• Sonuç bulunamadı

Talat Aydemir ve Fethi Gürcan’ın Ölüm Cezası

D. Ölüm Cezasına Dair Örnek Kararlar ve Açıklamaları

3. Talat Aydemir ve Fethi Gürcan’ın Ölüm Cezası

Talat Aydemir, 1917’de Bilecik’te doğmuş olup, 1939’da Harp Okulunu bitirmiştir. 1960 darbesinde Kore’de olduğundan darbeye katılamadı. Devamla yurda dönünce Harp Okulunda hoca oldu ve bundan sonra iki kez darbe girişiminde bulundu. İkinci darbe girişiminden sonra ölüm cezasına çarptırıldı ve cezası infaz edildi.

İlk darbe girişimi sonrasında, Talat Aydemir ve dönemin başbakanı İsmet İnönü arasında yapılan pazarlıklar sonrasında Talat Aydemir yargılanmayacağı konusunda yazılı eman talep etti. İsmet İnönü 23 Şubat 1962’de saat 01:00’da

‘’Silahlı Kuvvetlerin Başkomutanının emirlerine uymak ve girişilen harekata derhal son vermek şart ile, şimdiye kadar kan dökülmesine meydan vermemiş olması göz önünde tutularak harekata kalkanlar hakkında hiçbir cezai takibat yapılamayacağına hükümet başkanı olarak söz veriyorum.’’ şeklinde yazılı olarak verdiği emanla ilk harekatın sona ermesini sağladı.

Bunun üzerine İsmet İnönü; 26 Şubat 1962’de ‘’Harbiyeli aldanmıştır.’’

şeklinde bir söylev vermiş, devamla 22 harp okulu öğrencisi Taksim Meydanına üzerinde ‘’Harbiyeli aldanmaz’’ yazan çelenk koymuştur.

Bu ifade 21 Mayıs 1963 tarihli ikinci darbe girişiminde de darbenin parolası olmuştur. Ancak darbeden daha evvel haberi olan Alparslan Türkeş saat 20:00 sularında‘’Gene o namussuz Aydemir ihtilal yapıyor.’’ diyerek harekatı öncesinde

386 a.g.k., 3.

131

haber vermiştir387. ‘’Harbiyeli Yanılmaz’’388 parolasıyla başlayan darbe girişiminde defalarca kere TRT radyosu el değiştirmiş, gece boyu çatışmalar olmuş, 8 ölü ve 21 yaralı sonunda darbe bastırılmış.

Ertesi gün yakalanan Talat Aydemir ve darbeye katılan harbiyeliler başta olmak üzere 1000’in üzerinde kişi yargılandı. İlk duruşma 7 Haziran 1963’te saat 09:00’da başladı. Duruşmalar sırasında ne Talat Aydemir ve ne de Fethi Gürcan;

yaptıklarından pişman olduklarını söylediler. Bilakis harekatı savunmuşlardır. ‘’Ben ihtilalciyim bugün serbest kalsam gene ihtilal yaparım.’’ diyen Fethi Gürcan ile Talat Aydemir’le birlikte Yarbay Osman Deniz ve Üsteğmen Erol Dinçer hakkında ölüm cezası kararı verildi. Bu cezalardan Fethi Gürcan’ın cezası 27 Haziran 1964’te ve Talat Aydemir’in cezası 3 Temmuz 1964’te infaz edildi.

Bu infazlar bu bölümde yazdıklarım arasında belki de siyaset ile ilgisi en az olan ve en haklı infazlardır. Ancak yine de, bir grup tarafından hiçbir zaman içine sindirilememiştir. Bu infazlardan yaklaşık yedi yıl sonra aşağıda yazacağım üç kişinin cezaları infaz edilmeden evvel, meclis görüşmelerinde idama karşı olan Bülent Ecevit ve Celal Kargılı’ya hitaben dönemin AP vekili Kemal Bağcıoğlu;

‘’…O zaman sayın Bülent Ecevit ve sayın Celal Kargılı normal olarak, mantıki olarak, yani bir içgüdü içerisinde olmadan fikir olarak ölüm cezalarının kaldırılmalarını savunuyor idiyseler, o idam cezalarının yerine getirilmesi hakkında yüce mecliste müzakere cereyan ederken neye çıkmadılar kürsüye de bunu istemediler.’’ demiştir389.

