• Sonuç bulunamadı

Takıyye’nin Selmân el-Fârisî’yle İrtibatlandırılması

III. BÖLÜM

2. Şahsiyeti

6.2.3. Takıyye’nin Selmân el-Fârisî’yle İrtibatlandırılması

Şîa’nın inanç temelinde çok önemli yere sahip olan takıyye fikri, Selmân el- Fârisî ile açıklanmaya çalışılmıştır. Hz. Ali’nin yanında takıyyeden bahsedildiğinde, Hz. Ali, Ebû Zer’in, Selmân el-Fârisî’nin kalbinde olanı bilmediğini, eğer Selmân’ın kalbinde olanı bilmiş olsaydı, Ebû Zer Selmân el-Fârisî’yi öldürürdü demiştir.534

Hz. Peygamber’in Selmân el-Fârisî’ye: “Ey Selmân! Senin ilmin Mikdâd’a arz edilse, inkâr eder kâfir olurdu. Ey Mikdâd! Senin ilmin Selmân’a arz edilse, Selmân kâfir olurdu” sözünü de takiyye konusunda delil kabul etmişlerdir.535

Şîa’nın iddia ettiği şekilde, Selmân el-Fârisî’nin içinde gizlediği ilim onun öldürülmesini gerektirecekse, bu inanç İslâm’a ters bir inançtır. İslâm’a ters olan inancı içinde taşıyan Mümin olamaz. Şîa kendi ters fikirlerini doğru gibi göstermek, İslâm’ın doğrularını da kendi inaçlarına göre yorumlamak için, Selmân’ın içinde gizlediği ile dışarıya yansıttıklarının farklı olduğunu söylemek cüretinde bulunmuştur. Bu iddialara katılmak mümkün değildir.

532

Kummî, Münteha'l-Âmâl, I/162.

533

Tüsterî, Kâmûsü'r-Ricâl, V/187.

534

Tüsterî, Kâmûsü'r-Ricâl, V/188; Âmilî, A’yânü’ş-Şîa, VII/285.

535

6.2.4. Selmân el-Fârisî’nin Mütevessimînden Oluşu

Şîa, Selmân el-Fârisî’nin Mütevessimînden* olduğunu kabul etmektedir.536 Şîa’nın önde gelenlerinden Ebû Cafer 537 ve İmâm Bâkır, Selmân için Mütevessimîn ifadesini kullanmışlardır. 538

Şiîler, Selmân el-Fârisî’nin gelecekle ilgili söylediklerinin doğru olduğu ve önceden doğru tahmin ederek, olayların nasıl gelişeceğini haber verdiğine inanmışlardır. Selmân’ın kesin hüküm veren söz söylediğini kabul etmişlerdir.

6.2.5. Selmân el-Fârisî’nin, Başını Traş Eden Kişilerden Oluşu

Muhacirlerden ve Ensar’dan bazı kişiler, Hz. Ali’ye biat etmek ve insanları da buna zorlamak için gelip, Hz. Ali’ye; “Vallahi sen Emirü’l-Mümininsin. Sen buna diğer insanlardan daha çok hak sahibisin. Onlardan üstünsün. Hz. Peygamber’e daha yakınsın. Elini uzat sana biat edelim” demişlerdir.

Hz. Ali de onlara; “Eğer doğru söylüyorsanız saçınızı traş ettirmiş olarak yarın bana gelin” demiştir. Ancak ertesi gün, Hz. Ali, Selmân, Mikdâd ve Ebû Zer başını traş ettirmiş, diğer kişiler başını traş ettirmemişlerdir.

Bir başka gün yine gelip, önceki söylediklerini tekrar söyleyip, yemin etmişlerdir. Hz. Ali de onlara doğru söylüyorlarsa başlarını traş ettirip gelmelerini söylemiştir. Yine bu üç kişinin dışında diğerleri saçlarını traş ettirmemişlerdir.539

Şîa’nın bu iddiası kabul edilemez. Hz. Ali kendisine bağlılığı görmek için niçin başlarını traş etmelerini istesin? İnsanlardan sadece üç tanesi bu isteği yerine getirdiği, diğerlerinin ise yerine getirmediğini söylemek, aslında Şîa’nın kendi içinde tutarsızlığını ortaya koymaktadır. Eğer üç kişi Hz. Ali’nin hilafetini istiyorsa, büyük çoğunluk Hz. Ali’yi istemiyor anlamı ortaya çıkmaktadır.

