıyla ünlü bu kararname özellikle Girit meselesi nedeniyle basında hükümete getirilen eleştirilere son vermek amacıyla yayınlanmıştı. Çünkü Girit isyanı Osmanlı kamuoyunda büyük tepkilere neden oluyordu ve gazeteler de bu hassasiyeti sütunlarına taşıyorlardı. Muhbir gazetesi Girit meselesi ile ilgili olarak bir Meclis-i Milli açılmasını önermiş, kararname çıkmadan bir hafta önce Maarif Nazırı’nın bir emirnamesiyle geçici olarak kapatılmıştır. Tasvir-i Efkar’da Namık Kemal’in hükümeti eleştirdiği Şark Meselesi başlıklı yazı da bardağı taşırmaya yetmişti5. Sadece gerekli temel koşullara uymayan gazetelere karşı uygulanacağı belirtilen kararnamede zararlı basından şu şekilde bahsedilmiştir: “gazetelerden bir kısmının bir süreden beri kullandıkları dil ve yol, görevlerinden olan iyileştirilme ve ahlakı düzeltme merkezinden uzaklaşıp, ülkenin gene çıkarlarına aykırılığı bilinen aşırılığın iki ucuna yönelmekte ve çok kere devletin temeline bile dil uzatmaya kadar varmaktadır. Yaşadıkları ve geçimlerini sağladıkları kendi ülkeleri hakkında başkalarının çürütücü yargılarına karşı çıkacak yerde, düşmanlara fesat aracı olarak bir takım zararlı fikirler ye yala haberler yayımlamaktadırlar”6.

10 Kasım 1867’de yayınlanan kararnamenin son bölümünde alınan tedbirlerin tamamen geçici nitelikte olduğu ve bunu gerektiren sebepler ortadan kalkar kalkmaz yürürlükten kaldırılacağı belirtilmiştir. Ancak 1909 yılına kadar bu kararname yürürlükte kalacaktır. Hükümetin, yayınları nedeniyle gazeteleri süreli- süresiz kapatma yetkisini elinde tuttuğu bu kararnamenin ilk uygulaması Muhbir ve

4

Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, cilt III., TTK yay, Ankara, 1983, s. 217.

5 Hıfzı Topuz, a.g.e., s.46. 6

Orhan Koloğlu, “Osmanlı Basını: İçeriği ve Rejimi”, Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye

84

Vatan Gazetelerinin kapatılmaları oldu. Jön Türkler gördükleri baskılara daha fazla dayanamadılar. Tasvir-i Efkar ve Tercüman-ı Ahval de yayınlarına son vererek kapandılar. Namık Kemal, Ali Suavi ve Ziya Bey Paris’e kaçmak durumunda kaldılar.

1865’te aralarında Namık Kemal ve Mehmet Beylerin bulunduğu 6 genç İstanbul’da İttifak-ı Hamiyet adlı gizli bir dernek kurmuşlardı. Bu dernek Âli ve Fuat Paşaların yönetimine muhalefet etmekteydi. Hem ülkenin dış politikasını hem de içeride uygulanan baskı politikasını eleştirmekteydiler. Fuat Paşayla çekişme yaşadığı için Paris’te zengin bir sürgün hayatı yaşayan Mustafa Fazıl Paşa da kendisini Genç Türkiye Partisi’nin temsilcisi olarak adlandırıyordu7. Bu yakıştırma Avrupa’da da tutundu. Paris’e gelen Namık Kemal, Ziya Bey ve Ali Suavi burada Agah Efendi ve Mustafa Fazıl Paşa ile buluştular8. Bu buluşma ile birlikte Yeni Osmanlılar Cemiyeti adı altında yeni bir yapılanma ortaya çıktı. Bu yapılanma Avrupalılar tarafından Jön Türkler olarak adlandırıldı.

