• Sonuç bulunamadı

Hz Ömer Döneminde Selmân el-Fârisî

Selmân el-Fârisî, Hz. Ömer döneminde önemli vazifeler üstlenmiştir. Çünkü Hz. Ömer dönemi, Hz. Ebû Bekir dönemine göre daha uzun bir dönem olmuş ve yeni fethedilen topraklarla ülkenin sınırları genişlemiştir.

Hz. Ömer’in Selmân el-Fârisî ile yakın arkadaşlıkları olmuştur. Hz. Ömer, Selmân’a gereken saygıyı göstermiştir. Selmân el-Fârisî, Medain valisi olduğu dönemde, Hz. Ömer’i ziyaret etmek için geldiğinde, Hz. Ömer hiçbir memuruna göstermediği ilgiyi ona gösterek, halkla beraber onu karşılamaya çıkmıştır.302

Selmân el-Fârisî bir gün Hz. Ömer’in yanına girdiğinde, Ömer dayandığı yastığı Selmân’a vererek ona hürmet etmiştir.303

Selmân el-Fârisî, Hz. Ömer’e karşı cesaretle konuşan bir kişidir. Bir gün ganimet mallarından Hz. Ömer’e kumaş gelmiştir. Hz. Ömer herhese birer elbise çıkacak şekilde bu kumaşı dağıtmıştır ve daha sonra insanlara hitap etmek için minbere çıkmıştır. Ancak üzerinde iki elbiselik kumaş vardır. Bunu gören Selmân el- Fârisî, halifeden çekinmeden sebebini sormuştur. Hz. Ömer, oğlu Abdullah’a

301

İbrahim, Sâbir Abduh, Selmân el-Fârisî, s. 35.

302

Kettânî, et-Terâtibu’l-İdâriyye, III/233; Âmilî, “Selmân el-Fârisî”, s. 90.

303

seslenerek cevap vermesini istemiştir, Abdullah da kendi payına düşen kumaşı babasına hibe ederek verdiğini söylemiştir.304

Hz. Ömer, Selmân el-Fârisî’nin Medâin’den Medine’ye döndüğünde, halkın halife hakkında neler konuştuklarını sormuştur. Selmân el-Fârisî, halkın Hz. Ömer hakkında iki elbisesinin olduğunu ve sofrasında iki kap yemek bulundurduğunu söylediklerini haber vermiştir. Hz. Ömer bunlardan vazgeçtiğini söylemiştir. Bunlardan başka bir şey duyup duymadığını sormuş, Selmân da başka bir şey duymadığını söylemiştir.305

Hz. Ömer kendisinin halife mi, yoksa kral mı olduğunu Selmân el-Fârisî’ye sormuştur. Selmân, Müslümanların topraklarından az veya çok haraç alır, sonra onu biriktirirse halife değil kral olacağını ifade etmiştir.306

Hz. Ömer Selmân’ın da bulunduğu bir mecliste, orada bulunanların neseplerini sormuştur. Sıra Selmân’a geldiğinde, Selmân kendisinin Selmân İbn İslâm olduğunu söylemiştir. Bunun üzerine Hz. Ömer kendisinin de Ömer İbn İslâm olduğunu ve Selmân İbn İslâm’ın kardeşi olduğunu belirtmiştir.307

Hz. Ömer hicretin 15. yılında kurmuş olduğu divan teşkilatından, Bedir harbine iştirak etmemesine rağmen Selmân el-Fârisî’ye, Bedir savaşına katılanlara verdiği kadar beş bin dirhem atiyye vermiştir.308

2.1. Katıldığı Seferler

Selmân el-Fârisî Hz. Ömer zamanında Irak309 ve İran’ın fethinde bulunmuş,310 Kâdisiye, Belencer, Celûlâ savaşına katılmış, Medâin’in fethinde hazır bulunmuştur.

304

İbnü’l-Cevzî, Sıfatü’s-Safve, I/535; Abdüssettâr, A’lâmü’l-Huffâz ve’l-Muhaddisîn, I/488.