*

Mütevessimîn; Bir şeyi alametleri ile doğru zan ile idrak eden demektir.

536

Tüsterî, Kâmûsü'r-Ricâl, V/184.

537

Kummî, Münteha'l-Âmâl, I/162.

538

Şîrâzî, ed-Derecetü'r-Rafîa, s. 210.

539

6.2.6. Selmân el-Fârisî’nin Dört Rükünden Birisi Oluşu

Şîa, Selmân el-Fârisî’yi dört rüknün birincisi kabul etmektedir.540 Selmân’dan sonra sırası ile Ebû Zer el-Ğıfârî, Ammar b. Yâsir, Mikdâd b. el-Esved el-Kindî gelir. Bazı Tarihçiler, Huzeyfe b. Yemânî’yi de dört rükünden birisi saymışlardır.541

6.3. Selmân el-Fârisî’nin Tasavvuftaki Yeri

Selmân el-Fârisî’nin yaşadığı zühd hayatı, tasavvuf ehlince örnek alınmıştır. Tasavvufçular nazarında zühd, yakin makamlarından altıncı makamdır ve Allah, zühd sahibi kişileri âlimler olarak isimlendirmiştir. Zühd, dünyada her hayrın ve taâtın anahtarı olduğu kabul edilmiştir. Hz. Peygamber: “Kim dünyada zühd içinde yaşarsa, üzerine gelen musibetler hafif olur” buyurmuştur.542

Tasavvufçular, kendilerini Ehl-i Suffa’ya dayandırmaktadır. Selmân el- Fârisî’nin de Ashab-ı Suffa’dan oluşu, onun tasavvuf ehlince benimsenme sebeplerinden birisi olmuştur. Ayrıca Selmân el-Fârisî, tasavvuf ehlinin sıfatlarıyla tanınmıştır.543

Nakşîlik tarikatının biri Hz. Ali’ye, diğeri Selmân el-Fârisî’ye ulaşan iki silsilesi vardır.544 Selmân el-Fârisî’nin tarikatların silsilelerinde en başta gelen şahsiyetlerden birisi olmuştur. Sünnîler yanında saygın olan yeri, Şiîler’de daha yüksek derecelere ulaşmıştır.545

6.4. Selmân el-Fârisî’nin Ahîlik Teşkilatındaki Yeri

Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda önemli bir yeri olan Ahîlik, toplumun ekonomik, sosyal ve kültür hayatını düzenleyen bir teşkilat olmuştur.546 Ahî birliklerinden önce, Fütüvvet teşkilatı kurulmuştur. X. Yüzyılda teşkilatlanmaya

540

Tabâtabâî, Ricâlü's-Seyyid Bahrü'l-Ulûm, III/16; Kummî, Münteha'l-Âmâl, I/162. 541

Tabâtabâî, Ricâlü's-Seyyid Bahrü'l-Ulûm, III/17.

542

Mısrî, es-Sahabîyyü'l-Celîl Selmân el-Fârisî, s. 78-80.

543

Mısrî, es-Sahabîyyü'l-Celîl Selmân el-Fârisî, s. 192.

544

Kettânî, et-Terâtibu’l-İdâriyye, III/175.

545

Vida, “Selmân el-Fârisî”, İA, X/458.

