• Sonuç bulunamadı

KURAMSAL ÇERÇEVE

2.2 KAYGI TÜRLERİ

Kaygı, birçok araştırmacı tarafından incelenmiş, çok sayıda çalışmaya konu olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. Araştırmacılar kaygı konusunu farklı bakış açılarıyla değerlendirmekte ve farklı başlıklar altında yorumlanmaktadır. Maclntyre ve Gardner (1991b) üç farklı kaygı türünden bahsetmiştir. Bu kaygı türleri, sürekli kaygı, durumluk kaygı ve duruma yönelik kaygıdır. Kişilik ve durum öğeleri ile bağlantılı olan sürekli kaygı, durumluk kaygı ve duruma özgü kaygıdan (Wang,

10

2005) farklı olarak, alanyazınında engelleyici ve kolaylaştırıcı kaygı türlerinden de bahsedilmektedir.

2.2.1 Sürekli Kaygı

Kaygı, bazen bir durum ya da olay karşısında kendini göstermekte ya da bireyin hayatında karakterinin bir parçası olarak her zaman yer almaktadır (Oxford, 2005). Karakterin bir parçası olan sürekli kaygı, çoğu durumda kaygı eğilimine sahip olma durumu olarak tanımlanmaktadır (Philips, 1992). Karşı karşıya kaldıkları durum ne olursa olsun, bir bireyin kaygılı ve endişeli hissetme durumudur. Bu kaygı onların karakterinin bir parçası veya daha ciddi bir rahatsızlığın varlığının göstergesidir (Pappamihiel, 2002).

Bir bireyin kaygıya yatkın olma durumunu ifade eden (Spielberger, 1972) bu kaygı türü, bu kişinin çoğu insandan daha sık veya daha yoğun bir şekilde yaşadığı nispeten istikrarlı duygusal bir durumdur (Wang, 2005). Bu kaygı türünde, bir birey, karşılaştığı çoğu durumda kendini kaygılı hissetmektedir (MacIntyre ve Gardner, 1991b).

Sürekli kaygı seviyesi yüksek kişiler, karşılaştıkları birçok durumu tehlikeli olarak değerlendirmektedirler çünkü bu bireyler çoğu durumda kendilerini diğer bireylere oranla daha kaygılı hissetme eğilimindedirler (Spielberger, 1972). Diğer bir deyişle, bu kaygı türü kişilerin karakterlerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır (Ellis, 2003) ve bireyler karşı karşıya geldikleri birçok durumda kaygıya kapılma eğilimindedirler (Wang, 2005). Bireyin karakterinin bir parçası olan ve bu nedenle kalıcı ve üstesinden gelinmesi zor bir kaygı türü olan sürekli kaygı, dil öğrenme sürecini olumsuz etkilemektedir (Riasati, 2011).

2.2.2 Durumluk Kaygı

Durumluk kaygı, belirli bir zamanda hissedilen bir kaygı türüdür (Wang, 2005). Stresli bir durumla karşılaşıldığında ortaya çıkan gerginlik ve endişe durumu olan durumluk kaygı geçici bir kaygı türüdür (Riasati, 2011).

Geçici duygusal durum olarak ifade edilen durumluk kaygının yoğunluğu zaman içerisinde değişkenlik göstermektedir. Birey, kendisini tehdit altında zannettiği bir

11

durumla karşılaştığında durumluk kaygı seviyesi artarken birey bir durumu şahsen tehlikeli olarak algılamadığında ise durumluk kaygı seviyesi azalmaktadır (Spielberger, 1972). Yani, durumluk kaygı, belirli koşullar altında ortaya çıkan bir sosyal kaygı türüdür (Pappamihiel, 2002).

Durumluk kaygının iyi tarafı, kalıcı olmaması ve yabancı dil öğrenme sürecinde bireyler dil öğrenme ortamına alıştıkça zaman içerisinde ortadan kaybolmasıdır. Durumluk kaygı, öğrencinin iyi bir performans sergilemesini engellese de sürekli kaygı kadar tehlikeli bir kaygı türü değildir (Riasati, 2011).

Ancak durumluk kaygı, kaygının nedenini sorgulamada eksik kalması konusunda eleştirilmektedir. Durumluk kaygı değerlendirilirken, bireye herhangi bir durumun onu kaygılandırıp kaygılandırmadığını sormak yerine kendini kaygılı hissedip hissetmediği sorulmaktadır ve bu durum kaygının nedenine yönelmeyi engellemektedir (MacIntyre ve Gardner, 1991b).