305

Gazzâlî, İhyâ,II/453.

306

Tâberî, Târîhu’t-Taberî, IV/211; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III/59.

307

Abdüssettâr, A’lâmü’l-Huffâz, I/501-502.

308

Tâberî, Târîhu’t-Taberî, III/614; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, II/503.

309

İbn Hacer, el-İsâbe, III/141; Sahibü'l-Meâlim, Hasan b. Zeynüddin Sahibü'l-Meâlim (H.1011/M.1602), et-Tahrîrü’t-Tâvûsî, Thk: Fazıl Cevâhiri, Ayetullahü'l-Uzmâ el-Mar’aşî, 1411/1990, s. 284.

310

2.1.1. Kâdisiye Seferi

Kâdisiye Irak’ta küçük bir kasaba olup, Dicle nehrinin doğu kıyısında, Samarra’nın on iki km. güney doğusunda bulunmaktadır.311 Kâdisiye savaşı ise Kûfe’nin otuz km. güneyinde gerçekleşmiştir.312

Selmân el-Fârisî’nin katıldığı Kâdisiye savaşında İslâm ordusu, büyük zafer kazanmıştır. Bu zafer Müslümanlara büyük moral kaynağı olmuştur, Irak’ın kapılarının açılmasında ve İran’nın fethinde etkili olmuştur.

Selmân el-Fârisî’nin ordu içindeki görevi, insanları İslâm’a davet etmektir. Eğer insanlar Müslüman olmazlarsa, onlardan cizye vermelerini istemektir. Cizye vermeyi de kabul etmezlerse, onlarla savaşacaklarını söylemektir. Selmân el-Fârisî üç gün halkı Müslüman olmaya çağırmıştır.313 Kâdisiye savaşı öncesinde de Selmân, Farslılar’ı bu şekilde davet etmiştir. Ancak onlar savaşmayı tercih etmişlerdir.

Bunun üzerine şiddetli bir savaş olmuştur. Kisra’nın görevlendirdiği komutan Rüstem öldürülünce, Sasâni ordusu dağılmıştır ve Kâdisiye zaferi kazanılmıştır. Bu zaferin sonucunda, İran’ın kutsal sancağı Direfş-i Kâviyânî, Müslümanların eline geçmiştir.

Daha sonraki fetihlerde slogan haline gelen, “Biz insanları kula kul olmaktan kurtarıp, Allah’a kulluk için geldik sözü Kâdisiye zaferinin armağanı olmuştur.314

2.1.2. Belencer Savaşı

Selmân el-Fârisî’nin katıldığı Belencer savaşında da zafer elde edilmiştir. Selmân’la birlikte bulunan kişiler, elde ettikleri ganimetlerden dolayı çok sevinmişlerdir. Bunun üzerine Selmân; “Muhammed ailesinden, gençlerin efendisi ile birlikte olup savaştığınız zaman, şimdiki sevincinizden daha çok sevinin. Ben sizi Allah’a emanet ediyorum,” demiştir.315

311

Streck, M., “Kâdisiye”, İA, İstanbul, 1965, VI/55.

312

Avcı, Câsim, “Medâin”, DİA, Ankara, 2003, XXVIII/289.

313

Abdüssettâr, A’lâmü’l-Huffâz, I/495.

314

Yücesoy, Hayrettin, “Kâdisiye Savaşı”, DİA, İstanbul, 2001, XXIV/136-137.

315

2.1.3. Medâin’in Fethi

Medâin, Bağdat’ın otuz km. kadar güneyinde bulunmakta olup, Dicle nehrinin her iki kıyısında yer alan, benzer büyüklükteki şehirler topluluğudur. Medâin şehri, Parslar ve Sasâniler dönemine kadar kurulan, yedi şehirden meydana gelmekte olup, taş ve duba köprülerle birbirine bağlanmıştır.316 Bu şehirlerin isimleri, İsfabûr, Vaherdeşîr, Henbûşâfûr, Berzenîdân, Vahcendeyûhasreh, Nûniyâfâz ve Kerdâfâz. Arapça’ya bunların beş tanesi şöyle girmiştir: İsfânber, Behreşîr, Cündîsâbur, Derzîcân, Rûmiyye. Altıncı ve yedinci isimler aynen kalmıştır.317