546

başlayan Fütüvvet teşkilatı ile Ahîlik teşkilatı arasında şekli benzerlikler bulunmaktadır.547

Ahîlik teşkilatının Fütüvvet teşkilatından farklı yönü, onun meslekî ve ahlakî bir kuruluş olmasıdır. Başlangıçta debbağ, saraç ve kunduracıları kapsayan teşkilat, gelişerek bütün esnafı ve katılmak isteyen herkesi bünyesinde barındıran bir kuruluş haline gelmiştir.548

Ahîlik teşkilatında bütün sanat kollarının birer pîri bulunmaktadır ve Ahîlik teşkilatına üye olanların kendi sanatlarının pîrinden başlamak üzere, kendi ustalarına kadar bütün büyüklerine içten bağlanmaları istenmektedir. Selmân el-Fârisî Hz. Peygamber’in başını traş ettiği için,549 Ahîler onu, berberlerin pîri kabul etmişlerdir.550

Selmân el-Fârisî, Medine’de köle olduğu sırada, hurma yaprağından sepet örmesini öğrenmiş551 ve bazı kişilere ve kölelere de sepet örmesini öğretmiştir.552 Bu yönü ile de ilk defa Fütüvvet ve Ahîlik teşkilatına örnek olduğu görülmektedir.

6.5. Selmân el-Fârisî’nin Türkler Arasındaki Yeri

Selmân el-Fârisî’nin Müslüman oluş şekli, bütün Müslümanların ilgisini çektiği gibi, Türklerin de ilgisini çekmiştir. Onun Hz. Peygamber’e yakın olması, Hz. Peygamber’e gösterilen sevginin ona da gösterilmesine neden olmuştur.

Türk Tarihi’nde savaşların yeri ve önemi büyüktür. Selmân el-Fârisî’nin Hendek savaşı öncesinde, hendek kazma fikrini Hz. Peygamber’e teklif etmiştir. Bunun neticesinde Müşrik ordusu başarı elde edemeden dönmüştür. Bir muharebenin kazanılmasına neden olduğu için, Türkler tarafından takdir edilmiş ve Selmân el- Fârisî kahraman olarak görülmüştür.

Türk şairlerinden Fuzûlî, “Enîsü’l-Kalb” isimli Farsça kasidesinde Hz. Peygamber’i överken “Selmân el-Fârisî’nin efendisidir” diye övmektedir.553

547 Ekinci, Ahîlik, s. 13. 548 Ekinci, Ahîlik, s. 28. 549

Zehrüddîn, Selmân el-Fârisî, s. 82.

550

Vida, “Selmân el-Fârisî”, X/458; Ekinci, Ahîlik, s. 31.

551

Beyhâkî, Delâilü’n-Nübüvve, II/82; Yahya İsmail Ahmed, Mukaddimâtü’n-Nübüvve, I/110.

552

İbn Abdi’l-Ber, el-İstiâb, II/195.

553

Bektaşi kitaplarından “Tarikatnâme” adlı eserin yazarı olan Eşref oğlu Rûmi, eserinde Selmân el-Fârisî ile ilgili Şeytan kıssasını anlatmıştır. Hz. Peygamber’in Mirac’tan dönerken bir salkım üzüm getirdiği ve bir üzüm tanesini Selmân’a verdiği belirtilmiştir. Ve Selmân el-Fârisî’nin kırklardan olduğunu yazmıştır.554

6.6. Selmân el-Fârisî’ye Atfedilen Kerâmetler

Kerâmet, terim olarak Allah’ın sâlih, takvâ sahibi, veli kullarında zuhur eden olağan üstü haldir. Tabiat kanunlarıyla açıklanması mümkün değildir. Mu’tezile mezhebinin kerâmeti kabul etmemesiyle, Kelâm ilminde tartışma konusu olmuştur. Selef ve Ehl-i Sünnet, kerâmetin İslâm dinindeki yerine vurgu yapmışlardır. Ancak büyük sûfiler kerâmetin çok önemli bir hal olmadığını ifade ederek, kulun istikâmet sahibi olmasını tavsiye etmişlerdir.555 İmâmiye Şîa’sı kerâmeti kabul etmekle beraber, kerâmete büyük önem vermişler ve Selmân el-Fârisî’nin kerâmetlerini nakletmişlerdir. Selmân el-Fârisî’ye atfedilen bazı kerâmetler şunlardır:

