• Sonuç bulunamadı

“Sanatın dili” veya “tasarım eleman ve ilkeleri”, sanat eserini anlamanın niteliği açısından son derece önemlidir. Çünkü tasarım elemanları sanat eserinin görsel özellikleridir. Tasarım ilkeleri ise, sanatçıların ve tasarımcıların çalışmalarına elemanları yerleştirdikleri zaman uyulması gereken kılavuzlarıdır. Sanatsal elemanlar ve ilkeler, sorunların çözümlenmesine katkıda bulunan yardımcı kavramlardır (Armstrong, 1994: 22). Boydaş (2007: 15)’ın da belirttiği gibi; tasarım elemanları, tasarım ilkelerine göre bir araya getirilirler. Başka bir şekilde anlatmak istersek, pasta malzemelerini ve pasta tarifini örnek gösterebiliriz. Pastanın malzemesi bellidir ve bu malzeme yani tasarım elemanları gelişigüzel karıştırılamaz. Pasta tarifleri vardır. İşte bu tarifler de tasarım ilkelerinin karşılığıdır.

Sanatçı bilerek veya bilmeyerek tasarım elemanlarını, tasarım ilkelerine göre kullanarak bir kompozisyon oluşturur. Tasarım ilke ve elemanlarının birbirleriyle olan bu ilişkisi sanat eserinin alt yapısını meydana getirir. Sanat eserinin görünmeyen yüzü, içeriği ve izleyiciye verilmek istenen mesaj ile ilgilidir (Yılmaz, 2007: 27).

Sanat, doğası gereği simge yüklü bir dünyaya sahiptir. İnsanlar bu simgelere anlam yükleyebildiği ölçüde simgelerin taşıdığı mesajı alabilirler. Halk arasında “sanattan anlamak” diye tabir edilen şey, aslında sanatın dilini bilmektir. İnsanlar sanatın dilini anlayabildiği oranda sanattan zevk alırlar. Yani görsel okur-yazarlık ne kadar ileri düzeyde ise sanattan alınan zevk o ölçüde artar. Görsel okur-yazarlığa sanatın alfabesini tanıma da diyebiliriz. Sanatın görsel alfabesini oluşturan simgeler tasarım eleman ve ilkeleri olarak ifade edilmektedir (Alakuş ve diğerleri, 2009: 111). Bunlar kavrandıkça sanatın görsel dili daha iyi anlaşılabilir ve bakılan her şey sanatsal anlamda daha iyi görülebilir.

2.7.1. Görsel Düzenleme İlkeleri (Tasarım Elemanları)

Ayaydın (2009: 13)’a göre; tasarım elemanları, her türlü görsel tasarımda ilk başvurulan yapı taşlarıdır. Bir sanat eserinin sanatsal değerini, o eser oluşturulurken kullanılan tasarım eleman ve ilkeleri oluşturur. Tasarım elemanları şu şekilde sıralanabilir:

2.7.1.1. Çizgi

Işıngör, Eti ve Aslıer’e göre (1986: 15) çizgi, görsel bir anlatımda, ilk anlatım unsurudur. Çizginin anlatım olanaklarından hem öznel, hem nesnel yollarından faydalanmak mümkündür. Nesnel olarak, ölçüm teknik resim ve projelerde çizgiden yararlanılır. Öznel yönlü anlatımlarda ise; sınırsız imkânlara sahip olunur. Çizgi ile türlü etkiler yaratabilir, çeşitli ruhsal durumlar oluşturulabilir. Temel sanat eğitimi çalışmalarında ele alınması gereken ilk konu çizginin grafik açıdan ele alınması ve anlatım olanakları bakımından çok çeşitleriyle araştırılmasıdır

2.7.1.2. Renk

Işığın cisimlere çaptıktan sonra yansıyarak gözümüzde bıraktığı etkiye renk denir. Renk, retinada sinir sistemimizin etkisi üzerinde fiziksel gücün sonucuyla gerçekleşir; bu bilimsel yaklaşım olarak değerlendirilebilir (Özsoy ve diğerleri, 2006: 11).

