• Sonuç bulunamadı

Tarihi kaynaklar Türklerin Orta Asya’da ilk kez görüldükleri yüzyıllardan, Cumhuriyet dönemine kadar güzel sanatlara ve bunun eğitimine önem verdiklerini göstermektedir. Nitekim Altay Dağları eteklerinde “Pazırık” bölgesinde bulunan ve M.Ö. 3. ve 4. yüzyıllara tarihlenen Türk sanatı örneklerinden; M.S. 8. ve 9. yüzyıllar, Uygur duvar resimlerine kadar olan dönemde meydana getirilen İslamiyet öncesi Türk sanatı, belli bir disiplinle eğitilmiş sanatçılar tarafından ortaya konmuştur.

Aytaç (1978) ’a göre, 1910 yılında Avrupa’ya giderek eğitim ve sanat eğitimi konularında incelemeler yapan İsmail Hakkı Balltacıoğlu, 1912 yılında yurda döndükten sonra, sanat eğitim konularında yeni düşünceler ve uygulamaları, gerek verdiği konferanslarla, gerekse yazdığı kitap ve makalelerle yaymaya çalışmıştır. Darulfünunda (İstanbul Üniversitesi) ve Öğretmen okulunda verdiği derslerde öğrencilerin sanat derslerinde doğadan, bellekten ve hayalden çalışmaları gerektiğini savunmuştur.

Cezar (1971)’a göre sanat eğitimi açısından hiç şüphesiz ki, en önemli gelişme Sanayi-i Nefise Mektebinin (Güzel Sanatlar Akademisi) 1883’te kurulmasıdır. Bu kurumda Batılı sanat anlayışlarına (Fransız ekolüne ) uygun olarak verilmeye başlanan eğitim ile Türk sanat eğitiminde yeni bir sayfa açılmıştır. Akademiden mezun olanlar sanatçılar ayrıca resim-iş öğretmenliği de yapmışlardır.

2.6.2. Türkiye’de Güzel Sanatlar ve Tasarım Okulları

Türkiye’deki görsel sanatlar eğitimi 1883’te kurulan Sanayi-i Nefise Mektebi plastik sanatlardan resim, heykel ve mimarlık alanında eğitim vermekteydi. Bu kurumda 1923’te cumhuriyet rejimiyle beraber kurulan Tezyinat (Süsleme) sanatı da açıldı. 1928 de güzel sanatlar akademisine dönüşen kurumda, var olan bölümlerin yanı sıra 1929-32 yılları arasında seramik, iç mimari, grafik ve afiş, tezyinat bölümü içerisinde uzmanlık dalları olarak kurulmuştur. 1982 yılında ise Mimar Sinan Üniversitesi olarak adını değiştirmiştir (Özsoy, 2003: 71-72).

İstanbul’da başka bir sanat okulu 1957 yılında, Bauhaus ekolünü izleyerek “Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Okulu” adıyla kurulmuştur. Bu okulun önde gelen

amacının, işlevsel sanat yapıtları da üretebilecek çok yönlü sanatçılar, tasarımcılar yetiştirmek olduğu bilinmektedir. Okul; Dekoratif Resim, Grafik Sanatları, Seramik Sanatları, Tekstil Sanatları, Mobilya ve İç Mimarlık adlı beş bölümle öğretime başlamıştır. Bauhaus Okulu ilkeleri doğrultusunda hazırlanmış olan programlar zaman içinde bu ilkeleri koruyarak, gelişen koşullara uymayı başarmıştır. Almanya ve Türkiye’den seçilen öğretim elemanlarıyla kuruluştaki çekirdek kadrosu oluşturulmuş olan okul, 1960-61 döneminde ilk mezunlarını vermiştir. 1966 yılına kadar 2+2 yıl olarak biçimlenmiş olan eğitim bu yıldan itibaren dört yıllık yükseköğretim programına dönüşmüştür. Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu, 20 Temmuz 1982 tarihinde, Güzel Sanatlar Fakültesi adıyla Marmara Üniversitesine bağlanmıştır. 1986 yılından itibaren fakültede Sinema-TV, Endüstri Ürünleri Tasarımı, Heykel, Geleneksel Türk El Sanatları, Fotoğraf ve Temel Eğitim Bölümleri açılmıştır. Bu bölümler dışında 1988 yılında “Geleneksel Türk El Sanatları ve Tasarım Araştırma Geliştirme Merkezi”, 1993 yılında “Grafoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi” kurulmuştur (Özsoy, 2003: 72).