Selmân el-Fârisî, arkadaşlarıyla beraber yolculuğa çıktığı bir günde, çok açıkmışlardır. Karşılaştıkları bir ceylanı Selmân el-Fârisî yanına çağırmış ve arkadaşları için kebap olmasını söylemiştir ve bunun üzerine ceylan kebap olmuştur. Selmân arkadaşlarına ondan yemelerini söylemiştir. Hepsi ceylandan yiyerek doymuşlardır. Selmân el-Fârisî, ceylana Allah’ın izniyle kalkmasını söylemiştir. Ceylan ayağa kalkmış ve sahraya doğru gitmiştir. Bu Kerâmet izah edilirken, kim Allah’a itaat ederse, Allah ona icabet eder diye izah edilmiştir.556

Mikdâd b. Esved Selmân el-Fârisî’nin yanına geldiğinde, Selmân’ın ateş olmayan bir ocaktan yemek tenceresini kaldırdığını görmüştür. Tencere hâlâ kaynamaya devam ederken Mikdâd, Selmân el-Fârisî’ye tencerenin ateş olmadan nasıl kaynadığını sormuştur. Selmân eline iki taş alıp, onları tencerenin altına koymuştur. O iki taş sanki kuru ot ve çöplerin yandığı gibi yanmıştır ve tencerenin kaynaması artmıştır.

554

Mısrî, es-Sahabîyyü'l-Celîl Selmân el-Fârisî, s. 153-154.

555

Uludağ, Süleyman, “Kerâmet” , DİA, Ankara, 2002, XXV/265-267.

556

Selmân el-Fârisî, Mikdâd’a tencerenin kaynamasını sakinleştirmesini istemiştir. Mikdâd da onun sakinleşeceğini zannetmediğini söylemiştir. Bunun üzerine Selmân el-Fârisî elini bir demir kepçe gibi tencerenin içine daldırmıştır ve tencere sakinleşmiştir. Selmân elini tencereden dışarıya çıkardığında, elinin üzerinde çorbanın izlerini gören Mikdâd b. Esved, bu hayret verici durum karşısında şaşırmıştır.557

Selmân el-Fârisî, bir grup insan içinde bulunan bir kişiye; “Geçen gün evinin içinde işlediğin günahtan dolayı tevbe et ve Allah’tan kork!” demiştir. O kişi Allah’a tevbe edip ona sığındığını söylemiştir. Selmân oradan geçip gittikten sonra, grupta bulunan diğer kişiler, Selmân el-Fârisî’yi kastederek arkadaşlarına; “Onu susturacak güce sahip olduğun halde, niçin engel olmadın?” diye sormuşlardır. O kişi, Selmân el-Fârisî’nin hatırlattığı olayı, sadece kendisinin ve âlemlerin Rabb’inin bildiğini söylemiştir.558

Selmân el-Fârisî, Ebü’d-Derdâ’ya veya Ebü’d-Derdâ’nın Selmân’a yazdığı bir mektupta, yemek tabağının tesbih ettiğine dair Kerâmeti hatırlatmıştır. 559 Selmân ile Ebü’d-Derdâ aynı kaptan yemek yerlerken, kaptaki yemek o sırada Allah’ı tesbih etmiştir.560

Ebü’d-Derdâ ile Selmân el-Fârisî beraber bir kabın altında ateş yakıyorlarken, yemek kabından bir ses işitmişlerdir. Çıkan ses sabi çocuk sesine benzer bir şekilde tesbih etmiş ve kap sallanmıştır. Sonra kap tekrar önceki haline dönmüştür. Ancak kabın içinden bir şey dökülmemiştir. Ebü’d-Derdâ Selmân el-Fârisî’ye hayret verici şeye bakmasını söylemiştir. Selmân bu söz üzerine, “Eğer susmuş olsaydın, Allah’ın âyetlerinden birini işitecektin” demiştir.561

Selmân el-Fârisî, Haris b. Umeyr adında, daha önce tanışmadıkları halde onun ismini söyleyerek konuşmuştur. Haris b. Umeyr Selmân’ın daha önce kendisini görmediği halde nasıl kendisini tanıdığına şaşırmıştır. “Ey Abdullah! Beni önceden görmedin, benimle tanışmadın” demiştir. Selmân; “Evet doğru, Nefsim elinde olan

557

Kummî, Münteha'l-Âmâl, I/163.

