• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de Zararlı Vergi Rekabeti Kapsamında Değerlendirilen

3.6 AVRUPA BİRLİĞİ ADALET DİVANI KARARLARI

4.1.1 Türkiye’de Zararlı Vergi Rekabeti Kapsamında Değerlendirilen

OECD’nin 2000 yılı Raporu’nda, üye ülkelere ait tercihli rejimler listesinde Türkiye’den iki rejim yer almıştır. Bunlardan biri; serbest bölge uygulamaları diğeri de İstanbul Kıyı Bankacılığı Rejimidir268. Bu uygulamaların, OECD’nin 2004 yılı Raporunda zarar verici özelliklere sahip olmadığı belirtilmiştir.

267 ENGİN, a.g.e., s.67.

4.1.1.1 Serbest Bölge Uygulamaları

Serbest Bölgelerin kuruluş amaçları, 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu269’nun 1. maddesinde; Türkiye'de ihracat için yatırım ve üretimi artırmak, yabancı sermaye ve teknoloji girişini hızlandırmak, ekonominin girdi ihtiyacını ucuz ve düzenli şekilde temin etmek, dış finansman ve ticaret imkanlarından daha fazla yararlanmak olarak sayılmıştır270.

Türkiye’de serbest bölgelerde faaliyette bulunan firmalara sağlanan vergisel ayrıcalıklar; bölgedeki faaliyetleri nedeniyle elde ettikleri gelirlerle ilgili olarak, gelir ve kurumlar vergisinden muaf ve KDV’den istisna tutulmaları, serbest bölgede istihdam edilen işçi ücretleri üzerinden gelir vergisi ödenmemesi, Türkiye’deki tam ve dar mükellef gerçek ve tüzel kişilerin serbest bölgedeki faaliyetleri dolayısıyla elde ettikleri kazanç ve iratları, kambiyo mevzuatına uygun olarak Türkiye’ye getirdikleri takdirde gelir ve kurumlar vergisinden muaf tutulması olarak sıralanabilir. Serbest bölgelerde sağlanan teşvik ve avantajlardan yerli ve yabancı firmalar eşit olarak faydalanmaktadır271.

Serbest bölgeler, OECD düzenlemelerinde vergisel ayrıcalıkların sadece yabancılara tanınması nedeniyle tercihli vergi rejimi olarak kabul edilmektedir. Oysa Türkiye’deki serbest bölgelerde sağlanan vergisel teşviklerden yerleşiklerde faydalanabilmektedir. Ayrıca bu kişi ve kurumlar vergi teşviklerinden yararlanarak vergi düşürmeyi hedeflemekte ve gelirlerini serbest bölgeden kazanılmış gibi göstererek ya da fiyat manupilasyonlarıyla örtülü kazanç dağıtımı yapmaktadırlar. Bu açıdan serbest bölgeleri diğer ülkeler için zararlı vergi uygulaması olarak nitelendirmek yerine Türkiye açısından bir vergi sığınağı olarak görmek daha doğru olacaktır272.

5084 sayılı Kanun273’un 8. maddesi ile 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanununda değişiklikler yapılarak vergisel ayrıcalıklardan yararlanmaya süre açısından kısıtlama getirilmiştir. Bu nedenle Kanunun yayımı tarihinden sonra

269 15.06.1985 tarih ve 18785 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. 270 Alomaliye İnternet Sitesi, Serbest Bölgeler Kanunu,

http://www.alomaliye.com/3218_sayili_kanun_serbest_bolgeler.htm (Erişim:27.12.2009).

271 SARAÇOĞLU, “Avrupa Birliğinde Vergi Uyumlaştırma....”, s.107. 272 ENGİN, a.g.e., s.70.

faaliyet ruhsatı alan mükellefler için herhangi bir gelir ya da kurumlar vergisi muafiyeti bulunmamaktadır. Faaliyet ruhsatı almış olmakla birlikte henüz faaliyete başlamamış olan mükellefler için bu muafiyet devam etmekte ancak muafiyetten yararlanan mükelleflerin bu ayrıcalıktan yararlanma süresi, Avrupa Birliği’ne tam üyeliğin gerçekleştiği tarihi içeren yıllık vergilendirme dönemi sonuna kadar olduğu belirtilmiştir. Yine Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte faaliyette bulunan firmaların personellerine yaptığı ücret ödemelerinden gelir vergisi kesintisi yapılmaması, BSMV, damga vergisi ve harç istisnası uygulamaları 31.12.2008 tarihinde sona erdirileceği belirtilmiştir274.