Hz. Ömer Sa’d b. Ebî Vakkas’a, Kâdisiye zaferinden sonra ilerlemesini emretmiştir. Sa’d Dicle nehrine kadar ilerlemiş, Behreşir önlerinde iyi tahkim edilmiş olan şehri kuşatmıştır.318 İki ay kuşatma sürdükten sonra, yiyecek kıtlığı başlayınca İranlılar, dikkatleri üzerlerine çekmeden, nehrin karşı kıyısına geçmişlerdir. Müslümanlar hücum ederek şehrin içerisine girdiklerinde, şehrin boşaltılmış olduğunu görmüşlerdir.

Sa’d b. Ebî Vakkas, Kisra Yezdücerd’in kıymetli mal ve eşyaları yanına alarak Hulvan’a geçeceğini haber alınca, vakit kaybetmeden ona ulaşmak istemiştir ve askerlerinin Dicle nehrini geçmeleri için teşvikte bulunmuştur. Nehre atlarıyla dalan Müslümanları gören Farslılar korkmuşlardır. Su üzerinde yürüyor gibi kendilerine doğru gelen Müslümanları görünce, insanlarla değil cinlerle savaştıklarını sanmışlardır.

Dicle nehrini geçerken Selmân el-Fârisî ile birlikte Sa’d b. Ebî Vakkas sohbet etmişlerdir. Sa’d, Allah’ın kendilerine yardım edeceğini, dinini güçlendireceğini ve düşmanlarını hezimete uğratacağını söylemiştir.

Selmân el-Fârisî de, İslâm’ın yeni bir din olduğunu, Allah’ın kendilerine karaları boyun eğdirdiği gibi, denizleri de boyun eğdireceğini, askerlerin bölükler

316

Avcı, “Medâin”, DİA, XXVIII/289.

317

Yakût el-Hamevî, Şihâbüddîn Ebû Abdullah, Yâkût b. Abdullah el-Hamevî (H.626/M.1229),

Mûcemü’l-Büldân, Beyrut, 1410/1990, V/88. 318

halinde suya girdikleri gibi çıkacaklarını söylemiştir. Selmân el-Fârisî’nin dediği gibi hiç kimse suda boğulmadan karşıya çıkmıştır.319

Medâin şehrine girdiklerinde, sokakta kimseyi bulamamışlardır. Bunun üzerine Beyaz Saray’a gitmişlerdir. Selmân el-Fârisî, buranın halkını üç gün İslâm’a davet etmiştir.320 Hz. Peygamber’in müjdelediği şekilde şehir fethedilmiş ve Selmân el- Fârisî’nin başına Kisra’nın altın tacı konulmuştur.321

Medâin fethedilince, çok fazla ganimet elde edilmiştir. Geçmişte yaşamış olan kisralara ait kıymetli hazineler ele geçirilmiştir. Müslümanlar, Farslılar’ın terk ettikleri bazı evlere girince, tabanından tavanına kadar altın ve gümüş kaplarla doldurulduğunu görmüşlerdir. Sa’d ganimetin beşte birini ayırmıştır. Kalan ganimeti askerlere Selmân el-Fârisî dağıtmıştır. Elde edilen ganimetlerden her süvariye on iki bin dinarlık hisse düşmüştür.322

2.1.4. Celûlâ Savaşı

Celûlâ, Dicle nehrinin doğu tarafında aynı ismi taşıyan ırmağın kenarında, Sevâd ile İran arasında ve Horasan yolu üzerinde kurulmuş olan, Medâin’den 180 km. uzaklıkta yer alan bir şehirdir.323

Kisra Yezdücerd b. Şehriyar, Medâin’den Hulvan’a kaçarken, yolda çok sayıda asker ve süvari toplamıştır. Topladığı askerleri, kendisi ile Müslümanlar arasında bulunan Celûlâ’ya yerleştirmiştir. Bu askerler çevrelerine derin hendekler kazmışlardır. Durumu Sa’d Hz. Ömer’e bildirince, Hz. Ömer Sa’d’ın Medâin’de kalmasını, Haşim b. Utbe’nin Kisra üzerine gidecek orduya komutanlık yapmasını emretmiştir.