558

Müfid, el-İhtisas, s. 11.

559

Beyhâkî, Delâilü’n-Nübüvve, VI/63.

560

İbnü'l-İmâd, Ebü'l-Felah Abdülhay b. Ahmed b. Muhammed İbnü’l-İmâd (H.1089/M.1679),

Şezerâtü’z-Zeheb fî Ahbâri Men Zeheb, Thk: Abdülkadir Arnavut, Mahmûd Arnavut, Beyrut,

1406/1986, I/ 209-210.

561

Allah’a yemin olsun, seni gördüğüm zaman, benim ruhumla senin ruhun tanışmıştır. Sen Haris b. Umeyr değil misin?” demiştir. Haris b. Umeyr; “Evet” diyerek doğrulamıştır.562

Selmân el-Fârisî’nin gelecekten haber vermesi ile ilgili şu Kerâmeti de anlatılmaktadır: Selmân el-Fârisî, Müseyyib b. Neciye el-Fezârî’nin memleketine geldiğinde, Müseyyip Selmân’ı karşılamıştır. Selmân el-Fârisî Kerbela’ya kadar yürümüş ve oranın ismini sormuştur. Orada bulunanlar, o beldenin isminin Kerbela olduğunu söylemişlerdir. Selmân, “Burası kardeşimin yere yıkılacağı, onların göçeceği, develerinin çökeceği, kanlarının döküleceği, ilk ve son hayırlı insanların öleceği yerdir” demiştir.

Selmân el-Fârisî daha sonra Harûra’ya kadar yürümüş ve oranın da ismini sormuştur. Orada bulunanlar, oraya Harûra denildiğini haber verince Selmân: “Harûra mi? Buradan insanların şerlilerinden ilkleri ve sonları çıkacaktır” demiştir.

Selmân el-Fârisî, bundan sonra Bankıya’ya kadar ilerlemiştir ve oraya ne isim verdiklerini sormuştur. Orada bulunanlar, oranın isminin Bankıya olduğunu söylemişlerdir. Selmân Kûfe’ye kadar yürümüş ve “Burası Kûfe’dir ve burası İslâm’ın kubbesidir” demiştir.563

Selmân el-Fârisî’ye atfedilen bu kerâmetlerin, tabiat kanunlarıyla açıklanması mümkün değildir. Selmân el-Fârisî’nin Ebü’d-Derdâ ile bir tabaktan yemek yedikleri sırada, yemeğin zikrettiğini işitmeleri ile ilgili kerâmet dışında anlatılan kerâmetlerin doğruluk derecesi Şiî kaynaklara dayanmaktadır. İhtiyatla yaklaşmak gerekir.

562

İsfahânî, Hilye, I/198.

563

SONUÇ

Selmân el-Fârisî İran asıllı olan bir sahabîdir ve İran’dan ilk Müslüman olan kişidir. Onun Müslüman olmazdan önceki hayatı ve İslâm dinini kabul ediş şekli, Müslümanların ilgisini çekmektedir. Önce Mecûsilîği terk edip Hıristiyan olmuştur. Hıristiyan iken, son peygamber Hz. Muhammed’in vasıflarını ve hicret edeceği yerin özelliklerini öğrenmiştir. Hz. Peygamber’e ulaşmak için yola çıkmıştır. Beraber yolculuk ettikleri Kelb kabilesinden tüccarlar, Vâdi’l-Kurâ’ya gelince onu köle diye satmışlardır. Bundan sonraki hayatı, azat olununcaya kadar köle olarak devam etmiştir.

Selmân el-Fârisî, Hz. Peygamber’in peygamberlik alametlerini görmüş ve Müslüman olmuş ve Hz. Peygamber’in güzide sahabîlerinden birisi olmuştur. Kölelikten azat olurken Hz. Peygamber yardımcı olmuştur.

Ashab-ı Suffa’dandır. Sahabîlerin âlimlerindendir. Kendisinden 60 hadis rivâyet edilmiştir. Hz. Peygamber onun ilmini övmüştür. Sahabîlerden Hz. Peygamber’e soru sormak isteyenler Selmân’ı aracı yapmışlardır. Selmân, sahabîler arasında İslâm’ı insanlara öğreten kişilerdendir. Sahabe döneminde fetva verenlerden birisidir.