Maalesef cumhuriyet tarihimizde çok kere olduğu gibi, ölüm cezaları infaz edilen bu zevat bir kesim için simge haline gelmiş ve bu durum da toplumsal ayrışmaya sebebiyet vermiştir.

Bununla birlikte hukuken sanıkların ETCK m.146’nın tüm şartlarını yerine getirdiklerini ve verilen kararın kanunen isabetli olduğunu belirtmek gerekir.

387http://kutuphane.halkcephesi.net/Talat%20Aydemr/Mahkeme%20Notlari.htm. E.T. 30.12.2017;

TÜRKEŞ, Alparslan/ ÖZDAĞ, Muzaffer/ BAYKAL, Rifat; Bazı Gerçekler (Savunmalar), Ankara, 1964, s.4.

388 Bu parola bugün halen Aydemir’in mezartaşında yazmaktadır.

389 TBMM Tutanakları Deniz Gezmiş Yusuf Arslan Hüseyin İnan İdam Görüşmeleri 1, İstanbul, 1988, s.20. (Kemal Bağcıoğlu konuşması)

132

4. Deniz Gezmiş- Yusuf Arslan- Hüseyin İnan Davaları (THKO Davası) Kimine göre terörist390, kimine göre kahraman391, kimine göre cani392, kimine göre siyasal suçlu393olan Deniz Gezmiş ve diğer iki arkadaşı, bugün halen Türkiye’de bir grup tarafından simgeleştirilmiş ve toplumsal ayrışmaya sebep olmuştur.

Deniz Gezmiş yakalandığı sırada kendisinden ‘’THKO’nun ileri hatlarda dövüşen bir savaşçısı’’ olarak bahsetmiştir394. THKO’nun kuruluşu Ankara Sıkıyönetim Komutanlığının 1 Nolu Askeri Mahkemesinin 1971/ 13 E. 1971/ 23 K.

sayılı dosyasının gerekçeli kararının üçüncü bölümünde anlatılmaktadır395.

Bu örgütün eylemleri de yine aynı gerekçeli kararın 30. sayfası ve devamında yazmaktadır. Burada Deniz Gezmiş’in yakalandıktan sonra bir gazeteciye verdiği ifadeye dikkat çekmek gerekir. Gezmiş; ‘’İstesem yüzlerce kişiyi vururdum.’’

demiştir396. Bundan mana Gezmiş’in bir kişiyi dahi öldürmediğidir.

Eylemler İstanbul Grubu ve Ankara Grubu olmak üzere ikiye ayrılarak incelenmiştir. Konumuz gereğince biz sadece Ankara Grubunun eylemlerinden bahsedeceğiz. Kararda eylemler şu şekilde geçmektedir:

1. 29.12.1970 günü sanıklardan YUSUF ARSLAN tarafından çalınan 06 FR 888 Plaka No.lu araçla DENİZ GEZMİŞ, HÜSEYİN İNAN ve SİNAN CEMGİL’in A.B.D.leri seferati önünde saat 03.00 sıralarında Kenedi Caddesi tarafından geldikleri ve yakın mesafeden polis noktasını kurşunladıkları, bu sırada kulübede nöbet tutan polislerden Abdülnahit ÇINAR ve Nuri SELÇUK’un ağır şekilde yaralandığı,

390https://tr.sputniknews.com/turkiye/201712171031437717-selcuk-ozdag-deniz-gezmis-terorist/. E.T.

31.12.2017.

391 https://www.birgun.net/haber-detay/erkan-bas-tan-deniz-gezmis-tepkisi-terorist-diyenler-6-filo-ya-karsi-namaz-kiliyordu-196144.html. E.T. 31.12.2017.

392 TBMM Tutanakları Deniz Gezmiş Yusuf Arslan Hüseyin İnan İdam Görüşmeleri 1, İstanbul, 1988, s.52.(Cevdet Önder’in konuşması)

393 TBMM Tutanakları Deniz Gezmiş Yusuf Arslan Hüseyin İnan İdam Görüşmeleri 1, İstanbul, 1988, s.44. (Mehmet Ali Aybar’ın konuşması)

394 İLHAN, s.208. (18 Mart 1971 tarihli Hürriyet Gazetesinin ilk sayfası)

