• Sonuç bulunamadı

2. TÜRKİYE AÇISINDAN AB – TÜRKİYE İLİŞKİLERİ

2.2. Türkiye’nin Avrupa-kuşkuculuğu (Euro-scepticism)

Literatür içerisinde Avrupa-kuşkuculuğu (Euro-scepticism) terimini kullanan çok sayıda eser bulunmaktadır. Paul Taggart’a göre Avrupa-kuşkuculuğu en geniş anlamıyla; Avrupa entegrasyon sürecindeki tarafların bu sürece yönelik göstermiş oldukları nitelikli ve doğrudan muhalefet ile birlikte niteliksiz ve dolaylı muhalefet fikirlerini de ifade etmektedir.295 Öte yandan söz konusu kavram iki farklı forma ayrılmaktadır: "Sert Avrupa-kuşkuculuğu" (Hard Euro-scepticism) ve "Yumuşak Avrupa-kuşkuculuğu" (Soft Euro-scepticism). Sert Avrupa-kuşkuculuğu, Avrupa ekonomik ve siyasal entegrasyon projesinin tümünü doğrudan reddeder ve ülkelerin AB’ye üye olmasına veya üye olarak kalmasına karşı çıkmaktadır. Diğer taraftan Yumuşak Avrupa-kuşkuculuğu, Avrupa entegrasyonuna karşı nitelikli ya da

293

Ziya Öniş, "Turkish Modernisation and Challenges For The New Europe", Perceptions: Journal of

International Affairs, Cilt 9, Sayı 3, 2004, s. 16.

294 Aynı yerde.

295 Paul Taggart, "A Touchstone of Dissent: Euroscepticism in Contemporary Western European Party

koşullu muhalefeti kapsamakta olup, uygulanacak politikaların ulusal çıkarlara yapacağı etkileri baz almaktadır.296

Türkiye’nin Avrupa-kuşkuculuğuna bakıldığında, 1963 yılında AET ile imzalanan Ankara Anlaşması döneminde Türk siyasi hayatındaki temel siyasi eğilimlerden hiçbirinin Avrupa-kuşkucu tavır sergilemediği, hatta siyaset mekanizması içerisindeki hiçbir baskı grubu ya da aktörden AET üyeliğine yönelik aksi görüş açıklaması olmadığı ve genel kanının bu hedefi destekler eğilimde olduğu görülmektedir.297

1999-2005 yılları arasındaki yoğun reform sürecinde Türk siyasal elitlerinin AB tam üyeliğini elde edebilme adına gösterdiği istek ve Türk kamuoyunun Avrupa hayatının yüksek ekonomik, sosyal ve siyasal standartlarının parçası olabilme heyecanı ile Türkiye’nin Avrupa ilgisi ivme kazanmıştır. Bu hareketlilikle birlikte yıllardır tartışmaktan bile kaçınılan konularda –Kürtçe eğitim ve yayın hakkı gibi– hızlı şekilde reformlar gerçekleştirilmeye başlamıştır.298

Bu durum, Türkiye’deki büyük muhalefet partileri –Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP)– içerisinde Avrupa-kuşkuculuğunun ortaya çıkmasına ve söylemlere dökülmesine sebebiyet vermiştir. Yıllardır AB üyelik sürecinin ve öncü reformların en büyük destekçisi olan CHP, AB üyelik sürecinde gösterilen çabaları artık ulusal birliğe, Kemalist siyasi geleneklere ve Türk devletinin laik karakterine yönelik meydan okumalar şeklinde yorumlamaya başlamış, diğer taraftan geleneksel olarak AB bütünleşme sürecine eleştirel tavır sergileyen MHP içerisinde ise Sert ve Yumuşak Avrupa-kuşkuculuğu arasında dalgalı yaklaşımlar sergilenmiştir.299

17 Aralık 2004 tarihindeki Brüksel Zirvesi’nde AB üyesi devletlerin almış olduğu Türkiye ile müzakerelerin 3 Ekim 2005’te başlaması kararı sonrasında Avrupa içerisindeki ulusalcı, milliyetçi, devletçi ve statükocu gruplar ile AB destekçisi gruplar arasında gerilimler yaşanmaya başlamasıyla birlikte 1999-2005

296 Paul Taggart & Aleks Szczerbiak, "Contemporary Euroscepticism in the Party Systems of the

European Union Candidate States of Central and Eastern Europe", European Journal of Political

Research, Cilt 43, Sayı 1, 2004, ss. 3-4.

