• Sonuç bulunamadı

Türkiye’nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı Üzerine Değerlendirme

İŞLETMELERDE BÜTÇELEME

TÜRKİYE’NİN GÜÇLÜ EKONOMİYE GEÇİŞ PROGRAMI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

1.3. Türkiye’nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı Üzerine Değerlendirme

Kamuoyunun merakla beklediği Türkiye’nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı başta muhalefet partileri, kimi sivil toplum örgütleri, kimi akademik çevreler ve kamuoyunun bir kısmında yeterli destek görmez iken, başta hükümeti oluşturan siyasi parti liderleri, kimi akademik ve basın çevreleri ve kamuoyunun bir kısmından da destek görmeye başladı. Bu programa en büyük desteğin hükümetten gelmesi gerekiyor. Ancak hükümetten henüz yeterli destek geldiği izlenimi kamuoyuna yeterince verilememiştir.

Başta ABD olmak üzere, IMF ve Dünya Bankası’ndan programa olumlu sinyaller geldi. Bu programa piyasaların ilk tepkisi olumlu oldu. Programın açıklanmasını izleyen Pazartesi günü döviz kurlarında bariz bir düşüş, borsada ise bariz bir yükseliş yaşandı. Hiç kuşkusuz programın dış finansman boyutu ortaya çıkınca piyasaların tepkilerinin daha gerçekçi bir zemine oturacağı tahmin edilmektedir.

Bu programın başarısı toplumsal ve özellikle de siyasal destek ve kararlılığa bağlı görülmektedir.

Önümüzdeki birkaç ay içinde piyasaların istikrar ve güven kazanması halinde bu programa olan desteğin artabileceği tahmin edilmektedir. Türkiye’nin zor bir süreç yaşadığı kamuoyunca bilinmektedir. Türkiye’de yaşanan krizle beraber, risklerle fırsatlar bir kavşakta kesişmektedir.

Toplumsal ve siyasal destekle Türkiye içinde bulunduğu bu zor süreci lehine çevirerek orta ve uzun vadede istikrarı ve kalıcı bir ekonomik kalkınmayı gerçekleştirebilir.

Yıllardan beri uygulanan ancak yeterli toplumsal ve siyasal destek görmeyen programlar maalesef başarıya ulaştırılamamıştır. Bugün gelinen noktada Türkiye’nin sorunlarını, yapması gereken ekonomik ve diğer yapısal reformları artık ertelemeye tahammülü kalmamıştır. Uzun yılların birikimi olan ağır ekonomik ve sosyal sorunlar ancak halkın desteği ve rasyonel siyasal ve ekonomik politikalarla çözülebilir. Türkiye bu mücadeleden mutlaka başarıyla çıkmak zorundadır.

Bu programın bundan önce uygulanan programlardan çok belirgin farklılıkları bulunmaktadır: Bu programda popülist politikalara yer verilmediği açık bir şekilde görülmektedir. Program Türkiye’nin ekonomik ve siyasal yaşamında orta ve uzun vadede çok köklü değişim ve dönüşümleri hedeflemektedir. Bu bir değişim programıdır. Programın başarıya ulaşabilmesi için ekonomik reformların siyasal reformlarla desteklenmesine ihtiyaç vardır. Bir zihniyet değişikliğini sağlayacak açılımlara gitmek kaçınılmaz olmuştur. Bugün küreselleşmenin ekonomik boyutu kadar sosyal

5

boyutu da ön plana çıkmıştır. Küreselleşmenin dışında kalındığında yabancı sermaye gelmiyor, yatırım, üretim, ihracat, istihdam, siyasal ve sosyal sorunların çözülmesi mümkün olmuyor. Bu program Türkiye’de sağlıklı bir serbest piyasa ekonomisine geçişin önündeki engellerin ortadan kaldırılmasını ve devletin ekonomiden çekilerek sosyal destek ve yasal denetleme görevini yapmasını amaçlamaktadır. Devletin ekonomiden çekilmesiyle, etkili, hızlı ve verimli bir kamu yönetimiyle devletin asli görevleri olan eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetlerini daha etkin bir şekilde yerine getirebilmesi mümkün olabilecektir.

Türkiye’nin en temel sorunu üreterek paylaşma geleneğinin yeterince gelişmemiş olmasıdır.

Programla Türkiye’nin yıllık ortalama %6-7 arasında büyümesi amaçlanıyor. Yıllardan beri üretimden uzak, sadece parasal politikalarla Türkiye’nin sorunlarını çözmesi mümkün olmamıştır.

Genç bir nüfusa sahip olan, nüfusu hızla artan ve her yıl yaklaşık bir milyon kişiye istihdam yaratması gereken Türkiye bu sorunu ancak yatırım ve üretim gücünü artırarak çözebilir.