Müslümanlar on iki bin kişilik bir orduyla Celûlâ’ya vardıklarında, derin hendeklerle karşılaşmışlardır. Celûlâ savaşıyla Müslümanlar bir taraftan bu şehri ve Hulvân’ı ele geçirirken, diğer taraftan da Kâdisiye’den sonra Sasâniler’e büyük bir

319

Dineverî, Ebû Hanife Ahmed b. Dâvûd b. Dineverî (H.282/M.895), Ahbârü’t-Tıval, Kahire, 1379/1960, s. 126; Tâberî, Târîhu’t-Taberî, IV/12; İbn Kesîr, el-Bidâye, VII/67; Kandehlevî,

Hayâtu’s-Sahâbe, IV/509; Abdüssettâr, A’lâmü’l-Huffâz, I/496. 320

İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Târîh, II/514; İbn Kesîr, el-Bidâye, VII/67.

321

Âmilî, “Selmân el-Fârisî”, s. 14.

322

İbn Kesîr, el-Bidâye, VII/68-69.

323

darbe daha vurmak suretiyle, Dicle Sevâd’ındaki bölgelerin fethini tamamlama imkânını elde etmişlerdir.324

Medâin’in fethinden elde edilen ganimetler kadar ganimet, bu savaş sonucunda elde edilmiştir. Buradan elde edilen ganimetleri, Selmân el-Fârisî dağıtmıştır.325

2.2. Aldığı Görevler

Selmân el-Fârisî, ordu içinde keşif işlerinden sorumlu olmakla birlikte,326 İslâm’a davet etme görevinde bulunmuştur. Savaşın şiddetlendiği zamanlarda, askerlerin moralini artıracak konuşmalar yapmış, onlara ahiret gününü hatırlatmıştır.327

Selmân el-Fârisî, İran kalelerinden birisini kuşatmıştır. Askerler Selmân el- Fârisî’ye; “Ey Ebû Abdullah! Onlara karşı taarruza geçmeyecek miyiz?” demişlerdir. Selmân; “Bırakın beni, Allah Resûlü’nden işittiğim gibi onları İslâm’a davet edeyim” demiştir.

Selmân daha sonra, kuşatılmış olan kaledeki insanlara gelmiş ve “Ben de sizin gibi bir insanım ve İranlı’yım. Arap olan şu askerlerin bana itaat ettiğini görüyorsunuz. Eğer Müslüman olursanız, bizim gibi siz de aynı haklara sahip olacaksınız ve aynı mesuliyetleri yükleneceksiniz. Eğer dininizde kalmakta ısrar ederseniz, boyunlarınız eğilmiş olarak bize cizye verin, sizi dininizde serbest bırakalım, bizim idaremiz altında yaşayın,” demiştir. Sonra Selmân el-Fârisî, konuşmasını Farsça olarak sürdürmüş: “Hiçbir yönden üstün, övülen kişiler değilsiniz. Eğer tüm bu tekliflerimizi kabul etmezseniz, her toplum gibi sizinle de savaşacağız” demiştir. Kalede bulunanlar cizye vermeyi kabul etmemişler ve savaşmaya karar verdiklerini haber vermişlerdir.

324

Fayda, Mustafa, “Celûlâ Savaşı”, DİA, İstanbul, 1993, VII/272-273.

325

İbn Kesîr, el-Bidâye, VII/70-71.

326

Hamidullah, İslâm Peygamberi, II/1000.