Sürekli kaygı ve durumluk kaygı türleri birbiri ile ilişkilidir ve birbirlerinden etkilenmektedir. Sürekli kaygı eğilimi olan bir bireyin kaygı seviyesi yükseldikçe, stresli durumlarda bu kişinin durumluk kaygı seviyesinde de artış gözlenmektedir. Yani, bir kaygı türü yükseldikçe diğeri de yükselme eğilimindedir (MacIntyre ve Gardner, 1991b). Buna ek olarak, bu iki kaygı türü arasındaki ilişki, kişinin yabancı dil öğrenim sürecindeki başarısını etkilemektedir. Eğer geçici bir kaygı türü olan durumluk kaygı, sürekli kaygıya dönüşürse, bu kaygı yabancı dil öğrenim ve üretim süreçlerinde varlığını koruyan, sürekli hissedilen bir durum haline gelmektedir (Oxford, 2005) ve dil öğrenimini engellemektedir (Riasati, 2011).

2.2.3 Duruma Özgü Kaygı

Sürekli kaygı ve durumluk kaygı türlerinin yanı sıra kaygının ele alındığı üçüncü tür, duruma özgü kaygıdır. Duruma özgü kaygıyı diğerlerinden farklı kılan, kişinin kaygıyı belirli kaynaklara dayandırması gerekmesidir (MacIntyre ve Gardner, 1991b). Duruma özgü kaygı, bazı durumların diğerlerine göre daha çok kaygıya sebep olması varsayımına dayanmaktadır. Bir kişi, herhangi bir durum karşısında kaygılandığını hissederken başka bir durumda kendini rahat hissedebilir. Diğer bir yandan, bu bireyi kaygılandıran bir durum başka bir birey için kaygı kaynağı olmayabilir. Bu nedenle, hangi durumların daha çok kaygıya sebep olduğu

12

konusunda kişiler arasında düşünce farklılıkları bulunmaktadır (Toth, 2010). Duruma özgü kaygıdan mustarip bireyler, belirli olayları, sadece belirli faktörler mevcut olduğunda kaygı sebebi olarak değerlendirmektedirler. Örneğin, bir öğrenci ana dilinde bir kompozisyon yazarken kaygılanmazken, aynı öğrenci yabancı dilde kompozisyon yazarken kaygılanabilmektedir (Pappamihiel, 2002).

Duruma özgü kaygı, yazma sınavına girmek, yabancı dil dersine katılmak, toplum önünde konuşmak veya matematik problemi çözmek gibi sınırları iyi belirlenmiş durumlarda bireyin kaygı durumunu tespit etmektedir (MacIntyre ve Gardner, 1991b). Ancak, bu yaklaşım, bahsi geçen sınırın belirlenmesi konusunda eleştiriye maruz kalmıştır. Amacı doğrultusunda durumu tanımlayan, sınırlarını belirleyen araştırmacının kendisidir ve kaygının inceleneceği durumun sınırlarının araştırmacılar tarafından çok geniş ya da çok dar çizilebilme durumu eleştirilmektedir. Ancak bu eleştiriye rağmen, duruma özgü kaygı yaklaşımı bazı araştırmacılar tarafından kabul görmektedir, durum ve sürekli kaygı yaklaşımlarına oranla daha anlamlı ve tutarlı sonuçlar ortaya koymaktadır (MacIntyre ve Gardner, 1991b).

2.2.4 Kolaylaştırıcı ve Engelleyici Kaygı

Kolaylaştırıcı kaygı, bireyin performansını olumlu yönde etkilemekte ve başarılı olmasını sağlamaktadır. Herhangi bir konuyu öğrenme aşamasında bireyi motive etmektedir ve mücadeleci bir tavır sergilemesine olanak sağlamaktadır. Diğer taraftan, engelleyici kaygı ise bireyin ilerlemesine mani olmaktadır. Kişinin, yeni bir öğrenme durumuyla karşı karşıya kaldığında, mücadele etmek yerine, oradan uzaklaşmasına neden olmaktadır. (Scovel, 1978).

Bireyin sahip olduğu kaygı düzeyi düşük olduğunda, performansı olumlu yönde etkilenmektedir çünkü bu az miktardaki kaygı, öğrenciyi derse yönelik sorumluluklarını yerine getirme konusunda harekete geçirmektedir. Bu kaygı türü kolaylaştırıcı kaygı olarak bilinmektedir. Ancak, kaygının çok yoğun olduğu durumlar, bireyin dikkatinin dağılıp derse odaklanamaması ile sonuçlanmaktadır (Ormrod, 2010).

Öğrencilerin karşı karşıya kaldıkları durumlar da kaygının türünü belirlemektedir. Verilen bir görev birey tarafından yapılabilecek düzeydeyse, yani nispeten kolay ise,

13

kaygının etkisi daha az miktardadır ve bu durum bireyin daha çok çaba sarf ederek performansını iyileştirmesini sağlamaktadır. Diğer bir yandan, verilen görev zor ve bireyin yapabileceğinden daha fazlasını gerektirmekteyse, fazla çaba gösterilse bile kaygı performansı olumsuz etkilemektedir (MacIntyre, 1995).