Türkiye coğrafi konumunun da sağladığı avantajlarıyla ve büyük ekonomik potansiyeli olan bir ülkedir. Ancak Türkiye bu potansiyelini yeterince değerlendirememiştir.

Programda kamu harcamalarında önemli tasarruflar yapılması öngörülmektedir. Kamudaki gereksiz harcamaların azaltılması yerinde bir karardır. Ancak Türkiye’nin orta ve uzun vadeli kalkınma ve gelişmesi bakımından büyük önem taşıyan eğitim ve sağlık gibi zorunlu harcamalarında azaltma yoluna gidilmemesinde yarar görülmektedir. Esasen Türkiye’de gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında faiz dışı harcamalar dışında gayri safi milli hasılaya göre harcamalar çok düşük düzeydedir. Ancak Türkiye’nin kaynak sorunu özellikle sağlık ve eğitim gibi hayati önem taşıyan sektörlerdeki harcamalarını da sınırlamaktadır.

Bu programla başta tarım sektörü olmak üzere birçok sektörde önemli yasal düzenlemelere gidilmektedir. Özellikle Şeker Yasası milyonlarca çiftçiyi ilgilendiren bir konudur. Yapılan yasal düzenlemelerde tarım kesimi ve diğer kesimleri mağdur etmeyecek ve onların yapısal değişimlere uyumunu kolaylaştıracak düzenlemelere özen gösterilmesi gerekmektedir. Ayrıca Türkiye’nin ekonomik kalkınma ve gelişmesi bakımından büyük bir potansiyel olan KOBİ’lerin yatırım, üretim, istihdam ve ihracat güçlerinin artırılmasını sağlayacak kredi desteklemelerine ihtiyaç vardır.

Bu programda toplumun hiçbir kesimine dar menfaatler vaadedilmemektedir. Türk insanının hayatı pahalılaşmıştır, yaşamı daha da zorlaşmıştır. Ancak yeni programla birlikte umutların da arttığı gözlenmektedir. Türkiye’nin yaşadığı bu süreçte ne çok karamsarlığa ne de çok iyimserliğe kapılmamak gerekir. Toplumun tüm kesiminin ortaya çıkacak maliyeti adil bir şekilde ve güçleri oranında paylaşmaları sağlanmalıdır.

Bu programın dış finansman boyutu henüz netleşmiş olmamakla birlikte 12-15 milyar dolar bir dış yardımın geleceği tahmin edilmektedir. Aslında bu tutar Türkiye’nin ekonomik potansiyeli ve gayri safi milli hasılası gözönüne alındığında çok büyük bir kaynak değildir. Türkiye iç dinamiklerini ve kaynaklarını harekete geçirerek yatırım, üretim, ihracat imkânlarını ve vergi gelirlerini artırarak ekonomik sorunlarına kalıcı çözümler bulabilir.

Programda vergi tabanının genişletilmesi ve vergi kayıp ve kaçağının en aza indirilmesi amacıyla denetimlerin artırılacağı belirtilmektedir. Türkiye’de uzun yıllardan beri yaşanan ekonomik sorunlar kimi mükelleflerin vergi verebilmesi imkânını ortadan kaldırır iken, kimi mükelleflerin de büyük boyutlarda vergi kaçırdıkları bir ortam yaratmıştır.

Kamuoyunda yapılan tartışmalarda Türkiye’de kimi mükelleflerin kayıtdışı çalıştıkları, kimi mükelleflerin de aslında kayıt ve denetim altında olmakla birlikte vergi kaçırdıkları konusunda büyük bir görüş birliği vardır. Kayıtdışı ekonominin siyasî, hukukî, sosyal, ekonomik, idarî birçok nedenleri vardır. Etkin ve yoğun bir denetim vergi kayıp ve kaçağını önlemede önemli bir faktördür.

6

Ancak tek başına yeterli değildir. Vergi kayıp ve kaçağını önlemede başarı ancak ekonomik, politik, hukukî ve sosyal politikaların eş zamanlı olarak uygulanmasıyla ve ekonomideki sorunların kalıcı ve köklü çözülmesiyle mümkün olacaktır. Bu bağlamda bu programda öngörülen hedeflere ulaşmasıyla vergi kayıp ve kaçağını azaltmada önemli başarılar sağlanacağı düşünülmektedir.

Borçlanma yasasıyla birlikte, devletin borçlanma ve borç yönetiminin saydam kurallara bağlanarak disiplin altına alınması büyük önem taşımaktadır. Türkiye’nin bugün geldiği durumda yanlış ve yüksek maliyetli borçlanma politikalarının büyük bir payı vardır. Türkiye iç ve dış borç açmazına girmiştir. Bu durum devletin finansman giderlerini bütçenin taşıyamayacağı bir boyuta getirmiştir.