OECD’nin 2004 yılı yayımladığı raporda yer alan, 2000 yılında potansiyel zararlı rejim olarak tanımlanan rejimlerin mevcut durumlarını gösteren tabloda Türkiye’de faaliyette olan serbest bölgelerin zararsız rejimler arasında yer aldığı görülmektedir275.

4.1.1.2 Kıyı Bankacılığı Rejimi

Türkiye’de 6.12.1990 tarih ve 20717 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 90/1210 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ve 20/10/1990 tarih ve 20671 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 90/999 sayılı BKK ile “İstanbul Atatürk Hava Limanı Kıyı Bankacılığı” bölgesi oluşturulmuş, ancak bölge fiilen hiç faaliyete girmemiştir. Fiilen faaliyete girmese bile OECD’nin 2000 yılı Raporunda yer almıştır. Rejimin OECD’nin 2000 yılı Raporunda yer almasının nedenlerini aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz276:

- Rejim ile faaliyette bulunabilecek bankalar, Türk Vergi Mevzuatı açısından yerleşik kabul edilmektedirler. Bunlar, Türkiye’de yerleşik kişilerden mevduat kabul edemezler, yani Türkiye ile ekonomik faaliyette bulunmaları yasaklanmıştır. Bu durum, zararlı vergi rekabetinde, izolasyon kriterini karşılamaktadır.

- Bölge faaliyetleri nedeniyle elde edilen kazançlar her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır. Kambiyo mükellefiyetlerine dair mevzuata tabi değildirler. Bankaların bölge faaliyetleri dolayısıyla elde ettikleri kazanç ve iratlar, Türkiye’ye

274 SARAÇOĞLU, “Avrupa Birliğinde Vergi Uyumlaştırma....”, s.108.

275 OECD, The OECD’s Project on Harmful Tax Practices: The 2004 Progress Report, 2004, s.9. 276 SOYDAN, a.g.e., ss.110-111.

getirildiğinde gelir ve kurumlar vergisi alınmamaktadır. Bu durum haksız vergi yüküne ilişkin kriteri karşılamaktadır.

- Burada faaliyet gösteren bankalara çeşitli mevzuat hükümleri özellikle Bankalar Kanunu uygulanmaz. İstedikleri ülkeye kazanç transferi yapabilirler. Bu bankalar Bakanlar Kurulu Kararlarında yer alan teşviklerden faydalanabilirler. Bu durum ise zararlı vergi rekabetinde şeffaf olmama kriterini karşılamaktadır.

Yukarıda sayılan sebeplerden dolayı bu uygulama zararlı vergi rekabeti yaratan rejim olarak kabul edilmiştir. Bu rejim, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nca 2002 yılında çıkarılan Bankaların Kuruluş ve Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik ile tamamen kaldırılmıştır277.

OECD’nin 2004 yılı yayınlanan raporunda kıyı bankacılığı, ile ilgili olarak Türkiye açısından herhangi bir sorun kalmadığı belirtilmiştir278.

4.1.1.3 Diğer Uygulamalar

Endüstri bölgeleri de zararlı vergi rekabeti uygulamaları içinde gösterilmektedir. Özellikle yabancı yatırımlar lehine olan düzenlemeler, yerleşiklere de sağlanmıştır. Fakat, vergi teşvikleri konusundaki yetkiler Bakanlar Kuruluna bırakılarak belirsizlik doğmasına dolayısıyla zararlı vergi rekabeti potansiyeli taşımasına sebep olmuştur279.