297

Ayşe Güneş-Ayata, "From Euro-scepticism to Turkey-scepticism: Changing Political attitudes on the European Union in Turkey", Journal of Southern Europe and the Balkans, Cilt 5, Sayı 2, 2003, s. 205.

298 Aynı yerde. 299

yıllarındaki Türkiye ile AB arasındaki pozitif döngü 2005 sonlarından itibaren yerini kısır döngüye bırakmıştır.300

Dolayısıyla 2005 yılında başlayan tam üyelik müzakereleri, Türkiye Avrupa-kuşkuculuğunda dönüm noktasını teşkil etmektedir. Türkiye’de ortaya çıkan ve giderek yükselen Avrupa-kuşkuculuğunun nedenlerini şu şekilde özetlemek mümkündür:

1) Tam üyelik müzakerelerinin başlamasından sonra Avrupa içerisinde meydana gelen gerilimler neticesinde ortaya çıkan Türkiye- kuşkuculuğundan dolayı Avrupalı liderlerin Türkiye tarafına göndermiş olduğu tutarsız mesajlar ve Türkiye için "imtiyazlı ortaklık" önerilerinin gündeme getirilmesi neticesinde oluşan muğlak AB yaklaşımı.

2) Kıbrıs’ın 1 Mayıs 2004 tarihi itibariyle AB’ye tam üye olmasının Türk elitleri ve Türk halkı nezdinde yaratmış olduğu büyük hayal kırıklığı. 3) Fransa ve Avusturya hükümetlerinin Türkiye’nin nihai AB üyeliğinin

referanduma götürülmesi yönündeki önerileri.

4) AB’nin 2004 ve 2007 yıllarındaki büyük genişlemelerinden dolayı oluşan hazmetme kapasitesi sorunsalı.

5) Avrupa’da çokkültürlü entegrasyon politikalarına yönelik artan tartışmalar.

6) Avrupa siyasetinde yükselen sağcı ve anti-İslamcı söylemler.301

Netice olarak Türkiye’de oluşan Avrupa-kuşkuculuğu ile Türkiye’nin Avrupalılaşması gevşemiş olmakla birlikte bu durum Avrupalılaşma projesinin tam anlamıyla terk edildiği anlamına gelmemektedir. Buna göre AB, Türkiye’nin dış ilişkilerinde ve dış politika çabalarında merkez pozisyonda olma özelliğini kaybetmektedir. Şüphesiz bu durumun Türkiye’deki asker-sivil ilişkileri, azınlık hakları, cinsiyet eşitsizliği ve Kürt sorunu gibi yumuşak konulardaki

300 Ayhan Kaya, Europeanization and Tolerance in Turkey: The Myth of Toleration, 1. Baskı,

Palgrave Macmillan, New York 2013, s. 62.

301 H. Tarık Oğuzlu, "Turkey and the European Union: Europeanization Without Membership",

demokratikleşme hareketlerine çeşitli şekillerde yansımaları olacaktır.302

Öte yandan söz konusu Avrupa-kuşkuculuğu, Türkiye ile Avrupa arasında sadece politik anlamda değil, kültürel olarak da uçurumların derinleşmesine sebebiyet vermektedir. Avrupa içerisindeki Türkiye-kuşkuculuğunun yükselen anti-İslamcı söylemlerle birleşerek sivrilmesiyle beraber Türklerin AB’ye olan bakış açısı giderek olumsuzlaşmakta ve hatta Türkiye ile AB arasındaki ilişkinin bu derece sorunlu olmasının temelinde birincil olarak dinsel farlılıkların olduğu algısını Türk toplumu genelinde yaygınlaştırmaktadır.