• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de Yabancı Sermaye Yatırımlar ile Ekonomik

2.7. Türkiye’deki Yabancı Sermayenin Ekonomik Büyüme Üzerine Etkisi

2.7.3. Türkiye’de Yabancı Sermaye Yatırımlar ile Ekonomik

Ekonomik büyümede en önemli faktör yatırımdır. Yatırımı ise, bir dönemden diğerine sermayedeki net artış olarak tanımlayabiliriz. Ekonomik büyüme ise temel olarak, sermaye stokundaki gelişme veya artış demektir.

Bir ülkenin güçlü bir ekonomiye, yüksek milli gelir seviyesine, üretim düzeyinin artmasına, sağlıklı ödemeler dengesine, tam istihdam seviyesine ve düşük işsizlik oranına ulaşılabilmesi için, yatırım düzeyini devamlı arttırması gerekmektedir. Yatırım düzeyinin arttırılabilmesi için ise, daha çok kaynağa ihtiyaç vardır.

Günümüzün küreselleşen dünyasında gerek sanayileşmiş ve gelişmesini tamamlamış ülkeler, gerekse gelişme yolunda olan ülkeler yabancı sermaye olarak ifade edilen yabancı özel doğrudan sabit sermaye yatırımlarını kendilerine çekebilmek için büyük çaba harcamaktadırlar. Bunun sebebi, yabancı sermayenin bu ülkelerin ekonomilerine sağlamış olduğu sermaye (dış kaynak), yeni teknoloji, modern know-how, yönetim becerisi, pazarlama katkısı ve ihracat imkanı gibi yararlardır263.

263

Rıdvan Karluk; “Türkiye’de Yabancı Sermaye Yatırımlarının Ekonomik Büyümeye Katkısı”, Ankara, TCMB, 2001, s. 97. ÇevrimiçiAdres:

Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ekonomi politikasının temel hedefi, ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmektir. Ekonomik kalkınmanın gerçekleşebilmesi için bu ülkeler genellikle sermaye birikimi ve finansman sorunu ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu tür ülkelerde sermaye kıtlığı ve emek bolluğu, ülkelerin başka bir belirleyici özelliği olmaktadır. Bu özellik göz önüne alındığında, kalkınmanın sağlanabilmesi amacıyla yurtiçi tasarruflara ilaveten, sermaye açığını ortadan kaldırabilmenin iki yolu vardır: Bunlardan birincisi dış borç, ikincisi ise, yabancı sermaye yatırımlarıdır264.

Yabancı sermaye yatırımlarının dış borçlanmaya göre avantajlarının daha çok olduğu söylenebilir. Doğrudan yabancı sermaye olarak gelen kaynak kesin suretle yatırıma dönüşmektedir. Kısaca bu durumda parasal sermaye değil de gerçek sermaye söz konusudur. Dış borçlanma da böyle bir durum söz konusu değildir. Dış borçlanmada kesin yatırım yapılacak garantisi söz konusu olmayıp borçlanma, mevcut hükümet tarafından yapıldığı için, alınacak borcun hükümetin denetiminde olması sonucu bu kaynağın üretken olmayan bazı yatırımlara dönüşmesinin ihtimali her zaman söz konusudur.

Yabancı sermayede en önemli üstünlük olarak ülke ekonomisine, beraberinde, teknoloji ve know-how gibi başka kaynakları da getirmesi söylenebilir. Dolayısıyla, yabancı sermaye yatırımları ülke ekonomisine dışardan sağlanacak kaynaklardan riskini kendisinin üslenmesinden dolayı dış borçlanmaya göre daha avantajlıdır.

Gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi ülkemizin de en önemli ekonomik sorunlarından birisi, sermaye birikiminin yetersizliğidir. Ülkemizde kamu kaynaklarının büyük bir bölümü cari harcamalara ayrılmakta, geri kalan kısmı ise borç faiz ödemelerine gitmektedir. Bu nedenle kamu kaynaklarından yatırıma gerekli olan payın ayrılması pek mümkün olmamaktadır. Ülke kaynaklarının yetersiz, dış borçlarla yatırım yapmanın çok pahalı ve riskli olduğu bir ortamda, getireceği teknoloji, know-how, modern işletme ve pazarlama yöntemleriyle yabancı sermayenin önemi büyüktür.

www.tcmb.gov.tr/yeni/evds/yayin/kitaplar/kitap2/kitap2monu.html - 16k (20.09.2006).