Jön Türkler Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde Türkçe gazeteler yayınlamaya başladılar. Yayınlanan bu gazeteler gizliden gizliye ülkeye sokulmaktaydı. Bunların içerisinde en popüler olan Namık Kemal ve Ziya Bey’in çıkardıkları Hürriyet gazetesidir. Ulum, İttihad ve Muhbir gibi gazetelerde yine Jön Türklerin çıkardıkları önemli gazetelerdendir. Bir süre sonra Mustafa Fazıl Paşa’nın İstanbul ile anlaşarak geri dönmesi Jön Türk liderlerini maddi olarak sıkıntıya sokmuştu. Çünkü Avrupa’da yürütülen faaliyetlerin en önemli finans kaynağı Mustafa Fazıl Paşa’dır. Onun yokluğunda Ziya Bey ve Ali Suavi kendi çabalarıyla bir şeyler yapmaya çalışmışlarsa da Yeni Osmanlılar Cemiyeti yavaş yavaş çözülmeye başlamıştır. 1870 yılının sonundan itibaren Jön Türk liderleri ülkeye dönüşe başladılar. 1871’de Âli Paşa’nın ölümünden sonra bir kişi hariç tümü yurda dönmüştü. Yalnız Ali Suavi, Abdülaziz’in tahttan inişine kadar Avrupa’da neşriyatını sürdürmüştür9.

Abdülaziz’in saltanatının son günlerinde Osmanlı basınında uygulanan ilk sansür olayı karşımıza çıkar. Balkanlar’da işler iyice karışmaya başlamıştı. Bulgar

7

Sina Akşin, Jön Türkler ve İttihat Terakki, İstanbul, 1987, s.18.

8 Orhan Koloğlu, a.g.m., s. 82. 9

Şerif Mardin, “Yeni Osmanlı Düşüncesi”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, cilt I (Tanzimat ve Meşrutiyet’in Birikimi), İletişim yay., İstanbul, 2004, s. 49.

85

çetelerinin saldırı düzenlediği Müslüman köylerindeki insanlar Anadolu’ya göç etmeğe başlamışlardı. Yaşanan bu gelişmeler Talebe-i Ulum denen medrese öğrencilerinin sabrını taşırmıştı. Öğrenciler kalabalık gruplar halinde yürüyüşler düzenliyorlardı. Bu gösteriler üzerine Sadrazam Mahmud Nedim Paşa halkın olup biteni öğrenmesini engellemek için basına resmen sansür koymuştur. Sansür gazetelerde üstü kapalı bir şekilde şöyle ilan edilmiştir: “Matbuat-ı Osmaniye’nin mündericatına, İdareden ziyadesiyle dikkat ve ihtimam olunmakta ve ekseriya tatil ve ilga gibi mücazat dahi icra edilmekte ise de, ahval-ı hazıranın ehemmiyeti cihetiyle, gazetelerin alel-umum kaviyyen taht-ı inzibata alınması vacibeden bulunduğundan, Dersaadet’de ve Memalik-i Mahruse-i Şahane’nin kaffe-i cihatında elsine-i muhtelifede tab olunan gazetelerin kabl’et-tab muayenesi husul-u maksada kafi bulunmakla, bundan böyle Dersaadet’de tab olunan gazetelerin, Matbuat İdaresinden ve Eyaletlerde bulunan gazetelerin dahi Hükümet-i Mahalliye’ce tayin olunan memurlar marifetiyle kabl’et-tab muayenesi Karar-ı Ali iktizasından olup, bu usul dahi muvakkat olmağın, ilan-ı keyfiyete ibtidar kılındı”10.

Abdülaziz’in düşüşü ile birlikte basın geçici bir özgürlük devresi yaşamıştır. Gazeteler baskı altında olmadan yayın yapmışlar, sürgündeki isimler İstanbul’a dönmeye başlamışlardı. Mithat Paşa’nın yönetimdeki etkisinin artması Jön Türkleri cesaretlendirmiş, onları Meşrutiyet’in ilanı ümidiyle heyecanlandırmaya başlamıştır. V. Murat’ın saltanatı zamanında biraz daha rahat görünen basın yine de bazı kısıtlamalarla karşılaşmıştır. Hayal gazetesi, Basiret ve Vakit gazetelerinin sahipleri hakkında yaptığı yayınlar nedeniyle bir süre kapalı kalmıştır.