• Sonuç bulunamadı

SURİYELİLERİN GENEL DURUMU

1.2 Türkiye’ye Sığınan Suriyelilerin Genel Durumu ve Planlanan Çalışmalar

Suriye krizinin başladığı Mart 2011’den bu yana ülkemize sığınan Suriyelilerin sayısı üç milyona yaklaşmıştır.

AFAD verilerine göre barınma merkezlerindeki Suriyelilerin sayısı ise 250 binin üzerindedir (AFAD, 2016).

Yoğun sığınmacı sayısı sebebiyle Suriye krizinin etkisi ülkemizde her alanda hissedilmektedir. Türkiye ve Avrupa Birliği arasında 2013 tarihinde imzalanan ve 2014 yılında onaylanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasında İzinsiz İkamet Eden Kişilerin Geri Kabulüne İlişkin Anlaşma” kapsamında da (Resmi Gazete, 2014a) Türkiye, Suriyeli sığınmacıların göç yolu üzerindeki ana ikamet noktası olma işlevi görmekte; diğer bir ifade ile Avrupa’ya geçiş yapma hedefi ile hareketlilik halinde bulunan Suriyelilerin geçici veya kalıcı ikamet ülkesi olmaktadır. Bu anlaşma ile Türkiye ve AB ülkeleri arasındaki mülteci trafiğinin düzenli bir hale sokulması hedeflenmekle birlikte, anlaşmanın kısa vadeli sonuçları arasaında Türkiye’deki sığınmacı yoğunluğunu ve trafiğini artıran bir etkisi de olmuştur.

Suriye krizinin gerek Türkiye gerekse bölge üzerinde yol açtığı sorunların kısa vadede çözülmesi beklenmemektedir. Zemini istikrarsız kılan sebeblerin sayılması-çatışmaların devam etmesi, kısa vadede politik çözümün mümkün görünmemesi vb. durumlar sebebiyle, önümüzdeki yıllarda Suriye’den veya Irak’tan daha büyük gelişlerin olup olmayacağı belirsizliğini korumaktadır ve bu belirsizlik uygulanacak politikaların ve sunulacak hizmetletin verimliliği ve devamlılığı üzerinde belirleyici olmaktadır.

Türkiye’de sığınmacılara yönelik yasal mevzuat ve uygulamalardan sorumlu temel birim olan GİGM kuruluş tarihinden itibaren bir yıl içinde tüm illerde faaliyet vermeye başlamış ve tüm sığınmacıların ulusal veri tabanı sisteminde kayıt altına alınmalarını sağlamaya yönelik bir platform olan GÖÇ-NET kayıt veri tabanını 18 Mayıs 2015 tarihinde uygulamaya koymuştur. GİGM mevzuatı bünyesinde ülkemizde kapsamlı bir yasal çerçeve çalışması da yürütülmektedir. Bu doğrultuda çıkarılan “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu”ve “Geçici Koruma Yönetmeliği” bu yasal çerçevenin temel taşlarını oluşturmaktadır (Resmi Gazete, 2013 ve 2014b). Geçici Koruma Yönetmeliği çerçevesinde, geçici koruma talebi olan kişilerin ülkemize kabulü, ülkemizde kalışları, hak ve yükümlülükleri, Türkiye’den çıkışlarında yapılacak işlemler, kitlesel hareketlere karşı alınacak tedbirler ve ulusal ve uluslararası kuruluşlar arsaındaki işbirliği hususları düzenlenmiştir (Resmi Gazete, 2014b). Diğer bir deyişle bu yönetmelik doğrultusunda, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti müdahalenin koordinasyonunu gerçekleştirmekte, sığınmacıların hizmetlere erişimini sağlamakta ve kayıt altına almaktadır. Özellikle sığınmacıların kabul kontrolü sıkı bir şekilde yapılmaktadır. Ancak hayati tehlike altında olanlara karşı sınırlar açık tutulmaya devam edilmektedir. Her ne kadar kayıt sistemi güçlü bir hale getirilmişse de kayıt altına alınamayan Suriyeli sığınmacıların toplam sayısına ait güvenilir bir tahmin mevcut değildir.

Başbakanlık koordinasyonunda çeşitli kamu kurum ve kuruluşları Suriyeli sığınmacılarla ilgili etkin bir çalışma yürütmektedir. Bununla birlikte başta Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) olmak üzere çeşitli BM kuruluşları sığınmacıların

26 Suriyeliler ile Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşları Arasındaki Evlilik İlişkileri Araştırması

sorunlarının çözümünde Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ile işbirliği halinde çalışmalara destek vermektedir.

Ayrıca yine çok sayıda ulusal ve uluslararası sivil toplum kuruluşu (STK) da farklı uzmanlık alanlarında konu ile ilgili çalışmalar yapmaktadır.