264

Murat Çetinkaya, “Türkiye Ekonomisinde Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarının Sektörel Dağılımının Önemi”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya, 2004, s.18.

Yabancı sermaye Türkiye açısında özellikle dört noktada önem taşımaktadır265: Finans gücü, teknoloji transferi, yönetim becerisi ve dış pazar imkanlarıdır. Ülkemizde yabancı sermaye yatırımlarının arttırılması ile birlikte, büyük ölçüde sermaye açığının ortadan kalkmasına, üretimde eski teknoloji yerine yeni teknolojinin kullanılması ve yeni teknoloji ile birlikte üretimde verimliliğin artması ve yeni dış pazarlara açılmasında büyük imkanlar sağlanabilir.

Tablo 2. 15. Türkiye’de Gayri Safi Milli Hasıla ve Büyüme Hızı

Yıllar Yıllara Göre Yabancı Sermaye Yatırımları (Fiili Giriş) ( Milyon Dolar) GSMH (1987 Fiyatlarıyla, Bin YTL) Büyüme Hızı(1987 Fiyatlarıyla,Yüzde Değişim) 1990 684 84.591,8 9.4 1991 907 84.887,1 0.3 1992 911 90.322,5 6.4 1993 746 97.676,6 8.1 1994 636 91.733,0 -6.1 1995 934 99.028,2 8.0 1996 914 106.079,8 7.1 1997 852 114.874,3 8.3 1998 953 119.303,1 3.9 1999 813 112.043,8 -6.1 2000 1.707 119.144,5 6.3 2001 3.374 107.783,1 -9.5 2002 622 116.337,6 7.9 2003 745 123.165,1 5.9 2004 1.291 135.308,0 9.9 2005 8.546 145.650,6 7.6 2006 17.446 154.342,7 6.0

Kaynak: Hazine Müstaşarlığı Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü, DPT, T.C. Merkez Bankası.

Tablo 2.15.’e baktığımız zaman Türkiye’nin son yıllarda, büyüme hızının düşük olduğu zamanlarda yatırım oranlarının da nispi olarak düşük seviyede artış gösterdiği görülmektedir.

265 Çetinkaya, a.g.e. , s. 21.

Tablodaki göstergeler değerlendirildiğinde yabancı sermaye yatırımları ile büyüme oranları arasındaki ilişki gözardı edilemez. Dolayısıyla bir ekonomide, yabancı sermaye yatırımlarının artması ekonomide büyümeyi beraberinde getirecektir diyebiliriz.

GSMH artış hızına baktığımız zaman 1990 yılında %9.4’lük bir büyüme gerçekleşmiş, 1991 yılında körfez krizinin etkisiyle büyüme hızı %0.3’e düşmüştür. Büyüme hızı 1994 yılına gelene kadar artış şeklinde devam etmiştir. 1994 yılında çıkan ekonomik kriz ile birlikte ekonomi daralmış, ekonomik istikrarsızlık ortaya çıkmış, bunun sonucunda 5 Nisan istikrar tedbirleri alınmıştır. Bu yıl içersinde ekonomi %6.1 oranında küçülmüştür266.

1995 yılında gerçekleşen 934 milyon dolar yabancı sermaye ile büyüme oranı %8,0 olarak gerçekleşmiştir. Ekonomik ve politik istikrarın bozulduğu 1998 ve 1999 yıllarında hem yabancı sermaye yatırımları hem de büyüme hızında bir düşüşün varlığı göze çarpmaktadır. Türkiye ekonomisi, bu bağlamda 1997 yılında Güneydoğu Asya’da başlayan ve 1998 Rusya Krizi ile etkisini genişleten uluslararası krizden büyük ölçüde olumsuz yönde etkilenmiştir. Bu kriz devam ederken 17 Ağustos Marmara Depremi, Türkiye’nin ekonomik aktivite olarak en ağırlıklı bölgesini vurunca yabancı sermaye girişleri asgari seviyeye inmiştir267. Tüm bu olumsuz gelişmelerin sonucunda 1999 yılında Türkiye ekonomisi %6.1 oranında gerilemiştir.