Renk, resim sanatının süsleyici, sevdirici ve hoşa giden, ikinci temel elemandır. Birinci valör. Renk, ışık tarafından meydana getirildiğine göre, ışıksız renk olmadığı gibi, ışığın olmadığı yerde renk de yoktur. Doğada ne tam siyah ne de tam beyaz vardır. Üç temel rengin kendi aralarında karışmalarından, sayısız ton farklılıkları ve basamakları meydana gelir. Bu sınırsız farkları ayırt etmek, tanımak, sayısını kestirmek, gözlerimiz için imkânsızdır (Bigalı, 1999: 224).

2.7.1.3. Biçim (Form)

“Biçim, çizgi, renk ve açık, koyudan oluşmuş yüzeydir.” Bunlar, bir biçim üzerinde de bulunabilirler veya bunlardan herhangi biri biçim üzerinde eksik de olabilir. Biçim çeşitleri sınırsızdır. Simetrik veya asimetrik, organik, inorganik, kübik, doğal, yapay durgun veya dinamik görünümler gösterirler. Biçim, gözlem ve etütlerinde varılması gereken sonuç öğrencinin değişik formları objektif yönlerden en geçerli şekilde değerlendirmesi ve formaları gerek gözlem, gerek yorumsal kullanılışlarında

kişisel bir stile ulaşılabilmesidir. Form düzenlemesinde gözetilecek bazı temel ilkeler vardır (Işıngör, Eti & Aslıer, 1986: 14).

2.7.1.4. Doku

Her varlığın kendine özgü bir yapısı vardır ve yüzeyi bir doku türü ile örtülüdür. Doğada dokusuz yüzey yoktur. Elimizle algıladığımız doku türleri, dokunduğumuz yüzeyin niteliğini belirler. Sert, yumuşak, pürüzlü, tüylü, kaygan, düz gibi… Varlıklara dokunduğumuzda elimizle algılayabildiğimiz dokulara “gerçek doku” denir. Halının, yaprak damarlarının, ceviz kabuğunun ya da bir dantelin dokusu elle algılanabilir (Yılmaz, 2005: 34). Nesne ve varlıkların dış yapı özellikleri ve bunların objektif tesirleri dokuyu oluşturur. Başka bir deyişle, yüzeylerin dokunsal değerlerine doku adı verilir (Atalayer, 1994: 194).

Dokunun dikkat çeken özelliği genellikle aynı yada benzer birim tekrarlarından oluşmasıdır. Bal peteği dokusunda altıgenlerin, evlerin çatısında kiremitlerin tekrarı, kaldırım taşlarının tekrarı, ağaçlarda yaprakların, yapraklarda damarların tekrarı, portakal dokusunda noktaların, bir şehrin dokusunda evlerin tekrarı gibi. Bunların hepsi gerçek doku örneğidirler (Yılmaz, 2005: 35).

2.7.1.5. Leke ( Işık –Gölge)

Bir yüzey üzerinde algılanan farklı ton değerlerine “leke” denir. Bir biçimin yalnızca leke değeri olabilmesi için, sınırları belli alan içerisinde sahip olduğu değerin homojen dağılması gerekir. Örneğin; tam değerinde oldukları takdirde sarı renk açık, yeşil renk orta ve lacivert ise koyu renk değerine sahiptir. Ancak her rengin açık ve koyu değerlerini elde etmek mümkündür (Yılmaz, 2005: 34).

2.7.1.6. Değer (Valör)

Değer bir rengin siyah ve beyazla olan ilişkisidir (Alakuş ve diğerleri, 2009: 115). Valör, formu kesin şekle sokan, boş ve dolu kısımları belirten bir tamamlayıcıdır. Valör, uzak ve yakın planları, derinlik hissini, daha iyi verir (Bigalı, 1999: 207). Değer; rengin ne kadar açık ya da koyu olduğuyla ilgili bir kavramdır. Değerdeki derecelenmiş geçişler, form üzerinde gölge hissi uyandırırlar. Değer elemanı, güçlü kontrastlar oluşturmada kullanılabileceği gibi, ışıklı yüzeylerden derin gölgelere geçişlerle hareketlilik ve farklılık oluşturmada da kullanılabilir (Chapman, 1992: 45).