4.1.2 Vergi Rekabetinin Etkileri

1980 yılından günümüze hem faiz gelirleri üzerindeki marjinal gelir vergisi hemde kurumlar vergisi oranlarında indirime gidildiği görülmektedir. Vergi rekabeti sonucu beklenen ilk etki olan kamu gelirlerinde azalış meydana gelmesi Türkiye’de görülmemiştir. Geniş anlamda, yıllar itibariyle vergi yükünde artış meydana geldiği görülmektedir. Bu artış, AB ve OECD ortalamalarının üzerinde bir artıştır. Vergi rekabeti sonucu beklenen ikinci etki ise, vergi yükünün emek ve servet/emlak üzerine kayması ile tüketim vergilerinin payında görülen artıştır. 1980 yılında kişisel

277 ÖZ, a.g.e., s.319.

278 OECD, The OECD’s Project on Harmful Tax Practices: The 2004 Progress Report, 2004, s.8. 279 SARAÇOĞLU, “Avrupa Birliğinde Vergi Uyumlaştırma....”, s.109.

gelir üzerinden alınan vergiler, toplam vergi gelirlerinin %43,5’i iken 2006 yılında %15,6’ya gerilemiştir280. Yine servet üzerinden alınan vergiler, toplam vergi gelirlerinin 1980 yılında %5,4’ü iken 2006 yılında %3,6’ya kadar gerilemiştir281. Ayrıca, 1980 yılında tüketim üzerinden alınan vergiler toplam vergi gelirlerinin %25,6’sı iken 2006 yılında bu oran %46,8 olarak gerçekleşmiştir282. Ücretliler üzerindeki vergi yükünde de yıllar itibariyle artış olduğu gözlemlenmektedir. Ücretliler üzerinde vergi yükündeki bu artış kayıt dışı ekonominin kayıtlı ekonomiye oranının, 1980 yılında %36,3 iken 2001 yılında %66,2’ye kadar yükselmesine neden olmuştur. Toplam kamu harcamalarının GSMH ‘ya oranı 1980 yılında %20,33 iken, 2005 yılında %32,17 olarak gerçekleştiğini görmekteyiz. Bu artışta en büyük etki özellikle 1980 yılında %7,5 iken 2005 yılında %20,25 olarak gerçekleşen transfer harcamalarında meydana gelen 3 katlık artıştır. Yine cari harcamalarda da bir artış olduğu görülmektedir. Transfer harcamalarında iç borç faiz ödemeleri, %40’lık payı ile en büyük kalemi oluşturmaktadır283. Kamu açıklarında da yıllar itibariyle artış görülmektedir. Artışın nedeni ise kamu harcamalarındaki artıştır. Çünkü vergi oranlarının indirimi nedeni ile vergi gelirlerinde bir azalma meydana gelmemiştir.

Türkiye finansal sermaye yatırımlarını çekebilmek amacıyla 1989 yılında 32 sayılı Karar ile yabancı yatırımcıların ulusal piyasalarda varlık edinmesinin önünü açmıştır. Portföy yatırımlarının, 1989 yılından sonra başladığı ve finansal kriz zamanlarında net azalış gösterdiği görülmüştür. Finansal sermayeyi ülke içinde tutmanın temel koşulları, yüksek reel faiz getirisi ve devalüasyon yapmama garantisidir. Böyle bir garanti faiz-kur makası açılarak örtük biçimde verilmektedir284.

280 Gelir İdaresi Başkanlığı Resmi İnternet Sitesi,

http://www.gib.gov.tr/fileadmin/HTML/VI/OECD%5CTablo_11.xls(Erişim:18.01.2010).

281 Gelir İdaresi Başkanlığı Resmi İnternet Sitesi,

http://www.gib.gov.tr/fileadmin/HTML/VI/OECD%5CTablo_23.xls(Erişim:18.01.2010).

282 Gelir İdaresi Başkanlığı Resmi İnternet Sitesi,

http://www.gib.gov.tr/fileadmin/HTML/VI/OECD%5CTablo_27.xls(Erişim:18.01.2010).

283 Devlet Planlama Teşkilatı Resmi İnternet Sitesi,

http://ekutup.dpt.gov.tr/ekonomi/gosterge/tr/1950-06/5.zip(Erişim:18.01.2010).