395 Sanıklardan Deniz Gezmiş 1969 yılı Haziran ayında Elfetih’e gitmiş, bir müddet eğitim gördükten sonra aynı yıl Eylül ayında dönmüş, beraberinde bir adet Carlo marka Mısır yapısı makinalı tabanca, iki 4 el bombası ve tabanca mermilerini beraberinde getirmiş, bunları İstanbul’da Teknik Üniversitesi rasathanesi civarında toprağa gömmüş, 1970 yılı Eylül ayında silâh ve bombaları gömdüğü yerden çıkararak, yanına almış, Sivas’a askerlik görevine şevki sırasında kaçarak Ankara’ya gelmiş, ODTÜ 1 Numaralı yurdunda 201 ve 202 No. lu odalarına yerleşmiş, Yusuf Arslan, Sinan Cemgil, Alparslan Özdoğan, Hüseyin İnan’la birlikte bu odaları karargâh olarak kullanmağa başlamışlardır. Gerekçeli karar kuruluşu ayrıntılı olarak anlatmaktadır. İlgilenenler

https://halitcelenk.org/sites/default/files/davalar/183/gerekceli_hukum-deniz_gezmis_ve_arkadaslari_hk.pdf. internet sitesinden bu karara ulaşabilir.

396 İLHAN, s.208. (18 mart 971 tarihli Hürriyet Gazetesinin ilk sayfası)

133

2. 11 Ocak 1971 tarihinde İş Bankası Bahçelievler Emek Şubesi soygunu397, 3. 15.2.1971 tarihinde Amerikalı er Jimm R. Finley’in Kaçırılması398,

4. 27.2.1971 tarihinde ODTÜ Atölyeler Şefi Nihat ÇOKYÜCE’nin bağlanıp arabasının gasbı,

5. 4.3.1971 tarihinde dört Amerikalı çavuş ve erin kaçırılması, 6. Şarkışla ve Gemerek olayları,

7. Kır Gerillası.

Bu eylemlerin ETCK m.146/1’e vücut verdiği gerekçesiyle mahkeme 18 kişi hakkında ölüm cezası vermiş, bu 18 kişiden üçünün ölüm cezaları infaz edilmiştir.

Bizce burada ETCK m.146/1’in şartları oluşmamıştır. Öncelikle yukarıda bahsedilen olaylar, anayasanın tamamının veya bir kısmının yasa dışı şekilde ilga edilmesi amacıyla yapıldığı hususunda bizce bir tartışma yoktur. Zaten gerekçeli kararın ikinci bölümünde açıkça bu eylemlerin neden yapıldığı, sanıkların yazılı bildirilerinde ortadadır. Örneğin; ‘’Emperalizmle savaş parlementoda değil kırda ve şehirde verilir. Emperyalizmin zincirleri sözle değil, zorla ve cebirle kırılır. Devlet çarkı parçalanmadan…. sosyalizm kurulamaz.(Devrimci Mücadele ve Dev-Genç, sayfa:36,37)’’ şeklindeki bildiride fikir mücadelesinden bahsedilmemekte gerilla mücadelesinden bahsedilmektedir.

Ancak, ETCK m.146/1’de fiil ‘’teşebbüs etmektir’’. 5237 sayılı TCK teşebbüsü,

‘’Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamamasına teşebbüs denir.’’

şeklinde tanımlamıştır. Yargılamanın olduğu 1971 yılında yürürlükte olan 765 sayılı kanunda eksik teşebbüs- tam teşebbüs ayrımı bulunsa da buradaki teşebbüs kavramı daha geniş kapsamlıdır. (a.g.k., s.41.)

Suça teşebbüsün belirli şartları vardır399. Bu şartlardan bir tanesi de; gerçekleşen fiilin icra hareketlerinin elverişli olması gereklidir. Dolayısıyla yargılamada tespit edilen fiillerin Türkiye Cumhuriyeti Teşkilatı Esasiye Kanununun tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya ve bu kanunla teşekkül etmiş olan Büyük Millet Meclisini iskata veya vazifesini yapmaktan men etmeyi gerçekleştirilebilir olması gereklidir.

397 O günlerde gazetelerin olaya tepkisi için bkn. İLHAN, s.201 (13 Şubat 1971 tarihli Hürriyet Gazetesinin ilk sayfası).

398 O günlerde gazetelerin olaya tepkisi için bkn. İLHAN, s.202 (16 Şubat 1971 tarihli Hürriyet Gazetesinin ilk sayfası).