1990’lı yılların sonunda yukarıda sayılan faktörler sonucu Türkiye ekonomisi yeniden krize sürüklenmiş ve 2000 Kasım ve 2001 Şubat krizleriyle karşı karşıya kalmıştır. Bunun sonucunda IMF gözetiminde yeni bir istikrar programı uygulamaya konmuştur268.

2000 yılında hem yabancı sermaye hem de büyüme oranında artış kaydedildiği görülmektedir. 2001 yılı Türkiye’nin yeni bir ekonomik kriz ile karşı karşıya olduğu dönemdir. Bu yılda diğer yıllardan farklı olarak yabancı sermayede diğer yıllara oranla artış olmasına rağmen kriz nedeniyle mali ve reel ekonominin olumsuz etkilenmesiyle ekonomi %9.5 oranında küçülmüştür. Özellikle 2001 yılında ekonomideki istikrarsızlığa rağmen,

266 Bkz. Tablo 2.15.

267

Karluk, a.g.e. , s. 105. 268

Ahmet Ay ve Zeynep Karaçor, “2001 Sonrası Dönemde Türkiye Ekonomisinde Krizden Büyümeye Geçiş Üzerine Bir Tartışma”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 16, Konya, 2006, s. 71.

iletişim ve bankacılık sektöründe karı yüksek olan firmaların olması istikrarsızlığa rağmen yabancıların bu sektöre yatırım yapmasını engellememiştir. 2002–2005 döneminde çok yüksek bir büyüme performansı yakalanmıştır. 2002 yılından 2005 yılına kadar GSMH büyüme hızları sırasıyla %7.9, %5.9, %9.9 ve %7.6 gerçekleşmiştir.

2004 yılının ilk yarısında ekonomik büyüme yönünden olumlu gelişmenim yaşandığını görüyoruz. Türkiye’de dışa açık ve ihracata dönük bir iktisadi büyüme politikası uygulanmaktadır269. Bu büyümenin sağlanmasında yatırım ve ihracatını büyük ölçüde arttıran özel sektörün dinamizminin etkili olduğunu görüyoruz.

Doğrudan yabancı sermayenin ekonomik büyüme sağlayacağı katkıları göz önüne alındığında, ülkemizin yabancı sermaye yatırımlarından daha fazla yararlanma gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Fakat gerek yasal düzenlemeler, gerekse ekonomik ve siyasi belirsizlik, yabancı sermayeli firmaların ülkemize karşı çekingen davranmasına ve bunun sonucu olarak da yeterince yabancı sermaye girişi oldukça sınırlı kalmaktadır.

Yabancı sermaye, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ekonomik gelişmeye katkıda bulunmaktadır. Bunun bilincinde olan Cumhuriyet Hükümetleri, ülkenin ekonomik gelişmesini hızlandıracak yabancı sermayenin ülkeye çekilmesini devamlı teşvik etmişlerdir. Bu bağlamda iş başında olan Hükümetler yabancı sermaye yatırımları ile ilgili temel şu ilkeleri benimsemişlerdir270:

• Her türlü mal ve hizmet üretimine yönelik yabancı sermaye yatırım ve faaliyetleri; Türkiye’nin ekonomik kalkınmasına katkıda bulunması, yatırım ve faaliyetin Türk özel teşebbüsüne açık olan bir sahada olması, tekel veya özel imtiyaz oluşturmaması kaydıyla serbesttir.

• Yabancı sermaye teşebbüsü, aynı alanda faaliyette bulunan yerli teşebbüslerle her bakımdan eşittir.

269

Orhan Morgil, “2004 Yılının İlk Yarısında Türkiye Ekonomisindeki Gelişmeler”, TİSK İşveren Dergisi, Temmuz 2004, s. 10.

• Yabancı sermaye mevzuatına göre, yabancı ortak payına ilişkin yüzde sınırlaması yoktur.

• Yabancı sermayeli teşebbüsün işletme aşamasında ihtiyaç duyacağı yabancı personelin istihdamı serbesttir.

• Yabancı sermayeli teşebbüsün tasfiyesi veya yabancı ortak hisselerinin satışı durumunda yabancı ortağa isabet eden net gelirin transferi bankalarca bekletilmeksizin yapılır.