Kişinin sürece yönelik inanç ve düşünceleri, kaygının engelleyici mi yoksa kolaylaştırıcı bir rol mü üsteleneceğini belirlemektedir. Başarılı olup olamayacağımızın belli olmadığı ancak sadece çabalarsak başarıya ulaşabileceğimizi düşündüğümüz durumlarda daha iyi sonuçlar elde ederken, başarmak istediğimiz halde ne yaparsak yapalım istenilen başarıya ulaşamayacağımız düşüncesi iyi bir sonuç elde etmemizi engellemektedir (Allwrignt ve Bailey, 2004).

Kaygının bazen bireyin performansını olumlu etkileyebileceğini ifade eden Alpert ve Haber (1960), engelleyici kaygının yanı sıra kolaylaştırıcı kaygının da başarıda rolü olduğuna dikkat çekmiştir. Kaygının hem kolaylaştırıcı ve hem de engelleyici boyutunu içeren Başarı Kaygısı Ölçeğini (BKÖ) geliştiren Alpert ve Haber (1960) başarının ölçülebilmesi için engelleyici kaygının yanı sıra kolaylaştırıcı kaygının varlığının incelenmesinin önemli olduğuna dikkat çekmiştir ve “kolaylaştırıcı kaygıyı ölçmek için tasarlanan maddelerin, zaten engelleyici kaygıyı etkili bir şekilde ölçen bir ölçeğe dahil edilmesinin akademik performans puanlarının tahmin gücünü önemli ölçüde artırabileceğinin açık” (215) olduğunu ifade etmiştir. Bu ölçek ile öğrencilerin sahip olduğu kolaylaştırıcı ve engelleyici kaygının derecesini anlamayı amaçlayan Alpert ve Haber (1960)’ın yanı sıra Negari ve Rezaabadi (2012) de kaygının kolaylaştırıcı yönü üzerine odaklanmış ve kaygının bireyin performansı üzerinde olumlu bir etkiye sahip olduğunu saptamıştır.

Bu iki kaygı türü, yabancı dil öğrenme sürecinde de olumlu ve olumsuz etkilerini göstermektedir. Kaygının engelleyici ve kolaylaştırıcı türleri, dil kaygısının, dil öğrenim sürecindeki etkisinin yönüne göre belirlenmektedir (Wang, 2005). Kaygı, yabancı dil öğrenme sürecini olumsuz etkileyebilen engelleyici ya da bu süreci olumlu etkileyebilen kolaylaştırıcı kaygı rolünü üstlenebilmektedir (Ellis, 2003). Dil üzerine araştırma yapan bazı araştırmacılar, kaygının olumlu etkilerinden söz etseler de çoğu araştırmacı kaygı ve dil performansı arasında olumsuz bir ilişki olduğunu ifade etmektedir (Erkan ve Saban, 2011; Hassan, 2001; Horwitz ve diğerleri, 1986; MacIntyre ve Gardner, 1991,1994; MacIntyre, Noels ve Clement,

14

1997). Engelleyici kaygı, öğrencilerin performanslarını doğrudan ya da dolaylı yoldan olumsuz yönde etkilemektedir. Örneğin, endişe ve kendine güvenmeme, derse katılımı azaltma ve dil kullanmaktan kaçınma durumu, kaygının öğrenciler üzerindeki olumsuz etkileri olarak karşımıza çıkmaktadır. Öğrenciler dil kaygısı yaşadıklarında bu kaygı ile mücadele etmek yerine çoğunlukla bu durumdan kaçmayı tercih etmektedirler (Oxford, 2005).

Kaygılı öğrenciler, rahat olan öğrencilere oranla daha yavaş öğrenmektedirler. Kaygılı öğrencilerin, rahat olanlarla aynı dil yeterliliğine ulaşmaları için daha fazla çaba sarf etmeleri gerekmektedir (MacIntyre, 1995). Dil kaygısı, öğrencilerin özgüvenlerini olumsuz etkilemektedir. Daha önce tecrübe ettikleri olumsuz, kaygı verici yabancı dil deneyimleri, bireylerin özgüveninin yanı sıra, gelecekteki dil performansının başarısını da olumsuz etkilemektedir (MacIntyre ve Gardner, 1991a). Özetle, öğrencilerin kendi dil becerilerine yönelik güvensizlikleri onların dil sınıflarındaki performanslarını olumsuz bir şekilde etkilemektedir (Horwitz ve diğerleri, 1986.).

Kaygı beraberinde daha çok çalışma isteğini getirmektedir. Süreçte sıkıntı yaşadığını gözlemleyen bireyler, daha çok çalışma ve sorunun çözüm yoluna dair fikir üretme ve harekete geçme davranışı ortaya koymaktadırlar. Örneğin, bireyin yabancı dil kaygısından dolayı sıkıntı yaşadığını gözlemlediğinde ve bu durumun üstesinden nasıl gelebileceğini düşünüp harekete geçtiğinde başarıya ulaştığı gözlenmektedir (Oxford, 2005). Ancak bu çabaya rağmen elde ettikleri başarı sarf ettikleri çabaları kadar büyük olmayabilmektedir (Horwitz ve diğerleri, 1986).