399 Teşebbüs konusunda bkn. BAT, Yüksel; Suça Teşebbüs ve Yargıtay Uygulaması, LHD, C.13, S.151, Yıl: 2015, s.149- 193.

134

Burada bu fiili işlemeye teşebbüsün kır gerillası hareketleri olduğunu kabul etmek gerekir. Bunun dışındaki eylemlerin hiçbirisi ile doğrudan anayasanın cebren değiştirilmesi veya meclisin ıskatası mümkün değildir. Gerekçeli kararın 36.

sayfasında kır gerillasının eylemlerine zaman zaman değişmekle birlikte 20-30 kişilik militanın katıldığından bahsetmektedir. Amaç bu da olsa gerçekleştirilebilir icrai hareket bulunmamaktadır. Zira, koskoca TBMM’nin 20-30 gerilla ile iskata veya vazifesini yapmaktan men edilmesi mümkün değildir. Keza 20-30 kişinin cebren anayasayı değiştirmesi mümkün değildir. Burada nisbi elverişsizlik ve bu sebeple de işlenemez suçtan bahsedilmesi gerekliyken, yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir. Zaten aynı kararın 40. sayfasında ‘’…Genel olarak kabul edildiği üzere “146 nci maddede yazılı suç, bünyesi itibariyle tek kişi tarafından işlenmesine hemen hemen imkân olmayan bir suçtur”. (15 sayılı geçici kanun hakkında İlim Heyeti Raporu)’’ ibareleri aslında bizi destekler mahiyettedir. Bu durum yine aynı gerekçeli kararın 48. sayfasında tartışılmış ve şu şekilde kaleme alınmıştır: ‘’Gerek doktrinde, gerekse tatbikatta işlenmesine karar verilen fiilin elverişli vasıta ile icrasına başlanması suç teşebbüsünün unsurlarının tekevvünü bakımından gerekli görülmektedir. Elverişli vasıta gayeye ulaştırmak iktidarına sahip olan vasıta demektir. Vasıtanın bu iktidardan mahrum bulunması halinde mutlak veya nisbî elverişsizlik sebebiyle işlenmez suç konusunun ortaya çıkacağı izahtan varestedir.

Sanıklar bakımından durumu incelediğimizde :

Sanıklar Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu isimli gizli örgütlerini kurmuşlar, çeşitli yerlerde kendi amaçlarına hizmet edecek personelleri tespit etmişler, gerek şehirlerde, gerekse kır gerillası harekât bölgesinde bütün hazırlıklarını ikmâl edebilme olanaklarına sahip olmuşlardır. İstanbul ve Ankara’da müteaddit eylemlerini sürdürmüşler ve bunları kamuoyuna duyurmaktan çekinmemişlerdir.

Birkaç defa Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu isimli bildirilerini yayınlamışlar, eylemlerinden sonra da gizlenme ve tekrar faaliyete geçme ve faaliyetlerini sürdürme imkânına aylarca sahip olmuşlardır. Silâhları ve malzemeleri gerek yurt içinden, gerekse bir kısmı kaçakçılardan yabancı menşeli olmak üzere yurt dışından temin edilmiş ve bugün halen dahi Türk Silâhlı Kuvvetleri elinde bulunmayan 14’lü tabir edilen otomatik tabancalarla teçhiz edilmişlerdir. Tomson ve sten makinalı tabancaları ve bunların yanında piyade tüfekleri mevcuttur ve bunların bir kısmı da Fransız ve Alman menşelidir. El bombaları vardır, bunların yanında tahrip

135

maksadiyle çok sayıda dinamit ve kapsülleri mevcuttur. Alttan gelecek bir halk ihtilâli için sanık müdafileri bunların yeterli olmadığı, müvekkillerinin elinde Orduda bulunan tank, uçak gibi ağır silâhların olmadığı kanısındadırlar. Sanıkların ellerinde Tank, Uçak gibi ağır silâhların bulunması ve kullanılması halinde esasen teşebbüs fiili “men unsurlarının” incelenmesine ihtiyaç kalmadan bir iç savaşa dönüşür ve hukuken ve fiilen harp hükümleri uygulanırdı. Sanıkların ve müdafilerinin toplu savunmalarında dermeyan ettikleri bu görüşü Mahkememiz bu sebeple itibar ve kabule şayan bulamamıştır. Sanıkların malik bulundukları vasıtalar işlemeyi kastettikleri cürmün icrasına her bakımdan yeterli ve elverişli bulunmaktadır.’’