327

Bunun üzerine askerler Selmân el-Fârisî’ye; “Artık taarruz etmeyelim mi?” demişlerdir. Selmân el-Fârisî, muhasara altındakileri üç gün davet ettikten sonra askerlere, taarruz emri vermiştir. Bundan sonra da kale fethedilmiştir.328

Bu görevlerin dışında Selmân el-Fârisî, Kûfe şehrinin kurulacağı yerin tesbitinde görev almış ve Medâin valiliği yapmıştır.

2.2.1. Kûfe Şehrinin Kurulması

Sa’d b. Ebî Vakkas, Medâin’in fethini Hz. Ömer’e müjdelemek için adamlar göndermiştir. Hz. Ömer, kendisine gelen adamların renklerinde ve sağlık durumlarındaki değişikliği görünce, sebebini sormuştur. Onlar da bulundukları yerin havasının kötü olduğunu söylemişlerdir.

Başka bir ifadede Sa’d’la beraber olan Huzeyfe, Hz. Ömer’e Araplar’ın karınlarının inceldiğini, pazılarının zayıfladığını ve renklerinin değiştiğini yazmıştır. Hz. Ömer de bunun nedeninin ne olduğunu öğrenmek için Sa’d’a bir mektup yazmıştır. Sa’d bunun sebebinin, Medâin’in kötü havasından kaynaklandığını bildirmiştir.

Bunun üzerine Hz. Ömer, Sa’d b. Ebî Vakkas’a uygun bir yerleşim yerini tesbit etmeleri için, Selmân el-Fârisî ile Huzeyfe’yi görevlendirmesini emretmiştir. Hz. Ömer, seçilecek olan yerin özelliklerini belirtirken, Araplar’a uygun yerin, develeri için de uygun olan yerler olduğunu, tesbit edilecek yerleşim yerinin kara ve deniz iklimine sahip olmasını ve halife ile aralarında deniz, köprü gibi bir engelin bulunmadığı bir yer olmasını istemiştir.329 Hz. Ömer’in Selmân el-Fârisî’yi yer tesbiti için görevlendirmesinin sebebi, Selmân’ın o bölgeleri iyi bilmesi ve bir çok Hıristiyan bölgesini gezmiş olması olmalıdır.

Selmân el-Fârisî, Fırat nehrinin batısından, Huzeyfe de Fırat nehrinin doğusundan yürüyerek Kûfe’ye gelmişlerdir.330 Kûfe* kum ve çakıl taşları birbirine karışık, kırmızı kumlu bir yerdir.332

328

İbn Hanbel, Müsned, V/441; Tirmizî, Siyer, 1; Tâberî, Târîhu’t-Taberî, IV/14; İsfahânî, Hilye, I/189; Kandehlevî, Hayâtu’s-Sahâbe, I/324; Abdüssettâr, A’lâmü’l-Huffâz, I/495.

329

Tâberî, Târîhu’t-Taberî, IV/41; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, II/527.

330

Ahmed Cevdet Paşa (H.1312/M.1895), Peygamberlerin Kıssaları ve Halifelerin Târihi, Sad: Ali Arslan, İstanbul, 1399/1979, I/355-356.

Selmân ve Huzeyfe aynı hizaya gelmişler ve yer olarak Kûfe’yi beğenmişlerdir. Sonra her ikisi de orada namaz kılıp, o yerin kalıcı bir yer olması için Allah’a dua etmişlerdir. Sad’a Kûfe’nin yerini beğendiklerini haber vermişlerdir.

Sa’d b. Ebî Vakkas, Hz. Ömer’e mektup yazarak, Kûfe’yi yer olarak seçtiklerini, Kûfe’nin Fırat nehri ile Hire arasında bulunduğunu, kara ve deniz ikliminin hâkim olduğunu, alfa otu ve kengerin yetiştiğini bildirmiştir.333

Kûfe şehri (H.17/M.639) yılında kurulmuştur.334 Ancak onun Basra şehrinden sonra (H.18/M.640) veya (H.19/M.641) yılında kurulduğu da ifade edilmektedir.335 İlk zamanlar Necef ile Kûfe şehri arasında, 10 km. mesafe bulunurken, bugün iki şehir adeta birleşmiş durumdadır.336