Ülkemizdeki sığınmacı nüfusu son yıllarda önemli ölçüde artmıştır. Bu beklenmedik nüfus artışı büyüyen ölçüde barınma, sağlık ve eğitim ihtiyaçlarını doğurmuştur. Bu ihtiyaçların tam anlamıyla karşılanması ve söz konusu nüfusun güvenliğinin sağlanmasının ise bazı zorluk ve zaafları beraberinde getirdiği bilinmektedir (Mazlumder, 2014). Söz konusu zorluk ve zaaflar özellikle hassas kitleler olarak adlandırılan kadın ve çocuklar üzerindeki olumsuz etkileri tetiklemektedir. Çocuk işçiliği ve erken yaşta evlilik gibi olgular en sık karşılaşılan olumsuz sosyal etki alanlarıdır.

Bugüne kadarki çalışmalardan elde edilen sonuçlardan hareketle önümüzdeki dönemde sığınmacıların dayanıklılığının arttırılmasına yönelik bir müdahale planı oluşturulmaktadır. Krize müdahale çalışmaları UNHCR ve UNDP koordinasyonunda Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Uluslararası Göç Örgütü (IOM), Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA), Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Örgütü (UNIDO), Dünya Sağlık Örgütü (WHO) gibi BM kuruluşları ve uzman ulusal ve uluslararası STK'ların katılımıyla yürütülmektedir.

UNHCR ve UNDP'nin hem bölgesel hem de küresel çerçevede 2014 yılında ilk kez ortaya koyduğu Bölgesel Mülteci ve Dayanıklılık Planı (3RP) Suriye krizine yönelik geliştirilen en kapsamlı uluslararası müdahale planıdır. Türkiye’nin de önemli bölgesel aktörlerinden birisi olduğu bu plan doğrultusunda acil durum insani yardım operasyonlarının yanı sıra Türkiye’deki ve ev sahibi toplum kesimlerine destek de öngörülmektedir. 2015 yılında bu planın uygulanması için gerekli olan fon miktarının 5.5 milyar ABD Doları olduğu, fon kapsamında Türkiye’nin finansal gereksiniminin ise 624 milyon ABD Doları olduğu ifade edilmektedir (UNHCR, UNDP, 2015).

2015 yılı uygulamalarının sonuçlarına dayalı olarak, 2016-2017 dönemi için UNHCR tarafından Türkiye Bölgesel Mülteci & Dayanıklılık Planı oluşturulmuştur (UNHCR, 2015). Ülkemizde yaşayan Suriyeli sığınmacıların karşı karşıya bulunduğu risklerin azaltılması ve sığınmacılara yönelik korumanın güçlendirilmesi için ve bu kişilerin sistematik şekilde tespit edilmeleri, ihtiyaçlarının özel müdahaleler ve hizmetler yoluyla karşılanmasını sağlamaya yönelik bir kayıt sistemi kurulması planlanmaktadır. Bu bağlamda UNHCR (Mülteci Müdahalesi) ve UNDP (Dayanıklılık Müdahalesi) koordinasyonunda önde gelen BM birimlerinin katılımı ile GİGM, AFAD, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı (ASPB) ve ilgili diğer icracı bakanlıklarla yakın işbirliği içinde, özel ihtiyaçların tespit edilmesi, engellenmesi ve karşılanması amacıyla topluluk esaslı koruma girişimlerine yapılacak yatırımlara öncelik verilecektir.

Türkiye Bölgesel Mülteci & Dayanıklılık Planı kapsamında kadınlar ve çocuklar dâhil, özel ihtiyaç sahibi kişilerin uzmanlaşmış hizmetlere erişimlerini sağlamak amacıyla, ulusal koruma sistemlerinin ve sivil toplumun desteklenmesine devam edileceği hususu yer almaktadır. En hassas kategorideki Suriyelilere yönelik gıda yardımlarının çeşitli transfer yöntemleri aracılığıyla sürdürülmesi ve ulusal güvenlik ağlarının ve gıda güvenliği stratejisini geliştirme sürecinin, koordineli, geniş ölçekli ve uyumlu bir müdahale aracılığıyla desteklenmesi de planlamaktadır. Kamplarda AFAD ile işbirliği içinde dağıtılan e-fişler sayesinde ailelerin ihtiyacını karşılayabilecek yeterli miktarda besleyici gıda satın alınabilmesi söz konusudur. Kamp dışında ikamet eden kişilere yönelik olarak da, gıda güvenliği ve geçim kaynaklarının korunmasının Suriyeli sığınmacı hanehalklarının birincil önceliği ve en acil ihtiyacı olduğu düşünülmektedir. Plan kapsamında, en

fazla ihtiyaç sahibi kişileri hedef alan yardımların yerine ulaştırılması maksadıyla, ulusal ve yerel makamlarla çalışmaların sürdürülmesi öngörülmektedir (UNHCR, 2015:5-8).

2.Bölüm

DEMOGRAFİK VE SOSYOEKONOMİK