Kanunun gerekçesinde tehlikenin doğmasına elverişli olup olmadığının hakim tarafından takdir edilmesi gerektiği bildirilmişti. Somut olayda suçtaki maddi konulara teşebbüs edildiğini kabul etmek Türkiye’yi sıradan bir Ortadoğu ülkesi ile eş tutmak demektir. Devlet kültürü olan bir milletin bu kadar basit bir şekilde anayasal düzeninin yıkılması mümkün değildir.

Söz konusu kararda, muhalif kalan Albay Nahit Saçlıoğlu’nun ve Tuğgeneral Kemal Gökçen’in karşı oy yazısında bu konu şu şekilde ele alınmıştır:

‘’ Hülasa, sanıkların yukarıda işaret edilen güçleri, imkanları, bilinen taktik ve stratejileriyle, Türk Devletinin Atatürkçü ordu ve emniyet güçleri ve toplumun dinden ahlaki telakkilerine kadar çeşitli sosyolojik barajları karşılaştırıldığında, Türkiye şartlarına göre, sanıkların ceza kanununun 146. Maddesindeki suçu işlemek için elverişli vasıtalara sahip oldukları ve icraya böyle vasıtalarla başladıkları şeklindeki düşünceye katılmamaktayız400.’’

Bu kişiler hakkında verilen ölüm cezası Askeri Yargıtayca onanmış, meclis 111 kabul oyuyla cezaları onaylamıştır. Ancak 06.04.1972’te Anayasa Mahkemesince meclisin kararı usuli bir sebeple401iptal edilmiş, meclis yeniden toplanmış ve benzer

400 ÇELENK, s.71.

401‘’Millet Meclisinde öncelik ve ivedilik ve Cumhuriyet Senatosunda öncelik önergelerinde gerekçe gösterilmemek ve her iki Yasama Meclisinde teklifin maddelerine geçilmesine karar verildikten sonra ivedilik istemleri oylanmak suretiyle Yasama Meclisleri içtüzüklerine aykırı davranılmasının Kanunu Anayasa'nın 85. maddesine aykırı duruma düşürdüğüne ve biçim yönünden iptalini gerektirdiğine ve bu nedenle 1576 sayılı Kanunun iptaline Fazıl Uluocak, Şahap Arıç, Halit Zarbun, Lütfi Ömerbaş ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun karşı oylariyle ve oyçokluğu ile..’’(AYM 1972/ 13 E., 1972/ 18 K., K.T.

06.04.1972.)

136

şekilde ölüm cezalarını onaylamıştır. 6 Mayıs 1972’de sabaha karşı üç gencin ölüm cezaları infaz edilmiştir.

Bu kararın teşebbüs kısmı isabetli değildir. Bizce 20-30 kişi ile anayasayı cebren değiştirmeye veya askıya almaya ve meclisi ıskataya teşebbüs edilmesi mümkün değildir. Karar bu yönüyle hatalıdır ve sanıklara TCK m.146/1’den ceza verilmemesi gereklidir.

Bu konu gerek kamuoyunda ve gerekse mecliste tartışılmış, halen de yer yer gündeme gelmektedir. Söz konusu ölüm cezalarının toplumu ikiye böldüğü su götürmez bir gerçektir. O halde bu kimselerin ölüm cezalarının infaz edilmesinin sosyolojik ya da adli bir katkı sağlamayacağını öngörerek bu kimselerin ölümlerinin önüne geçmek gerekirdi. Bu ölümler esnasında zaten gergin olan toplum ölümler sonrasında daha da gerilmiş, 12 Eylül 1980 öncesinde yaşanan malum olaylara katkı sağlamıştır. Verilen ceza, ölüm cezası olduğunda muhakkak toplumun önemli kısmının bu ölüme cevaz vermesi gerekir. Zira ölüm cezası toplumu çok ilgilendirmekte olup, bu ceza verilecekse bile toplumsal ayrışmaların önlenmesi gereklidir. Örneğin; 27 Ocak 1970 tarihli Cumhuriyet Gazetesinin ilk sayfasında

‘’Bir davada 3 idam kararı verildi’’ başlığının altında ‘’Kocaeli Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Derviş Oktay, bir cinayet davasının son celsesinde, sevdiği gence kaçtığı için öldürülen 16 yaşındaki bir kızın dedesi, dayısı ve amcasını idama… mahkum ederek, arka arkaya üç kalem kırmıştır.’’ şeklinde haber yer almaktadır402. Buradaki ölüm cezasına toplumun hemen hemen tamamı vicdanen onay verdiği için halen konuşulmamakta, toplumsal ayrışmalara sebep olmamaktadır.