• Türkiye’ye giren yabancı sermaye, ülke çapında tekel oluşturacak faaliyetlerde bulunan kuruluşlarda çoğunluk hissesine sahip olamaz.

Türkiye, içinde bulunduğu coğrafyada yabancı sermayeyi büyük ölçüde çekebilecek bir bölge ülkesidir271. Türkiye, Avrupa ile Asya’nın birleştiği noktada yer almaktadır. Jeopolitik konumu bakımından, Avrupa, Ortadoğu, Balkanlar, Kafkasya, Akdeniz ile Karadeniz bölgelerinin özelliklerinin hepsinin bir arada bulunduğu bir ülkedir. Doğu-Batı ve Kuzey- Güney ekseninde bir kavşak noktasında yer almaktadır. Ortadoğu ve Avrasya bölgelerindeki zengin enerji kaynaklarının Avrupa ve dünya piyasalarına aktarılmalarında doğal bir köprüdür. Bu konumdan dolayı, jeopolitik önemi çok fazladır. Bu özelliklerinden dolayı Batı, Türkiye’nin önemini kavramıştır.

Türkiye dünyada hızla gelişen ülkeleri yakalayabilmek için mutlaka büyüme hızını arttırmak durumundadır. Bu konudaki kaynak açığını da, doğrudan yabancı sermaye ile kapatabilecek bir konuma sahiptir. Tüm sorun, Türkiye’de ekonomik ve siyasi istikrarı sağlamaktır. Hiç şüphesiz, son yıllarda ekonomi yönetiminin almış olduğu kararlar ile ekonomik istikrarı sağlamada kazanılacak başarı, siyasi istikrar ve demokrasi ile pekiştirilecek olursa, Türkiye’ye yakın bir gelecekte çok önemli boyutlarda yabancı doğrudan sermaye girişi gerçekleşecektir.

271 Karluk, a.g.e. , s. 114.

SONUÇ

Dünya genelinde 1960’Iı yıllarda başlayan devletleştirme hareketleri 1980’li yıllarda yerini liberal politikalara bırakmış, kaynakların etkin kullanımı ve özel girişimin daha fazla kar elde etme güdüsüne dayalı olarak ortaya çıkan uluslararası rekabete dayalı üretim politikaları, küreselleşme olgusunu gündeme getirmiştir. Serbest mal ve hizmet ticareti ile teknoloji transferi ve rekabet derecesini yükseltecek yasal ve kurumsal düzenlemeler doğrultusunda küreselleşen dünyamızda en fazla ihtiyaç duyulan üretim faktörünün sermaye olduğu bilinmektedir.

Bugün doğrudan yabancı yatırımların geldiği ülkeye birçok avantajlar sağladığı, birçok uluslararası kuruluşun araştırmalarla ortaya koyduğu bir gerçektir. Yabancı yatırımların sağladığı avantajların başında sağladıkları finansal kaynaklarla geldikleri ülkede yerli sermaye birikimini desteklemeleri ve bu yolla büyüme hızını olumlu yönde etkilemeleri gelmektedir. Yabancı yatırımlar bu etkiyi gerek ülkeye kendi getirdikleri sermaye, gerekse ortaklık kurdukları kuruluşlara uluslararası finansman imkanı sağlamaları ile yaratmaktadırlar. Doğrudan yabancı yatırımların diğer etkileri üretimin, istihdamın ve ticaretin gerek niceliksel, gerekse niteliksel olarak olumlu yönde gelişmesi ve artması olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu gelişme, yabancı yatırımların hem kaynak hem de bilgi (know-how) sağlamaları ile mümkün olmaktadır. Ayrıca, doğrudan yabancı yatırımlar geldikleri ülkeye teknoloji transferini hızlandırmakta ve böylece ülkenin katma değeri yüksek sektörlerde faaliyet gösterebilme şansını ve dünya ile rekabet edebilirliğini arttırmasına katkıda bulunmaktadırlar.