Selmân el-Fârisî Kûfe’de ikamet etmiştir.337 Sonra Medine’ye dönmüştür.338

2.2.2. Medâin Valiliği

Hz. Ömer Selmân el-Fârisî’yi, Medâin’e vali yaptığını mektupla bildirmiştir. Selmân mektubu alınca, geçmiş günlerini hatırlamıştır. Medâin’e339 ve Nehrevân’a vali olmuştur.340

*

Kûfe şehrinin evleri kamıştan yapılmıştır. Daha sonraları Kûfe’de çok şiddetli bir yangın çıkınca, Hz. Ömer kerpiçten ev yapılmasına izin vermiştir ve ev yaparken sünnete bağlı kalmalarını tavsiye etmiştir. Kûfe şehri, dairevi bir şekilde tasarlanmış olup, merkezinde cami, darü’l-imare ve pazar yeri bulunmaktadır. Ana yollar kırk zir’a, ara yollar yirmi zir’a, sokaklar yedi zir’a genişliğinde

düzenlenmiş olup, bütün ana caddeler merkeze çıkmaktadır. Önce cami yapımı için plan çizilmiştir. Cami arsasının ortasına güçlü kuvvetli bir adam ayakta durmuştur ve her yöne ok atmıştır. Bu okların düştüğü yerin gerisinden evlerin yapılması istenmiştir. ( Avcı, “Kûfe”, DİA, Ankara, 2002,

XXVI/339). Kûfe şehrinin sütunları, Hire şehrinde bulunan, Kisraların binalarından elde edilen mermerlerden yapılmıştır. Kûfe şehri kurulurken ayrıca, Ktesiphon’un kapıları da Kûfe’ye getirilmiştir. ( Streck, M., “Medâin”, İA, VII/448-449.) Kûfe şehrinin önemi, doğudaki fetihlerle birlikte zamanla artmıştır, önemli ilim merkezi haline gelmiştir. Hz. Ali ve ilk Abbasi halifeleri tarafından, Kûfe şehri başkent yapılınca, siyasi yönden etkili hale gelmiştir.331 Halife Mansur

tarafından Bağdat başkent yapılıncaya kadar, Kûfe önemini korumuş, daha sonra derece derece önemi azalmıştır. ( Zettersteen, K.V., “Kûfe”, İA, İstanbul, 1965.)

332

Tâberî, Târîhu’t-Taberî, IV/41.

333

İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, II/527-528.

334

İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, II/527.

335

Yakût el-Hamevî, Mûcemü’l-Büldân, IV/558.

336

Avcı, “Kûfe”, DİA, XXVI/342.

337

Makdîsî, Ebû Fazl Muhammed b. Tâhir b. Ali el-Makdîsî (H.507/M.1114), Kitâbü Cem’î Beyne’r-

Ricâl-i Sahihayn, Beyrut, 1405/1985, I/193. 338

İbrahim, Sâbir Abduh, Selmân el-Fârisî, s. 48.

339

Sönmezsoy, “Selmân-ı Fârisî ve Nusaybin”, s. 189.

340

Zehrüddîn, Rebi’ Hamid, Selmân el-Fârisî Câmiu İlmi’l-Evvelîn ve’l-Âhirîn, Suriye, 1419/1999, s. 87.

Selmân el-Fârisî aslî vatanında, kavmi arasında İslâm’ı yaymaya çalışmıştır ve güzel ahlâkı ile onlara örnek olmuştur. Kısa zamanda, halk arasında sevgisi yayılmıştır.341 Valiliği sırasında her gün dışarıya çıkıp, insanların arasına karışmıştır, böylece onların durumuna vakıf olmuştur ve onların isteklerini dinlemiştir.342

Selmân el-Fârisî valilik yaparken kendi memleketine ulaştığı da tahmin edilmektedir.343 Selmân el-Fârisî valilik yaparken, söylediği sözler ve yaşadığı olaylar, III. Bölümde daha ayrıntılı bir şekilde anlatılacağı için, tekrar olmaması açısından buraya alınmamıştır.

Benzer Belgeler