Sahabîler arasında ayrı bir öneme sahiptir. Hz. Peygamber’le geceleri sohbet etmiştir. Hz. Peygamber bir kavimle anlaşma yaparken Selmân el-Fârisî’yi şahit olarak yanında bulundurmuştur. Zühd ve tevazûsu şöhret bulmuştur. Kendi eli ile çalışarak geçimini sağlamıştır.

Hz. Peygamber ile birlikte ilk defa katılmış olduğu Hendek savaşıdır. Hendek savaşından itibaren Allah Resûlü’nün katıldığı bütün savaşlara iştirak etmiştir. Hendek savaşında hendek kazma fikrini teklif etmiştir. Taif Muhasarası’nda mancınık yapmış ve kullanış şeklini Müslümanlara öğretmiştir. İlk debbabeyi de o getirmiştir. Böylece İslâm savaş tekniğine yenilik kazandırmıştır.

Hendek kazılırken sahabîlerin kendi aralarında, “Selmân bizdendir” tartışmasına Hz. Peygamber; “Selmân bizden Ehl-i Beyt’imdendir” buyurmuştur.

Selmân el-Fârisî, Şiîler tarafından çok önem verilen bir sahabîdir. Hz. Ali’yi sevenler, onu da aşırı bir biçimde sevmişlerdir. Şiîler uydurmuş oldukları hadisleri

Selmân el-Fârisî rivâyet ediyor gibi göstermişlerdir. Özellikle Hz. Ali’nin hilafeti meselesinde çok hadis uydurmuşlardır.

Şiîler Takıyye inancını Selmân’a dayandırırlar ve onu yeryüzünde Allah’ın kapısı olarak görürler. Bir meleğin Selmân’ın kulağına fısıltı ile bilgiler aktardığına inanırlar. Onlara göre Selmân, Mütevessimin’dendir ve dört rükünden birisidir. Zekât ibadetinin Selmân vasıtasıyla gerçekleştiğini kabul ederler. Hattabiye, İsmâiliyye, Nusayriyye, Dürzî ve diğerleri Selmân’a izafe edilmektedir. İmamiye mezhebi Selmân el-Fârisî’den nakledilen sözler üzerine bina edilmiştir.

Selmân el-Fârisî, Ahîlik teşkilatı tarafından da önemsenmektedir. Her mesleğin bir pîri vardır. Selmân el-Fârisî Hz. Peygamber’in saçını traş ettiği için, berberlerin pîri kabul edilmiştir.

Selmân el-Fârisî’nin ahlâkı, tasavvuf ehli tarafından benimsenmiştir. Onun yaşayışı örnek alınmaya çalışılmıştır. Nakşî tarikatının bir kolu, Selmân’a dayanmaktadır.

Hz. Peygamber’in vefâtından sonra, Hz. Ebû Bekir döneminde Medine’de kalmıştır. Hz. Ömer döneminde aktif vazifeler almıştır. Irak ve İran’ın fethine katılmıştır. Ordu içerisinde davetçi, keşif kollarında ve ganimet taksimi görevlerinde bulunmuştur. Medâin valisi olmuştur. Kûfe şehri kurulurken yer tesbitinde bulunmuştur. Hz. Osman döneminde Hazar’ın fethine katılmıştır ve Hz. Osman döneminde Medâin’de vefât etmiştir.

BİBLİYOGRAFYA

*Abdülhâfız, Abdülmevcûd, “Hayatü Selmân el-Fârisî ve İslâmuhû”, Mecelletü Ezher, Sayı: 6, Sayfa: 697-701, Kahire, 1383/1964.

*Abdülhâlik, Abdülgânî (H. 1403/M.1983), Hucciyyetü's-Sünne, Riyad, 1415/1995. *Abdüssettâr, Şeyh, A’lâmü’l-Huffâz ve’l-Muhaddisîn Abre Erbaa Aşere Karnen, Dımeşk, 1417/1997.