2.6.3. Cumhuriyet Dönemi Görsel Sanatlar Eğitimi ve Gazi Eğitim Enstitüsü

Cumhuriyet döneminde ilk defa olarak Güzel Sanatlar Akademisi bünyesinde 1927 yılında “Resim Öğretmenliği Kursu” düzenlenmiştir. Açılan kursa, bu okul öğrencilerinden resim öğretmeni olmak isteyenler katılmış ve İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun verdiği “Resmin Öğretim Yöntemi (Resim Usulü Tedrisi)” derslerini izlemekle yükümlü olmuşlardır. Bir sene süren bu dersler sonunda sınavı başarıyla tamamlayanlar öğretmenlik hakkını elde etmişlerdir.

Resim öğretmeni yetiştirecek ayrı bir bölümün kurulması, 1925 ve 1926 yıllarında yeni Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin davetiyle Türkiye’ye gelen ünlü eğitimcilerden John Dewey, G. Stiekler gibi yabancı ve yerli eğitimcilerin raporları ve çabalarıyla kararlaştırılmıştır. Bu amaçla 1926 yılında kurulan Gazi Orta Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü bünyesinde 1932 yılında resim bölümü açılmıştır.

Batılı eğitimcilerle yapılan ortak çalışmalar sonucu hazırlanan ilkeler doğrultusunda çıkarılan kanunlarla, resim öğretmenlerinin gezici öğretmenlik statüleri kaldırılmış, onlara da diğer meslektaşların hakları tanınmıştır. Yine bu dönemde bir Sanayi-i Nefise Talimatnamesi (Güzel Sanatlar Yönergesi) hazırlanmış ve bir kurul

(Encümen) oluşturulmuştur. Bu kurulun görevi, ülkedeki güzel sanatlar eğitiminin yerleştirilmesi ve geliştirilmesinin sağlanması olarak belirlenmiştir. 1926’da hazırlanan yeni müfredat programları çerçevesinde, resim ve elişleri derslerinin kolaylıkla uygulanması için ilk ve ortaokul öğretmenlerine yönelik kurslar düzenlenmiştir (Tonguç, 1932: 11-12).

Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümüne ilk öğretmenler olarak İsmail Hakkı Tonguç, Malik Aksel, Hayrullah Örs, İsmail Hakkı Uludağ, Şinasi Barutçu ve Mehmet Ali Atademir atanmışlardır. Daha sonra da 1934 yılında Almanya’da seramik ve heykel eğitimi gören Hakkı İzzet, Fransa’da resim eğitimi gören Refik Ekipman’ın katılmasıyla bölümün öğretim kadrosu tamamlanmıştır. Resim-İş bölümünün ilk programları bu kadro tarafından hazırlanmıştır (Telli, 1990: 16).

1938’de başlayan geleneksel disiplinlere dönüş eğilimi sonucu, resim ders saati azaltılmış ve programlarda ağırlık sosyal bilgilere verilmiştir. Resim dersinde yöntem açısından bu dönemde değişiklik görülmemektedir. 1949’a kadar ortaokul programlarındaki bir saatlik resim dersi devam ederken Atölye, Elişi veya İş Bilgisi gibi dersler yer almıştır. Yazı dersine ise Türkçe içinde yer verilmeye başlanmıştır. Ancak resim dersine ayrılan sürenin kısıtlanmasına, öğretmen sayısındaki yetersizlik de eklenince, istenen başarının elde edilmediği tespit edilmiştir (Telli, 1993: 21).

2.6.4. Siyasi ve Toplumsal Bunalımın Görsel Sanatlar Eğitimine Etkisi

Cumhuriyetin ilanı olan 1923’ten 1946 tarihine kadar Türkiye, tek bir parti ile yönetilmiştir. Bu tarihten sonra çok partili döneme geçilmiş, ancak ilerleyen yıllarda, özellikle 1950’li yılların son çeyreğinde siyasi bunalımlar artmış, sonuçta 27 Mayıs 1960’ta Türk Silahlı Kuvvetleri Cumhuriyetin ilk ihtilalini yaparak iktidarı devirmiştir. Askeri ihtilalin hemen ardından kabul edilen 1961 anayasası sağladığı geniş özgürlükler ortamında Türk toplumun siyasi sağ ve sol olarak kutuplaştığı görülmüştür. 1968 yılında Fransa’daki öğrenci olaylarının da etkisiyle aşırılığa varan ideolojik kavga ve eylemler yayılmış ve özellikle üniversitelerde yaygınlaşmıştır. Gittikçe artan ve sonu ölümle biten olaylar başta üniversite gençliği olmak üzere toplumu anarşik bir ortama sürüklemiştir. 12 Mart 1971’de ordu ikinci defa duruma el koymuştur. Hükümetin istifa etmesini sağlamıştır. Bu karışık siyasal ortamda ülke her alanda olduğu gibi eğitimde, dolayısıyla görsel sanatlar dersinde duraklama gözlenmiştir (Özsoy, 1994: 140-142).