1980’li yıllara kadar genellikle gelişmiş ülkeler arasında gerçekleşen doğrudan yabancı yatırımlar, ülke ekonomilerine sağladığı yararların belirginleşmesi ve sermaye yetersizliği çeken ülkeler için dış borçlanmaya alternatif olarak görülmesiyle 1980’lerden sonra gelişmekte olan ülkeler arasında rekabet konusu olmaya başlamıştır. Bu doğrultuda yabancı sermaye önündeki engelleri kaldırmaya, liberalleşme ve özelleştirme faaliyetlerine ve teşvik tedbirlerine yönelik düzenlemeler yapan gelişmekte olan ülkeler özellikle 1990’ların ortalarında dünya çapında gerçekleşen doğrudan yabancı yatırımlardan aldıkları payları oldukça yüksek düzeylere çıkarmışlardır.

Genel olarak büyük sermayeli çokuluslu şirketler tarafından gerçekleştirilen doğrudan yabancı yatırımlar ile ucuz işgücü, ucuz hammadde, düşük vergilendirme sistemi ve teşvik tedbirleri olan ülkelerde faaliyet gösterilerek daha yüksek kar ve daha yüksek rekabet gücü sağlamak amaçlanmaktadır. Ancak, yabancı sermayenin yatırım yerinin belirlenmesinde dikkate alınan en önemli unsur ülkedeki ekonomik ve siyasi istikrar durumudur. Doğrudan yabancı yatırımların uzun vadeli yatırım niteliğinde olması nedeniyle doğrudan yabancı yatırım yapacak şirketler, yatırım yapacakları ülkede, istikrarlı bir iş ortamının bulunmasına (döviz kuru, enflasyon), ulaşım ve altyapı olanaklarının yeterliliğine, etkin bir çalışma mevzuatının varlığına ve pazara giriş olanakları tanınmış olmasına (serbest rekabete dayalı bir piyasanın oluşmuş olması) çok büyük önem vermektedirler.

Yatırım yerinin değerlendirilmesinde ikinci olarak göz önünde tutulan kriterler ise teşvik tedbirleri, yabancı sermaye mevzuatı, işgücü yeterliliği ve kalitesi, güvenlik sorunları ve diğer altyapı unsurlarıdır.

Liberal bir anlayışla hazırlanmış yabancı sermaye mevzuatına sahip olan Türkiye ise, coğrafi konumu, ulaşım ve enerji olanakları, teknolojik altyapısı, ekonomik büyüklüğü ile nüfus büyüklüğü ve niteliği açısından taşıdığı pek çok avantaja rağmen doğrudan yabancı sermaye yatırımlarından olması gerektiği kadar pay alamamaktadır. Sahip olduğu potansiyele ve bu potansiyelin gereği, birçok yatırımcının olumlu yaklaşımına rağmen, Türkiye’nin halen arzu edilen yatırım seviyelerini yakalayamadığı söylenebilir.

Türkiye, herşeyden önce, dünyanın en önemli pazarlarından biridir. Türkiye’nin pazar büyüklüğü değerlendirilirken her gün gelişen ve yabancılar açısından Türkiye’nin cazibesini daha da artıran çevre pazarlar, özellikle Türki Cumhuriyetler ve Karadeniz ülkeleri ile ilişkilerin yarattığı pazar olanaklarını dikkate almak gerekmektedir. Türkiye’nin bu ülkelerle ilişkileri, bugün son derece gelişmiş durumdadır. Türkiye’de yatırımı bulunan yabancı yatırımcıların pek çoğunun, söz konusu ülkelerdeki faaliyetlerini Türkiye merkezli olarak yürütmeleri, Türkiye’nin lojistik açıdan arz ettiği önemin bir göstergesidir.

Ayrıca, ABD tarafından 2000’li yıllara yönelik olarak yapılan “Yükselen 10 Büyük Pazar” çalışmasında Türkiye Çin’den sonra ikinci sırada yer almaktadır. Türkiye’nin ayrıca gelecekteki en önemli 8-10 pazardan biri olması beklenmektedir.

Türkiye’nin sahip olduğu avantajlara aynı zamanda, büyük pazar olanaklarına ilave olarak, Türkiye’nin insan kaynaklarının gelişmiş, altyapı olanaklarının iyi durumda olması, Türkiye’nin 49 adet çok taraflı çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmasına katılmış olması ve altmış dolayında ülke ile yatırımların korunması konusunda anlaşma imzalanmış olması gösterilebilir.