*Ahmed Cevdet Paşa (H.1312/M.1895), Peygamberlerin Kıssaları ve Halifelerin Târihi, Sad: Ali Arslan, İstanbul, 1399/1979.

*Âmilî, Cafer Murtaza el-Hüseyni Âmilî, Selmân el-Fârisî, 2. bsk., Kum: Müessesetü’n-Neşri’l-İslâmî, 1414/1994.

*Âmilî, Bahaeddin Muhammed b. Hüseyin b. Abdüssamed Âmilî (H.1031/M.1622), el-Mihlat, Thk: Muhammed Halil Paşa, Beyrut, tsz.

*Âmilî, Muhsin el-Emin el-Hüseyni el-Âmilî, A’yânü’ş-Şîa Thk: Hasan Emin, Beyrut, 1403/1983.

*Âmirî, Ebû Zekeriyyâ İmadüddin Yahyâ b. Ebî Bekr Âmirî (H.893/M.1488), er- Riyazü'l-Müstetâbe fî Ma'rifeti Men Revâ fi's-Sahihayn, Thk: Ömer ed-Deyrâvî Ebû Hacele, 2. bsk., Beyrut, 1400/1979.

*“Ammûriye”, DİA, III/ 79, İstanbul, 1991.

*Atçeken, İsmail Hakkı, “İbn Teymiyye’nin Hz. Ali’nin İmâmetiyle İlgili Şiî Rivayet ve Yorumları Tenkîdi” S.Ü.İ.F.D., Sayı: 12, s.49-69, Konya, 2001. *Avcı, Câsim, “Medâin”, DİA, XXVIII/ 289-291, Ankara, 2003.

*__________, “Kûfe”, DİA, XXVI/339-342, Ankara, 2002.

*Avni, Şerif Hâtim b. Arif, el-Mürselü’l-Hâfi ve Alâkâtuhu bi’t-Tedlis: Dirâse Nazariyye ve Tatbikiyye Alâ Merviyyatı el-Hasan el-Basri, Riyad, 1418/1997.

*Aynî, Ebû Muhammed Bedreddin Mahmûd b. Ahmed b. Musa el-Hanefî Aynî (H.855/M.1451), Umdetü’l-Kârî, İstanbul, 1308/1891.

*Butî, Muhammed Hüseyin, “Selmân el-Fârisî”, el-Hidâye Mecelletü’l-İslâmiyye, Sayı: 203, Sayfa: 30-35, Bahreyn, 1415/1994.

*Belâzurî, Ahmed b. Yahyâ b. Câbir el-Belâzurî (H.279/M.892), Ensâbü’l-Eşraf, Beyrut, 1417/1996.

*Berîkî, Ahmed b. Muhammed Berîkî (H.281/M.895), Kitâbü’t-Tabakât, Dirâse ve Tahkik: Samir Kazım Abdülhafacî, İran, 1428/2007.

*Beşşâr, Avvâd Ma’rûf/Şuayb Arnavut, Tahrir Takribü’t-Tehzîb li’l-Hafız Ahmed b. Ali b. Hacer el-Askalanî, Beyrut, 1417/1997.

*Beyhâki, Ebû Bekir Ahmed b.Hüseyin el-Beyhâki (H.458/M.1066), Delâilü’n- Nübüvve ve Marifetü Ahvâli Sâhibi’ş-Şerîa, Beyrut, 1405/1985.

*Bilbürrî, Muhammed b. Ebî Bekr b. Abdullah b. Musa Bilbürrî, el-Cevhere fî Nesebi’n-Nebî ve Ashâbuhü'l-Aşere; Thk: Muhammed Tevenci, Riyad, 1404/1983. *Buhârî, Ebû Abdullah Muhammed b. el-Buhârî (H.256/M.870), Târihu’l-Kebîr, Beyrut, tsz.

*_______, el-Câmiu’s-Sahîh, İstanbul,1401/1981.

*Cerrahoğlu, İsmail, Tefsir Usûlü, 10. Bsk., Ankara, 1995.

*Cevâd, Ali (H.1408/M.1987), el-Mufassal fî Târihi’l-Arab Kable’l-İslâm, Beyrut, 1413/1993.