2.7.1.7. Boşluk

Boşluk, mekân veya espas nesnelerin içinde altında, etrafında, arasında veya üstündeki mekân, alan, olarak tanımlanabilir. Sanatta mekân iki boyutlu olduğu kadar üç boyutlu da olabilir. Müzikte, şiirde, konuşmada mekân susmaların karşılığıdır. Mozart’a göre bestelerin en güzel bölümü susmalarıdır. Bazı düşünürlere göre en büyük feryat sükûttur, susmadır. Şiiri meydana getiren kâğıt üstüne yazılan kelimeler değil, onların arasındaki boşluktur. Resimde pozitif elemanların yanında negatif elemanlar da vardır. Negatif elemanlar genellikle mekâna, espasa işaret eder. Resim sanatında boş alanlar özgürlük olarak yorumlanabilir (Boydaş, 2005: 20).

2.7.2. Görsel Düzenleme İlkeleri (Tasarım İlkeleri)

Sanatın öğeleri gelişigüzel değil, bir takım ilkelere göre organize edilirler. Kısacası, bu ilkeler, öğeler arasındaki ilişkilerin düzenlenmesini sağlar.

2.7.2.1. Denge

Denge, doğanın bir ilkesidir. Görsel sanatlarda kullanılması zorunluluktur. İki tür denge vardır: Simetrik ve asimetrik. Simetrik denge, “karşılıklı denge” yani eşitliktir. “Bu tür denge kesin ve kararlıdır. Fakat simetrinin ilgiyi sürdürme gücü zayıftır” (Seçkinöz ve diğerleri 1986: 29). Asimetrik denge ise; birbirinin aynısı olmayan öğelerin serbest bir yerleştirmeyle sağlanan dengesidir. Örneğin; 1 kilogram demir ve bir kilogram pamuk dengelidir. Ancak renk, bir biçim ve nitelik açısından birbirlerinden farklı öğelerdir. Kompozisyonda dengelenecek değerler arasında şunlar sayılabilir: Açık-koyu, yuvarlak-köşeli, düz-eğri, büyük-küçük, yatay-dikey, çok-az, ince-kalın, alt- üst, soğuk-sıcak, boş-dolu (Yılmaz, 2005: 36).

2.7.2.2. Hareket ve Ritim

Her iki ilke de birbiriyle yakından ilgilidir. Hareket, bir sanat eserindeki nesnelerin devinim hissi uyandıracak şekilde düzenlenmesidir. Ritm harekete bağlıdır ve tekrardan meydana gelir. Ritm, görsel bir hareket yaratmak için tekrarlanan öğelerin dikkatli düzenlenmesiyle ortaya çıkar. Görsel elemanlar, yön değiştirecek ritmik tekrarlar doğrultusunda düzene hareket kazandırırlar. Tekrarlanan unsurlar, izleyici bakışının eserin yüzeyinde kolayca dağılmasını sağlar. Yaşamımızın her evresinde hareket ve ritm vardır ve insan hayatının temelini oluşturur. Bunun en güzel örneği, organik bir ritm olan ve insan ömrü boyunca durmaksızın ritmik tekrarlarla çalışan kalp

atışlarıdır. Kalp atışlarındaki ritm bozukluğu, organizmanın hastalığına işaret eder. Doğanın en büyük ritmi ise gece ve gündüzün dönüşümlü bir şekilde birbirini takip etmesi, dört mevsimin tekrar tekrar yaşanmasıdır. Kuşların kanat çırpışı fonksiyonel ritme örnektir. Canlıların içinde olan ritme, içgüdüsel ritim denir. Arıların değişmez altıgenlerden petek meydana getirmeleri, kırlangıçların hep aynı yuvayı tekrarlamaları gibi (Yılmaz, 2005: 38).