Türkiye’nin, sahip olduğu pek çok avantajlı konuma karşın doğrudan yabancı sermaye yatırımlarında istenen düzeyde başarılı olamamasında, ülkede belli aralıklarla yaşanan ekonomik ve siyasi krizlerin, yüksek enflasyon ve faiz oranlarının, kayıt dışı ekonominin büyüklüğünün, bazı mevzuat uyumsuzluklarının, özelleştirme politikalarının yeterince hayata geçirilememesinin ve insan hakları konusunda yaşanan bazı olumsuzluklara dayalı güven eksikliğinin çok önemli bir payı bulunmaktadır. Ayrıca yabancı sermayeyi doğrudan ilgilendiren patent hakları ve fikri mülkiyet hakları sorunları, bürokratik işlemlerin çokluğu, yabancıların istihdam edilmesinde yaşanan sorunlar da yabancı yatırım kararlarını olumsuz yönde etkilemiştir.

Yukarıda sayılan sorunlara rağmen, Türkiye doğrudan yabancı sermaye yatırımları açısından mevcut avantajlarını ve yüksek potansiyelini devam ettirmektedir. 1999 yılından bu yana Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne aday ülke olarak kabul edilmesinin, imtiyaz ve uluslararası tahkim konularının çözülerek altyapı projelerine özel sektörün ve yabancı yatırımcıların katılabilmesi olanağının yaratılmasının, komşu ülkelerle olumlu ilişkiler içine girilmiş olmasının ve uygulamaya konulan ekonomik istikrar tedbirlerine bağlı olarak uluslararası finans ve değerlendirme kuruluşlarının olumlu değerlendirmelerde bulunmasının uluslararası yatırımcılarda Türkiye lehine olumlu bir bakış açısı yarattığı tahmin edilmektedir. Özellikle AB’ne uyum kapsamında bugüne kadar gerçekleştirilmiş olan mevzuat değişikliklerinin hayata geçirilmesinin de yabancı yatırımlarda Türkiye’nin gündeme gelmesini sağlayabileceği düşünülmektedir.

Türkiye, gerek Avrupa Birliği sürecinde, gerekse ulaşılmak istenen ekonomik göstergelere yönelik politika uygulamalarında son yıllarda oldukça olumlu bir noktada bulunmaktadır. Söz konusu hedeflerin gerçekleştirilmesi kapsamında, mevcut sorunların ve eksikliklerin giderilmesi yanında doğrudan yabancı yatırımlara yönelik uygulanacak teşvik tedbirleri ve etkin tanıtım faaliyetleri ile Türkiye’ye yönelik doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının en azından benzer ülkeler düzeyine çıkarılabileceği düşünülmektedir.

Sonuç olarak, Türkiye, yabancı yatırımcılar tarafından dünyanın en cazip yatırım noktalarından biri kabul edilmekte ve yabancı yatırımların Türkiye ekonomisi açısından önemi her fırsatta vurgulanmaktadır. Türkiye, bu önemli potansiyelini realize etmekte güçlüklerle karşılaşmakta, bunun sonucu olarak ülkeye gelebilecek yatırım miktarının ancak otuzda birini çekebilmektedir. Son dönemde atılmakta olan olumlu adımların arkasının getirilmesi, istikrar programının başarıya ulaştırılması, yatırım ortamının eksiklerinin giderilmesi ve Avrupa Birliği ile mevzuat uyumunun sağlanması sonucunda, Türkiye arzu edilen miktarlarda yatırım çeken bir ülke haline süratle gelebilecektir. Doğrudan dış yatırımların istikrarlı ve iktisadi krizlerden arındırılmış ülkeleri tercih etmesi göz önüne alındığında Türkiye’nin de ekonomik sorunlarını çözerek istikrarlı bir ekonomiye kavuşmasıyla birlikte, gelişmekte olan ülkelere ve dünyaya gelen doğrudan dış yatırımlar içindeki payını da arttıracaktır.

KAYNAKÇA

Kitaplar

ALTAN Mehmet; Süperler ve Türkiye, Türkiye’de Amerikan ve Sovyet Yatırımları, Afa Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 1988.

AKDİŞ Muhammet; Global Finansal Sistem, Finansal Krizler ve Türkiye, Beta Yayınları, 1. Baskı, Haziran, İstanbul, 2000.

AKTAN Reşat; Türkiye İktisadi Tarihi, Der Yayınları, 3. baskı, İstanbul, 1999.