Borç yönetiminin bir elden ve rasyonel politikalarla yapılarak devletin borçlarının makul bir düzeye çekilmesi kamu finansman dengelerinin kurulmasına katkı sağlayacaktır.

Son krizle birlikte Merkez Bankası ciddi bir kredibilite kaybına uğramıştır. Esasen Merkez Bankası’nın başta gelen görevi, kendi yetki sorumlulukları içinde ödeme sistemlerini sağlamak, para politikalarını yürütmek, fiyat istikrarını sağlamaktır. Ancak Merkez Bankası siyasilerin de yönlendirmesiyle rezerv kaybetmemek ve yeni program uygulamasına daha güçlü bir başlangıç yapabilmek için piyasalara gerekli müdahaleyi zamanında yapamadı.Asli görevi fiyat istikrarını sağlamak olan Merkez Bankası’nın, gerekli müdahaleyi zamanında yapmamasının Türkiye’ye maliyeti ağır olmuştur. Bu bağlamda Merkez Bankası’nın daha özerk bir yapıya kavuşturulması yönündeki düzenlemelerin yapılması büyük önem taşımaktadır.

Şubat 2001 kriziyle birlikte dövizin dalgalanmaya bırakılması neticesinde faiz ve kur risklerinde büyük artışlar yaşanması ciddi sorunlara neden olmaktadır. Mali sisteminin yaklaşık yüzde 50’sinin döviz olduğu bir ortamda Türkiye’deki yatırımcının döviz kuru hakkında bilgi sahibi olması piyasaların işleyişinin sağlanması bakımından önem taşımaktadır. Dalgalı bir kur sisteminde döviz kurlarına hükümetin doğrudan bir müdahale etmemesi doğru bir yaklaşım ise de Türkiye’nin bugünkü ekonomik konjöktüründe yatırımcı açısından dövizin tahmin edilebilir olması büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle Merkez Bankası izleyeceği politikalarla en azından kurların yatırımcı açısından tahmin edilebilir olmasını sağlamalıdır. Böylece herkesin kendine göre bir hesap yapmasına, önlerini görmelerine ve piyasanın işlerlik kazanmasına zemin oluşturulabilir.

SONUÇ

Türkiye’nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı dinamik bir program olarak yapısal reformlar için bir fırsat olarak değerlendirilmelidir. Günü kurtarmaya yönelik politikalarla Türkiye’nin sorunlarını biraz daha artan maliyetlerle ertelemekten başka bir şey elde edilemeyeceği geçmiş deneyimlerden anlaşılmıştır.

Bu programda popülist politikaların terk edilmesi, ekonominin yeniden yapılandırılarak etkinlik ve rekabetin artırılması, devletin şeffaflaşması, kamu harcamalarının ve borç yönetiminin disipline edilmesi, orta ve uzun vadede büyümenin ve makro ekonomik dengelerin sağlıklı bir yapıya kavuşturulması ve Türkiye’nin ekonomik, siyasal ve sosyal yapısında gerekli ve köklü değişimler amaçlanmaktadır. Bu programla Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne sunduğu Ulusal Program arasında ekonomik hedefler bakımından büyük benzerlikler görülmektedir. Avrupa Birliği ve uygar dünyayla bütünleşmek isteyen Türkiye, içe kapanık, rekabet, etkinlik ve saydamlığın yeterince olmadığı ve rasyonel olmayan politikalarla küreselleşen dünyanın gereklerini yerine getiremeyecektir. Bu nedenle bu programın başarıya ulaşması konusunda büyük gayret ve özverilerin gösterilmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu programın başarıya ulaşmasının toplumsal ve siyasî istikrar ve kararlılığa bağlı olduğu konusunda büyük bir görüş birliği ortaya çıkmıştır.

7

KAYNAKÇA

 Özer ERTUNA; “2000 Yılı İstikrar Programının Altı Ay Sonuçları”, Muhasebe Finansman Dergisi, Sayı:8, Ekim 2000.

 Özer ERTUNA; “Ekonomik İstikrar Programı ve Borçlanma Stratejisi”, Muhasebe Finansman Dergisi, Sayı:10, Nisan 2001.

 İlhan BAYTAN; Özelleştirme, Ankara 1999.

 Türkiye’nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı.

 Rıdvan KARLUK; Türkiye Ekonomisi, İstanbul 1997.

 Şinasi AYDEMİR; Türkiye’de Kayıtdışı Ekonomi, Maliye Hesap Uzmanları Derneği, İstanbul 1995.