2.7.2.3. Zıtlık

Zıtlık, sanatsal düzenleme elemanları kullanılarak oluşturulan farklılık olarak tanımlanabilir. Farklılıklar her zaman insanın dikkatini çekmiştir. Bir fotoğraf karesinde tamamen kırmızı şapkalar varsa; bu şapkaların yanına bir tane yeşil şapka konularak fotoğraf karesinde renk zıtlığı sağlanıp, fotoğrafa canlılık katılmış olur. Resimde oluşturulacak küçük bir hareket, yararlanılacak ufak bir zıtlık resmi sıkıcı bir monotonluktan kurtarmış olur (Alakuş ve diğerleri, 2009: 120).

2.7.2.4. Oran-Orantı

Bir düzenleme içerisindeki ölçülerin ilişkisi oranı oluşturur. Oran genellikle sanatçının çabaladığı bir ideal ilişkiyi içerir. Orandışı diye nitelenen şeyler, örneğin küçük bir odada kocaman bir kanepe, geniş bir duvarda asıllı duran küçük bir resim veya bir figürün ya da nesnenin bir parçasının bir diğerine göre ya çok küçük, ya da çok geniş olması gibi rahatsız edici unsurlardır. Bazı sanatçılar etkileyici etkileri elde etmek için oran-orantı sistemlerine bağlanabilirler. Diğerleri proporsiyonunu (oran-orantısını) bozarak veya diğer yöntemlerle onu kontrol ederek ideal duygular aktarabilirler (Özsoy ve diğerleri 2006: 16).

2.7.2.5. Birlik (Bütünlük)

Sanat eserindeki birliği, eserde yer alan bütün elemanların, eserin tamamı ile ve birbirleriyle uyum içinde olması ve hepsinin aynı şeyi söylemesi şeklinde tanımlamak mümkündür. Birlik gerek müzik, drama, edebiyat, gerekse resim, heykel gibi plastik sanat alanlarındaki tüm sanat formlarının başarılı olabilmesi için gerekli bir unsurdur. Sanat çalışması üzerinde uygulanan tüm ilkeler, çalışmanın birlik ve bütünlük içinde görülmesi amacını taşımaktadır (Tuna, 2003: 56).

2.7.2.6. Çeşitlilik

Çeşitlilik, değişiklik ve zıtlıkları içeren bir tasarım ilkesidir (Buyurgan & Buyurgan, 2007: 123). Doğal yaşam içerisinde de çeşitliliği hem fiziksel hem de sosyal olarak görmek mümkündür. Fiziksel olarak ele alındığında, etrafımıza baktığımızda ağaçların, insanların çeşitliliği hemen göze çarpar. Aynı durum insanın sosyal yaşantısında da vardır. Örneğin bir insan her gün aynı işleri yaptığı zaman sıkılır. O farklı bir şey yapmak, farklı bir yere gitmek ister. Aslında bu istek çeşitlilik, farklılık ihtiyaçlarından kaynaklanır (Alakuş ve diğerleri, 2009: 123).

2.7.2.7. Vurgu

Vurgu bir tür zıtlıktır ki birleşen elemanlar arasındaki farkı vurgulamaktadır. Genellikle zıt elemanlar bir tasarımda izleyicinin dikkatini en önemli bölümlere çekerler. Sanatçılar ilgi çekmek için tek düzelikten kaçınırlar. Bunun için eserlerinde ilgi merkezleri olmasına çalışırlar. Vurgu, bir mektupta, kitapta, şiirde altı çizilen bölüm veya kısımdır. Günlük hayatımızda belirli fikirlerin, nesnelerin altını çizer, özellikle vurgularız. Vurgu sanatta hangi alanların öncelikli olacağını kontrol eder. İki önemli görsel vurgu tipi vardır. Birincisinde sanat elemanı bütün esere baskındır. İkincisinde bir bölge, tüm öteki bölgelere egemendir. Eğer sanatçı eserinde bir elemanı vurgulamak, öne çıkarmak isterse, öteki elemanları ikinci dereceye atar. Baskın eleman bütün eserde izleyicinin dikkatini kendisine çeker. Bazen bu baskın eleman öylesine güçlüdür ki bütün eser onun emrindedir (Boydaş, 2004: 22).