ALGAN Neşe; Dünya’da ve Türkiye’de Yabancı Sermaye Yatırımları ve Beklentiler, YASED Yayınları, Kasım 1988.

ALKİN Erdoğan; Uluslararası Ekonomik İlişkiler, İ.Ü. İktisat Fakültesi Yayınları, Yayın no:478, İstanbul 1981.

ALPAR Cem, Ongun T.; Dünya Ekonomisi ve Uluslararası Ekonomik Kuruluşlar, Türkiye Ekonomi Kurumu, Yayın No:1985/3, Ankara, 1985.

ARIKAN Deniz; Türkiye’de Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları, Arıkan Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 2006.

ASLAN Nurdan, Uluslararası Özel Sermaye Akımları, Portföy Yatırımları ve Sıcak Para Hareketleri, Türkmen Kitabevi, 2. Baskı, İstanbul, 1997.

AYDEMİR K. Deniz; Yabancı Yatırımların Korunması, Legal Yayınları, 1.Baskı, İstanbul, 2005.

BAŞOL Koray; Türkiye Ekonomisi, Anadolu Matbaası, İzmir, Haziran 2001.

BATMAZ Nihat, Tunca H.; Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları ve Türkiye, Beta Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 2005.

BERKSOY Taner, DOĞRUEL A. S.; Türkiye’de Yabancı Sermaye, Ankara, 1989.

BOZKURT Ünal; Ekonomide Yabancı Sermayenin Yeri ve Önemi, YASED Yayınları, İstanbul, No: 20, 1985.

BULUTOĞLU Kenan; 100 Soruda Türkiye’de Yabancı Sermaye, Gerçek Yayınevi, İstanbul, 2000.

ÇAPRAZ İlkay, Demircioğlu İ.; Türkiye’den Yurtdışına Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları ve Türk Yatırımcıları, İTO Yayınları, 2003.

ÇEBECİCAN Gürkan; Atatürk Döneminde Para-Kredi Siyaseti ve Kurumlaşma Hareketleri, Ankara, 1999.

DEMİRCAN Hayrettin, Dünya’da ve Türkiye’de Yabancı Sermaye Yatırımları ve Stratejileri, Hazine Müsteşarlığı Yayınları, 1. Baskı, Ankara, 2003.

DEMİRCAN Daim, Türkiye’de Yabancı Sermaye, İstanbul, Dilek Matbaası, 1971.

EKİNCİ Alper; Çin,Yabancı Sermaye ve Türkiye, Turhan Kitabevi Yayınları, 1. Baskı, Ankara, 2005.

ERDEM Hüseyin; Türkiye’de Yabancı Sermayeyi Teşvik Mevzuatı ve Uygulaması, Alkım Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 1984.

ERTEN Rifat; Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanununun Türk Yabancılar Hukuku Sistemi İçindeki Yeri ve Rolü, Ankara Üniversitesi Yayınları, 1. Baskı, Ankara, 2005.

GÖZET Behçet; Türkiye’de Uygulanan Liberal Politika ve Yabancı Sermaye İlişkisinin AT’na Girişteki Rolü, YASED Yay. , No: 34, 1989.

İLKİN Erdoğan; Uluslararası Ekonomik İlişkiler, İstanbul Üni. İkitisat Fak. Yayınları, İstanbul, 1981.

İTO; Dış Talebe Bağlı Ekonomik Büyümeye Geçişte Mikro Ekonomi Politikaları, İstanbul Ticaret Odası, İTO Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 2002.

KARLUK Rıdvan; Türkiye Ekonomisi, Beta Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 2002.

KARLUK Rıdvan; Türkiye’de Yabancı Sermaye Yatırımları, İstanbul Ticaret Odası Ekonomik Yayınları Dizisi, No:13, 1983.

KARLUK Rıdvan; Türkiye Ekonomisi Tarihsel Gelişim, Yapısal ve Toplumsal Değişim, Beta Yayınları, İstanbul, 1999.

KAZGAN Gülten; Tanzimat’tan 21. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2. Baskı, 2004.

KAZGAN Gülten; Ekonomide Dışa Açık Büyüme, Altın Kitaplar Yayınevi, 3. Baskı, İstanbul, 1988.

KOTLER Philip; Ulusların Pazarlanması (Ulusal Refahı Oluşturmada Stratejik Bir