*Dârimî, Ebû Muhammed Abdullah b. Abdurrahman b. Fazıl ed-Dârimî (H.255/M.868), Süneni Dârimî, İstanbul, 1401/1981.

*Dârakutnî, Ali b. Ömer ed-Dârakutnî (H.385/ M.996), Sünen, Beyrut, 1414/1994. *Dineverî, Ebû Hanife Ahmed b. Dâvûd b. Dineverî (H.282/M.895), Ahbârü’t-Tıval, Kahire, 1379/1960.

*Diyârbekrî, Hüseyin b. Muhammed b. Hasan (H.990/M.1582), Târîhu’l-Hamîs fî Ahvâli Enfesi Nefîs, Beyrut, tsz.

*Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Târihi, Komisyon, İstanbul, 1992.

*Ebû Avâne, Yakub b. İshak b. İbrâhim Ebû Avane el-İsferayînî (H.316/M.928), Müsnedü Ebî Avane, Thk: Eymen b. Arif ed-Dımaşkî, Beyrut, 1419/1998.

*Ebû Dâvûd, İmam Hâfız Ebû Dâvûd Süleyman b. el-Eşas el-Sicistânî el-Ezdî (H.275/M.889), Süneni Ebû Dâvûd, İstanbul, 1401/1981.

*Ebû Hafs, Ömer b. Ali b. Ahmed (H.804/M.1401), el-I’lâm bi Fevâidi Umdeti’l- Ahkâm, Riyad, 1421/2000.

*Ebû Hâtim, Ebû Muhammed Abdurrahman b. Muhammed b. İdris İbn Ebû Hâtim (H.327/M.938), el-Cerh ve't-Ta'dil, Haydarabad, 1372/1952.

*Ebû Hüseyin, “Selmân el-Fârisî”, Sahîfetü’l-İslâm, Sayı: 46, Sayfa: 30-31, Mısır, 1358/1940.

*Ebü'l-Mehâsin, Ebü'l-Mehâsin Şemseddîn Muhammed b. Ali b. el-Hasan Hüseyni (H.765/M.1364), Kitâbü’t-Tezkire bi Ma'rifeti Ricali Kütübi'l-Aşere, Thk: Rıfat Fevzi Abdülmuttalib, Kahire, 1418/1997.

*Ebû Şeybe, Ebû Bekr Abdullah b. Muhammed b. İbrahim İbn Ebû Şeybe (H.235/M.849), Kitâbü’l-Musannef fi’l-Ehâdîs ve’l-Âsâr, Haz: Kemal Yusuf Hut, Beyrut, 1409/1989.

*Ebû Şuhbe, Muhammed b. Muhammed Ebû Şuhbe, es-Sîretü’n-Nebeviyye fî Dâv’il-Kur’ân ve’s-Sünne, Beyrut, 1412/1992.

*Ebü’ş-Şeyh, Ebû Muhammed Abdullah b. Muhammed b. Cafer Ebü’ş-Şeyh (H.369/M.979), Tabakâtü’l-Muhaddisîn bi İsbehan ve’l-Varidin Aleyha, Beyrut, 1412/1992.

*Ekinci, Yusuf, Ahîlik, 4. bsk., Ankara, 1993.

*Endelüsî, Muhammed b. Muhammed Endelüsî el-Veziru’l-Sirâc (H.1149/M.1736), el-Hulelü’s-Sündüsiyye fi’l-Ahbâri’t-Tunisiyye, Thk: Heyle-Muhammed el-Habib, Beyrut, 1405/1985.

*Fayda, Mustafa, “Celûlâ Savaşı”, DİA, VII/ 272-273, İstanbul, 1993.

*Fığlalı, Ethem Ruhi, Çağımızda İtikâdî İslâm Mezhepleri, 3.bsk. İstanbul, 1986. *Fidâî, Rafi Ahmad, Companions of the Holy Prophet, New Delhi, International Islamic Publishers, 1986.

*Gazzâlî, Zeynü’d-Din Ebû Hamid, Muhammed ibn Muhammed el-Gazzâlî

Benzer Belgeler