2.6.5. Yeni Anayasal Dönemde Görsel Sanatlar Eğitimi

1980’li yıllarda yeni kabul edilen Anayasa tüm yükseköğretim kurumlarını üniversitelerin çatısı altında toplamış ve üniversiteleri de yeni oluşturulan “Yüksek Öğretim Kurumu’na bağlamıştır. 1980 öncesinde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olan tüm eğitim enstitüleri üniversitelere bağlanmış ve eğitim süreleri 3 yıldan 4 yıla çıkarılmıştır. Bu yeni yapılanma Resim-İş Eğitimi bölümlerine de yansımıştır. Ankara, İstanbul gibi büyük illerde yer alan bölümlerde Resim, Grafik, Heykel, Tekstil, Seramik ve iş ana sanat dalları açılmıştır. Diğer illerdeki bölümlerde ise Resim ve Grafik, bazılarında da Heykel ve Geleneksel Sanatlar ana sanat dalları açılmıştır. Bölümün öğretim elemanları üç yıllık eğitim programından mezun olmuşlardır. Bu nedenle özel programlarla onlara daha sonra dışarıdan isteklilere lisans tamamlama yaptırılmıştır. Amaç akademik personelin kalitesini arttırmaktır. Bu arada lisans öğrenimlerini yurt dışında yapmış elemanlar başta olmak üzere bazı kıdemli ve kendisini sanat ortamında kabul ettirmiş elemanlara Güzel Sanatlar Fakültelerinde kurulan komisyonlarca Profesör, Doçent ve Yardımcı Doçent unvanları verilmiştir. Daha sonraları açılan sınavlar ile birçok kişiye doktora derecesinin sanatta karşılığı olan “Sanatta Yeterlik” derecesi verilmiştir. Bu sınavlarda gerekli titizliğin gösterilmemesi, 1980’li yıllarda gerçekleştirilen bu uygulamaların zamanla tartışılmasına neden olmuştur. Ancak Resim- İş Eğitimi bölümlerinin ana sanat dallarına ayrılmaları ve aralarında bir bağlantı olmayışının öğretmenlik mesleği açısından doğurduğu zararlar hemen görülmeye başlanmıştır. Belirli bir sanat dalında uzmanlaşan öğrenci, her ne kadar bir başka sanat dalını yan dal olarak almış olsa da, öğretmenliğe başladığında okul programlarını uygulamada zorlanmıştır. Genç öğretmenlerin ve okul yöneticilerin şikâyetleri gittikçe artmıştır. Öte yandan bu kurumlarda yapılan eğitim sorgulanmaya ve yapısal değişiklerden söz edilmeye başlanmıştır (Balcı & Özsoy 1996 “dan aktaran: Özsoy, 2003: 74-75).

2.6.6. Yirminci Yüzyıl Sonunda Türkiye’de Görsel Sanatlar Eğitimi

1990’lı yıllarda ilk ve orta dereceli ortaokullara yönelik olarak MEB’de program geliştirme çabaları yapılmış, hazırlanan yeni programlar uygulamaya konmuştur. Görsel sanatlar eğitiminde İlköğretim Kurumları Resim-İş Dersi Öğretim Programı 1992 yılında hazırlanmış ve uygulamaya başlanmıştır (MEB, 1992: 16).

1990’da Anadolu Güzel Sanatlar Liselerinin sayısı yirmi birinci yüzyılın başlarında onaltıya ulaşmıştır. Bu liselere ilköğretim okullarını bitirmiş, resim veya müziğe yeteneği olan çalışkan öğrenciler kabul edilmektedir. Giriş sınavları üç aşamalı olarak yapılmaktadır. İlk olarak çeşitli objelerle düzenlenmiş bir kompozisyondan desen çalışması yaptırılmakta ve yetenekli öğrenciler seçilmektedir. Bu okullarda ve öğretmen liselerinde öğretim 4 yıl süreli olup ilk yılda yabancı dil ağırlıklı olarak verilmektedir (Özsoy, 2003: 76).